PİYASALAR bayram tatilinin ardından Ortadoğu kaynaklı gelişmelerin etkisinde kaldı. Önce İran’ın İsrail’e, geçtiğimiz cuma günü de İsrail’in İran’a hava saldırısı haberleri piyasaları gerdi. Ancak çok derinleşen fiyatlamalar yapılmadı. Karşılıklı hava saldırısı ve misilleme boyutunda kalması, belki de iki ülkenin kara sınırının olmaması çatışma ortamının şiddetlenmesinin önüne geçti.
İç piyasalarda en fazla tepkiyi Borsa İstanbul verdi. BIST100 Endeksi 9 bin 800’den 9 bin 400 seviyelerine kadar gerileyip alımlarla karşılaştı. Para piyasaları (faiz, döviz) daha sakindi. Bu görünümde; uygulanan ekonomik programın kırılganlığı azaltan yönüyle yerli ve yabancı yatırımcılar nezdinde kredisi var. Bu meyanda ekonomik programın devamlılığı konusunda Hazine ile Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile TCMB Başkanı Fatih Karahan’ın IMF ve Dünya Bankası’nın Bahar Toplantıları’nda sıkı para politikası konusunda verdiği mesajlar önemliydi. Aynı mesajlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından da verilmeye devam ediliyor. Ayrıca Türkiye’nin mevcut koşullarda çok fazla seçeneğinin de kalmadığı değerlendirilen bir konu.
YOLUMUZ UZUN İSTİKABET DOĞRU
Enflasyon ile mücadelenin en etkili yöntemlerinden biri parasal sıkılaşma. ABD ile Avrupa merkez bankalarının geçtiğimiz dönemde önemli ölçüde sonuçlar aldığı, ekonomi ve para teorisinin gereği olan politikalara dönülmesi ile bunun kararlılıkla uygulanması oldukça önemli. Bu durum Türk ekonomisini ve piyasaları olası gerginliklere karşı eskiye oranla daha dirençli yapıyor. Bu görünümden Türkiye’ye özgü bir farkındalık veya bir hikaye çıktı demek için oldukça erken. Bunun için enflasyonda düşüşün görülmesi, bütçe, dış ticaret ve cari açıklarının kontrol altına alınması gerekecek. Bu açıdan bakınca yol daha uzun gibi görünüyor. Ancak gidilen yolun doğru istikamette olduğu konusunda iç ve dış finans çevrelerinde bir görüş birliği var. Türkiye’nin risk priminin (CDS) kritik eşik olarak görülen 300 seviyelerine çekilmesi ve yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelik portföy yatırımları (sıcak para girişleri) bunun emareleri.
RAKAMLAR NE SÖYLÜYOR?
TCMB verilerine göre, 12 Nisan ile biten haftada yabancı yatırımcılar; hisse senetlerinde 160 milyon dolar, tahvil bonoda 38.2 milyon dolar alım yaptılar. Hisse senetlerinde son dört haftadır devam eden alımlarının toplamı 1.2 milyar doları buldu. Aynı hafta; TCMB brüt rezervlerinde 1.6 milyar dolar, bankalar döviz mevduatında 0.9 milyar dolar artış yaşandı. Son haftalarda düşüş yaşayan TCMB brüt rezervlerindeki yükseliş önemli. Brüt rezervler 128.4 milyar dolara yükselirken eksilerde seyreden swap hariç net rezervlerde de biraz toparlanma görüldü. Geçen hafta açıklanan şubat ayı ödemeler dengesi tablosuna göre; Aylık cari açık eksi 3.2 milyar dolara, iki aylık toplam cari açık eksi 5.7 milyar dolara geriledi. 2023 ocak-şubat toplamı eksi 19.4 milyar dolardı. Bu daralmada dış ticaret açığındaki küçülmenin payı oldukça fazla. Aynı tabloda tamamına yakını tahvil bono olmak üzere iki aylık portföy yatırımları girişi 8.1 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 2.1 milyar dolar olarak görülüyor.
