26 Aralık 2010
Yüksekova ve Cizre’nin “il” yapılacağı duyuldu, 70 küsur ilçe “Ben de istiyorum” diye ayağa kalktı. Akhisar, Tarsus, Nazilli, Alanya, Bandırma, Çorlu, Divriği, Erbaa, Merzifon kuyrukta... Kapı bi aralansa, 800 şehir filan olacak Türkiye’de... Kimi 82 plakayı hazırladı, kimi 85’i istiyor. “100 numara”lı plakaya razı olan ilçe bile var. Yeter ki, plakası olsun. *
Hayati bi şey çünkü plaka.
*
Bakın mesela...
*
Ahmet Koçak. 20 senedir Almanya Ausburg’da yaşıyor. Fanatik Trabzonlu. Tesadüf bu ya, Ausburg’un plaka kodu, Ahmet’in A’sı... Takip ediyor, A’nın peşine TS’yi de alıyor. Yani, Trabzonspor’un TS’si... Böylece, plakası oluyor A-TS.
*
A-TS’nin peşine, Trabzon’un plaka kodu olan 61’i de almak istiyor, ki, A-TS 61 olsun...
*
Plaka tahsis edilen devlet dairesine gidiyor, “61” dolu maalesef, başka birinde... “Kimde?” diyor. “Kanun gereği açıklayamayız” cevabını alıyor. Pes etmiyor, dolanıyor oralarda... Görevli memurun olmadığı sırada, dalıyor bilgisayara, 61 plakanın kime ait olduğuna bakıyor, adresi öğreniyor. Tam o sırada enseleniyor, polise şikâyet edilmekten kıl payı kurtuluyor.
*
Gidiyor o adrese, A-TS 61 plakalı otomobil ortada yok, belli ki kapalı garajlardan birinde duruyor. N’aapsın? Küçük kâğıtlara “A-TS 61 plakalı otomobilin sahibi bu telefon numarasını arasın” diye notlar yazıyor. Sonra da, mahalledeki her evin kapısına yapıştırıyor.
*
Bir hafta geçiyor, ne arayan var, ne soran... Gözü karartıyor. Mahalleye gidiyor, evlerin tek tek zilini çalıyor! Zırrr, kapı duvar. Zırrr,
kapı duvar. Almanlar öyle her kapıyı çalana açmaz. Tam umudu keserken, biri megafondan “Kimsin?” diyor. Ahmet bodoslama dalıyor, “A-TS 61 plakalı otomobili satın almaya geldim” diyor. Megafondaki ses tarif ediyor, “Şu ev” diyor.
*
Ahmet o eve gidiyor, ısrarla zırrr zırrr, yaşlı bi kadın sesi bu sefer, gene megafondan “Kimsin?” diyor. Ahmet gene bodoslama, “Otomobilini almak istiyorum” diyor.
Deli midir nedir... Korkuyor tabii kadın... Açmıyor. Ahmet ilk megafona geri dönüyor, derdini anlatıyor, “Yardım eder misiniz?” diyor. İlk megafondaki kadın gülüyor, “Peki” diyor, beraber ikinci megafona gidiyorlar. Yaşlı kadın, komşusunun sesini duyunca ikna oluyor, kapıyı aralıyor.
*
Ahmet “Senelerdir bu plakanın peşindeyim, Allah aşkına sat” diyor. Yaşlı kadın “Geçen gün kapımdaki notu yazan siz miydiniz?” diye soruyor... Meğer, kadın notu görünce polisi aramış, ki, Almanlar zart diye polisi arar, polis de kayıtlara bakmış, “Sizin otomobille ilgili suç, şikâyet veya ceza yok” demiş. Kadın da notu yırtıp atmış... E-ee? “Satmam!” diyor.
*
Niye illa satmıyor ki?
