Yılmaz Özdil

Blok mu? Çarşaf mı?

17 Aralık 2010
Hatırlarsınız... Üniformalarıyla gelen PKK’lıların memlekete girişi, coşkulu törenlerle kutlandı. Aslında terörist olmadıkları, olsa olsa sevimli terörişko’lar olduğu açıklanan PKK’lılar, sınır kapısına serilen kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından çiçeklerle karşılandı. Ayaklarına mahkeme götürüldü. “Teslim olmaya geldiniz di mi?” diye soruldu, “Hayır, liderimiz sayın Apo çağırdı” dediler. “Pişmansınız di mi?” diye soruldu, “Yo-oo, pişman filan değiliz” dediler. Bunun üzerine, “Yaz kızım, pişmanlık affından faydalanmalarına” denilerek, serbest bırakıldılar. Üstü açık otobüse bindirilip, havayi fişekler eşliğinde, zafer turu attılar. Kurbanlar kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü. PKK’lıların yurda girişi şerefine, yurdun çeşitli karakollarına molotofkokteyli atıldı.
*
Türkiye armut gibi seyretmişti.
*
Sıkılınca, haberleri zaplayıp...
Dizi filmlere geçmişti.
*
Bilahare... Apo’yla yapılan protokol görüşmeleri kısa süre tıkanmış, o tıkanma sırasında, terörişko oldukları açıklanan arkadaşların, aniden, terörist olduğuna karar verilmiş, bazıları tutuklanmıştı. Birinin avukatı, Diyarbakır eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu’ydu.
*
Terörist de olsa, elbette kendini savunma hakkı var, avukatı olmalı... Ancak, ya kendi tutar, ya devlet verir ya da gönüllü olunur. Tanrıkulu’nun durumunu bilmiyorum, merak da etmedim, çünkü, Apo’nun protokolünde yer alan “anadilde eğitim”i gönülden savunduğunu biliyorum.
*
Ayrıca, hiç eveleyip gevelemiyor, tıpkı BDP’nin istediği gibi, Anayasa’da yer alan “vatandaşlık” tanımının değiştirilmesini, hatta, referanduma sunulmasını mantıklı buluyor.
*
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP genel başkanı olur olmaz, bismillah, ilk iş, Sezgin Tanrıkulu’na telefon etti, “Sizi CHP’de görmek istiyorum” dedi. Nereden biliyoruz? Tanrıkulu açıkladı, öyle öğrendik. Ancak, CHP’de görülemedi. Çünkü, Kılıçdaroğlu’nun kendisi bile son dakkada başkan adayı olduğu için, Tanrıkulu son dakkaya yetiştirilip, üye yapılamadı. Gel zaman git zaman, Önder Sav’ın ayıklanmasından hemen sonra, rozeti takıldı, CHP’ye üye yapıldı.
*
Blok mu? Çarşaf mı?
¡
Kılıçdaroğlu, parti meclisi için blok liste yapıp, Tanrıkulu’nu o monoblok gövdenin içine sokmak istiyor... Ki, monoblok olsun, komple, langırt diye sandığa atılsın.
¡
Peki ya çarşaf olursa?
Delegeler elde kalem bekliyor... Habur otobüsünden inip, CHP otobüsüne binen son dakka yolcusunun biletinin üstü çizilecek, hayatı boyunca CHP otobüsüyle seyahat edenlerin isimleri yazılacak. E böylece, otobüste sınırlı sayıda koltuk olduğu için, muavin olması planlanan Tanrıkulu, bagaja bile giremeyecek.
*
Başka son dakka yolcusu var mı?
Var da, yerimiz dar.
*
Haberler şimdilik bu kadar...
Dizi filmlere geçebilirsiniz.
Yazının Devamını Oku

Hücreevine yapılan baskında, 4 biberon 7 emzik ele geçirildi; çıngıraklı teröristler emekleye emekleye kaçmayı başardı...

16 Aralık 2010
Londra’da yaşandı.

Tipin biri, insanların yürüyüş yaptığı, çimlere yayıldığı bireysel özgürlük alanı Hyde Park’ta, kızcağızın birini akşam vakti tek başına kıstırdı, taciz etti, yakalandı, mahkemeye çıkarıldı. Hâkim 3 saniye bile düşünmeden, haşırt diye 3 sene hapis cezasını geçirdi... Savcı bile şaşırdı. Çünkü, bu tür durumlarda en fazla 6 ay veriliyordu, niye 3 sene? Hâkim dedi ki: “6 ayı tacizden ötürü veriyorum, gerisini, kızlarımızın oralarda rahat rahat gezebilmeleri için!”