Diğer dikkat çeken nokta ise net hata noksan kaleminde eksi 6.8 milyar dolarlık çıkış olması. Rakamlardan da görüleceği üzere doğrudan yatırımlarda olmasa da sıcak para yönünden yabancı ilgisi devam ediyor. Yüksek faiz, seçim gibi önemli bir gündemin geride kalması, yabancı para girişlerinin sürüyor olması, cari açıktaki ve bireysel döviz talebindeki azalma, turizm mevsiminin yaklaşması döviz kurlarında yavaşlama ve dengelenmeyi beraberinde getirmiş durumda. Her ne kadar Türkiye kredi notu açısından yatırım yapılabilir seviyenin oldukça altında bulunmasına rağmen; dış piyasalarla Türkiye arasındaki faiz makasının oldukça açık olması, piyasa dostu ekonomik programı uygulamaktaki kararlılık yabancı yatırımcı için uygun bir alan açıyor. Devamının gelmesi yine mevcut programda kararlılık ve dış piyasa koşullarına bağlı olacak.
Piyasalar tatil dönüşü ilk işlem gününe jeopolitik gelişmelerin etkisinde başladı. İran’ın misilleme olarak İsrail’e hava saldırısı düzenlemesi piyasaları gerdi. Ancak İran’ın İsrail karşılık vermez ise saldırının devamının gelmeyeceğini açıklaması, İsrail’in karşılık için uygun zamanı bekleyeceği ve ABD Başkanı Biden’ın İsrail’e karşılık vermemesi konusunda telkinde bulunması gerginliği azalttı. Bu durum, olayın piyasalara yansımalarını sınırladı. Ancak İsrail karşılık verir yeni bir saldırı başlarsa daha farklı yansımaları olacaktır. Pazartesi borsada bir miktar kâr satışları görülmesi olağan karşılanabilir. Zira Borsa İstanbul bu olayı zirve seviyelerinde karşıladı. Yaşanan gelişme bu aşamada kâr satışı ve teknik düzeltme bahanesi olarak görülüyor. Döviz kurları ve gösterge tahvil faizindeki etki çok daha zayıf kaldı. Saldırıların devamı gelmez ise piyasalar olağan gündemine geri dönecektir.
YABANCI İLGİSİ SÜRÜYOR
Yerel seçimlerin ardından yabancı yatırımcıların Türkiye mali piyasalarına ilgisi devam ediyor. Hisse senetleri ve tahvil bonoda son birkaç haftadır yabancı yatırımcılardan gelen alımların yanı sıra Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi 300 seviyelerinde yatay seyrediyor. Son hareketlere bakıldığında BIST100 Endeksi’ndeki yükselişe yerli yatırımcıların da kayıtsız kalmadığı anlaşılıyor. Faizlerdeki yükseliş ciddi bir alternatif gibi görülse de enflasyona karşı tam bir koruma sağladığını söylemek zor. Ancak ekonomi yönetiminin yıl sonu hedeflediği seviyeler yakalanırsa pozitif bir getiri imkanı sağlanabilir. Bunun için enflasyon hedefinin tutturulması önemli olacak. Mayıs ayına kadar enflasyonun zirve yapması, haziran sonrası ise düşüşe geçmesini öngörülmüştü. Bu aşamada piyasalar bu takvime inanmış görünmekle birlikte son aylarda enflasyon verileri beklentiler civarında geliyor. İleriye yönelik netlik henüz yok.
ALTIN CAZİBESİNİ KORUYABİLİR
Mevcut faiz oranları enflasyonun altında seyrediyor. Yani negatif faiz söz konusu. Bu durum doğal olarak Borsa İstanbul’a alternatif olarak ciddiyet kazandırıyor. Borsa dışında altın ve gayrimenkul gibi geleneksel yatırım araçlarına bakılacak olursa; gayrimenkulde yüksek faiz nedeniyle bir süre daha durgunluğun devam etmesi beklenebilir. Yüksek faiz talebi zayıflatmaya devam edebilir. Konutta yabancı alımları ve ipotekli satışlar düşmeye devam ediyor. Altının dış piyasalardaki yükselişi ise korunuyor. İç piyasalarda dolar/TL kurundaki yükselişin kısa bir durgunluk sonrası tekrar devam ediyor olması gram/TL altını yukarı çekmiş durumda. Kısa vade bir ivme kaybı yaşansa da orta ve uzun vadede altının bir süre daha cazibesini koruması beklenebilir.
