Yılmaz Özdil

Doğalgaz’ık

4 Nisan 2012
Dünyanın en uzun borusunu döşediler Türkiye’ye... 1200 kilometre. Yekpare. Karadeniz anca o kadar olduğu için, anca o kadar döşeyebilmişlerdi. Pasifik kadar olsaydı, Pasifik kadar döşeyeceklerdi. *
Çünkü...
Yalvarıyorduk.
İlla döşeyin diye.
*
E baktılar ki, yalvarıyoruz, bu kadar döşeme yetmedi heralde diye düşündüler, bi tane Bulgaristan’dan, bi tane İran’dan döşediler. E baktık ki, fevkalade döşüyorlar, rica ettik, bi tane de Azerbaycan’dan döşettik.
*
Ancak... Memlekete boru döşeme rekorunu elinde bulunduran ANAP, küçük düşünmüş, kuzeyden güneye, diklemesine döşetmişti en uzun boruyu... Sen Türkiye’sin “büyük düşün” diyen AKP ise, enlemesine döşetmeye karar verdi. 2000 kilometre. Yekpare. Taaa doğu’muzdan soktu, batı’mızdan çıkardı. Yeni bi dünya rekoruydu, hakikaten koltuklarımız kabardı.
*
Gerçi, Güneydoğu’dan girip Trakya’dan çıksaydı, yani hafif çapraz döşetseydi,
2200 kilometreye kadar yolu vardı ama, olsun gari, buna da şükürdü. İktidar partimiz, resmi internet sitesinden “bugüne kadar döşenenin iki misli boru döşedik” diye duyurdu. Gururla.
*
Böylece...
Telaşa mahal olmadığı, bugüne kadar döşenenlerin, bundan sonra döşeneceklerin garantisi olduğu, herkese döşemeye yetecek miktarda boru bulunduğu anlaşıldı.
Ahali rahatladı.
*
Sıra gelmişti, şehirlere döşemeye... Değişik uzunluklarda borular ithal edildi. Belediye başkanlarımız “en önce bize döşeyin” diye, devlet büyüklerimiz nezdinde kulis yaptı. Adamını bulan döşetti. “Sana bu sene döşeyemeyeceğiz, seneye döşeriz inşallah” denilenler, prestij kaybına uğradı. Bekle bekle, döşeme yapılmadığını gören seçmenler sinirlendi tabii, “herkese mis gibi döşüyorlar, sana o kadar oy verdik, bize bi
boru döşetemedin”
diye.
*
Boru döşenen torpilli şehirlerde bayram havası yaşanıyordu. Rize’de mesela, henüz boru döşenmeyen şehirlere nispet yaparcasına, Cumhuriyet Meydanı’nda, belediye başkanı, rektör ve garnizon komutanı kemençeyle horon tepti. Sakarya’da ise, Gar Meydanı’nda Doğalgaz Etkinlikleri Haftası düzenlendi iyi mi... Sakarya Valisi tesisatçı firmaların stantlarını gezdi, boruları inceledi.
*
Bilahare... İrili ufaklı borular ithal edildi. Şanslı şehirlerden, talihli ilçelere döşendi. Aydın Nazilli’de, döşeme şerefine, mehter takımı eşliğinde, belediye başkanı, kaymakam, başsavcı ve garnizon komutanı tarafından lokma dağıtıldı. Tokat Erbaa’da, döşeme hatırası olarak, Kültür Park’ta tiyatro gösterisi yapılırken... İzmir Tire, pek romantikti, havanın kararması beklendi, ilçe protokolü meşale yaktı.
*
Kuyruk vardı.
Döşe döşe...
Başa çıkamıyorlardı.
Sırf komşu ülkelerin karadan döşemesiyle olacak gibi değildi. Teee Afrika’ya gidildi, Cezayir’den Nijerya’dan denizden getirildi, limanlara boru döşendi.
*
Küçük küçük borular ithal edildi, ballı mahallelere döşendi, minik minik borular ithal edildi, dört ayak üstüne düşen apartmanlara döşendi, pipet pipet borular ithal edildi, kısmetli banyolara döşendi, kılcal kılcal borular ithal edildi, bahtı açık mutfaklara döşendi.
*
Netice itibariyle...
Elalemin borusu döşenmedik yer kaldı mı şekerim? Kalmadı.
*
Aferin.
Yazının Devamını Oku

Jön Türk

3 Nisan 2012
Ayhan Işık, Sadri AlışıkYılmaz Güney, Orhan GünşirayKemal Sunal, Muzaffer TemaŞimdi de... Ekrem Bora.

“Jön” Türk’tüler.