*
Anlatıyor kadın: “Benim adım T ile başlıyor, soyadım S ile başlıyor. TS yani... Bu otomobili kardeşim bana hediye etti. 61’e gelince... 61’inci yaş günüm nedeniyle hediye etti. Satmam!”
*
Talihsizliğe bak birader.
*
Ahmet yalvarıyor, kadın şırrak diye kapıyı kapatıyor... Ahmet pes etmiyor.
Ertesi gün kadına çiçek gönderiyor. Yarım saat sonra telefonu çalıyor, ki, polis...
“Kadını rahat bırak, derhal karakola gel” deniyor! Ahmet tırıs tırıs karakola gidiyor, derdini anlatıyor, bırakılıyor.
*
Aradan aylar geçiyor... Ahmet “Belki fikrini değiştirmiştir” diyor. Yılbaşı günü, çikolatalı mikolatalı babaçko bi hediye paketi yapıyor, gidip, gene kadının kapısını çalıyor. Kadın gene “Satmam” diyor. “Bari bi defacık göreyim” diyor... Kadın buna ikna oluyor. Garaja iniyorlar. Ahmet plakayı öpüyor! Fotoğrafını çekiyor.
Kadın duygulanıyor... “Kardeşimle konuşayım, ikna olursa, sana haber veririm” diyor. Ahmet, bayram harçlığı almış çocuk gibi seviniyor.
*
Gel gör ki, aylar geçiyor, haber yok.
Ahmet, ha bire mahallede dolanıyor, sanki tesadüfmüş gibi kadının önüne çıkıyor, saygılarını sunuyor filan, nafile... Ahmet’in ailesi endişeleniyor haliyle, “Hasta bu” diyorlar, doktora götürüyorlar. Doktor, Ahmet’in kayınbiraderinin kızı... Üstelik, şansa bak, plakanın sahibi olan kadın da, bu doktorun hastası çıkıyor.
*
Ahmet, hastalığını doktora da bulaştırıyor, doktor kız “Bi de ben konuşayım” diyor. Ama, yaşlı kadın “Usandım artık, söyleyin yakamı bıraksın, satmıyorum, anca ben ölünce alır!” diyor. Doktor kız, Ahmet’ten beter... “O zaman lütfen, bunu vasiyetinize yazın” diyor. Kadın da, bakıyor ki, hepsi arızalı, kurtulmak için “Peki söz, vasiyetime yazacağım” diyor.
*
Ahmet, “Allah sıralı ölüm versin” diye dua etmeye başlıyor!
*
Aradan aylar geçiyor, zırrr, polis arıyor... Neredeyse bütün polis teşkilatı Ahmet’i tanıyor artık, Ausburg polis teşkilatının makara konusu çünkü... “Seninki otomobili satıyor, koş!”
*
Ahmet uçuyor, hakikaten doğru, bi ayağı çukurdaki kadın nihayet satıyor, bastırıyor parayı, alıyor... Macera mutlu sonlanıyor. Hem dünyalar onundur artık, hem de A-TS 61 plaka.
*
Takıyor plakayı otomobiline, arka cama da devasa bi Trabzonspor arması yapıştırıyor, memlekete havasını atabilmek için basıyor marşa, ver elini Türkiye.
*
Mola bile vermiyor.
Gece gündüz, son sürat...
Amasya’ya varıyor.
*
Niye biliyor musunuz?
*
17 senedir bu plaka için mücadele veren Ahmet, Trabzonlu değil iyi mi... Merzifonlu!
*
:)
Yazının Devamını Oku 25 Aralık 2010
Neymiş efendim İzmir? “Sümüklü”ymüş.
Kayseri gibi olmalıymış.
“Türkiye’ye dışardan yatırımcı gelse, biz ona beş tane şehir göstersek, İzmir’in cazibesine kapılmaması mümkün mü? Kültür meselesi bu... Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde İzmir kadar gelişmiş neresi var... Demokrasinin en güçlü sesiolmuş başka neresi var.”