DIŞ PİYASALAR TEMKİNLİ
Dış piyasalarda ise temkinli bir görünüm var. ABD ve Avrupa merkez bankalarının (Fed, ECB) faiz indirim beklentileri iyimser bir hava sağlamıştı. ABD’de enflasyondaki düşüşün durması, ekonomik verilerin beklenenden daha canlı bir görünüm vermesi Fed’in faiz indirim beklentilerini zayıflatan bir gelişme olarak algılandı. Euro Bölgesi’nde ise bunun aksi bir durum söz konusu. Enflasyon düşmeye devam ediyor ve resesyon riskinden söz ediliyor. Buna bağlı olarak ECB’nin Fed’den daha önce faiz indirimine gideceği beklentisi güçlenmiş durumda. Fed için faiz indirim öngörüleri ise ağırlıklı olarak eylül ayına sarktı. Haziran için beklentiler yüzde 20 civarında.
‘FAİZ İNDİRİMİ İÇİN ERKEN’
PİYASALARDA yerel seçimlerin ardından olumlu hava devam ediyor. Borsa İstanbul’da haftalık bazda yüzde 2’yi aşan bir prim, döviz kurlarında hafif olsa da bir gerileme, gösterge tahvil faizinde düşüş söz konusu. Seçim gibi önemli bir gündemin geride kalmış olmasının yanında özellikle gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerekse Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “ekonomik programın devam edeceğini” vurgulaması iyimserlikle karşılandı. Aynı algının yabancı yatırımcılar ve finans çevreleri için de geçerli olduğunu söylemek mümkün. Yabancı bakışını en iyi gösteren parametrelerden biri olan Türkiye’nin 5 yıllık risk primi (CDS) 300 seviyesinin altına geriledi.
SİYASET ETKİSİ MİNİMUM
Siyasi takvim gereği dört yıl daha seçim olmayacak. Muhalefetin erken seçim gibi bir talebi de yok. Bu açıdan ekonomik programın uygulanması için gerekli zemin var. Ekonomiye siyasi gelişmelerin etkisinin minimum olması beklenebilir. Bu önemli bir etken. Ekonominin içinden geçtiği şartlar da bunu gerektiriyor. Yüksek enflasyon ve yüksek faizler, TCMB rezervlerinin durumu, ekonomide dengeli büyümenin sağlanması gibi zor sorunlar çözüm bekliyor.
UMUTLAR YABANCIDA
Bu çerçevede yatırım araçlarının seyrine bir bakmak yararlı olacak. Borsa İstanbul’da çıkış hareketi sürüyor. Yüksek mevduat faizleri nedeniyle yerli yatırımcıların bir süre borsaya mesafeli olması normal karşılanabilir. Umutlar daha çok yabancı yatırımcılarda. Yabancı ilgisi seçimden önceki hafta başlamıştı. Borsadaki görünümden seçim sonrası da yabancı yatırımcıların ilgisi olduğu bilinen hisselerdeki hareketlere bakarak bu tavırlarının devam ettiği söylenebilir. Alıp almadıklarını veya rakam boyutunu TCMB’nin bayram sonrası açıklayacağı verilerden görebileceğiz.
Seçimden bir önceki 29 Mart ile biten haftada yabancı yatırımcılar; 266.7 milyon dolarlık hisse senedi, 111.5 milyon dolarlık tahvil alarak toplamda 378.2 milyon dolara ulaştılar. Ondan önceki hafta da nette 325 milyon dolarlık alımları vardı. Son iki haftada 700 milyon doları aşan bir portföy yatırımı (sıcak para) söz konusu. Türkiye’nin dış piyasalarla olan açık faiz farkı ve döviz kurlarındaki dengelenme, yabancı girişlerinin devamı açısından uygun bir alan açıyor.
