Paylaş
Hepsi de iyi sporcu, hepsi eğlenceli, hepsi inanılmaz yaratıcı kılıklarla koşan, insana “yok artık” dedirten bir ortam!
ASICS Medoc Maratonu yaşadığım en renkli, en çılgın, en medeni, en olağanüstü maratondu!
Dilim tutuldu!
En iyisi
Bu maratonun neden dünyanın en iyi 2. maratonu seçildiğini anlamak için harbi yaşamak lazım.
Maratoncu, yani uzun mesafe koşucusuysanız, kendinize verebileceğiniz en büyük ödül “Marathon du Medoc” koşmak olmalı.
Ha tabii, zannetmeyin ki ortam karnaval diye yan gelip yatabilirsiniz, ne mümkün! Her maraton ayrı bir tecrübe ve bu maraton hiç de koşması kolay bir maraton değil ayrıca.
Maraton 42km 195 metredir ve bitirmek için verilen süre de 6 saat. Yani yürüyerek bitiremezsiniz. En az 4 ay ciddi bir koşu antrenman programı izlemeniz gerekir. “Ben nasıl olsa koşuyorum, bunu da koşarım” demekle olmaz. Maraton, son dakikacı Türk kafasıyla koşulacak bir mesafe değil.
ASICS Medoc Maratonu Dünya’nın en uzun maratonu olarak anıldığından 6,5 saat limiti vardı. Nedeni de yol boyunca Pauillac bölgesine dağılmış yüzlerce şatonun içinden geçmeniz, her bir şatonun kendi bağından olma şaraplarının tadımını yaparak koşmak durumunda olmanız... Sadece şarap olsa iyi, bir de gurme açık büfeler vardı ki sormayın!
Şarap içerek koşmak olacak iş değil diyorsunuz ama oluyormuş gördük. Daha 3km’de croissant’lar, kurabiyeler, portakallar, elmalarla başladı sunumlar. Ardından 5km’de bir çeşit çeşit şarap, canlı müzik, caz orkestraları, cam bardaklarda servis edilen binlerce şişe şarap, peynirler... Buna rağmen bir tek aksama itiş kakış olmaması. Bizde olsa korkarım talan olurdu.
10 binlerce maratoncu hep beraber şatoya gelince yavaşlıyor, tadım yapıp hoppaaa başlıyor yeniden koşmaya. Kaç kere göbek attım dansöz kıyafetimle yollarda koşarak bilmem. Ne yalan söyleyeyim, çok da güzel ilgi gördüm kıyafetimle.
Videoları paylaştım yol boyunca Instagram’dan zaten.
18’inci km’ye kadar o kadar çok yiyip içtik ki fenalık geçirecektim. 35’inci km’de sarhoş koşanlar vardı.
Şatoların etrafına yayılmış uçsuz bucaksız üzüm bağlarının büyüleyici manzarası, yanınızda, önünüzde, arkanızda koşan çılgın kostümlü maratoncular, her şey karnaval gibiydi resmen.
Her km tabelasında ayrı bir karikatür! Karikatürlerde yazanları okuyup gülmekten koşamadığım oldu.
21’inci km civarı tarlada ineklerin önünden koşuyorduk ve karikatürde “inekler üzüm yemeye başladığı gün ben de süt içeceğim” yazan, elinde şarap şişesi sarhoş koşan Medoc maskotu vardı.
24’üncü km’de “Peşimden 12 erkek koşana kadar şarabı suya değişmeyeceğim”, yokuşun sonundaki 28’inci km’de ise “Alt takımları rampada bıraktım” yazıyordu... Ki bu doğruydu; sıcaktan pişik olan herkes topluca bastı kahkahayı!
Eğlen ve koş
ASICS’in sloganı “fun and run” yani “eğlen ve koş”, bir maratona bu kadar mı uyar! Çünkü spor sadece yarışmak değil, aynı zamanda eğlenebilmek, keyif alabilmek demek.
