Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Esaret/ Teslimiyet

Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı. Özgürlük, haber alma hakkı, gerçekleri bilme, görme, yüzleşme hakkımız tutuklandı.

Haberin Devamı

Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı.
Özgürlük, haber alma hakkı, gerçekleri bilme, görme, yüzleşme hakkımız tutuklandı.
Canım yandı.
Ülkemin, insanlarının geldiği durum canımı acıtıyor.
Korkuyorum.
Mutlu olmak her gün haram edilir oldu.
Ha, bundan önce çok özgürdük de şimdi daha az mı özgürüz diye de soruyorum kendime.
Yooo. Bu sadece kendimizi kandırmak olur.
Yalan mı?
Muhalif veya yandaş, fikrine karşı olduğumuz her yazarın, gazetecinin hakkını da aynı yüreklilikle savunmak gerekirdi.
Dİ.
Ama gel gör ki, yandaş dediğin medya yazarının yazma hakkını savunma özgürlüğümüz de muhalif okur tarafından yasaklı.
Ağzı olan, eli klavye tutan bizleri her gün vuruyor patır kütür zaten.
Hem de bel altı!
Hay lanet olsun böyle ikiyüzlü çarpık ortama.
Can Dündar, Erdem Gül...
Bir anda isimlerinin anlamları dokundu kalbime.
Ne büyük tezattır bu dedim, ey olmayan “adalet”!
Can demek, yaşam, hayat, gönül, içten, öz demek... Dündar ne demek bilmezdim baktım; askerlikte arkadan giden ve güveni sağlamakla görevli kıta, birlik, arkayı gözeten, koruyan asker demekmiş. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
Erdem deseniz; ahlakın övdüğü iyilikçilik, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adı, fazilet. İnsanın ruhsal olgunluğu demek.
Gül; mis gibi gül, çiçek...
Ne zaman bir insan haksız yere sürgün yese, haksızca tutuklansa aklıma Nazım Hikmet geliyor.
Ve kendimizi kandırmaktan yorgun olduğum hissi içimde sürekli tekrar ediyor.
Sosyal medyada uçuşan #CanDundarErdemGulyalnizdegildir güzellemeleri filan içimi sıkıyor.
Gerçekçi mi bu sizce? Yalnız değiller mi gerçekten?
“Doğru söyleyen 9 köyden kovulur” bizim atasözümüz, en kara gerçeğimiz, adetimiz değil mi yani?
Bizler, hepimiz, ben de dahil, oturduğum gurbet elden, hâlâ ekran başında olduğumuza ve sanal desteklerden medetler umduğumuza göre gayet yalnızlar.
Düpedüz yalnızız işte!
MFÖ’den gelsin hepimize; Yalnızlık ömür boyuuuuu...
Neyse.
Son noktayı Nazım’ın 1948’de yazdığı şiiri koysun bence.
İlerleyen aydınlığın içindeyim
Ellerim iştahlı, dünya güzel
Gözlerim doyamıyor ağaçlara
Ağaçlar öyle ümitli, öyle yeşil
Güneşli bir yol gidiyor dutlukların arkasından
Mapushane revirinde penceredeyim
Duymuyorum ilaçların kokusunu
Bir yerlerde karanfiller açmış olacak
İşte böyle Laz İsmail
Mesele esir düşmekte değil
Teslim olmamakta bütün mesele!
Yonca
“altın kafesteki bülbül”

Haberin Devamı

Son dakika: Bütün bunları düşünüp yazarken ben, Tahir Elçi öldürüldü haberi geliyor...
Bir nefeslik molamız bile yok... Bir de an be an görüntülenmiş her şey...
Yürek dayanacak gibi değil... Sürekli savaş halindeyiz, sürekli!
Şu an bunları yazarken, pazartesi sabahına kadar acaba başka bir felaket olur mu endişem var...
Yok böyle bir hayat! YOK!

Yazarın Tüm Yazıları