14 Ocak 2011
135 sayfalık Yaprak Dökümü 5 sene sürmüştü, 46 sene hüküm süren Kanuni Sultan Süleyman, tahminim, 2081’de filan biter... Ucundan başlayayım bari. *
Beyaz Gelincik dizisinde eroin satan tiyatrocuya yolda denk gelip “adi puşt” diye ağzını burnunu kırmıştı ahalimiz... Çocuklar Duymasın’ın annesi “yılın annesi” seçildi, ki o sırada eşinden boşanmıştı, çocuğu da yoktu. Kurtlar Vadisi’ndeki Çakır ölünce, sayfa sayfa vefat ilanları verildi, mevlit okutuldu.
Sağır Oda’da suikast yapılacağı açıklanmış, bazı dangalak gazetecilerimiz ekrana çıkıp, araştırılması için harbi harbi savcıları göreve çağırmıştı...
Akasya Durağı’ndaki kuyumcu soygunu polise ihbar edildi, onlarca kamera, stadyum gibi ışık sistemlerine rağmen, polisimiz silah çekti iyi mi, az daha
maskeli tiyatrocuları vuruyordu.
*
Dizileri gerçek sanıyoruz.
*
Ha diyebilirsiniz ki...
Kanuni gerçek şahsiyet; dizisi yapılamaz.
Anca belgeseli yapılır.
*
Belgeseli de gördük birader...
*
Anadolu uygarlıkları için belgesel çekmeye kalkan Türk ekibi, Kayseri Kalesi’ne rol icabı Bizans bayrağı asma gafletinde bulundu. Temsili Bizanslı kıyafeti giyen figüranlar yumruklandı. “Abi ekmek çarpsın biz Türk’üz, Müslümanız” diye yalvaran belgeselciler, gözaltına alındı, sorgulandı. Neticede, dış mihraklar püskürtüldü, belgesel çekilemedi. Hadise apar topar cereyan ettiği için mehter takımı bulunamadı ama, taksi durağından temin edilen Türk bayrağı, tekbirlerle kalenin surlarına dikildi ve hep bir ağızdan İstiklal Marşı okundu.
*
Dolayısıyla, önerim şu...
*
Halit Ergenç, sadrazama ferman yazdırırken bi replik sıkıştırsın araya... “Halk içinde muteber bir nesne yok tivi gibi, olmaya devlet cihanda RTÜK şikâyet hattı gibi!”
*
Dinlerler padişahı.
Şak diye kesilir telefonlar.
Hatta, RTÜK’ü basarlar.
Yazının Devamını Oku 13 Ocak 2011
Angela Merkel, açık açık “Ağzıyla kuş tutsa, gene de Türkiye’yi AB’ye almayacağız” dedi... Almam ya’ni. *
Türkiye öfkelendi.
“Haddini bil” filan.
Halbuki...
Teşekkür borçluyuz ona.
*
Çünkü, gerçekleri söyleyen tek Avrupalı lider o... “Sizi kandırıyorlar” diyor.
*
“Ha bugün alacağız, ha yarın alacağız deseydim, beni çok severdiniz... Ama, bu palavraların size faydası olmuyor, 51 senedir kapının önündesiniz, 151 sene bekleseniz hikâye” demeye getiriyor.
*
“Rum tarafını tutuyorum diye bana kızıyorsunuz... Denktaş’ı devirip, Talat’ı başa geçiren siz değil misiniz? Türk tarafındaki yes be annem mitinglerinde, Türkiye yakamızdan düşsün pankartları açılmadı mı? Türk askeri işgalci, denmedi mi? KKTC milli marşını çöpe atıp, içinde Türk kelimesi geçmesin diye enstrümantal marş yazdırmadınız mı? Yönetimi Rumlara vermeye razı olduğunuz halde, Rumlar hayır deyince morarmadınız mı?” demek istiyor.
*
“Geçti Brüksel’in pazarı, sür eşşeği Girne’ye be annem” demek istiyor!
*
“Çiller’le girdik zannettiniz, Mesut Yılmaz’la girdik zannettiniz, AKP’yle iki defa girdik zannettiniz; girdiniz mi? Ankara’da güpegündüz havayi fişeği ben mi attım?” demek istiyor.