*

Ankara’da yaşanan?

*

Başkentin en medeni restoranlarından biri, sanki pavyonmuş gibi, polis tarafından basıldı, “İçki servisi yapılıyor, çocukların ne işi var!” diye babalarının kimliklerini topladı. Tesadüfen orada ailesiyle birlikte yemek yiyen ve müdahale eden dişli avukatı gözaltına almaya kalktılar, Ankara Barosu Başkanı olduğu ortaya çıkınca, maça sıkmadı, bırakıp gittiler.

Yazının Devamını Oku

Beşi beş kuruştan beş maaş kaç yumurta eder?

15 Aralık 2010
Bankalar satıldı.<br><br>Telefonlar satıldı. Limanlar satıldı.
Ne Tekel kaldı, ne Petkim...
Fabrikalar satıldı.
Nehirler satıldı.
*
Maliye Bakanı, bütçeyi açıkladı:
8 yılda 1329 yumurta zenginleştik!
*
Fol yok, yumurta çok yani.
*
Kiralardan hiç bahsetmedi.
Kümeste oturun iyisi mi...
*
Faturaları sarısıyla ödeyin.
Ak’ını kafanıza sürün.
Burhan Kuzu öyle yapıyor.
*
Tüpe masraf etmeyin, çiğ için.
Hepsini içmeyin...
Civciv yetiştirin.
Daha da zenginleşin.
İşe giderken tavuğa binin.
*
Hepsini harcamayın, tasarruf edin, faizde kuluçkaya yatırın. Ziraat Bankası altı ay vadeli mevduata “koç yumurtası” veriyor. Aman sakın bankamatikten çekmeyin... Ki, maliye bakanımız, dünya ekonomisinin “kırılgan” olduğunu söylüyor.
*
Bakın kırılgan dedim, aklıma geldi... Maliye bakanımızın bütçe konuşmasını televizyondan seyreden bi vatandaşımız, e madem bu kadar zenginim demiş, gitmiş bi koli yumurta almış, koliyle taşıması zor olduğu için de, ceplerine koymuş, otobüse öyle binmiş, gel gör ki, sıkış tepiş... Daha otuz metre gitmeden elini ön cebine atmış ki, yumurtalar kırılmış, arka cebine davranmış, neyse, iki tanesi sağlam... Bunları avucumda sıkı sıkı tutayım da, eve sağ salim götüreyim bari diye düşünmüş... Bi durak sonra, arkadaki adam “Birader iniyor musun?” diye sormuş, yo-oo cevabını verince de, “O zaman malum yerimi bırak da, ben ineyim” demiş!
*
Ve, sanırım o nedenle, bütçe konuşmasını şu cümleyle bitirdi maliye bakanımız: “Diğer ülkelerle kıyaslayınca, böyle bir ülkede yaşadığımız için çok şanslıyız!”
*
Şükretmek lazım...
O iki yumurtayı bulamamak da var.
Yazının Devamını Oku

Gençlik insanın başına hayatta bi kere gelir...

