Paylaş
PİYASALARDA döviz kurları düşmeyince tansiyon da düşmüyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen değerlendirmeler ve not indirimleri gündemde önemli bir yer tutuyor. Fakat etkileri borsadan çok döviz kurlarında görüldü. ABD Başkanı Trump yeni yaptırımlardan söz ederken Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir gerginlik olmazsa da yumuşamadan söz etmek fazlaca iyimserlik olur. ABD ile gerilim Türkiye’yi Rusya, Çin ile biraz daha yaklaştırırken Almanya ve AB ile de köprülerin yeniden kurulmasına vesile oldu. Ancak Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni sermaye girişleri konusunda somut bir gelişme yok. Katar’dan geleceği açıklanan 15 milyar dolar için beklentiler henüz karşılanmış değil. Almanya’dan sermaye girişi konusu ısıtılsa da bu yönde de bir aşama kaydedilmedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eylül sonundaki Almanya ziyareti bu açıdan önemli olabilir. Yabancı sermaye girişi, tasarruf açığı olan Türkiye için her dönem önemli olmuştur. Ancak bu dönem çok daha ciddi. Çünkü önümüzdeki bir yılda özel sektör ağırlıklı yüksek tutarda borç ödemeleri söz konusu. Hatırı sayılır bir kısmı bankalara ait. Moody’s’in açıklamalarından anlaşıldığı kadarıyla bankaların not indirimlerinde bu görünümün de etkisi var. Cari açığı da dahil edersek 230 milyar dolar gibi bir kaynak girişi sağlamak gerekiyor. Merkez Bankası rezevlerinin karşılama gücü zayıf.
Ekonomi yönetimi spekülasyonu önleme adına yerinde tedbirler almaya devam ediyor. TL’yi özendirme ve teşvik için önlemlere geçen hafta TL mevduatlarda vergi indirimi, döviz mevduatlarında ise vergi artışını eklediler. Son önlemler döviz kurlarında köpük alıcı geçici bir etki yaptı denebilir. Ancak cari açık, dış ticaret açığı ve enflasyon gibi yapısal sorunlara parasal tedbirler bir ölçüye kadar cevap verebilir. Döviz borçları ve dış ticaret açığı dövize talep yaratıyor. İşin içinde spekülasyon da vardır elbette. Ancak sorunun temelinde döviz açığı üreten ekonomik sistem çok daha fazla paya sahip olsa gerek. Gerçi son aylarda ekonomideki durgunluk işaretleri dış ticaret açığını ve cari açığı bir miktar aşağıya çekebilir. Bu sorunu çözmez, biraz azaltır.
KARAR NE OLACAK
Sorunun bir başka boyutu güven problemi. TUİK’in açıkladığı güven endekslerindeki gerilme bu durumu gösteriyor zaten. Ayrıca algıların bozulması ve beklentilerin kırılması sorunu belirginleşiyor. Temel sorun her ne kadar “kaynak ihtiyacı ve ekonomik temele dayansa da “şüyuu vukuundan beter” sözüne atıfta bulunmak gerekecek. Döviz kurlarında daha yukarı, borsada ise daha aşağıların telaffuz edilmesi yani beklenti ve algıların karamsarlaşması sorununun aşılmasında güven önemli. Eylül ayında açıklanacak orta vadeli program (OVP) ile güven problemi ne ölçüde aşılacak bunu göreceğiz. Gerçi piyasa sözden çok eyleme bakıyor. Arjantin’in IMF ile anlaştıktan sonra 15 puan faiz artışına gitmesi, gelişen ülkelerin para birimleri ve borsalarındaki zayıflama dikkat çeken gelişmeler. Son dönemde “bizim derdimiz bize yetiyor” modundaki iç piyasaların dış kaynaklı gelişmelere duyarsızlığı sürüyor. Ancak gelişen ülkelerdeki sorunlar daha fazla dikkate alınmaya başlanabilir. Önümüzdeki hafta 3 Eylül pazartesi enflasyon verileri var. Piyasada aylık yüzde 2-2.5 artış, yıllıkta 18 civarı bir enflasyon beklentisi hakim. Bu gerçekleşirse 13 Eylül’deki toplantıda merkez bankasının faiz kararı ne olacak? 17.75’deki Merkez Bankası faiz oranı enflasyonun altında kalacak. Piyasalarda dalgalı seyir sürebilir.
SAYFADA YER ALAN BİLGİLER TAVSİYE NİTELİĞİ TAŞIMAYIP YATIRIM DANIŞMANLIĞI KAPSAMINDA DEĞİLDİR, YATIRIMCI PROFİLİNİZE UYMAYABİLİR.
Paylaş