*
“Bana küfrettiğiniz dakikalarda cumhurbaşkanınız dört bakanla Yemen’de, başbakanınız üç bakanla Katar’daydı... AB derken, Arap Birliği’ne girdiniz haberiniz yok” demek istiyor.
*
“AB üyesi olmadan Gümrük Birliği’ne giren tek ülke sizsiniz... Tarihi hataya tarihi zafer dediniz, 200 milyar dolara yakın zararınız var, bizim suçumuz mu?” demek istiyor.
*
“Benim milletim zengin, özel hayatımda ikinci el Opel’e biniyorum, sizin poponuzda don yok, tüm siyasileriniz generalleriniz Mercedes’e biniyor, ben size daha ne diyeyim ki” diyor.
*
“Bakın bir örnek vereyim” demek istiyor... “Dünyanın fındığını siz üretiyorsunuz, bizde fındık ağacı bile yok, dünyanın fındık fiyatını bizim Hamburg Borsası belirliyor!”
*
“Malınızın kıymetini bilmiyorsunuz. Ahtapot Paul bile sizin spor otoritelerinizden başarılı... Mesut Özil’i aldınız da, vermedik mi, kafasına silah mı dayadık?” demek istiyor.
*
“İnsanlığa katkılarından ötürü sayısız ödül alan profesörü içeri tıkıyorsunuz, insanları domuz bağıyla öldürüp oturma odasına gömenleri dışarı bırakıyorsunuz, bu ne biçim iş?” demeye getiriyor.
*
“Bakın, din tüccarları milletinizi dolandırıyor, Keriz Feneri’nizi yakaladık, zahmet edip 800 küsur gün sonra anca geldiniz, belli ki niyetiniz yok” demek istiyor.
*
“Türkiye’nin çıkarlarını savunan gazetecilere darbeci diyorsunuz; AB’den para alıp AB’nin çıkarlarını savunan gazetecilere demokrat diyorsunuz. Gönül ister ki, bütün gazetecileriniz AB’den avanta alsın ama, almıyorlar... Siz en iyisi onları tek tek bertaraf edin, ben sizi AB’ye alacağımızı söyleyeyim, siz inanmaya devam edin, gül gibi geçinelim gidelim” diyor.
*
Bilmem ki, daha ne desin...
Yazının Devamını Oku 12 Ocak 2011
Harem marem yoktu... <br><br>Oraya topladıkları sülün gibi kızlar padişahlarımızın dünya ahret bacısıydı! *
Şaka bir yana, ecdatmış haremmiş filan değildir sorun... Ahali bunlara oy verince, vezir, aynı ahali bunların beğenmediği diziyi seyredince, rezil... Budur.
*
Heykel de değildir sorun.
*
O heykeli diken kim?
AKP’li belediye başkanı.
Sonra n’aaptı o başkan?
CHP’ye geçti.
CHP’ye geçince n’ooldu?
*
SİT’tir oldu!
*
AKP’liyken, anıt.
CHP’ye geçince, ucube.
*
AKP’li Bursa’da alkışlanan Kusturica’ya, CHP’li Antalya’da kusulması gibi!
*
(Detaya girersek... Ermeni açılımı, işin rengini değiştirdi, Kars’ta MHP güçleniyor. Kars’a vaat edilen lojistik köy projesinin Erzurum’a kaydırılması ise, tuzu biberi oldu. Ermenistan’a şirin görünmek için apar topar dikilen Barış Anıtı’nın aniden ucube ilan edilmesi, o anıtın dikildiği alanın şehit kanlarıyla sulandığının hatırlanması, sit alanı hikâyesi, sebebi budur... Sanki Çanakkale şehit kanlarıyla sulanmadı ve sanki Çanakkale’de anıt yok.)
*
Sanattan manattan anlamaz bunlar.
Kafalarını taktıkları yer başkadır.
*
Efes Pilsen mesela... Avrupa’da kupa kazanan ilk Türk takımı oldu, anıtı dikildi. Göğe uzanan iki el üstünde yarısı kesilmiş basketbol topu figürüydü. “Kadeh bu” diye söküldü.
*
Sonra ne oldu?