Allah başımızdan eksik etmesin; Ediz Hun, İzzet Günay, Cüneyt Arkın, Kartal Tibet, Göksel Arsoy, Fikret Hakan, Eşref Kolçak, Tarık Akan, Kadir İnanır gibi...
“Jön” Türk.

Aynı zamanda, Hulusi Kentmen, Erol Taş, Nubar Terziyan, Kadir Savun, Cevat Kurtuluş, Vahi Öz, Feridun Karakaya, Hayati Hamzaoğlu, Hüseyin Peyda, Necdet Tosun, Sami Hazinses, Hüseyin Baradan, Kenan Pars, Bilal İnci gibi... Etnik kökenleri, mezhepleri ve rolleri her ne olursa olsun, “jön” Türk’tüler, hayatımızda hep başroldeydiler.

Siyah-beyaz ama, rengârenktiler.
Aşklarımızla, dramlarımızla, komedilerimizle “insan” olduğumuzu hissettirdiler, hiçbiri Kraliyet Akademisi’nden yetişmedi, hepsi
Anadolu çocuğuydu, devrimciydiler, gericilere inat, rol model oldular, bu ülkede kadınla erkeğin bir arada, özgürce yaşadığını gösterdiler. Her “son”da yüreklendirdiler, kötüler kaybeder, iyiler kazanır, sen yeter ki cesur ol dediler.

Ve, çoook eskiden de vardı.

Yazının Devamını Oku

Ay’ılana Satürn bayılana Jüpiter

1 Nisan 2012
Öğretmenlerimizin ağzı burnu kırılırken... TRT’de “Büyük Takip” isimli program yayınlandı. “Cin”leri takip ediyorlardı. Programın ilahiyatçı konukları, CIA ve Mossad’ın “cin”lerle istihbarat topladığını, hatta, KGB’nin “cin”ler sayesinde denizaltıları takip ettiğini anlattı. *
Mevzu bi ara, okyanus derinliklerinden uzaya çıktı. Meğer... NASA’da çalışan bi Amerikalı, rahmetli Özal’ın yardımcısına gelmiş, “Sakarya’da tanıdığınız ünlü bi hoca varmış, beni ona götürür müsünüz?” demiş. “Hayrola?” denince de... “Bizim uzayda uydularımız var, bunlar zaman zaman bozuluyor, cin’leri uydu tamirinde kullanabilir miyiz diye soracağım” demiş.
*
E bazı şuursuzlar...
Alay etti tabii.
*
Halbuki.
*
Kapı gibi...
“Astronotların Kurtarılması ve Uzaya Fırlatılmış Araçların Geri Verilmesi Hakkında Kanun”umuz var bizim!
*
TBMM’de kabul edildi.
Resmi Gazete’de yayımlandı.
Altında, hükümetimizin imzası var.
*
Hatta... Başbakanımız bu kanun’u Meclis’e gönderirken “Türkiye’nin uzay faaliyetlerinin hukuki zemine oturtulması için büyük önem taşıyor, gereğini arz ederim” demişti.
*
“Allah Allah? Ne zaman oldu bunlar?” derseniz... Cumhurbaşkanımızın ABD Başkanı’na “biz sizden Boeing alalım, siz de bizi astronot yapın” demesinden az önce... 2004’te.
*
Bilahare...
Astronot kesmedi.
“Ay’da ve Diğer Gök Cisimlerindeki Faaliyetleri Düzenleyen Anlaşma” onaylandı!
*
Bu anlaşmaya göre...
Türkiye Ay’a inebilecek.
Ay’dan fırlatılabilecek.
İsterse...
Satürn’e bile gidecek.
Çünkü, söz konusu anlaşma, Güneş Sistemi’nin güzergâhlarını, gidiş-geliş yollarını ve gökcisimlerinin yörüngelerini de kapsıyor. Zurna değil... Türkiye Cumhuriyeti, gezegenlerde maden arayabilecek. Götürdüğü malzemeyi, geri getirecek, etrafı kirletmeyecek. Kaza olursa, bi başka devletin uzay aracı, bizim uzay aracına zarar verirse, hasarı ödeyecek. Kaskolu yani! Ay’da uzay istasyonu kurabilecek. Masraflar, aracı fırlatan makama ait olacak.
*
(Meraklısına not: 11-06-2011 tarihli 1’inci Mükerrer Resmi Gazete... Karar numarası, 1843.)
*
Altında, Tarım Bakanımızın da imzası var, Orman Bakanımızın da... Ki, bakarsın büyükbaş hayvancılık yaparız Uranüs’te... Ya da ne bileyim, Jüpiter’in orman arazilerini satarız filan.
*
Gülüyorsunuz belki ama... Başbakanımız, Ankara’yı uzay üssü ilan etmedi mi kardeşim?
*
Hadi, uzaydan haberiniz yok diyelim, dünyadan da mı haberiniz yok? Bakın mesela, Türk Hava Kurumu Başkanımız ne dedi... “Sloganımız var, gelin hep beraber uzayda yeni bi Türkiye kuralım. Yola çıktık. Arkamızda hükümetimiz var. En geç 2023’e kadar uzay mekiği yapacağız. Uçacağız, gideceğiz, döneceğiz. 2023’ten önce test uçuşlarına başlayacağız.”
*
Kemerleri bağlayın ahali...
Cümleten hayırlı uçuşlar.
Yazının Devamını Oku