Kim diyor bunu?
Kayserili Abdullah Gül.
“Mantı”klı çünkü.
“Kültür meselesi” denince, aklıma geldi... Kayseri’deki milattan önce 2 binlere ait Kültepe Höyüğü’ne zahmet edip bakarsan, çiviyazılı tabletlerde kimin adını görürsün? Smyrna’nın!
Kayseri ahalisi 4 bin senedir güzel İzmir için yanıp tutuşur, 4 bin senedir... Sanırım o aşk nedeniyle, Kayserili Cumhurbaşkanı’nın akrabaları Kayseri’de değil, İzmir’de yaşıyor.
Pekiii...
Konya’da kaç İzmirli yaşıyor?
2 bin.
İzmir’de kaç Konyalı yaşıyor?
60 katı.
120 bin.
“Biraz güzelleştirin örnek gösterdiğiniz Konya’yı da, İzmir’e göç etmek zorunda kalmasınlar” demeyeceğim... Aksine “kim olursan ol”sun, gelsin. Çünkü, dünyanın en büyük Mevlânâ heykeli var İzmir’de...
Hem zaten, madem belediyecilik işlerinden bu kadar iyi anlıyor, Van milletvekili Hüseyin Çelik... Van Belediyesi’ni niye BDP’ye kaptırdı AKP?
Laf BDP’ye gelmişken... “İzmir’e selamlarımı iletiyorum” diyen kim?
Apo.
İnanmayan, PKK haber ajansının arşivini açsın; bayram mesajı olarak yayınladı... Bölücünün bile yurtsever duruşuna saygı gösterdiği tek şehirdir.
Bakın, iki sene önce “Eminim ki, Fethullah Gülen Türkiye’ye dönerse, İzmir’e yerleşir, çünkü, rahatsız edilmeden yaşayabileceği tek şehirdir” demiştim... Vay efendim, sen misin diyen... “Hocaefendiye gâvur demek istiyor, Kemalist köpek, dinsiz” filan diye kusmuşlardı.
Sonra ne oldu?
Bazı gazeteciler ABD’ye elini öpmeye gidip, “En çok neyi özlediniz?” diye sordu. “İzmir’i özledim” dedi... Birer tane kol saati hediye edip, uğurladı.
Adama böyle takarlar kol saatini!
Yazının Devamını Oku 24 Aralık 2010
Karşıyaka’nın uğradığı saldırıyı, sportif şiddet olarak algılayan, Allah’ın geri zekâlısıdır.
Karşıyaka, Türk bayrağıdır. *
Mustafa Kemal tarafından armasında ay-yıldız taşıma onuru verilen ilk ve tek kulüptür.
*
(İkincisi Kasımpaşa...
Yazının Devamını Oku 23 Aralık 2010
İnciri yatak odası olarak kullanır, erkek incir arısıyla dişi incir arısı... Doğanın mucizesidir. Hem birbirlerini dölleyerek kendi nesillerini devam ettirirler, hem de, tozlarına bulandıkları erkek incirden dişi incire uçarak, incir neslini... Hava bozar bazen... Kuytudan kuytuya göç ederken denk gelirler, içinde yaşam barındırmayan, terkedilmiş, metruk evlerin bacasına sığınırlar. En kuytu yerdir, bacanın dibindeki ocak... Ve rüzgar, toprağı savurup biriktirmiştir o ocağın dibinde... Arının narin kanatlarında taşıdığı incir tozu, buluşur o toprakla... Boy verir.
¡
Hani derler ya...
Ocağına incir ağacı dikildi.
¡
Öyküsüdür.
¡
Ocağına incir ağacı dikilmiş bir kadının oğluydu o... Doğup büyüdüğü yuvasını terk etmek zorunda kalan; Girit’ten uçup, İzmir’e konan Zeynep’in oğlu.