DÖVİZDE GEVŞEME
PİYASALAR bugünkü yerel seçimlere odaklandı. Seçim sonrası dikkatler yabancı yatırımcıların tavrında olacak. 21 Mart Perşembe günkü TCMB’nin faiz artırım kararı sonrası yabancı yatırımcıların nasıl tepki vereceği merak konusuydu. 22 Mart ile biten haftada, yabancı yatırımcıların hisse senetlerinde 428.8 milyon dolar alım, tahvil bonoda ise 103.8 milyon dolarlık satış yaptıkları görüldü. Toplamda haftalık bazda 325 milyon dolarlık net alım söz konusu. 21 Martta TCMB 500 baz puan faiz artırımına gitmiş ve faiz oranını yüzde 50’ye yükseltmişti. Alımlar uygulanan politikalara yabancı finans çevrelerinin desteğinin devam ettiğinin sinyali olarak da görülebilir.
Diğer taraftan, Türkiye’nin 5 yıllık risk primi (CDS) gerileyerek tekrar 300 seviyelerine yaklaştı. TCMB rezervleri ve kur korumalı mevduattaki (KKM) gerileme sürerken bankalarda yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatında yükseliş devam etti.
POLİTİKANIN DEVAMLILIĞI ÖNEMLİ
- Seçimin sonuçları kadar uygulanan ekonomik programın devamlılığı konusundaki beklentiler de önem kazanmış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen hafta “Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e itimadının tam olduğunu” açıklaması bu açıdan kayda değer bir gelişme. Seçimin ardından mevcut programın devam edeceği kanısı güçlenirse piyasalardaki olumlu hava pekişebilir. Dört yıl daha seçim olmayacak. Bu durum programın ve ekonominin gereklerinin uygulanması için uygun zemini sağlıyor. Özellikle döviz kurları ve dengesi daha yakından izleniyor.
TCMB rezevlerindeki erimeye karşılık; turizm mevsiminin yaklaşması, dış ticaret açığındaki daralma (ocak-şubat döneminde dış ticaret açığı yüzde 51 azaldı), sıcak para (portföy yatırımları) girişlerinin tekrar başlaması, yüksek faiz ortamının bir süre daha korunacak olması döviz kurlarındaki yükselişi yavaşlatması olası gelişmeler. Bu meyanda seçim sonuçlarını da bir görmek gerekecek.
FAİZ YÜKSELMEYE DEVAM EDİYOR
- TCMB politika faizini yüzde 50’ye çekerken bankaların döviz mevduat faizlerinin yüzde 60’a yaklaştığı yönünde haber akışları mevcut. Gerek bankaların döviz mevduatındaki artış, gerekse kur korumalı mevduattaki düşüşün hız kesmesi dövize bireysel talebin halen canlı olduğu izlenimini veriyor. Seçim sonrasına ilişkin spekülasyonlar ve güvenli liman olarak görülmesinin bu talepte etkili olduğu söylenebilir. Ancak seçimin gündemden düşmesiyle bu yöndeki spekülasyonlar ve beklentiler muhtemelen azalacaktır.
TCMB’den gelen faiz artırım kararıyla iç piyasaların seyri değişmeye başladı. Mart enflasyonunu ve ay sonundaki yerel seçimleri beklemeden yapılan bu hamle, TCMB’nin enflasyonu düşürmek için ne gerekiyorsa yapacağı izlenimi verdi. Faiz artışı “piyasa dostu” bir adım olarak görülüp iyimserlikle karşılandı. TCMB ekonominin en temel kurumlarının başında gelir. Aldığı kararlar referans olarak kabul edilir. Bu bakımdan perşembe günkü kararını da ona göre değerlendirmek gerekecek.