Ege’menlik kayıtsız şartsız...

31 Mart 2012
Başbakanımız, şike meselesini izah etti. Tüzelkişilere ceza olmaz, kulüplere ceza verilirse “şehirler” cezalandırılmış olur, takımlar düşürülürse, futbol “biter” dedi. *
Anlatayım ben size, olanı... “Biten”i.
*
2002 sezonunda.
AKP iktidara geldiğinde.
Süperlig’de...
Marmara’nın 6 takımı vardı.
İç Anadolu’nun 2.
Akdeniz’in 1.
Karadeniz’in 2.
Doğu Anadolu’nun 2.
Güneydoğu’nun 2.
Ege’nin 3 takımı vardı.
*
7 bölge, 7’si de vardı.
*
Marmara’dan sonra, en zengin, Ege’ydi.
*
6 bölgede...
AKP hep 1’inci parti oldu.
Ege’de olamadı.
Hep kaybetti.
*
2012 sezonunda.
Süperlig’de...
Marmara’nın 5 takımı var.
İç Anadolu patladı...
5’e yükseldi.
Karadeniz 2’ye katladı.
4 takıma...
Akdeniz 2 takıma çıktı.
Güneydoğu’nun 1 takımı var.
Doğu Anadolu yok.
Ege sadece 1’e indi.
*
Daha doğrusu, inmişti...
Çünkü, Manisa düştü.
Ege kalmadı.
*
2013 sezonunda...
Elazığ geliyor.
Doğu Anadolu yani.
Temsil edilecek.
*
Kasımpaşa’nın, Konya’nın...
Rize’nin, Bolu’nun çıkma ihtimali var.
Marmara, İç Anadolu, Karadeniz.
*
Ege yok.
*
Teee 1959’dan...
Süperlig kurulduğundan beri “Ege şehirleri”nin olmadığı ilk sezon olacak!
*
Çıkarsa “ilçe” çıkacak.
Akhisar.
Tesadüf o ki...
AKP’li belediye iyi mi!
*
Ondansan “var”sın.
Değilsen “biter”sin.
*
Çünkü artık, Metin Oktay’ların Mustafa Denizli’lerin Ali Artuner’lerin Sait Altınordu’ların Gode Cengiz’lerin Adnan Süvari’lerin dönemi değil...Hakan Şükür’lerin ege’menliği.
Yazının Devamını Oku

Öğretmen

30 Mart 2012
Çıkarın kâğıt kalemi. Sınav yapıcam.

*

Coğrafya: Öğretmenlerin Hanya’yı Konya’yı gördüğü ülke hangisidir?

*

Edebiyat: Failatün failatün failatün failün şeklinde... Yani, üç vurup bir sayılarak, aruz vezninde dövülen öğretmenlerin fail’i kimdir?

*

Din kültürü: Allah yarattı demeden, Yaradan’a sığınıp sopalandıklarına göre, öğretmenlerin dini nedir?

*

Tarih: Öğretmenlerin resmen haşat edildiği meydan savaşıyla, Mercidabık arasındaki benzerlikleri sıralayın.

*

Matematik: Havuz problemi. Çembere alınıp, etrafları sarılarak, Güven Park’taki havuza atıla atıla kaç öğretmen sığar?

