‘Londralı’ adlı tiyatro oyunu 7 Kasım Salı günü Edmonton Millfield Tiyatrosu’nda sahnelenecek. Çocuk yaşta göçün yarattığı zorlukları ve yeni bir kültürde yaşamayı konu alan, bir kadının hikâyesinin anlatıldığı ‘Londralı’nın üçüncü gösterimi gerçekleştirilecek.
#İngiltereİngiltere’nin başkenti Londra’da kolon kanseri tedavisi gördüğü Whittington Hastanesi’nde, üçüncü kalp krizine yenik düşen 63 yaşındaki yılların emektar gazetecisi Necdet Topçu için cenaze töreni düzenlendi. Vasiyeti üzerine tabutunun üzerine Beşiktaş bayrağı ve siyah-beyazlı kaşkol konuldu.
#Necdet Topcuİngiltere’nin başkentinde 16 Aralık’ta hayatını kaybeden sanatçı Metin Senergüç’ün cenazesi 20 gün morgda bekletildikten sonra İzmir’de toprağa verilmek üzere Türkiye’ye gönderildi. Dostları, Şenergüç’ün özelleştirilmesine ve düşük ücretle çalıştırılmalarına karşı hep yanlarında olduğu İngiltere Sağlık Sistemi çalışanlarının, sanatçıya son görevde saygısızlık yapmasının acı verici olduğunu söyledi.
#Cenazesi 20 Gün Morgda BekletildiHafta telaş içinde geçince, gazetelerden alıntı yapamadım. Yahut da şişirmem gerekiyordu, yakıştıramadım. Bir iki küçük notum var, onları haftaya sakladım. Bu pazartesi sabahı haberlerden değil, yine sağdan soldan konuşacağız sizinle. Program değişikliği için özür diliyorum. Ama beklediğinizi bildiğimden, arkadaşım Faruk Eskioğlu’nun AÇIK GAZETE’sinden alıntıyı ihmal etmedim elbette…
Altmış yıl süren ‘nükleer caydırıcılık’ dönemi, düşük yoğunlukta savaşlar, yaygın ancak (ölenler genellikle fakirler olduğu için) çok ses getirmeyen ve çabuk unutulan katliamlar, ekonomi ve özellikle de enerji alanında karşılıklı-bağımlılıklar (bağımlışık desek kızarlar mı?), bir de bu gelişmelere barışçı eğilimin güçlenmesini ve süpranasyonal oluşumları ekleyin... “Savaşlar artık tarihte kaldı” diyenler çok. Acaba mı?
Sevgili dostum Ender Erturan’ı 1996’nın 26 Ağustos’unda yitirmiştik. Londra Hürriyet’in haber sorumlusu olarak kendi uçağı ile gittiği Manchester’dan dönerken uçağı düşmüştü. Ender henüz 27’sindeydi... Londra Hürriyet’te çalışan bir arkadaşımızın kardeşi 20 yaşındaki Yunus Osmanağaoğlu da sevgili Ender’e son yolculuğunda eşlik etmişti. (Faruk Eskioğlu / Konuk yazar)
Sevgili Serdar, Engeliler, engelli hakları için Başbakanlık önünde gösteride... Türkiye'de 7 buçuk milyona yakın engelli bulunuyormuş. Engelliler hükümetin önünde bekleyen “Özürlüler” Yasa Tasarısı’nın bir sakatlığa uğramadan çıkarılmasını istiyor. Aslında hükümet için de tasarı AB sormadan, AB standartlarını uygulamak için bir fırsat sayılmalı. Engelli hakları da tıpkı kadın hakları gibi demokrasiyi besleyen kılcal damarlardan biridir. Tasarı, hoş sohbet, nüktedan Maliye Bakanı’na takıldı. (Faruk Eskioğlu)
Londra’da yaşayan arkadaşım ve meslektaşım Faruk Eskioğlu bana, İngiltere’de yayımlanan Olay gazetesinde çıkan son makalesini göndermiş, ama teknik sorunlar sebebiyle ben bu yazıyı bir türlü açıp, okuyamamıştım. Nihayet başardım. Yazı aslında 1 Mayıs’ta yayına girmeliydi, ama kısmet bugüneymiş. Sahi bu arada, niye 2004 yılı Türkiyesi’nde 1 Mayıs hâlâ İşçi Bayramı olarak kabul edilmez?
Psikiyatrlara sormuşlar, “Noel Baba ideal ebeveyni temsil eder, büyüklerin kötü dürtülerine karşı çocukları koruyan olgun bir insanı...” demiş içlerinden biri. Ve Noel Baba efsanelerinden en az bilinen bir tanesini anlatmış. Aziz Nikola, bir gece, pencerelerine altından bir elma bırakarak üç küçük kızı esaretten (aslında fuhuştan) kurtarmış. Noel Baba’yı sübyancılıkla mücadelenin sembolü yapanlar bile varmış bu sebepten...
Avrupa’da basılan va satılan Olay gazetesinde yazıyor eski dostum Faruk, Faruk Eskioğlu. Bir yazışmamız vesilesiyle, bana bir yazısını da gönderdi. Noel Baba söz konusu olduğu için (malum 24 veya 25 Aralık, Hıristiyan ülkelerinde Noel olarak kutlanır) gündeme uygundur bahanesiyle üstüne atladım ben de. “Noel Baba Coca Cola’nın adamı mı?” başlıklı, hem bilgi, hem espri içeren yazıyı sizinle paylaşıyorum:
Meslektaşım, arkadaşım Faruk Eskioğlu 3 Aralık 2000’de bana bir e-posta göndermiş. Saklamışım. Pazar, Babalar Günü. Ben böyle analar günü, sevgililer günü... hazzetmem malum. Ama, Faruk’un şiiri çok güzel. Ve ben böyle güzel şeyler söylemeyi beceremem. Babaların en güzeline ve bütün babalara...
"Dünyanın en güzel kızı benim için 'çok yakışıklı' dedi. Hani, övünmek için değil, sana da dese bana yazardın, ondan anlatıyorum. Dünyanın en aydın insanı da (bana göre en azından) 'Türkiye'deki gazeteciler çok aydın' dedi. Oradaki bir kaç Türk gazeteciden biri de bendim, hepimiz adına iltifatı kabul ettim."
"Dünyanın ilk güzellik yarışması Anadolu'da yapılmıştı. Mitolojiye göre Paris, kendisine dünyanın en güzel kızını vaat eden Venüs'ü (Afrodit) en güzel kadın seçti. Paris'in Helena'ya olan aşkı ise on yıl sürecek kanlı Truva Savaşı'na neden olacaktı..." Arkadaşım Faruk Eskioğlu Londra'dan hatırlatıyor: