Havaalanı terminali, dolmuş durağı ebatlarında... Metrekareye 150 kişi düşüyor, nefes alamıyorsun. Her uçak, en az bir saat rötar yapıyor. Yolcu karşılarken arabanı otoparka bırakıyorsun, fiyatlar makul! Çıkışta arabanı tekrar satın alıyorsun, köküne kadar geçiriyorlar. Yok eğer gideceğin yere taksiyle gideceksen,
zaten bi araba parası ödüyorsun.
Allah’ın denizini dubalardan
şeritlerle çevirmişler, bildiğin balık
çiftliği gibi, kapısına ızbanbut yarmalar koymuşlar, ki, donla yüzen şambrelli
kekolar girmesin... Biiç deniyor.
Samimi bi ortam. Arka şezlongdaki kadının ayağı kulağına giriyor, senin bacakların önündeki adamın omuzlarında... Kıç kıça oturuluyor. Günde 18 bikini değiştiren tikiler, kıçının kılları ağarmış amcalara aşkito, totişko diye sesleniyor. Amcalar da birbirine kankito filan diyor.
Biraz deniz, biraz huzur arıyorsun... Bangır bangır “tatlım fırfır aklım, çıkmadı kırkım” gibi bi şeyler çalıyor. “Portakal orda kal” diye şarkı
Hayata gülen gözlerle bakan vatandaş sayısı, her geçen gün biraz daha artıyormuş.
1.605 kişiyle anket yapmışlar.
Sanırım 1’ini tanıyorum.
Büyük ihtimalle...
Murat Karabulut’tur.
Manisa Saruhanlı’da yaşıyor Murat... Aslında İzmir’de yaşıyor, yevmiyeyle taksi şoförlüğü yapıyordu. Akşama kadar çalış, üç kuruş para, geçim sıkıntısı çekiyor, evde hır çıkıyordu. Bi sabah, bıçak kemiğe dayandı, yenge bavulu topladı, dört yaşındaki kızlarını alıp, babaevine Foça’ya kaçtı. E Murat da peşinden tabii... Kayınpederin kapısına dayandı, kızın sende kalsın, kızımı bana ver dedi. Kayınpeder bi saniye dedi, içeri girdi, torunu getireceğine, tüfeği getirdi! Murat topukladı, kayınpeder tetiğe bastı, gravvv, tam kafaya denk getirdi iyi mi, ense köküne 40 saçma isabet etti. Bir ay bitkisel hayatta kaldı, anca üç ay sonra gözünü açabildi.
Kefeni yırtmıştı ama...
Hafta içi Ankara’da, hafta sonu İstanbul’da... Çünkü, Albay Dursun Çiçek’in eşi o... 16 aydır iki şehir arasında mekik dokuyor. Manevi olarak zaten darmadağın, maddi olarak da yıkılıyor. Genel müdürlüğe dilekçe yazıyor, eş durumundan tayinini istiyor, ki, hiç olmazsa eşinin hapis yattığı şehirde olsun. Devlet bankası anlayış gösteriyor, hay hay diyor, Gülşen Hanım’ı İstanbul’a 1.428 kilometre uzağa, Ardahan’ın Hanak İlçesi’ne tayin ediyor! Otobüsle 22 saat... Cuma akşamı iş çıkışı bin, cumartesi akşamı İstanbul’dasın, hiç inmeden geri bin, pazar akşamı Ardahan’dasın, ki,
sabah mesai var... Ya Ardahan’a git, ya da
bankadan defol git deniyor.
“Adalet” bu.
Bir başka devlet bankası, Denizli Valisi’ne dilekçeyle başvuruyor, “emrinize tahsis edilen milletin parasını bize yatırın, biz de size avanta Mercedes verelim, biner gezerseniz” diyor.
(Gülşen Hanım’ı eş durumundan infaz
eden devlet bankası da yapıyor bu işi... Valilere dilekçe yazıp, “kasanıza konulan milletin parasını bizim kasaya
Başbakan.
Aynı zamanda...
Fenerbahçe Başkanı.
*
Sene 1942, kanarya başkent deplasmanında... Oğlu ve kayınbiraderi maça gitmek istiyor. Baba ters adam, çekiniyorlar, anneye söylüyorlar. Anne, başbakana iletiyor, çocukları maça götür... “Peki” diyor, makam aracına binip, stada geliyorlar. Oğlu ve kayınbiraderinin havaları binbeşyüz, herkes gıptayla onlara bakıyor, şeref tribününe kurulup, en faça yerden seyredecekler. Tam o sırada, başbakan şoföre sesleniyor, “şurda dur” diyor. Duruyorlar... Başbakan cüzdanını çıkarıyor, kayınbiraderine para uzatıyor, “gişe orda, gidin biletinizi alın!”*
Başbakan.
*
“61”inci
hükümet kuruldu.
Plaka itibariyle...
Trabzonspor
hükümeti.
E fedakârlıkta bulunayım...
Ben yaza gideyim bari.
Malum, siyaset düğümlendi.
Bunlar açılana kadar...
Bi açılayım geleyim gari.
Dolayısıyla... En şirin ses tonumu kullanarak Enis Berberoğlu’nu aradım, “çipuralar merak etmiştir, izninle biraz arazi olabilir miyim” dedim. “Ne zaman gidip, ne zaman geleceksin?” dedi. “Derhal gidip, bi ara gelirim” dedim. Yemedi tabii. “Kaç gün?” dedi. “Üç hafta filan” dedim. “Oha” demedi. “Olmaz” dedi. “İki buçuk” dedim. “İn” dedi. “Abi aşağısı kurtarsa dükkân senin” desem, dükkân onun... Mecburen “peki” diyormuş gibi yaptım. Onu da çok buldu iyi mi... “10 günü geçirme, ne zaman döneceğini yaz, okurun haberi olsun” dedi.
Okurun haberi olsun diye yazıyorum... 10 günü geçirmem, üç-beş gün telefonum çekmiyor ayağına yatarım, iki-üç gün dönüş için feribot bulamam, dört-beş gün de burdaki yanardağ patladı uçaklar iptal desek, en az 48 saat git-gel yol tutar, temmuzda dönerim.
İzin yazısı dümeniyle bugünkü mesaimi doldurmuş bulunuyorum, buraya kadar okuduğunuza göre, cumartesi itibariyle çalıştığıma şahitsiniz, yarın pazar, evrensel tatil, anayasal hakkım, pazartesileri zaten yazmıyorum, salı bismillah, tatile başlıyorum; hesap hatası olmasın.
Sıkıldım.
İlanları okudum.
*
Ankara İcra Müdürlüğü’nden:
“Borçluya ait apartman...”Eyüp İcra Müdürlüğü’nden: