16 Mart 2012
Tutuklu gazeteci Müyesser Yıldız, milletvekillerine mektup
yazıp “Silivri’de kuş beslemeye izin veriliyor, kedi’ye izin verilmiyor. Bi kedim olsa, can yoldaşım olurdu” dedi.
*
Anlatayım ben size...
Kedi’yi.
Yazının Devamını Oku 15 Mart 2012
Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu’nun bağrından kopar, yolu Paris’e düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura’sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:
“Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil...”
*
Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya’ya gönderilen... ABD’de Fransa’da sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığı’ndan Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.
*
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2012
Sevgili Nedim... Ben sana ne diim.
*
İstihbarat Yalanları
Dink Suikastı filan...
Sana ne kardeşim?
*
Bak, Hrant’ı öldürene 22 sene verdiler. Sen misin araştıran... Seni 32 seneyle yargıladılar. Yazdığın kitap alt tarafı
208 sayfaydı, 375 gün içerde yattın. Maazallah... Ya 500 sayfa yazsaydın?
*
Kurcalama gari.
İlla kurcalayacaksan...
Özetle bari.
*
Başbakanımız “ben ona kefilim” diyor, sen oturuyorsun “Hayırsever Terrorist” diye, Şeyh Yasin El Kadı’nın ipliğini pazara çıkarıyorsun. Koskoca maliye bakanımıza “Kemal Abi” diyorsun, marifetlerini yazıyorsun. “Tepeden Tırnağa Yolsuzluk”u deştin, “Naylon Holding”i deştin, eline ne geçti? Başroldeki güya kırmızı bültenle aranırken, güle oynaya geldi, sen içeri girdin, o affedildi... Dua et, olgun adammış, kitabını imzalatmak için seni
ziyarete gelmedi!
*
Yazma artık öyle şeyler.
Bırak bu işleri.
*
Çünkü, kimi yazdıysan paçayı kurtardı. Senin yüzünden Zeus’un başı yandı. Deyyus oldu.
*
Kusura bakma ama, sanırım ayağın sıkıyor, maşallah dediğin üç gün yaşıyor... Abdi İpekçi Ödülü aldım diye övünüyorsun, vurdular. Çetin Emeç’in ilkelerine bağlıyım diyorsun, katlettiler. Metin Göktepe Ödülü almakla övünüyorsun, öldürdüler. Kemal Sunal Kültür Sanat Ödülü aldın, genç yaşta gitti. Gazetecilerin “tecavüzcü” olduğu ortaya çıktı, sen hâlâ, Sedat Simavi Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü’nle gurur duyuyorsun. Burdakileri bitirdin, gittin, Uluslararası Basın Enstitüsü tarafından Basın Özgürlüğü Kahramanı seçildin, ödülünü eve koydun, anında evi basıp, özgürlüğünü aldılar.
*
Alma bu tür ödülleri...
Karın doyurmuyor.
Avanta al.
Özgür kal.
*
Hazır, yabancı istihbarat örgütleri kiloyla gazeteci satın alırken, ciğeri beş para etmez tiplere dolar öderken... Hapiste zayıfladın ama, sırf malum yerin bile altı okka, fırsatı değerlendir.
*
Evinle işin arasındaki raylarda, tren gibi yaşadın bunca sene... Görüyorsun, olmuyor böyle. Açılım yap, uç biraz. Bakanların, işadamlarının
uçağına bin. Gez. Ferah ferah yaz.
*
Mesela, şöyle yaz...
Gülelim oynayalım
kam alalım dünyadan
ma-i tesnim içelim
çeşme-i nev-peydadan
kah varıp
havuz kenarında
hıraman olalım
kah gelip
kasr-ı cinan seyrine
hayran olalım
kah şarkı okuyup
kah gazel-han olalım
İşte üç çifte kayık
iskelede amade...
Gidelim serv-i revanım
yürü Sadabad’e
*
Bu da, Nedim.
Senin adaşın.
*
Lale Devri’nin yazarı...
Duayen yalaka.
*
Düşün bu hususta.
Sadrazamları yağla.
Padişah efendimizi yala.
“Halkın gerçekleri öğrenme hakkı” falan
diye tutturma.
Aklını başına topla.
*
Biat et...
Ol emre amade
Aksi halde...
Serv-i revanım
Gerisin geri Silivri’ye!
Yazının Devamını Oku 13 Mart 2012
Salonu işgal ettiler. Gireni dövdüler.
Gırtlak sıktılar.
Tekmelediler.
Gazetecileri dışarı attılar.
Oylama yaptılar.
“Kaldırın elleri” diye bağırdılar.
Eller yukarı yani...
27 dakkada, 20 madde.
Madde başına 81 saniye.
Geçirdiler.
İmam hatibi ilkokula indirdiler.
Alkışladılar.
*
50’li yıllar...
Demokrat Parti iktidar.
Bursa’nın ünlü Çelik Palas Oteli’nde cumartesi geceleri orkestra eşliğinde
keyifli anlar yaşanıyor, zarif hanımlar beyler, dans ediliyor. Yemekle başlayan müzik, yasa gereği, makul bi saatte sona eriyor. İşte gene böyle bi gecenin finalinde, solist kapanış selamını veriyor, teşekkür ederek, enstrümanları toplatmaya başlıyor, ki... O ne? Arka masalardan tehditkâr bi ses yükseliyor, devam edinn! Herkes dönüp, bakıyor, yarma bi arkadaş... Tatsızlık çıkmasın diye, orkestra tekrar yerine oturuyor, yarma’ya tangoyla sesleniyor: Papatya gibisin, beyaz ve ince!
*
Tango bitiyor, çile bitmiyor...
Elini devaaam devaamm manasında sallayan yarma, orkestrayı esir almaya kararlı görünüyor, devam edin dedim, duymadınız mı diye bağırıyor.
*
Orkestra soliste bakıyor, solist zoraki bi ses tonuyla “son tango”yu tekrarlamaya başlıyor: Nedir bu çektiğim senin elinden, yalvarırım sana gel üzme beni!
*
Yarma aniden yerinden fırlıyor,
sahneye yürüyor, ağzından köpükler saça saça, yasak masak anlamam, çalacaksın, coşkulu çalacaksın diye gürleyerek, solisti ıskalıyor, mikrofona tokadı basıyor. Orkestra donup kalıyor, az önce neşeli kahkahaların yükseldiği salona ölüm sessizliği hâkim oluyor, herkes suspus... Otel yetkilisi vaziyete müdahale etmek zorunda hissediyor, bi tanıdık çağırıp işi tatlıya bağlamak için, gayet nazik şekilde soruyor: Beyefendi, siz kimsiniz?
*
Yarma kendini tanıtıyor:
Ben demokrasiyim ulan!
*
Sonra da, salona dönüp, nara atıyor:
Memlekette artık demokrasi var ulan...
Var mı itirazı olan!
Yazının Devamını Oku 11 Mart 2012
Obama geldiğinde, sayın ahalimiz yalakalık yarışına girmiş; kimisi kurban kestirmiş, kimisi baston, kemençe, seccade hediye etmiş, Beyşehirli balıkçılar da, Beyaz Saray’da buğulama yapsın diye, air force one uçağına 6.5 kilo “sazan” göndermişti... İyi, güzel de, balıklar yolda kokmaz mı sorusuna, bi şeycik olmaz, “strafor” kutularda buzladık cevabını vermişlerdi. *
E bakıyoruz bugün...
*
Strafor fikri pek beğenilmiş olsa gerek ki... Gölge CIA olarak bilinen küresel istihbarat örgütü “Stratfor” kutulamış kutulamış göndermiş bizim “sazan”ları!
*
WikiLeaks bi yayınladı.
Buzları çözülüverdi.
*
Kimisi “asabi şahsiyetin danışmanını ayarladım, aman deşifre olmasın, ne istersek yapıyor” diyor. Kimisi “bülbülüm genel başkan yardımcısı oldu, şahane ötüyor” diyor.
*
Kimisi “sarı basın kartlı” gazteci yemlemiş, köşesinden olta atıyor. Kimisi tek tek uğraşmamış, komple gazte bağlamış, “raporu gönderdim, yarın aynen basacaklar” diyor.
*
Kimisi gönüllü olmuş, sevabına satıyor... Mesela, Genelkurmay’da görevli bi subayla öğle yemeği yemişler, daha tatlıya bile geçmeden, “memnuniyetle istihbarat veririm” demiş.
*
Kimisi de parayla satıyor...
“Muhafazakâr” kimliğiyle tanınan, “güvenlik” konusunda uzman bi profesörümüze 1666 dolar ödenmiş. Tahminim, 1670 verip, 4 dolar para üstü aldılar şerefsizden... Olsun gari. Taş atmış da kolu mu yorulmuş, memleketin “muhafaza”sını satıp, neticede “kâr” etmiş!
*
Ne kamu kuruluşu kalmış sızmadıkları, ne de bakanlıklar... “Ben satarım, ben daha iyi satarım, ben ucuza satarım, ben bedavaya satarım” diye kuyruğa girmiş arkadaşlar.
*
Hatta...
Harcıraha bile gerek kalmıyormuş artık... Göze girip, Amerikan ajanlığına kabul edilmek için, şoför ve makam otomobili ayarlayanlar bile oluyormuş. Havalimanında karşılıyorlarmış.
*
Bakmışlar ki, ihtiyaç fazlası vatan haini var... Stratfor’un en tepesindeki adam, Türkiye için özel genelge yayınlamak zorunda kalmış... “Kaynakları koordine edin” diyor. “Birbirinizin ineğini sağmayın, herkes kendi ineğini sağsın, sütü az inekle vakit kaybetmeyin” diyor.
*
Etraf hain kaynıyor...
Haincikleri boşverin demek istiyor.
*
Sonra bi genelge daha yayınlamış... “Acil durum yoksa, temas kurmayın” diyor. Belli ki, zırt pırt, olur olmaz saatlerle arayıp, tırışkadan mevzularla lüzumsuz rahatsızlık veriliyor.
*
Uzun lafın kısası...
Hani, amele pazarları vardır ya, bi kamyonet yanaşır, üçe beşe bakılmaz, balıklama atlanır.
*
İş o hale gelmiş kardeşim.
Çek kamyoneti Ankara’ya...
Atlasınlar kasaya.
Yazının Devamını Oku 10 Mart 2012
Tutuklu gazeteciler gazeteci değil “tecavüzcü” dediler. Baktılar ki, okuma yazma bilmeyenler bile yemedi... Manşeti değiştirip, gazeteci sayılmazlar, çünkü “sarı basın kartları yok” dediler.
Bak orası doğru.
Şu arkadaş mesela.
Almanya’da taksi şoförüydü. Direksiyonu denize kırdı, gemicikleri koordine etmek için, Keriz Feneri işletmeye başladı. Allah’ın Kitap’ın adını verdi, hayırlara vesile olması için bağışları topladı, 17 tane taksi sahibi oldu, garibanlara filika gönderiyoruz ayaklarıyla, kendine filo kurdu. Kirada otururken, bir villa, beş daire aldı. Türk vatandaşlığından çıktı. Sonra vazgeçti, Türk vatandaşlığına geri döndü. Dönmüşken, gözü döndü, iki ülke arasında “kanal” kurdu, tokatladığı paraları bu kanalda “yedi...” Eski günlerini unutmuştu ama, orasının Almanya olduğunu da unutmuştu. Enselendi. Dolandırıcılıktan içeri girdi. Malvarlığına el kondu. Türkiye’deki malvarlığının listesi istendi, ancak, burasının Türkiye olduğu unutulmuştu, malvarlığı listesi gönderilmedi! Türkiye’deki ortaklarını ortaya çıkarmaya çalışan namuslu savcılar derhal görevden alınıp, hapse tıkılmaları için sürüm sürüm süründürülürken... Şartlı tahliye oldu. Şu anda, tamirhanede çalışıyor görünüyor.
Sarı basın kartı aldı!
“Sarı basın kartı olmayan
gazeteci değildir” diyen Başbakanımızın... Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü,
bu arkadaşa sarı basın kartı verdi.
Hem de...
Yazının Devamını Oku 9 Mart 2012
Sivas’ta insanları yaktı.
Kırmızı bültenle
aranıyor.
Kırmızı bültenle aranırken...
Belediyeye başvurdu.
Nikâhını kıydılar.
TSK’ya başvurdu.
Askere aldılar.
Yazının Devamını Oku 8 Mart 2012
İçişleri Bakanı sanıyorduk.<br><br>Meğer “Dahiliye” Bakanı’ymış. *
“AKP öksürürse...
Türkiye zatürree olur” dedi.
*
Ak’ciğer hastalığıdır.
Maazallah yani.
*
Bulaşıcıdır.
Dahiliyeci’ye kulak verin.
AKP’den uzak durun.
Bulaşmayın.
Erken teşhis önemlidir.
Söylemedi demeyin.
Sonradan pişman olmayın.
Uyuşukluk hissi verir.
Halsiz bırakır.
Anormal uyutur.
Ayakta uyumayın.
Görmenizi bile etkiler.
Gözünüzü açın.
Şiddetli baş ağrısı yapar.
Başbakanımız bağırırken...
Televizyonun sesini kısın.
Soyunun.
Uzanın şöyle...
Yatak odanızdaki gizli kameraya
verin arkanızı, röntgeninizi çektirin.
Kendinizi dinletin.
Nefes alıp verirken hırıltı varsa...
Sorun illa sizde olmayabilir.
Telefonu dinleyen arkadaşa
sigarayı bırakmasını tavsiye edin.
*
O kadar önlem aldınız...
Baktınız ki, solunum yollarınızı koruyamadınız, zatürree oldunuz.
Neticede çaresi var.
Canınızı sıkmayın.
Siz yeter ki... “İdrak” yolları enfeksiyonuna yakalanmayın.
Yazının Devamını Oku