Geçtiğimiz hafta TBMM'de kabul edilen 'Torba Kanun' ile büyükelçilik yapan memur kökenli olmayan kişilerin Türkiye'ye dönüşte Dışişleri Bakanlığı kadrosuna alınabilmesinin yolu açılmıştı. Bu yeni düzenlemeye Dışişleri Bakanlığı'ndan emekli olan, Dışişleri Eski Bakanları ve yine emekli 150 büyükelçi ve başkonsolostan itiraz geldi ve Cumhurbaşkanı Gül'den adım atması istendi. Yayınlanan bildiride Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal yapısının tahrip edileceği savunuldu. İşte yayınlanan o bildiri:
Kimse kusuruma bakmasın, ben Turgut Özal ve Eşref Bitlis’in ölümlerinin üzerinden 17 yıl geçtikten sonra, yeni hiçbir veri bulunmamasına rağmen, ilk defa farkına varılıyormuş gibi, ortaya eski iddiaların ambalajının değiştirilip atılmasını anlayamıyorum. Hele Devlet’in, bu oyuna katılıp savcılarını yeniden harekete geçirmesine daha da hayret ediyorum.
DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk, dönemin TBMM Başkanı olarak sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatı sırasında kendisinin de hastanenin yoğun bakım ünitesinde olduğunu anımsatarak, “Son nefesinin verilişi sırasında 3-5 metre yakınındaydım, orada da gördüm ağzından köpük geldiği iddiası tamamen yalandır. Tıbbi tedavi alırken vefat etmiştir” dedi.
Erdal Güven’in “Adam, Talat’ın Kıbrıs’ı” adlı kitabında, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, “KKTC’nin bağımsızlığı ilan edildiği gün ağladım. Bağımsızlığa karşı çok mücadele ettim” itirafı, Türk Dışişleri duayenlerinin tepkisini çekti. Mümtaz Soysal, “Ne diyeyim, dilim tutuluyor” derken, Nüzhet Kandemir”in tepkisi de şöyleydi: “Büyük talihsizlik.”
SON tartışmalar toplumsal hafızamızın zayıf olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Çok değil, 6 yıl önce 48.Eurovision Şarkı Yarışması öncesi ve sonrası yaşananlar çok çabuk unutuldu. Ve bugün halen Hadise’nin yarışmada şarkısını Türkçe mi, yoksa İngilizce mi okuması gerektiği tartışmalarını yaşıyoruz. Daha da önemlisi, düne kadar İngilizce şarkı söylemeye şiddetle karşı çıkan AKP İktidarı bugün tam tersi görüşleri savunuyor.