14 Aralık 2010
Hazır ortalık sakinledi...<br><br>Sakin sakin konuşalım. *
59 yaşındaki YÖK Başkanı, koltuğa oturur oturmaz, ilk iş
ne yaptı biliyor musunuz?
*
Motosiklet aldı.
*
İçinde ukteymiş.
*
Çünkü, sağ-sol, ideoloji meselesi filan değildir aslında yaşananlar... “Gençliğini yaşayamamış insanlar” tarafından yönetiliyor Türkiye... Gençleri anlamama sebepleri bu.
*
Hani, üniversite yıllarından suratını hayal meyal hatırladığınız, varlığıyla yokluğu bir, hafızanızı zorlasanız bile ismini çıkaramadığınız tipler vardır ya... İşte onlar yönetiyor.
*
Elbette onlar da 20 yaşında, 25 yaşında oldular, ama, hiç genç olmadılar. Vazgeçtik kafelerde yan yana oturup laflamayı, fakülte kantininde bile kızlı-erkekli ortamlarda bulunmadılar.
*
Gençliğin adeta uzvudur mesela, gitar... Ne kadar uzak onlara... Plajda yakılan romantik bir ateşin etrafı, dağcılık kulübünün kurduğu kampın çadırı, amfide şamata, kampustaki şenlikte mırıldanan aşk şarkıları veya yılbaşı partisi, belki alt tarafı bi bira... Ne kadar uzak.
*
Dar çevrelerinin Çin Seddi gibi eşiklerine esir büyüdüler maalesef... Kanları kaynamıştır, istemişlerdir mutlaka. Aşamadılar. Aşanlara kızmaları ondan... Halbuki, hayatında bi kere olsun dağıtmadan, nasıl toparlanır insan? Hangi sınırdan bahsedebilirsin, özgürlüğü tatmadan?
*
İnanmazsanız, açın özgeçmişlerini... Hayat baharının en güzel dört senesi “şu üniversiteyi bitirdi” diye geçiştirilen, kupkuru üç kelimeyle özetlenmiştir. Anaları babaları, ilkokul dönemi, sonra zart diye atlar, siyaset sahnesindeki binlerce fotoğraf... Arası boştur! Üniversite yıllarına dair hatıra fotoğrafı olabilmesi için, hatıra olması lazım öncelikle... Yoktur.
*
Sorsalar bana, king bilmeyeni milletvekili bile yapmamak lazım... Ki, briçi kumar zannedip, spor olduğunu kavrayamadan mezun oldular. Zaten, spor ayakkabı giymeden emekli oldu çoğu... Apo’nun bile Bekaa’da kız militanlarla voleybol oynarken fotoğrafı var, bunların var mı? Güya kültür dersi veriyorlar bize, hangisinin halkoyunu oynarken fotoğrafı var? Tiyatro?
*
Mayo giymeden büyüdüler, mayo... Bülent Arınç, Beşir Atalay... Aileleriyle şezlongda güneşlenirken düşünebilir misiniz? Bırak düşünmeyi, Allah bilir, mahkemeye bile verebilirler beni... Bu kadar normal bir insan davranışı üzerinden kendilerini örnek verdiğim için.
*
(Bakın, peşin peşin söyleyeyim, mahkemeye verirseniz, Kürşad Tüzmen’i şahit gösteririm... Çünkü, mayo giymeyi anormallik kabul etmeyen Kürşad Tüzmen’e gidin sorun, yumurta fırlatan gençlerin heyecanını da anlıyordur, sahillerin AKP’ye neden oy vermediğini de.)
*
İyi yönetilen devlet, iyi yönetilen üniversite, iyi yönetilen gazete, iyi yönetilen banka, hepsini inceleyin... Hepsinin başında, gençliğinin hakkını vererek yaşamış yöneticiler görürsünüz.
*
En vahim gençlik hatası...
Gençliğini yaşamamaktır.
*
Türkiye’nin durumu vahimdir.
Yazının Devamını Oku

Mümbit

12 Aralık 2010
Amerikan Vanity Fair Dergisi, Amerikan ilaç firmalarının deney aşamasındaki ilaçları, iki-üç yüz dolara “kobay” olarak kullandığı Türk vatandaşlarının üzerinde test ettiğini yazdı. *
Afyon’da kahvede oturan ihtiyarlara durup dururken göz muayenesi yaptılar, siz katarakt olmuşsunuz diyerek, alayını yatırıp kestiler, hepsi kör oldu. İzmir’de katarakt ameliyatı için hastaneye yatan kadının dosyasını karıştırdılar, katarakt duruyor, rahmini aldılar. Balıkesir’de dünyaya gelen bebeğin, göbek bağıyla birlikte sol serçeparmağı kesildi. Mersin’de by-pass olan kadına, 0 RH pozitif yerine, beş ünite, AB RH pozitif kan verildi, komaya girince vaziyet anlaşıldı, yırttı. Şanlıurfa’da yanık tedavisi için gelen çocuğa AIDS’li kan verildi, dönüşü yok. Denizli’de isimleri aynı, soyadları benzer Emine hanımlar karıştırıldı, idrar yolları enfeksiyonu için tedavi gören Emine hanımı apar topar ameliyata alıp, rahmini aldılar. Konya’da bir profesörün, kalçası kırılan hastalara taktığı platini tornacıda yaptırdığı ortaya çıktı. İstanbul’da karın ağrısıyla hastaneye gelen adama ultrason çektiler, hamile çıktı.
*
Amerikan Vanity Fair Dergisi’ne göre, Amerikan ilaç firmaları son üç-beş seneye kadar Nijerya’da, Hindistan’da, Fas’ta kobay kullanıyormuş... Rotayı Türkiye’ye çevirmişler.
Yazının Devamını Oku

Burhan Kuzu Aziz Nesin’i doğruladı...

