Paylaş
Sadece Soma faciasından beri değil, çok uzun zamandır aklımı kurcalayan sorular bunlar. Bize uzaktan bakınca, daha doğrusu şöyle demeliyim, 14 senedir hayli farklı insanlarla çevrili ortamlarda yaşayınca bizim "yalanlar" daha bi görünür oldu gözüme.
Sürekli gerçeği saptırıyoruz. En ufak sohbetlerde bile!
En dürüstümüz bile gün içinde en az 5 kere "idare"etme, "araziye ayak uydurma" mecburiyetinde kalıyor.
Ben de Soma felaketinden sonra yapılan o "basın toplantısı" üzerine başta belirttiğim o çok aklıma takılan soruları İletişim Uzmanı, Akademisyen ve "Külahıma Anlat* - Beden dili, sözsüz iletişim, yalan tespiti" adında bu konuda çok ilginç bir kitap yazmış Emrah Akçay'a sordum.
Cevaplar beni biraz çarptı. Hatta öyle çarptı ki kızımdan, oğlumdan özür diledim. Bir özğr borcum da Arda'ya var. Kocama.
Bu yazıyı okuyunca neden özür dilediğimi çok net anlayacak...
Emrah Akçay'ın cevaplarından anladığım şeyi kendi ailemde farkında olmadan yaptığımı fark etmek midemi bulandırdı.
Cevapları dikkatle okumanızı dilerim. Hepimizin alacak olduğu ders kendine.
****
Emrah Bey, çocuklara ne yapıyoruz da kolay yalan söyleyen büyükler oluyorlar?
Bizim sosyalleşmekten anladığımız pek çok bakımdan çocukları yalana alıştırmaktır. Çocuk ne kadar kıvrak olursa ve etrafındakilere ne kadar uygun hareket etmeye başlarsa, o kadar çok olgunlaştığı söylenir ve çocuk o kadar çok sevilir, takdir edilir.
Örneğin doğum gününde büyükannesinin getirdiği ve çocuğun "iğrenç" bulduğu hediye için, çocuğun çok mutlu olduğunu ve çok beğendiğini söylemesini isteriz. Bunu biz söylemeden yapmaya başlayan çocuk, bizim için artık "toplumsallaşmış" demektir.
Peki "çocuktan al haberi" olayı?
"Çocuktan al haberi" işte bu noktadan itibaren bitmiş oluyor aslında. Çocuk büyüdükçe, büyükleri kadar yalancı ve ikiyüzlü olmaya çalışıyor. Kendisinden beklenen ve takdir gördüğü şey bu çünkü. Ayrıca biz de böyle davranarak rol model oluyoruz.
Yani "beğenmesen de beğenmiş gibi yap" demek mi yalancılığın tek nedeni?
Hayır. Çocukta yalanın bir diğer sebebi ise ceza korkusu.
Bizde süreçten çok sonuca yönelik bir eğitim anlayışı ailelerde mevcut olduğu için, çocuk her şekilde cezadan kaçmaya çalışıyor. Biliyor ki gidiş yoluna not verilmeyecek. Böyle olunca, yalan da mübah bir hale gelmiş oluyor.
Nasıl yani?
Çocuklukta, çocuğun davranışlarının değerlendirme skalası, aynen siyah ve beyaz gibi, katı bir ödül ve ceza uçlarında sınırlanırsa, arada hiç griler olmazsa, çocukları işte o zaman sorumsuz, vicdansız ve yalancı olarak yetiştirmeye başlamış oluruz. Çocuğun (iyi ya da kötü) sonuçlandırdığı faaliyetin gerçekleşmesi esnasında pek çok davranışı vardır. O davranışlar da değerlendirilmeli, yalnızca uçlarda kalınmamalıdır. Örneğin matematik problemini çözmek için izlediği doğru yönteme not vermek yerine, sonuç işlem hatası yüzünden yanlış olunca bütüne sıfır verip sınıfta bırakmak gibi. Veya bir yarışta sadece birinci olanın ödüllendirilip katılan ve çabalayan diğerlerinin hiç takdir edilmemesi hatta "beceremedikleri" için başarısız görülmeleri.
Ama bizim için bunlar yalan gibi değil ki... Alışkanlık gibi işte... Hep böyleydi...Kafam karıştı???
Yonca Hanım biz, toplum olarak yalancıyız. Yalanı tanımlamada sorunumuz var. Şöyle bir örnek vereyim; Ankara’da, Konya Yolu üzerinde hız radarı var. O noktaya kadar hırsla gaza basıyoruz, menzile girdiğimizde işler değişiyor. Herkes bir anda yavaşlıyor ve dünyanın en masum şoförleri haline geliyor. Radarı geçer geçmez, aradaki kayıp zamanı telafi etmek istercesine herkes yeniden gaza yükleniyor. Şimdi bu yalanın tillahı değilse nedir?
Bu hem kendini hem sistemi kandırmak değil mi? Ve ben de yapıyorum ama bunu:(
Bu “fırsat teorisi”. Yani fırsatını bulduğumuz anda suçu işleyiveriyoruz. Hem de hiç gözümüzü kırpmadan. Burada düşündürücü olan bu davranışın bizler için "normal" ve "olağan" algılanması. Hiç kimse suç işlediğini, kendini veya sistemi kandırdığını düşünmüyor. Daha da vahimi bu davranışının sonuçlarının "can güvenliği"ni riske atmak olduğunu düşünmüyor.
Ama ben mesela bu yaptığımı şu ana kadar yalan olarak görmüyordum uyurgezerlik gibi bu!
"Uyuma" meselesine gelince... Herkes kendi yalanına inanır. Daha doğrusu, herkes inanmak istediği yalana inanır. Bu da iki türlü bakın.
1- Ya doğruyu öğrenmek istemezsiniz, doğru işinize gelmez; çünkü öğrenince bir şey yapmak zorunda kalırsınız.
2- Ya da söylenen yalan sizin çıkarınıza hizmet ediyordur. Zafiyetlerinize göre kurgulanmıştır. Gözünüz boyanır, işinize geldiği için üzerine atlarsınız.
Uyumak da böyle bir şey işte.
******
Yarın "ahlak gelişim süreci ve algı yönetimi" konularında Emrah Akçay'la soru-cevap devam edecek...
Bu arada çocuklarıma bu soru cevap sonrası aynen şöyle dedim:
Bir daha sakın beni veya bir başkasını mutlu etmek için beğenmediğiniz bir şeyi beğenmiş gibi yapmayın. İstemediğiniz şeyi de benim hatırım için asla kabul etmeyin. Sizi zorlarsam bana bu sözümü hatırlatın. Bugüne kadar sizi "uyumlu" olun diyerek herhangi bir şekilde neye zorladıysam özür dilerim. Geri alabilsem her birini geri alırdım... Affedin.
Yonca
"ZorlaMA"
*Emrah Akçay, Külahıma Anlat, Destek Yayınları, 2013
Paylaş