¡
Dünya tarihinin en çok sırtından hançerlenen, çocuklarını büyüttüğü komşuları tarafından en çok ihanete uğrayan milletin ferdiydi... Kubilay.
¡
Mustafa Fehmi’ydi asıl adı...
Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin nüvesini oluşturan İzmir Erkek Öğretmen Okulu’na gitti, Cumhuriyet’in ilk öğretmenlerinden oldu.
¡
(O dönemin okullarında nasıl eğitim verildiği ve Mustafa Fehmi’nin nasıl bir devrimci olduğunu göstermesi açısından yazıyorum... Soyadı Kanunu çıkmadan, taa altı sene evvel, henüz öğrenciyken Kubilay soyadını aldı... Mübarek incir arısı, nesline imzasını atmıştı.)
¡
Bugün...
Kafasının kesildiği gün.
¡
Güya yurt bildiği topraklarda, çocuklarını büyüttüğü komşularının ihanetinden kaçarken... Kendi çocuğunu, kendi yurdunda ihanete kurban veren bir kadının, yürekli oğludur o.
¡
Gözlerine iyi bakın.
Sebebini iyi anlatır.
¡
Çünkü, 80 sene önce çekilmiş siyah-beyaz vesikalık fotoğraf değildir o. “Kendi yurdunuzda ocağınıza incir ağacı dikilmesin istiyorsanız, ihanetin karşısına dikilin” diyen öğretmendir.
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2010
Kürdistan kuruluyor... Yalaka gazetelerden arıyorlar:
“Ne düşünüyorsunuz?”
*
“Kiboş’a sorun” diyorum.
*
Haber kanalları zır zır...
“Canlı yayına çıkar mısınız?”
*
“Kardeşim...
Bizler iki cihanda lekeliyiz.
Ekranlarınızı kirletmeyelim.
Sezen Ak’suyu çıkarın” diyorum.
*
İnanın, sitem veya kinaye değil.
Samimi görüşüm bu...
Açılım’ı kimle açtıysanız, ona sorun.
*
Kanaat önderidir...
Nihat Doğan’a sorun.
*
Bi dergiden aradılar mesela, demokratik özerklik, iki dil, iki bayrak meselesi hakkında ne söylersiniz... “Cengiz Kurtoğlu’ndan dostlar tavernasını söyleyeyim” dedim. Anlamadık dediler. “Bülent’ten ablan kurban olsun sana’yı söyleyeyim isterseniz” dedim. Kapattılar.
*
Niye kapatıyorsunuz...
Açan onlar değil mi?
*
AKP, Demet Akalın’a sordu.
Siz niye bize soruyorsunuz?
*
Yetenek sizsiniz...
Hülya Avşar’a sorun.
*
Kafasına ampul takıp mitinge çıkan Hakan Şükür’e sorun, Hakan Şükür’e... İçtimaya çağrılınca koşa koşa tekmil vermeye giden Asker Bülent’e sorun... “Dar alanda kısa paslaşma, top çevirme zamanı değil, pası isabet ettirme, gol atma zamanı” demişti başbakanımız... Bu pozisyon gol olur mu? En önde oturan Rıdvan Dilmen’e sorun. Hatta, madem mevzu federasyon... Referandumu potaya sokup, “12 Eylül’de çifte zafer kazanacağız inşallah” diyen Basketbol Federasyonu Başkanı’na sorun.
*
Akil adam mı kalmadı memlekette?
Recep İvedik’e sorun.
*
Ezel’e, Polat Alemdar’a, Erman Kuzu’ya niye sormuyorsunuz... Film çevrilmiyor muydu orada? Kameralar yok muydu Dolmabahçe kapısında? Çok gerçekçi rol mü yaptılar yoksa?
*
Balık Ayhan’a sorun.
Ahırkapı Roman Orkestrası çalsın.
O söylesin.