*

Geometri: Kafasına tekme atılan öğretmen yamulup, sekiz olduysa... Neresine tekme atarsan kare olur?

*

Türkçe: Ben böyle memleketin taa...... Cümlesindeki noktalı yerleri doldurunuz.

*

Yabancı dil: Sayın Başbakanımız “bundan böyle hangi dilden anlıyorsanız, o dilden” dediğine göre... Laftan anlamadıkları için ağzı burnu kırılan öğretmenlerimiz, hangi dilden anlar?

*

Kimya: Gözüne biber gazı sıkılan öğretmen, gözüne ne sıkarak acısını hafifletir? (Maaşıyla geçinemediği için pazarda limon satmak zorunda kalan  öğretmenler kopya vermesin lütfen.)

*

Biyoloji: Öğretmenin vurduğu yerde gül biterse, polisin vurduğu yerde ne biter?

*

Fizik: Eşşek sudan gelinceye kadar dövülen öğretmen, 100 metreyi yerlerde 10 saniyede sürükleniyorsa... Tazyikli suyla yerlerde sürüklenen öğretmen, aynı mesafeyi kaç saniyede kateder?

*

Beden: Panzer mi hızlıdır, Toma mı?

*

Resim: Dayak yiye yiye suratının “şakülü kayan” öğretmen, Pablo Picasso’nun hangi tablosunu andırır?

*

Müzik: Karakolda ayna var, ayna var, hicaz makamında... Öğretmenim canım benim, canım benim, ne makamındadır?

*

Mantık: Hükümetimizin milli eğitim sloganı “oku, düşün, uygula, neticelendir”ken... Yani, başharfleri “odun”ken... Öğretmenlerimiz niye odun’la değil de, lastik cop’la dövülür?

*

Yurttaşlık bilgisi: Evlatlarımızın geleceği için çırpınan öğretmenlerimizi öldüresiye döverlerken gıkınız çıkmıyorsa...
Siz hangi yurdun yurttaşısınız?
Yazının Devamını Oku

Pantolon uymadı gömlek verelim

29 Mart 2012
Seneler evvel...<br><br>“Şok” diye bi program vardı. *

“Playboy yıldızı Anna Nicole Smith, haftada bir gün sırf zevk için Edirne Genelevi’nde ücretsiz hizmette bulunuyor sayın seyirciler” diye haber yaptılar. Kapıda kuyruk oldu iyi mi!

*

Halbuki... Özel televizyon furyasıyla başlayan abuk sabuk habercilikle alay ediyorlar, programın başında sonunda, bangır bangır “bu bir şaka programıdır, mizahtır” diye anons yapıyorlardı.

*

Ahaliyi ikna edemediler kardeşim...
Hatta, şaka olduğunu Vali’ye bile inandıramadılar. Edirne Valisi, Anadolu Ajansı aracılığıyla resmi açıklama yaptı: “Öyle bi hanım çalışmamaktadır...”

*

“Çevireceğiniz numaradan önce Alexander Graham Bell’in doğum tarihini tuşlarsanız, telefonla bedavaya görüşebilirsiniz” diye haber yaptılar. O zamanlar Telekom yoktu, PTT’nin santralı kilitlendi. Kimisi “sadece yılı mı tuşlayacağız, gün ve ay’ı da ekleyecek miyiz?” diye soruyordu, kimisi “denedim, olmadı, benim telefon galiba arızalı” diye şikâyet ediyordu. PTT beyanat vermek zorunda kaldı, “kafayı mı yediniz” diyemedi, “külliyen yalandır” dedi.

*

Rahmetli Adnan Menderes’in başbakanlığı döneminde çok gizli bi proceyle uzaya gönderilen, ancak, ödenek yetersizliği nedeniyle maalesef geri getirilemeyen Türk astronotun oğlunu canlı yayına çıkardılar!

*

Millet, iki göz iki çeşme, ağlamaktan
helak oldu zavallı yavrucağın dramına...
Yardım kampanyaları başlatıldı.
Şok programını arayıp, illa hesap numarası yayınlanmasını istediler.

*

“Aynaya saç spreyi sıkın, televizyonu aynadan seyredin, böylece Cine5’in şifresi kırılıyor” dediler. “Çiçek gösterdiğimizde, 10 santim yaklaşın, çiçek kokusu duyacaksınız” dediler.

*

“Klozetten çıkıp, popo ısıran yaratık” haberi yaptılar. Günlerce
lazımlık kullanan oldu. “Limuzin’le dolaşan dilenci” haberi yaptılar. Sokaklarda dilenciler yumruklandı.