11 Aralık 2010
Sanayi Bakanı’na yumurta atıldı.<br><br>Egemen Bağış’a yumurta atıldı.

YÖK Başkanı’na yumurta atıldı.
Haşim Kılıç’a yumurta atıldı.
Çıt çıkmadı.

*

Burhan Kuzu’ya yumurta atıldı.

Yazının Devamını Oku

Gemiyle bozuldu uçakla düzeldi sıra özre geldi

10 Aralık 2010
Hafta yoğundu, yazmaya bi türlü fırsat bulamadık, ıskalamayalım... *
İsrail’de orman yangını çıktı. Türkiye iki söndürme uçağı gönderdi. İsrail pek mahcup oldu. En başta hükümetimiz, tüm Türkiye gururlandı. İnsanlık dersi verdik. Filan...
*
Kimin o uçaklar?
Türk Hava Kurumu’nun.
*
Nasıl alındı?
Kurban derileriyle.
*
E madem, bu uçaklar bu milleti gururlandırıyor... Türk Hava Kurumu’na kurban derisi bağışlanmasın diye yıllarca kavga verenler kime hizmet ediyordu?
*
Çocukken muhitimizin camisindeki Kuran kursuna gittiğimizde, neden kurban derilerini sakın ola Türk Hava Kurumu’na vermememiz tembihlenirdi bize... Türk milletini gururlandıran Türk Hava Kurumu, neden yıllarca millet düşmanı olarak gösterildi millete?
*
Babam, Orhan amca, Sabri amca, her Kurban Bayramı’nda konu komşunun kurban derilerini mahalledeki parka toplar, ceplerinden para ödeyerek kilo kilo tuzlar, Türk Hava Kurumu kamyonetinin gelmesini beklerdi. Bazen akşamüstüne kadar sürerdi nöbetleri, anca gelirdi. Tuvalete bile sırayla giderlerdi ki, kapılmasın... Türk Hava Kurumu kamyoneti gelene kadar, belki yirmi defa turlayan dinci derneklerin badem bıyıklı elemanları, neden “dinsiz bunlar” derdi babama, komşularımıza, bu işi görev edinmiş olan sizin babalarınıza... Neden?
*
Madem, Türk Hava Kurumu’nun uçakları bu milleti gururlandırıyor... Peki neden, Keriz Feneri’ne bile sahip çıkan takunyalı siyasi zihniyet, “derilerinizi Türk Hava Kurumu’na bağışlayın” demedi hiç? Hatta, neden “aman oraya bağışlamayın” demeye getirdi?
*
Vergilerimizle deve keserek alınmıyor o yangın uçakları... Milletin bağışlarıyla alınıyor.
*
Neymiş efendim...
İsrail çok utanmış.
Teşekkür etmiş.
Özür bile dileyebilirmiş.
*
Elbette dileyecek.
*
Ama İsrail’den önce...
Kurban derilerini Türk Hava Kurumu’na bağışlayan yurtsever vatandaşlarımıza teşekkür... Mustafa Kemal’in kurduğu Türk Hava Kurumu’na da özür borcu var Türkiye’nin.
Yazının Devamını Oku

Sepet sepet yumurta sakın bunu unutma...

9 Aralık 2010
Haber şöyle: “Giderek artan protesto gösterileri nedeniyle, polisin biber gazı stokları zaafiyete uğradı. ABD’den ve Brezilya’dan her sene 70 bin tüp biber gazı ithal eden Türkiye, başa çıkamadı, çareyi yerli üretimde buldu. Emniyet Genel Müdürlüğü ile Makine Kimya Endüstrisi Kurumu masaya oturdu. İlk etapta 50 bin tüp biber gazı sipariş edildi. Yerli malı biber gazının önümüzdeki aylarda Emniyet’e teslim edilmesi bekleniyor.”
*
Bir başka haber:
“Türkiye’de her sene 14 milyar adet yumurta üretildiğini belirten Tarım Bakanı Mehdi Eker, AKP hükümetinin katkılarıyla senede 18 milyar adede çıkaracaklarını söyledi. Kişi başına düşen yumurta sayısını 140’tan 180’e çıkardıklarına dikkat çeken Bakan, bununla yetinmeyeceğiz, kişi başına düşen yumurta sayısını en az 200 adede çıkaracağız dedi.”
*
Gaz yetmiyor.
Tavuk gani.
*
Bu maçın kaybedeni belli.
*
Gaz’a gelip, inatlaşma...
Folluk olursun.
Yazının Devamını Oku