TCMB faizinin yükselmesiyle; mevduat ve kredi faizlerinin de yükseleceğini, bu gelişmenin ise reel ekonomiyi yavaşlatacağını tahmin etmek zor değil. Faiz aynı zamanda bir maliyet unsurudur. TCMB çok doğru bir hamle ile faiz artırıp döviz kurlarını ve talebi zayıflatarak ekonomiyi soğutup enflasyonu kontrol altına almaya çalışırken diğer yandan maliyet enflasyonunu beslemiş oluyor. Yüksek faizle kur artışları ve talep üzerinde beklenen etkiler görülmez ise bu defa faiz, maliyet artışıyla enflasyona katkı yapan bir kalem haline de dönüşebilir. İlacın yan etkisi gibi. Ancak ABD ve Avrupa merkez bankaları yüksek faiz politikasıyla sonuç aldılar ve enflasyonu yüzde 9-10’lu seviyelerden yüzde 2.5-3’lü seviyelere kadar çektiler. Enerji ve gıda fiyatlarındaki düşüş de buna yardım etti. Bizde gıda ve enerjide daha farklı bir durum var.
Olayın makroekonomik tarafını bir yana bırakıp piyasa ve yatırım araçları tarafına bakmakta yarar var. Yatırım tercihlerinde perşembe günü itibarıyla çok radikal olmasa da yeniden bir değerlendirme yapılması olasıdır. Yerli yatırımcı açısından; enflasyona karşı tam koruma sağladığını söylemek zor ama mevcut faiz, daha ciddi bir alternatif haline gelmiş durumda.
YATIRIM TERCİHLERİNİ NASIL ETKİLER
Banka mevduat faiz oranları TCMB’nin faiz artırımlarıyla daha da yükselecek. Parasal sıkılaşma politikası gereği ekonomi yönetiminin tercihi de zaten bu yöndeydi. Bu durum yerli yatırımcıyı borsadan uzaklaştırır mı? Veya, yeni borsaya gelecek yatırımcının gelişini erteler mi? Risksiz yüzde 50-60 hatta bileşik faizde 60’ı aşan getiri varken borsada risk almak ne ölçüde cazip olacak?
Bütün bunları zamanla göreceğiz. Fakat belli ölçüde etkisi olacağını söylemek mümkün. Borsanın en ciddi rakibinin faiz olduğu konusunu geçtiğimiz yazılarımızda sıkça vurguladık. Benzer değerlendirme ve hesaplar döviz başta olmak üzere diğer yatırım araçları için de yapılacaktır. Olağan dışı bir gelişme olmazsa yüksek faizle dövizdeki hararetin biraz düşmesi beklenebilir.
YABANCI İÇİN DURUM FARKLI
Piyasaların beklentisi faizin sabit bırakılacağı yönündeydi. Ağırlıklı beklenti mart enflasyonunun da görülüp seçim sonrası faiz artımının gelebileceği şeklinde oluşmuştu.
TCMB’nin kararı öne çekmesinde en önemli faktör “enflasyondaki yükseliş” elbette. Toplantı metnindeki; “Şubat ayında aylık enflasyonun ana eğilimi, hizmet enflasyonu öncülüğünde, öngörülenden yüksek gerçekleşmiştir. Kurul, enflasyon görünümündeki bozulmayı dikkate alarak politika faizinin artırılmasına karar vermiştir” ifadeleriyle bunu açıkça zaten beyan etmiş durumda.
Ayrıca gerekirse faiz artırımının devam edeceğinin da altı çizilerek “sözlü yönlendirme” hamlesi de yapıldı.
Beklenenden daha “şahin” bulunan bu tutumun arkasında “yüksek faizle döviz kurunu ve talebi baskılayıp enflasyonu kontrol altına almak” amacı var. Bununla birlikte TL’deki reel değerlenme sürecine katkı yapıp yabancı parada bekleyen tasarrufların TL’ye dönüşünü hızlandırmak amacı da mümkün. Rezervlerin durumu faiz silahını daha baskın kullanmayı zorunlu kılmış olabilir. Diğer yandan bir süredir yabancı yatırım bankalarının enflasyondaki yükseliş ile birlikte TCMB’nin 3-5 puan faiz artırması gerektiği yönündeki taleplere de bir cevap verilmiş oldu.