*

Kırık bi radyonun parçasını gösterdiler, “sigara paketlerinin ambalajındaki parlak kâğıtlarda gümüş var, İtalya’da icat edilen bu cihazla ayrıştırabilirsiniz” deyip, tüplü müplü deney yaptılar. Uyanık girişimcinin biri, malı mülkü sattı, belediyenin çöp ihalesini aldı, adı geçen İtalyan firmasını aradı, böyle bi İtalyan firması olmadığını öğrenince, tabancayla programın setini bastı.

*

167 hafta yayınlandı.

*

Tekrarlarıyla beraber 700 bölüm...
Üç üniversitede tez konusu, CNN International’da haber yapıldı. Zor oldu ama, 167 hafta sonra nihayet şaka olduğu anlaşıldı, izlenmesi azaldı, yayından kaldırıldı.

*

Hani, polis sorgusunda “sinagogları
sen mi bombaladın?”
diye sorulunca, “şaka yapıyorlar sandım” dedi ya, emekli orgeneral Ergin Saygun...
Nedendir bilmem, aklıma “şok” geldi.

*

Cami bombalama uymadı, sinagog bombalama uygun görüldü demek ki.

*

Neyse, seyredelim az biraz daha...
167 hafta sonra filan öğreniriz gerçeği.
Yazının Devamını Oku

Dershane

28 Mart 2012
Boğaziçi Üniversitesi Türkiye 7’ncisinden YGS dersleri verilir. Dereceli ODTÜ’lüden saati 50 liraya matematik-fizik-kimya.
Galatasaray Üniversitesi ve Sion Üniversitesi diplomalıdan Fransızca.
İTÜ’lüden sayısal.
Türkiye 12’ncisinden sözel.
Westminster Üniversitesi sertifikalı öğretmenden British English.
TÜBİTAK masterli’den garantili, hızlandırılmış fizik, evlere gidilir.
Maryland Üniversitesi mezunundan American English, işyerlerine gelinir.
Sorbonne’ludan Fransızca.
Devlet Konservatuarı ve Berklee mezunundan gitar-armoni dersleri.
Yurtdışında masterli araştırma görevlisinden 25 saatte YGS.
Yıldız Teknik’liden geometri.
Boğaziçi’liden fizik...
İTÜ’lüden biyoloji...
ODTÜ’lüden kimya...
*

Küçük ilanları açın.
Hepsi orda.

*

Çünkü, iş yok.
Seçkin üniversitelerden mezun olan pırıl pırıl gençler, sigortayı zaten boşverdik, üç beş kuruş harçlık için adeta çırpınıyor.

*

Ve siz... Boğaziçi Üniversitesi’ne Türkiye 7’nciliğiyle girenden ders aldırıyorsunuz ki, çocuğunuz sınavı kazanıp, Boğaziçi’ne girsin ve işsiz
kalıp evlere derse gitsin diye.

*

Netice?
ODTÜ’de derece yapan süper zekayı evine getiriyorsun, çocuğunun beynini parlatsın diye, 50 lira... Neredeyse okuma yazma bile bilmeyen temizlikçiyi evine getiriyorsun, taşları parlatsın diye, 80 lira!

*

Vay efendim, dershaneleri kaldıracakmışsın da, eğitim meselesini halledecekmişin filan... Hikâye anlatma.

*

Kırık karneden çok...
Kırık kalp var bu ülkede.
Sayende.
Yazının Devamını Oku

Akepe deme Ak de Esad deme Esed de

27 Mart 2012
Beyzbol şapkalı bi kemancı, Washington metro istasyonunda Bach’tan parçalar çalıyordu.

Önünden 1097 kişi geçti, sadece yedi kişi durakladı, onlar da birer ikişer dakika dinleyip, gitti. 45 dakikalık konserin sonunda, bahşiş için yere açtığı mendili topladı, üç-beş sent’lerle biriken 32 doları cebine koydu, taksiye bindi, Washington’ın en ünlü konser salonuna gitti, sahneye çıktı, biletlerin en ucuzu 100 dolar’dı ama, tıklım tıklım doluydu. Çünkü o... Grammy ödüllü Joshua Bell’di. Kemanı da, 300 senelik, 3.5 milyon dolar değerindeki Stradivarius’tu.

*

“İmaj” böyle bi şeydir.

*

Ne olduğu değil.

Yazının Devamını Oku