Güncelleme Tarihi:
Sevgili Serdar,
“A Turkish coffee prego!” yazında İtalyan lokantası Papermoon’da İngiliz müziği girmesine rağmen Türk kahvesinin girememesinden hoş bir dille yakınılıyordu.
İstanbul’da yalnız İtalyan restoranlarında mı, Türk pastanelerinde bile Türk kahvesi kayboldu. Geçenlerde okuduğum Roma kaynaklı İngilizce bir yazıda bizim kahve ne kadar kaybolsa da yerine gelenin de Türk kökenli olduğu öne sürülüyordu.
Jeremy Charles’ın kaleminden çıkan yazıda ‘cappuccino’nun öyküsü şöyle anlatılıyor:
“Rahip Marco D’Aviano cappuccinonun yaratıcısı sayılıyor. Rahip, 1683’de Viyana önlerine kadar Osmanlı askerlerine karşı savaşan Hıristiyanlar arasındaydı. Türkler geri çekildiklerinde rahip D’Aviano, Türklerin çadır kurdukları alanda çuvallar dolusu kahve buldu. O dönemde Avrupa kahve ile henüz tanışmamıştı… Hıristiyan askerler çuvallar dolusu kara taneleri önce Türk develerinin dışkıları sansalar da kaynatıp tadına bakmadan edemediler. Kaynamış kahve tanelerinin acı bir tadı vardı tabii. Rahip Marco D’Aviano, bu acı tada bal, süt ve krem katarak dünyanın ilk cappuccino’sunu yarattı.
Rahip D’Aviano 68 yaşında 1699’da öldüğünde cappuccino artık sevilen bir içecekmiş. Papa II.Jean-Paul, geçen nisan ayında Marco D’Aviano’yu Saint (Aziz) ilan etmek için ilk adımı attı. D’Aviano’nun yüze yakın mucizesi olduğu söyleniyor. Bunlardan yalnızca biri, kendisine dua eden 13 yıllık yatalak bir kadının tekrar ayağa kalkması sayılıyor…”
Sevgili Serdar, Avrupa’nın kahveyi bizden öğrenmeleri sevindirici. Avrupalıların aslında keyif yapmasını (bizim kadar) bilmediklerinden kahveyi keşfetmekte de geciktikleri düşünülebilir.
Şimdi İstanbul’da “Türk kahvesi yok” derlerse ikinci tercih olarak cappuccino isteyeceğim. Nasıl olsa bizimkinin kuzeni sayılıyor…
Faruk Eskioğlu (Londra)
*
Sevgili dost,
Haklısın, Avrupa cappucino’yu da bizim sayemizde tanımış, ama emin olabilirsin ki filtre kahveyi de öyle, espresso’yu da... Adamlar kahveyi Türkler’den öğrenmişler zaten.
Ama asıl, senin gönderdiğin bu bilgideki bir detay benim dikkatimi çekti benim, Jeremy Charles’ın şu cümlesi:
“Hıristiyan askerler çuvallar dolusu kara taneleri önce Türk develerinin dışkıları sansalar da kaynatıp tadına bakmadan edemediler.”
Bu cümleyi, bu itirafı nasıl yorumlayacağımı bilemedim:
İşte ilim bu, işte bilimsel merak bu, adamlar düşmanın devesinin b.kunu bile değerlendiriyor kardeşim, onun için böyle ilerliyorlar! diye mi?
Hey günü günler hey, bir zamanlar devemizin pisliğini kaynatıp içen Avrupalılar’a bugün yalvarıyoruz! diye mi?
Ne dersin?
Sevgiler,
Serdar