Ders alıp, şerbet üretimine başlamadı... Spora tiyatroya müziğe sinemaya festivallere arkeolojiye destek olmaya, her sene 30 milyon dolar harcamaya devam etti.
*
E baktılar ders almıyor...
Hazır ahali padişah’la ucube’yle meşgulken, kaşla göz arasında yasakladılar. Bira üretimine devam edecek –şimdilik- ama, ismini kullanması yasak...
*
Bazı yalakalar akıl veriyor:
“Ne olmuş canım, büyütmeyin, Efes Pilsen’in Pilsen’i atılır, Efes şehir ismidir, o şekilde devam edebilir.”
*
Kardeşim!
Pilsen zaten şehir ismi.
Çek Cumhuriyeti’nde.
Ordan gelir.
*
(İzmir’in kardeş şehridir... Birayı Sümerler, kafayı İzmirliler bulmuştur lafı da, ordan gelir!)
*
Ve, hal böyleyken merak ediyor insan...
Hem CHP’li, hem rakının hası.
Tekirdağspor da yasaklanacak mı?
Yazının Devamını Oku 11 Ocak 2011
Cambridge Üniversitesi’nde yapılan araştırma neticesinde “yüzyılın en sıkıcı günü” tespit edildi: 11 Nisan 1954... O gün, dünyada, kayda değer olay yaşanmamış. *
Ne kriz, ne savaş, ne doğal afet, ne de önemli bir vefat... “Öyle mi acaba?” diye merak ettim, arşive girip, o tarihli Hürriyet’e baktım, hakikaten öyle... Tırışkadan teyyare haberler var.
*
“Dünyanın en huzurlu günü” aslında... Ama, her nedense Cambridge profesörleri “dünyanın en sıkıcı günü” sıfatını uygun bulmuş ve araştırma raporuna şu notu eklemiş: “11 Nisan 1954’ün önemi için hak iddia edebilecek tek insan var, Profesör Abdullah Atalar.”
*
Niye?
O gün doğmuş çünkü.
*
Krizsiz, afetsiz, faciasız günü olmayan, dünyanın en huzursuz ülkesi Türkiye... Şaşırtıcı şekilde, dünyanın en huzurlu gününe imza atmayı başarmış yani.
*
Kimdir peki?
*
İlkokula ikinci sınıftan başladı, Ankara Fen Lisesi’ni birinci bitirdi, ODTÜ’ye birincilikle girdi, elektrik-elektronik’ten birincilikle mezun oldu, Stanford’a gitti, doktorayı birincilikle bitirdi, Türkiye’nin ilk kişisel bilgisayarını yaptı, Aselsan’ın ilk mikrobilgisayarını yaptı, Türkiye uyudu, Almanlar kaptı, Leica için akustik mikroskop icat etti, patentin kaymağını Almanya yedi, inovasyon ödülü kazandı, icadı Münih’teki Bilim Müzesi’nde sergileniyor.
*
Memlekete, ODTÜ’ye döndü. Üniversite kurmaya hazırlanan Profesör İhsan Doğramacı tarafından davet edildi, elektrik-elektronik bölümünün kurucusu olması istendi. Kabul etti.
*
Bilkent kuruldu... 30 bin mezun verdi, 12 bin öğrencisi var şu anda, yarıya yakını burslu, her sene ÖSS’de ilk 100’e giren süper zekâ çocukların 20’si 30’u Bilkent’i tercih ediyor, öğretim kadrosu 40 farklı ülkeden, laboratuvarları 365 gün 24 saat açık, kütüphanesi 420 bin kitaplık.
*
Türkiye’de kalabalıkların haberi bile yokken, Cambridge tarafından “tarihi günün en önemli tek insanı” ilan edilen Profesör Abdullah Atalar... İşte bu Bilkent’in rektörü.
*
Saygınlıkta devlet üniversitelerini geçen, ODTÜ’yle kafa kafaya yarışan Bilkent’in, bu zorlu aşamaları kaydederken, çok çok çok önemli bir engeli vardı: Para...
