Tatsuya

Tadına doyamadığım Satsuma’nın aslında Japon olduğunu öğrendiğimde, çok şaşırmıştım çocukken... O gün bugündür, bu topraklara kök salan Japonlara özel sempatim vardır.

*
Tatsuya Yamamoto mesela.
*
Hiroichi’yle Sumiko’nun oğlu.
Kifayet’le Mürsel’in damadı.
Gonca’nın eşi.
Eda’nın babası.
*
Mimardı... Tokyo’daki Shibaura Teknik Üniversitesi’ni bitirmiş, 25 sene önce Türkiye’ye yerleşmiş, Mimar Sinan Üniversitesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmış, evlatlarımızı yetiştirmiş, sonra kendi mimarlık bürosunu kurmuş, Celal Bayar’ın anıtmezarı, Kütahya ve Eskişehir adliye binalarının yanı sıra, birbirinden şık konut projelerine imza atmış... Kök saldığı Türkiye’nin güzelleşmesine katkı sağlamıştı.
*
Henüz 49’unda, İstanbul’daki evinde vefat etti maalesef... Dün, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nde kılınan namazından sonra Çengelköy Mezarlığı’na defnedildi.
*
Evlenmeden çok önce dinimizi seçmişti. Eşine âşık olduktan sonra Türk vatandaşı oldu, Tarık ismini aldı, Yamamoto’dan bile vazgeçti, eşinin soyadına geçti, Tarık Telli oldu. Pürüzsüz Türkçe konuşuyordu. “Burası benim vatanım” diyordu. Bizden biriydi. Bağrımıza gömüldü.
*
Tahminim, basınımızda tek sütun haber bile yapılmayacak ama... Etnik kökenler üzerine “inşaat”lar bina edilirken, bölgesel “mimari” çizimler kaleme alınırken, anayasal koruma altındaki dil kavramı “imara” açılırken, kendi payıma çok önemsedim Tatsuya’nın öyküsünü.
*
Çünkü, Ugandalı, Sudanlı filan olsaydı, bi nebze anlardım, kendi gariban vatanını bırakıp buraya yerleşmesini... Halbuki, dünyanın en gelişmiş ülkesinden, dünyanın en geçerli pasaportundan, üstelik, dünyanın en baskın kültüründen vazgeçmişti.
*
Sebep?
Seviyordu...
Hepsi bu.
*
Seviyorsan...
Etnik köken, din, kültür, coğrafya, dil mil, hepsi hikâyedir.
*
Dolayısıyla, eveleyip gevelemeden şu soruyu sormanın vakti gelmiştir... Birlikte yaşadığımız, kök saldığımız toplumu seviyor muyuz, sevmiyor muyuz?
Yazarın Tüm Yazıları