Paylaş
Promosyon savaşı çok çetin, çok sert geçiyordu.
Bir gün bu savaşın ortasına tarihte örneği olmayan bir bomba düştü.
1992 yılında Hürriyet kupon biriktiren okurlarından 2 binine televizyon veriyordu.
Talihlilerin seçilmesi için de kura çekiliyordu.
14 Aralık 1992 günü sabah saat 10.30’da Milli Piyango temsilcisi ve noter, Hürriyet’in Cağaloğlu’ndaki binasında bir araya geldi.
Kupon biriktirip gazeteye gönderen 211 bin 274 kişi arasından, “40 ekran televizyon” kazanacak 2 bin talihliyi belirlemek için kuralar çekildi.
Kazanan talihlilerden birinin kuponları koyduğu zarfın üzerinde şöyle yazıyordu:
“Semra Özal Cumhurbaşkanlığı Köşkü Çankaya/Ankara”
Herkes büyük bir şaşkınlık yaşadı.
SEMRA HANIM’IN ŞANSI
Gerçekten de Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Hanım kupon biriktirmiş olabilir miydi?
Yoksa biri onun adını mı kullanıyordu?
Hürriyet Ankara bürosu hemen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kaya Toperi’yi aradı. Yanıt şöyleydi:
“Evet kuponları Semra Hanım göndermiş.”
Bu yanıtla birlikte Semra Hanım’ın “zaman zaman Hürriyet’in bilmece ve öteki kampanyalarına kendi ve torunları adına kupon gönderdiği” ortaya çıktı.
Hatta birkaç defa başka hediyeler de kazanmış ama fark edilmemişti.
Hürriyet 17 Aralık 1992 günü bu haberi manşetinden şu başlıkla verdi:
“Semra Hanım’ın şansına bakın.”
Bu manşetin ertesi günü Hürriyet’te küçücük bir haber yayınlandı:
“Semra Özal, kupon göndererek kazandığı televizyonu, Genel Başkanı olduğu Türk Kadınını Güçlendirme ve Tanıtma Vakfı’na bağışlayacağını açıkladı. Özal, televizyonu kullanmayı düşünmediğini ve aldıktan hemen sonra vakfa hediye edeceğini bildirdi.”
Semra Hanım, belki de gazete kuponuyla çekilişe katılan ilk ve son First Lady olarak tarihe geçti.
KAPTAN KUSTO’NUN ŞEHİR EFSANESİ
BİR değil birkaç kuşak, denizleri onunla tanıdı, onunla sevdi.
Öleli çeyrek asır olduğu için hatırlayan kaç kişi kalmışızdır bilemiyorum.
Ama özellikle 1980’lerde, sosyal ortamlarda denizlerle ilgili bir bilgi ortaya atılacaksa referans olarak muhakkak onun ismi verilirdi.
Jacques-Yves Cousteau’dan söz ediyorum. Türkiye’de bilindiği ismiyle, Kaptan Kusto...
Aslında bir subaydı. 2. Dünya Savaşı’na katıldı. Ardından Fransız Donanması’nda bir denizaltı araştırma grubu kurdu. Denizlerdeki serüveni de böyle başladı.
Mayın temizleme gemisi Calypso’yu sualtı araştırma gemisi olarak donattı. Calypso’nun adı da onunla birlikte büyüdü.
Yeryüzündeki her denizi karış karış dolaştı, bilinmeyenin, henüz keşfedilmemişin peşinde koştu. İlk kitabı bile hemen en iyi satan listesinin tepesine tırmandı.
Hürriyet de ta 1950’lerden itibaren onun hatıralarını tefrika olarak yayınladı.
Araştırmaları sırasında hazırladığı belgeseller, Türkiye’de de TRT ekranlarından yakınen takip edilirdi. Birkaç kez Türkiye’ye geldi. Her gelişi büyük olay oldu.
Fakat işin gerçeği, onun Türkiye’de bu kadar çok tanınıp, sevilmesi bir şehir efsanesine dayanıyordu.
Kaptan, Cebelitarık’taki araştırmaları sırasında Akdeniz’in sularının Atlas Okyanusu ile birbirine karışmadığını, hatta bıçakla kesilmiş gibi birbirinden ayrıldığını gördü.
KİMSEYİ İNANDIRAMADI
İşte efsane de tam burada devreye girdi. İddiaya göre, Kuran-ı Kerim’in bir ayetinde de aynı olaydan bahsedildiği için Kaptan Müslüman olmuştu. Yurdum insanı da bu efsaneye inandı hemen. Bu bilgi hemen her ortamda paylaşıla paylaşıla pekişti.
Kusto’nun bunu defalarca yalanlaması da bir işe yaramadı.
Hatta öldüğünde cenaze töreninin Paris’in ünlü katedrali Notre Dame’da yapılması bile bu inancı sarsamadı.
Ailesi açıklama yaptı, kurduğu vakıf açıklama yaptı... Yine de kimse ikna olmadı. Hâlâ bir kuşak Kaptan Kusto’yu Müslüman olarak bilir.
Ben de ölümünün 25. yıl dönümünde Kaptan Kusto’yu anayım dedim.
Allah rahmet eylesin.
GÜNGÖR BAYRAK DA HEDEF OLMUŞTU
MÜZİK dünyasında son dönemin en çok tartışılan konularından biri sahnedeki kostümler. Açıktı, kapalıydı derken fikirler, görüşler havada uçuşuyor.
Bundan yaklaşık 40 sene önce de Türkiye’de benzer bir tartışma vardı. Konyalı Şerife deyince çoğu kişi bilmez kimden bahsedildiğini.
Şöhreti Güngör Bayrak ismiyle yakalayan Şerife Bayrak, beyaz perdede adından çok söz ettiren bir sanatçıydı.
Bir dönem sahnelerde de fırtına gibi esmişti. Özellikle giydiği cesur kıyafetlerle adından çok söz ettiriyordu.
ERKAN ÖZERMAN TASARLAMIŞTI
Ünlü ismin 3 sene süren sahne hayatında tercih ettiği kıyafetlerin tasarımını aynı zamanda menajeri olan Erkan Özerman yapıyordu. Özellikle kırmızı dekolte elbisesi, ünlü sanatçıyı Türkiye gündeminin zirvesine taşımıştı.
O dönem bu kıyafetleri giyen Bayrak için “çıplaklığıyla gündem oldu” haberleri yayınlanıyordu.
Oysa cesur olduğu kadar zarif de bir elbiseydi giydiği. Cesur kostümleri Güngör Bayrak’ı, İzmir’in o dönemdeki Belediye Başkanı Burhan Özfatura ile karşı karşıya getirdi. Bayrak, 1984’te İzmir Fuarı’ndaki kıyafet tercihleri nedeniyle Özfatura ile polemiğe girdi.
Bir sonraki yıl fuarda sahneye çıkmak için anlaşma imzaladı Bayrak. Çalışma izni için de Emniyet Müdürlüğü’ne başvurdu.
Aynı sahneyi paylaşacağı Yüksel Uzel’e verilen izin bir türlü Bayrak’a çıkmadı.
Menajeri Özerman, Özfatura’yı Başbakan Turgut Özal’a şikâyet edeceğini açıkladı.
Bayrak da “Burhan Özfatura Emniyet’e baskı yapıyor” iddiasında bulundu.
Kısacası o dönem de sahnedeki kostümler hedef olmuştu.
Paylaş