*
Bilkent’i kazanmayı başaramayan, “Kazanamadım” diyemiyor, “Orası paralı, onun için gitmedim” diyor; “Baba parasıyla haybeden okuyorlar” demeye getiriyordu. ODTÜ’yü Boğaziçi’ni kazandığı halde Bilkent’i tercih eden burslu öğrenciler ise, sürekli savunma durumunda kalıyor, bu işin parayla pulla alakası olmadığını anlatmaya çalışıyordu.
*
Profesör Atalar gibi hocaların çabalarıyla her sene biraz daha yükseldi Bilkent’in çıtası, burslar arttı, mezunları ülkenin en önemli firmaları tarafından kapışılmaya başlandı. Gariban ailelerin zeki çocukları, beş kuruş ödemeden takır takır okuyordu. “Elektrik direğinin altında ders çalışıyorduk, ailem garibandı, okuyamadım” palavrasını yıkmayı başarmıştı Bilkent.
*
Taaa ki...
Malum arkadaşlar dokunana kadar.
Bi dokundular...
Jaguar!
*
26 senelik bilimsel emek...
Bi çuval incir berbat oldu.
*
Hadi şimdi 26 sene daha...
Düzelt düzeltebilirsen.
*
Dolayısıyla, Cambridge’ten rica ediyorum, Profesör Atalar’ın hatırına bi araştırma yapılsın lütfen... Malum arkadaşların elini atıp da, hasar vermediği yer kaldı mı, kalmadı mı?
Yazının Devamını Oku 9 Ocak 2011
Hukuk hakkında ahkâm kesmek için, hukuktan önce aritmetikten bahsetmek gerekiyor sanırım. Ortalama insan, ortalama hızla okuduğunda, okuduğunun yüzde 60’ı aklında kalır... Anlamayı, akılda tutmayı boşverip, sadece okursa, dakikada 120 kelime okur.
1 milyon
346 bin 857
1 milyon 346 bin 858
1 milyon 346 bin 859 gibi, kelime okumak yerine, çok haneli sayı saymaya başladığında, hızı yarı yarıya azalır... Dakikada ortalama 60’a düşer.
Yani?
Yargıtay’da bekleyen 1 milyon 800 bin dosya var. Bırak içini açıp okumayı, o dosyaları tek tek saymaya kalksan bile, günde 8 saatten, hafta sonu tatilleri hariç...
3 ay tutuyor!
Çünkü...
10 kişiden 1’i mahkemelik.
Türkiye’de herkes birbirini “Seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim” diye tehdit ediyor... Sonra herkes merak ediyor, bu mahkemelerde niye bu kadar dava birikiyor?
Memleketi satıyorlar, gıkın çıkmıyor, tarlana alt tarafı inek giriyor, bütün köye dava açıyorsun emmioğlu!
Bayramda herkes birbirinin elini öpüyor, kucaklaşıyor, baba bi ölüyor, iki tane kıytırık halı için bütün sülale mahkemelik...
Ev mev kaldıysa, miras davası, kan davasına dönüyor.
“Bunak bu” diye anasını dava eden evlat mı ararsın, “Üç aylığımı çaldı” diye evladına dava açan baba mı... Kayınçoyla kaçan yenge, baldızı düdükleyen enişte, gerdekten önce takılarla araziye uyan gelin, karanlıktı fark etmedim ayaklarıyla kayınvalideye takan damat meselesine hiç girmeyeyim... “Aile” ansiklopedisi yazmaya kalksan, 700 bin cilt çıkar Yargıtay’dan.
Klima aldım soğutmuyor, Yargıtay’a... Soba aldım ısıtmıyor, Yargıtay’a... Vay efendim tampon çizildi, doooğru Yargıtay’a... Sanırsın kaportacıdır Hasan Gerçeker.
Kalorifer az yandı çok yandı dalgasına, bütün apartman birbirini dava ediyor. Şahitlik yapan kapıcıyı işten attılar, Yargıtay’a gitti. Geçenlerde apartman yöneticisi komşuları vurdu mesela, ölenler mezarlık, kalanlar Yargıtay’lık...
Borcunu ödemedi bu adi herif, Yargıtay’a... Ödedim ben o şerefsize, Yargıtay’a.
