Çünkü benim yaşlarla hiç alakam yok.
Çocukluğumdan beri büyük, küçük, orta yaş filan denen şeyler arasındaki farklılıkları bilemedim.
Birisi için küçük/genç veya büyük/yaşlı denmesini basmadı kafam bir türlü.
Hala basmaz.
Bunu da annanemin kaybıyla fark ettim.
90 üstü bi yaşta gidince bu diyardan “e normal, ecel” filan diyorlar ya, bana çok ters gelmişti bu.
Bence hala hayatta olup hepimize ders veriyor olabilirdi annanem.
En fenası yoldan geçen arabaların attıkları. Arabadan atılan çöpleri rüzgar tepelere uçuruyor, her yer irili ufaklı çöp doluyor. Oraları kim nasıl toplasın bilmem. Güzelim tepeler hepsi yoksa. İzmarit de çöp, pet şişe de, ıvır zıvır paketi de.
Bazı insanlar çöpün çöp olduğunun farkında değil. Bir keresinde pet şişeleri çöpten saymadığını söyleyen birini gördüm Sarsala Koyu’nda. Pes demek istiyorum. Bir de şu var, kendimden de biliyorum, anormal çok çöp çıkaran bir yapıya sahibiz. Bir şeyi değerlendirmeyi hiç düşünmeden zırt hemen atıveriyoruz. Ya da mesela küçültmeden atıyoruz. Pet şişeler, sıkınca hacmi küçülen atıklardan. Karton kutular da... Bari çöpleri küçülterek hacimden kazansak diyorum. Aklıma şu da geldi, belediyemiz site yakınlarına koyduğu çöp konteynırı sayısını yazları yoğun dönemde artırabilir. Hatta kesin artırmalı; çünkü bazı yerlerde baktım konteyner dolmuş taşmış, e bu sefer de mecburen sağa sola yığılmış çöpler.
Site yakınlarına bir tane yerine yazları en az üçer tane konteyner gerek. O zaman temizlik arabaları ve çalışanları da işlerini çok daha kolay ve iyi yapabilecekler. Yaz dönemi bu çöplerle başka türlü baş etmek mümkün değil yoksa. Lütfen azıcık dikkat edelim.
Lütfen.
Yonca “çaba”
Yalıkavak civarındaki çapkın beyler!
Koşan kadınlara tacizde bulunan her araba plakasını ifşa etmeyi planlıyorum. Sıcakta dilim dışarıda antrenman yapacağım diye dağ tepe koşarken saçma sapan bir adamın arabasını yavaşlatıp “Çok hoşsunuz şekerim, isterseniz gideceğiniz yere götüreyim” diyerek çiğ çiğ sırıtmasını gördüm mü, bir uçan tekme atasım geliyor ki sormayın. Ya da mesela İngilizce konuşuyor: “Hi Honey...” Ben sana bir göstereceğim honey bunny göreceksin sen. Bana baksana sen, ben 80 km koşan bir kadınım, bir kovalarım şu sıcakta seni, asfaltta eriyen böcek olursun daha haberin yok! Acayip sinirleniyorum.
Bu takım aslında 2013 Kış Trofesi birincisi, 2014 ikincisi.
Takımda, Haluk Yavuz, Haluk Yurtseven, Murat Esemenli, Ömer Dirim, Halit Levent Akbaş, Burak Algon, Behzat Şahin ve Mehmet Saban vardı.
Yelkenlinin en yelken bilmez ama en heveslisi de net bendim.
Bitmek bilmeyen sorularım ve durdurulamaz çeneme rağmen bu ekibin birinci olması bence ayrıca über üstün bi başarı.
Yarış içinde ekip pür dikkat çalışırken yaptığım daldan dala konuşma programına karşı gösterdikleri nezaket, sabır ve anlayışa ne desem boş.
Ne olacak benim bu durdurulamayan çene bilmem.Şimdi gelelim yelkenciliğin beni benden alan kısmına.
İki günde öğrendiklerimi hayata dair öğrendiklerim olarak okuyun lütfen.
Kırdı geçirdi salladı kopardı hepimizi.
Öyle allak bullak ve tepe taklak haldeydim ki, Dolunay filan olduğunu da fark etmemişim.
Tesadüfen arkadaşım Fulya’nın paylaştığı yazıya gözüm takıldı. Hani olur ya, bir tıklarsın... Amanın aman, ben ve hislerim, herrr ne hissediyorduysam cıcığına kadar analiziyle karşımda duruyor.
Anlatım da şahane.
Hani böyle üstten bakan bir yorum da değil, insanı inandırmayacak kadar sallama bir tonda da değil. Tam “kıvamında” diyerek bu kelimeyi hayatıma katan Meltem’e de bir selam çakayım köşemden.
Linki şu: www.junoastrology.com
Bir bakın ki şu “akıl tutulması ve aydınlanma” dönemimizde bilinçli ilerleyelim.
Zeytin’le Baykuş’un her daim mutlu ve umutlu buluştuğu evimizde.
Nihayet evi açtım.
Ev açmak dünyanın en acayip işi.
Bir sene boyunca yapayalnız ve sesiz kalmış bir ev resmen hayata küsüyor. Barıştırana kadar canın çıkıyor.
Yalıkavak paylaşımlarıma başladım.
“Yonca tatilde” gibi bakmayın olaya.
Gurbetçi yazarınızın evi Yalıkavak’da. Yazları okul tatil olunca, çocuklarla düzen olduğu gibi buradan devam ediyor.
Doğayı da.
Duyguları da.
Bedeni de çok iyi anlıyorum.
Hatta beden resmen bir dile sahip ve konuşuyor; duymasını bilene tabi.
Anlayamadığım şey kafalar. Beyinler. Algılar. Düşünceler.Duygulardan yoksun dolaşan kafaları hiç anlamıyorum.
Acayip rahatsız oluyorum.
Beden, ruh ve kafa bir bütün. Tek tek veya ikisi bir yerde, biri dışarıda filan olunca bir şeyler tam olmuyor. Veya...
İsimlerinizi yazmamı istemediniz. Yazmadım.
Düşlerinizi okurken, ne kadar çok ortak ve benzer hayalimiz olduğunu gördüm. Hayaller arka arkaya dizilince ortaya şahane bir “manifesto” çıkıyor.
Hayallerimin manifestosu!Hepimiz farklıyız, hayallerimiz kardeş.
Cümlelerinizi okurken yapmanızı istediğim şey şu:
Her cümleyi içinize çekin. Bebeğinizmiş gibi sahiplenin.
Hayatta kalması, büyümesi, emekleyip yürümesi için yardımcı olun. İnanın.
Gerçekleşmesi için bir adım atın. Minicik de olsa bir adım...
1 sene sonra bugün, etrafında duymak istediğin sohbet-muhabbet konusu nedir?
1 sene sonra bugün, nelerin değişmiş olması seni acayip mutlu eder?
1 sene sonra bugün, “Yıllardır bunu yapmayı istemiştim ve nihayet yaptım!” dediğin şey ne olurdu?
1 sene önce bugünden aldığın derslerle...
1 sene sonra bugün neleri başarmış, çözmüş, gerçekleştirmiş olmayı istersin?
Ey güzel okur...
1 sene sonra bugün, yani 30 Mayıs 2015 günü, en çok neyi kutlamak istersin acaba?