Son haftalarda yabancı yatırımcılar hisse senedi ve tahvil bonoda satış yönünde hareket ediyorlardı. Yüksek olmasa da sıcak para çıkışları vardı. TCMB dünkü hamlesiyle piyasalara “enflasyonu düşürmek için gerekenin yapılacağı” mesajını vermiş oldu. Bu durum TCMB’nin ve yeni başkanın kredibilitesini artıran bir gelişme olarak görülecektir.
TCMB’nin son kararıyla mevduat, kredi ve tahvil faiz oranlarının artması muhtemel bir gelişme olacak. Tahvil piyasası olası bir faiz artışını bir süredir fiyatlıyordu. Gösterge tahvil faizi son günlerde yüzde 42’den 48’e kadar yükselmişti. Yüksek faizin ekonominin genel seyrine yavaşlatıcı yöndeki etkileri ve diğer yatırım araçlarına yansımaları da ayrı bir tartışma konusu elbette.
Dış piyasalarda iyimserlik korunuyor. Ancak son günlerde olumlu hava biraz zayıflamaya ve sorgulanmaya başlandı. Gerekçe ise son açıklanan ABD ekonomik verileri. Bir önceki hafta ABD tarım dışı istihdamı, ardından ABD enflasyon verileri ve perşembe günkü haftalık işsizlik verileri beklentilerin üzerinde geldi. ABD enflasyonu (yıllık); TÜFE yüzde 3.1 beklenirken 3.2, ÜFE yüzde1.2 beklenirken 1.6 açıklandı. Haftalık işsizlik başvuruları 209 bin geldi (beklenti 219 bin). Bir önceki hafta ABD tarım dışı istihdamı ise 200 bin beklenirken 275 bin olarak açıklanmıştı.
AVRUPA İNDİRİM İÇİN BEKLEMEDE
Bilindiği üzere ABD ve Avrupa merkez bankalarının (Fed, ECB) faiz kararlarında, istihdam ve özellikle enflasyon verileri en önemli referanslar arasında yer alır. Açıklanan verilerin beklentileri aşması, “Faiz indiriminde erteleme olur mu’ kaygısını da beraberinde getirdi. Piyasalar; nisan veya mayıs gibi ECB’den, haziran sonrası da Fed’den faiz indirimi bekliyordu. Son verilerle birlikte ABD ekonomisinde canlılığın sürdüğü fikri pekişti. Buna bir de faiz indirimi eklenirse enflasyonu aşağılara çekmek daha zor olacak. Bu tablo ABD ve Avrupa borsalarında hafif kâr satışlarını beraberinde getirdi. Gerçi Euro Bölgesi ve Almanya’da enflasyon düşüşü sürüyor. Ayrıca Avrupa’da resesyon riski devam ediyor. Bu açıdan ABD’ye benzer bir durum Avrupa için söz konusu değil. Ancak, Avrupa Merkez Bankası yetkilileri arasında haziran ayı toplantısında faiz indirimine başlamak konusunda görüşler artıyor. Avrupa Merkez Bankası Baş Ekonomisti Philip Lane “faiz indirimine başlamak için zamana ihtiyaç olduğunu” söyledi. Lane enflasyonist baskılar konusunda “haziran ayı rakamlarını da izleyeceklerini ve tabloyu daha net göreceklerini” belirtti. Hırvatistan Merkez Bankası Başkanı Boris Vojcic ise: “Ekonomideki zayıflık faiz indirimlerinin hızını artırabilir” dedi.
ABD’NİN ENFLASYONU NEDEN ÖNEMLİ
Avrupa’dan çok dikkatler Fed’den gelecek açıklamalara çevrilmiş durumda. ABD ve Fed’in küresel ekonomide lokomotif olduğu bilinen bir gerçeklik. ABD dünyanın en büyük ekonomisi, finans ve sermaye merkezi, dolar dünyada rezerv para olarak kullanılıyor, borçlanmalar ile ticaretin yaklaşık yarısı dolar ile yapılıyor gibi hatırlatmaları yapacak olursak durum bir parça ortaya çıkar. “Ön teker nereye arka teker oraya” misali Fed önemli ölçüde belirleyici bir konumda bulunuyor.