Banka kredi kartı veriyor, herkes alıyor, kredi kartı için üç lira kesiliyor, bütün mudiler bankaya dava açıyor, banka bütün mudilere dava açıyor, hadi bakalım Yargıtay’a.
Adam çocuk peydahlıyor kadından, sonra salağa yatıyor, matizdim hatırlamıyorum diyor, çocuğun babasının kim olduğunu Yargıtay’a soruyorlar. Nafaka desen, kafadan Yargıtay’a.
Bu memlekette, erkekken kadın olmak için cihazı kestirmen bile yetmiyor abi... Kestirmeden önce dava açıp, kazanman gerekiyor. Kazandın kazandın... Kazanamadın, Yargıtay’a intikal ediyor. Yok eğer, dava açmadan kestirdiysen, bu sefer dava açıp “delil”i göstermen gerekiyor. “Delil”i sakladın sakladın... Saklamadın, Yargıtay’a intikal ediyor. Yok eğer, kadınken erkek olmak istiyorsan, zaten Yargıtay’a intikal ediyor.
Beş kişinin gırtlağını kesip “Bi saniye izah edeyim hâkim bey” diyen adamı biliyorum ben... Katil bu kadar yüzsüz olunca, izah bi saniye sürüyor ama, dava 20 sene!
Bakın, 188 kişiyi domuz bağıyla katledip, oturma odasına gömenlerin avukatı televizyona çıktı, “Velev ki, suçlu bile olsalar, mağdurdurlar” dedi. Bu pişkinlikle dava biter mi arkadaş...
İşadamına dava açıyorlar, 78 milyar dolarlık... Hâkim alıyor, ayda 2 bin lira maaş... Hâkimin psikolojini düzeltip dosyaya hâkim olması zaten 6 ay sürüyor.
Gak dedi, hakaret davası, guk dedi, manevi tazminat davası.
İmam-cemaat misali... Bu ahalinin başbakanı, dünyanın en çok dava açan başbakanı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Milli Kütüphanesi’nde sadece 1 milyon 200 bin kitap var, en kalını bin sayfa... Yargıtay’da 1 milyon 800 bin dosya var; bazıları 55 bin sayfa!
Uzatmayayım.
Beş dakka durun da...
Yargıtay nefes alsın birader.
NOT:
Diyebilirsiniz ki, başlıktaki “Kanuni” yazının içinde yok... Başlığa “kanun” yazsam, dangozlar okumaz. Belki Muhteşem Süleyman’ı yazdığımı sanıp, okurlar diye öyle yazdım. Allah bilir, tüketiciyi kandırıyor diye bi dava da bana patlatırlar şimdi.
Yazının Devamını Oku 8 Ocak 2011
Ve, Balyoz iddianamesini TRT spikerleri okuyor sayın seyirciler... *
El bombalarını bulan TRT.
Lav silahlarını bulan TRT.
Haham’ı canlıya çıkaran TRT.
Tutuklanacakları duyuran TRT.
*
E iddianameyi de okuyacak tabii.
*
Konuya bu kadar hâkim olduklarına göre, bi kameramanı da “hâkim”
filan yaptılar mı, tamamdır bu iş.
*
Bana sorarsanız...
Pulitzer verilmeli TRT’ye.
Pulitzer.
Çünkü, olmuş haberi babam da verir.
Bunlar, olmamış haberi veriyor.
*
Sabih Kanadoğlu’nun evinin basıldığını, henüz ev basılmadan dört saat önce duyurdu mesela.
*
Sanırsın, medyum getirdiler TRT haber dairesinin başına... Veya, istihareye yatıyorlar.
*
(Bakın, geçen ay personel almak için sınav yaptılar, Osmanlı’nın son şeyhülislamının kim olduğunu sordular. Medeni Nur Efendi’ymiş... Açtım okudum, aslında kadı’ymış. Bakmışlar ki hukuktan anlıyor, şeyhülislam yapmışlar... Ki, babası da müneccimbaşıymış iyi mi!)
*
(Ömrü vefa etse, şu anda banko haber dairesi başkanı, ya babası, ya kendisi.)