*
Ama illa merak ediyorsanız bu işin nereye varacağını... En başta söyledim, “Valla çuk yakışıklı adamsın, üstüne tanımam anacım” diyen, Kiboş’a sorun.
*
Hazır umreden de yeni döndü, patlatsın canlı yayında yorumunu: “Kimbilirrr buu gidişin, dönüşü olacaaak mııı? Kimbiliiiir, kimbiliiir, kimbiliiir, kimbiiilirr!”
Yazının Devamını Oku 21 Aralık 2010
Tadına doyamadığım Satsuma’nın aslında Japon olduğunu öğrendiğimde, çok şaşırmıştım çocukken... O gün bugündür, bu topraklara kök salan Japonlara özel sempatim vardır. *
Tatsuya Yamamoto mesela.
*
Hiroichi’yle Sumiko’nun oğlu.
Kifayet’le Mürsel’in damadı.
Gonca’nın eşi.
Eda’nın babası.
*
Mimardı... Tokyo’daki Shibaura Teknik Üniversitesi’ni bitirmiş, 25 sene önce Türkiye’ye yerleşmiş, Mimar Sinan Üniversitesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, evlatlarımızı yetiştirmiş, sonra kendi mimarlık bürosunu kurmuş, Celal Bayar’ın anıtmezarı, Kütahya ve Eskişehir adliye binalarının yanı sıra, birbirinden şık konut projelerine imza atmış... Kök saldığı Türkiye’nin güzelleşmesine katkı sağlamıştı.
*
Henüz 49’unda, İstanbul’daki evinde vefat etti maalesef... Dün, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde kılınan namazından sonra Çengelköy Mezarlığı’na defnedildi.
*
Evlenmeden çok önce dinimizi seçmişti. Eşine âşık olduktan sonra Türk vatandaşı oldu, Tarık ismini aldı, Yamamoto’dan bile vazgeçti, eşinin soyadına geçti, Tarık Telli oldu. Pürüzsüz Türkçe konuşuyordu. “Burası benim vatanım” diyordu. Bizden biriydi. Bağrımıza gömüldü.
*
Tahminim, basınımızda tek sütun haber bile yapılmayacak ama... Etnik kökenler üzerine “inşaat”lar bina edilirken, bölgesel “mimari” çizimler kaleme alınırken, anayasal koruma altındaki dil kavramı “imara” açılırken, kendi payıma çok önemsedim Tatsuya’nın öyküsünü.
*
Çünkü, Ugandalı, Sudanlı filan olsaydı, bi nebze anlardım, kendi gariban vatanını bırakıp buraya yerleşmesini... Halbuki, dünyanın en gelişmiş ülkesinden, dünyanın en geçerli pasaportundan, üstelik, dünyanın en baskın kültüründen vazgeçmişti.
*
Sebep?
Seviyordu...
Hepsi bu.
*
Seviyorsan...
Etnik köken, din, kültür, coğrafya, dil mil, hepsi hikâyedir.
*
Dolayısıyla, eveleyip gevelemeden şu soruyu sormanın vakti gelmiştir... Birlikte yaşadığımız, kök saldığımız toplumu seviyor muyuz, sevmiyor muyuz?
Yazının Devamını Oku 19 Aralık 2010
Kanyon:<br><br>Mhacka, Chakra, Macrocenter, W, Sushico, Bally, Bashqua, Scabal, Haaz, Mom-to-be, Flower... “Allahım nerdeyim ben?” diye düşünüyordum ki, “Mars” Cinema yazıyor! *
Yasai katsu curry
Ebi Raisukaree
Yaki Udon
Moyashi soba.
*
Nedir bunlar?
“Karateci” diyenler, yanıldı.
Mönü bu.
Pilav, tavuk, kabak filan.
*
İstinye Park:
N’fes büfe, Ta-Ze, Coquet, Hat Quarters, House Cafe, Milimetric, Anatolian Arts, Tırtıl Kids, Topal Exclusive, Osmani, Biletix, Mania... Şeytan diyor, gir içeri “How much?” diye sor.