ABD enflasyonunda düşüşün yerini hafif de olsa çıkışa bırakmasının önemi buradan geliyor. Faiz indirimi konusunda mevcut algı tamamen değişmiş değil, ancak tartışılan konu ertelenme olasılığı. Bu durum piyasaları biraz tedirgin etti, meselenin özü şimdilik bu kadar.
DOLAR DEĞER KAZANDI
Dış borsalara kâr satışları gelirken ABD tahvil faiz oranları yükseldi. Dolar değer kazandı. Referans olarak görülen ABD 10 yıllık bono faiz oranı yüzde 4.30’u test etti, dolar endeksi 103’ün üzerine çıktı, Euro biraz zayıfladı ve 1.09’un altına çekildi. Bu gelişmelere bağlı olarak son günlerde yükseliş hareketi yaşayan altının ons fiyatı kâr satışlarıyla geriledi ve 2.150 dolar seviyelerine kadar çekidi. Petrol fiyatları ise son gelişmelere duyarsız kaldı ve ABD’deki ham stokların azalması ve Ukrayna’nın bir Rus rafinerisine saldırmasının etkisiyle yükselişini sürdürdü. Ayrıca Uluslararası Enerji Ajansı’nın OPEC+’nın üretim kesintilerini sürdüreceği varsayımıyla tahminini yukarı yönlü revize etmesi de petrole katkı yaptı, ‘brent petrol’ 85 doları test etti. Petrol fiyatının yükseliş seyrini korumasının maliyet enflasyonu açısından önemli olduğunun altını çizmekte yarar var.
Altın en gözde yatırım araçlarından biri. Bu açıdan hem piyasaların hem de tasarruf sahiplerinin her zamanki gibi takibinde olmaya devam ediyor. Çoğu zaman “güvenli liman” olarak hatırlanan altın fiyatını etkileyen başlıca parametreler var. Bunlar faiz, enflasyon, ABD dolarının değerindeki değişimler, jeopolitik gelişmeler, merkez bankalarının fiziki alım satımları ve para politikaları diye sıralanabilir.
Uluslararası gerginlikler ve savaş dönemlerinde altının “güvenli liman” özelliği öne çıkar. Hatırlanırsa İsrail-Hamas savaşı çıktığında altının onsu 1.600 dolardan 2.000 dolara kadar yükselmişti. Dolar zayıflayınca altın yükselir, değerlenince düşer. “Faiz ve enflasyon yükselirken altın geriler” gibi de genel ön kabuller vardır. Bazı özel piyasa şartlarını istisna tutarsak çoğu zaman fiyatlar bu işleyişe göre hareket eder.
ENFLASYONA BAĞLI
Son aylarda altın fiyatındaki yükselişte faiz oldukça etkili. ABD ve Avrupa merkez bankaları (Fed, ECB) enflasyon ile mücadele için faiz oranlarını geçtiğimiz yıllarda yükselttiler. Fed yüzde 0.25 seviyesinden yüzde 5.5’ye; ECB ise yüzde 4.50’ye kadar çekti. Pandemi sonrası çığrından çıkan enflasyon bu sayede kontrol altına alındı.
Enflasyon (TÜFE) yüzde 9-10’lu seviyelerden ABD’de yüzde 3.2’ye indi. Euro Bölgesi’nde ise yüzde 2.8’e, Almanya’da yüzde 2.5’e kadar geriledi. Her iki bankanın hedefi zaten yüzde 2.0 idi. Hedefe yaklaşılınca doğal olarak faiz indirim beklentileri arttı. Avrupa Merkez Bankası için nisan-mayıs, ABD Merkez Bankası için ise haziran sonrası faiz indirimi yapılması yönündeki tahminler güç kazandı. Fed ve ECB kaynaklı açıklamalar da bunu zaten teyit eder nitelikte.