Benim fikrimdensen özgürsün, değilsen cehennemin dibine kadar gidebilirsin.
Ya bendensin, ya değilsin yani.
Ya sev ya terket şeysi gibi işte.
Siyah-Beyaz bir tanımdır özgürlük tanımımız.
Mesela çok merak ediyorum, bu satırları okuyan kaç kişi Yeni Şafak veya Vakit okur.
Dahası bu ülkede kendinden olmayana karşı kaç kişi tahammüllü ve hoşgörülüdür çok merak ediyorum.
Bizden birilerinin canı yanınca acayip tepki duyar ayaklanırız, isyanlar ederiz.
Ama bize ters düşen görüşte birisinin başını taşla ezseler kılımız kıpırdamaz.
Yaşgünü demek yerine doğum günü demeyi seviyorum.
“Yaş Günü” çok sayısal, çok maddesel bi şey gibi geliyor bana.
Oysa hayat rakamlarla yaşanmıyor.
“Şu kadar gün yaşadın bu kadar bilmem ne” veya “ne kadar ekmek o kadar köfte” gibi değil hayat.
“Yaşın bu, o zaman takdirin de şu” şeklinde de değil.
100 yıl yaşayıp hiç yaşayamayan ne çok insan var.
27 yıl yaşayıp 1000 yıl yaşamış gibi olan olduğu gibi.
1- nalları diktik arkadaş
2- Biz bittik öldük mahvolduk
3- Cumhuriyet tarih oldu
4- İçtiğim son bira/rakı/şarap
5- Attığım son kahkaha
6- İffetimin son demi
7- VEDA…
Dünkü yazımın linki burada:
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/89/Yonca-Tokbas-4-Yaprakli-Yonca/42799/Sporcuyu-takviye-mi-oldurur
Evet dün konuya girizgah yaptık. Bugün aynı hızla devam ediyoruz.
Antrenör ve Sporcu Fırat Dizman son dönemde olan sporcu ölümleri sonrası takviyelere dair bilgiler veriyor.
Buyrun dün kaldığımız yerden okumaya devam.
Söz Fırat’ta...
Yonca
Bu yazının içinde gerçekler olduğu için uzun. Bir işe ciddiyetle yaklaşan kişiler olayı kapsamlı anlatmaktan kaçınmadıkları için uzun.
Üşenmeyin lütfen sonuna kadar okuyun.
***
Tıpkı klimanın bir tek Türkleri çarpması gibi, tıpkı koşan çocukların bir tek Türkiye’de terleyerek hasta olduğuna inanıldığı gibi, sporcuyu da bizde nedense ya yaptığı spor ya da aldığı takviye öldürür inancı oluştu.
Yakın dönemde “Fitness” dünyasında 2 sporcunun hayatını kaybetmesi üzerine ortalık karıştı.
1 sene sabretti. 1 sene boyunca change.org’da açılan kampanya ile, Elham Asghari’nin serbest yüzme dalında hak ettiği rekor belgesini alması için imza toplandı.Ve... tam 1 sene sonra Elham hakkını almayı başardı
Elham Sadaat Asghari açık sularda serbest yüzme dalında yüzme rekoru kıran ilk İranlı kadın yüzücü. Asghari, 11 Haziran 2013 günü Hazar Denizi’nde 8 saat yüzerek 20 km serbest yüzme parkurunu tamamladı ve kırdığı rekoru kaydettirmeye gittiğinde İran Spor Bakanlığı yetkililerinin kendisine ilettiği itirazla karşılaştı.
İran Spor Bakanlığı,
Performansını kötü etkileyen ve hızını yavaşlatan ancak yetkililer tarafından tanımlanmış İslami kurallara uygun yüzücü kıyafeti giymiş olmasına rağmen kendisine, rekorunu kaydedemeyeceklerini çünkü “kadınların açık sularda giymesi gereken yüzücü kıyafetlerine dair” bir yönetmelik olmadığını, olsa bile “sudan çıkarken vücudunun kadınlığını gösteren yerlerinin” görünür halde olduğunu ve bu yüzden rekorunun Şeriat kurallarına uygun olmadığını belirttiler.
Asghari’nin uğradığı bu haksızlığa karşın change.org/rekortmenelham üzerindeİtalya, Fransa, Amerika, Türkiye, İspanya ve Almanya’da eş zamanlı olarak Uluslararası Yüzme Federasyonu’na (FINA) yönelik bir imza kampanyası başlatıldı.
Kampanya Asghari’nin uğradığı cinsiyet ayrımcılığına karşı İran Yüzme Federasyonu’na FINA’nın baskı yapmasını ve rekorunun tanınmasını istiyordu.
Bugünkü yazıma gelen okur maillerinden sadece biri.
Çayyolu'nu bildiğim için, Ankara'da yaşayan ailem ve arkadaşlarım da aynı yolu kullandığı ve aynı şeyleri düşündüğü ve beni de aynı şeyler ürküttüğü için aşağıdaki maili özellikle paylaşmak istedim..
Belki biri sesimizi duyar da.. belki bir çare bulunur...
Çare çok kolay oysa...
Doğru ışıklandırma... Sinyalizasyon...
Can güvenliği ön planda olsa, yapılır da!
Okurum Y.'dan gelen mail aşağıda...
“Can GüvenSİZliğinden Ölenler” başlıklı yazınızı okuyunca yazmadan duramadım, ben de sizin gibi zamanında önlem almayıp “kaza”ların arkasına sığınanlara inanılmaz sinir oluyorum. Yaşadığım benzer bir olaya halen çözüm bulunamadı, belki size yazarsam biraz içim soğur. Ankara Çayyolu’nda oturuyorum. Son zamanlarda yolunuz Ankara’ya düştü mü bilmiyorum ama Çayyolu-Yaşamkent bölgesi ciddi anlamda gelişti ve yüz binlerce insanın yaşadığı bir yer haline geldi. Melih Gökçek’in meşhur kapılarından biri de tam Başkent Üniversitesi kampusünün oraya yapıldı. Tesadüf mü yoksa maksatlı mı bilmiyorum ama milyon dolarlık o ucube kapı oraya dikildikten sonra Eskişehir Yolu’ndaki aydınlatma lambaları çalışmıyor (kapı akşam aydınlatılınca daha ihtişamlı görünsün diye olduğunu iddia edenler var).