*
Bi gün hiç unutmam, TRT’de görüp telaşla polisi aradık, “Vadiyi kazıyormuşsunuz” diye, polisin haberi yoktu, polis de telaşlandı... Yurttaşlık görevidir, son dakika diye geçen altyazıyı okuyup, adresi verdim, dut ağacıyla kuyunun arasına bakın, ordaymış... Ki, polis kazı yerine intikal edene kadar, TRT spikeri ele geçirilen bombaları okumaya başlamıştı bile!
*
Bakanların, bakan olduklarını TRT’den öğrendikleri bir ülke burası... Devamlı
TRT ekranına bakıyorlar ki, görsünler, bakan olmuşlar mı, olmamışlar mı...
Onun için onlar “bakan” zaten.
*
Peki, derseniz ki, dünyada var mıdır bizden başka böyle bi ülke?
*
Anlatamıyoruz galiba.
Olsaydı, söylerdi TRT.
Yazının Devamını Oku 7 Ocak 2011
“En vahim gençlik hatası, gençliğini yaşamamaktır. Gençliğini yaşayamamış insanlar tarafından yönetiliyor Türkiye...
Gençleri anlamama sebepleri aslında bu” diye yazmıştım.
*
Yalakalar zıpladı tabii.
Küfrettiler.
“Kanıt göster” dediler.
Yazının Devamını Oku 6 Ocak 2011
Başbakanımız dün, ne olmadığımız konusunda üç görüşünü daha beyan etti: Ülke haritasını farklı renklere boyama gayretinde değiliz,
doğuya ayrı batıya ayrı konuşanlardan değiliz, ne şiş yansın ne kebap diyenlerden değiliz... Sonra, Şanzelize darbukacısı Balık Ayhan’ı
yanına çağırdı ve ne
olmadığımız konusuna ilave
yaptı: Fransız hükümeti değiliz.
*
Başka ne değiliz?
*
Açıklamıştı daha önce...
*
Uzlaşmaz değiliz.
Uzlaşmak zorunda değiliz.
Çark etmiş değiliz.
*
Statükocu değiliz.
Biz, eski biz değiliz.
Değişen biz değiliz.
Değişecek değiliz.
*
Ödün verecek değiliz.
Taviz verecek değiliz.
AB yolundan dönecek değiliz.
Dönülmez yolda değiliz.
*
Kimsenin yatak odasında değiliz.
Henüz o safhada değiliz.
Dayanacak durumda değiliz.
*
Kadınlarla erkekler eşit değiliz.
Alışık değiliz.
*
Krizler ülkesi değiliz.
Rahat değiliz.
*
Omurgasız değiliz.
Sünepe değiliz.
Türkiye’nin tamamı değiliz.
*
İnsanları ak veya kara diye ayıranlardan değiliz. Muhatabı değiliz.
*
Alkış peşinde değiliz.
İkbal peşinde değiliz.
Bırakacak değiliz.
*
Sağır değiliz.
Anlamış değiliz.
*
Hesap sorma makamı değiliz.
Hesap verecek değiliz.
*
Kabile devleti değiliz.
Sorumlusu biz değiliz.
*
Din devleti değiliz.
Aceleci değiliz.
*
Uysal koyun değiliz.
Ülkeye yayabilmiş değiliz.
*
Milletin efendisi değiliz.
Henüz arzu ettiğimiz neticeyi alabilmiş değiliz.
*
Fenerbahçe’nin oynadığı futboldan memnun değiliz... Seyirci değiliz.
*
Sağ parti değiliz.
Sol parti değiliz.
İlkesiz değiliz.
*
Dışa bağımlı değiliz.
Kimseden izin alacak değiliz.
Fiyat belirleyici değiliz.
Her şeyi kendimiz yapacak değiliz.
*
Tahammül noktasında değiliz.
Pabuç bırakanlardan değiliz.
Üfürenlerden değiliz.
İsrail’le küs değiliz.
*
Aktör değiliz.
Sihirbaz değiliz.
Sizden öğrenecek değiliz.
Bilmeyenlerden değiliz.
*
Peki neyiz?
*
Caniler serbest...
Halay çekiliyor.
Proflar, gazeteciler içerde...
Çıt çıkmıyor.
*
Sanırım, masum değiliz.
Hiçbirimiz.
Yazının Devamını Oku