Medoc Maratonu gerçekten sporun keyifle yapılabileceğinin, dayanıklılık gerektiren bir maratonun dünyanın en renkli festivaline dönüşebileceğinin bir kanıtı resmen. Üstelik şarap üretiminin en hası olan bölgenin de spor turizmiyle kavuşması gibi.
Bu maratona sadece 10 bin başvuru kabul ediliyor ve bu sene 33 bin kişi dışarıda kalmış... 43 bin başvuru yani, düşünebiliyor musunuz!
Yarışan 9 Türk vardı. Hepimiz de finişi gördük. Hatta finişe bayrağımızı açarak girdik! Çoook güzel bir duyguydu çok!
Madalya yanında her bir maratoncuya geridönüşümlü malzemeden yapılma çanta, içinde şarap ve bardaklarını hediye ettiler!
Arkadaşlar yol boyu yedirip içirdikleri yetmedi, son 2 km’de antrikot, son 1 km’de istiridyeler, son 500 metreye girerken de şampanya ve dondurma ikramı vardı. Herkes birbiriyle sarmaş dolaş “şerefe” dedikten sonra finişe koşmaya başladı. Maraton kadar ızdıraplı zor bir sporu böylesi bir keyfe dönüştürebilmek büyük başarı.
Medeniyet gülümsemek, kendinle dalga geçebilmek demek.
Kasmak, kasılmak yok. Eğlenebilmeyi, keyif alabilmeyi bilmek var.
Bir ülkenin medeniyeti, amatör veya profesyonel fark etmez, sporcusundan ve sporcusuna olan bakış açısından belli!
Gencecik sporcularla dedeler yan yana koşuyor maratonda. Yaş, ırk, renk, her kavram sıfırlanıyor, herkes eşitleniyor. Kimi zaman genç devam edemiyor, dede basıp gidiyor.
Bizde belli bir yaş üstü ölmeyi beklerken ya da “benden artık her şey geçti” deyip otururken, hayatına aynı hızda devam edenler var bir de. Kalp durana kadar durmayanlar, bahane tanımayanlar, sporu keyif ve kültür edinenler...
Medeniyet, keyif, spor ve eğlenceyi bir arada görmek çok etkileyici ve özendirici...
Karı-koca el ele
Arda benden hızlı olduğu için hiç beraber koşamamıştık. İlk defa benimle koştu. Yanımda hız ve finişe varışı hesaplayan, kramplar girdiğinde elimden tutup “ha gayret” diyen kocam olunca, bu maraton iyice unutulmaz oldu benim için. İnsanların gelip bize “el ele koşmanız çok güzel” demeleri nasıl hoştu anlatamam.
Ah be canım Türkiyem...
Sırf bu maraton için Pauillac, Bordeaux ve çevresi hayatını değiştiriyor tam 30 yıldır!
Feribot saatleri bile sırf bu hafta sonu maratoncular ve onları izlemeye gelecekler için düzenleniyor.
10 bin kişi koşuyor ama bölgeden de 4 bin gönüllü var resmi organizasyona yardım eden; şarap servisinden çöp toplamaya, yolda koşanlara evinin tuvaletini açanlara kadar!
Dileğim bizlerin de bu kafaya acilen ermesi!
“Spor yapana destek” dendiğinde yürekten o desteğin verilmesi. Maraton günü kapatılan yollara küfretmek yerine “yaşasın şehir bizim” demek, yollara düşülüp panayır havasının tadını çıkarmak...
Nineler, dedeler, bebeler 42 km boyunca herrrr koşanı alkışladı, yüreklendirdi.
Bu arada bir komik not, bağların arasında koşarken çiş molası veren en az 5 bin kişiydik. İçimden “ulen bu şarapların lezzeti, spor yaptığı için mutlu olan insanların doğal gübresinden kesin” dedim hani.
Gülümsemeyi, hayatla ve kendiyle dalga geçmeyi bilenlerin şerefine!
Yonca
“Üzüm”
Paylaş