*
- Buyrun...
- Kahve lütfen.
- Espresso, decaffeinate, cappucino, latte macchiato, cafe au lait, hot chocolate?
- Türk kahvesi yok mu?
- Maalesef...
- Su alayım o zaman.
- Normal mi, Pellegrino mu?
- Dizel olsun!
*
Ankara Cepa:
X-Side, Assortie, Pırlant, En Plus, Decorium, Medilife, Can Can Garage, Dryman... Advantage Platinum’u yanınıza almayı unuttuysanız, sıkmayın canınızı, Mastercard Gold’la ödersiniz artık... Başbakanımızın kankası, sponsor Remzi’nin mağazası da var, Ramsey.
*
Canım fast food çekti, çevirdim bi taksi, kapısında Yellow Taxi yazıyor, bindim, radyoda Joy FM açık, şoför baktı ki bende Türk tipi var, Power Türk’e çevirdi, öndeki arabanın arka camına yapıştırmışlar, baby on board, neyse geldik, ağız alışkanlığı tabii “Thank you birader” dedim, “Okey abi” dedi.
*
Kelebekia, Aqua, Avangarden, Realty World, Pelican, Exen, My World, Incity, Kentplus, Uphill Court, Fibalife, Sunflower, Antrium, Millenium, Elysium, Bosphorus, Riverside, Residence filan... Gaziantep olmuş Antepia! Maraşium’la Urfaqua yakındır.
*
Ankara Kent Park:
Prestige Sinema, Tobacco Shop, Kuki House, Burger Story, Timboo Cafe, Most Life Club... Pantolonu yıkatıyorsun Dry World, kaportayı yıkatıyorsun Oto Hammam.
*
BDP’liler “Biz bundan sonra market, manav, lokanta etiketlerimizi Kürtçe yazacağız” dedi, ortalık ayağa kalktı.
*
Sordum Kürt arkadaşlarıma, “Ew hurme ki tu duxi, rojek be te buxurine” deniyormuş... “Zamanında yenen hurmalar, gün gelir tırmalar” yani!
Yazının Devamını Oku 18 Aralık 2010
Mevlânâ, başbakanla karşılaşmış. “Sen gelme” demiş.
¡
Dünyanın en kısa fıkrasıdır.
Ama, Mesnevi gibidir.
¡
Demirel başbakanken, Şeb-i Arus’ta.
Akbulut başbakanken, Şeb-i Arus’ta.
Yılmaz başbakanken, Şeb-i Arus’ta.
Erbakan başbakanken, Şeb-i Arus’ta.
Çiller başbakanken, Şeb-i Arus’ta.
¡
Tayyip Erdoğan başbakan...
Sıra onda.
¡
Demirel’i gören yok Şeb-i Arus’ta.
Akbulut da yok.
Yılmaz da yok.
Erbakan da yok.
Çiller de yok.
¡
Başbakanlığı bıraktıktan sonra gezmeye geleni bile hatırlamıyor Konyalılar!
Japonlar hep orada.
¡
Bu arada...
Demirel başbakanken
Akbulut başbakanken
Çiller başbakanken filan...
Erdoğan yoktu Şeb-i Arus’ta.
¡
Çünkü, başbakanlar değişiyor ama, başbakanlara “Mevlana’ya gidelim, ahaliye şirin görünelim” diye akıl veren goygoycu danışmanlar hep aynı.
¡
Halbuki, baksalar arşive...
Mevlânâ’ya gelip fotoğraf çektiren ve koltuğa kazık çakmayı başaran var mı?
Yok.
¡
Ama, reklam standı zannedilen Mevlânâ, 737 senedir orada.
¡
Bi defa okusan onu...
Nedenini anlayacaksın.
Bi defa okusan...
Böyle yönetmezsin zaten.
Yazının Devamını Oku