Paylaş
Havaalanı terminali, dolmuş durağı ebatlarında... Metrekareye 150 kişi düşüyor, nefes alamıyorsun. Her uçak, en az bir saat rötar yapıyor. Yolcu karşılarken arabanı otoparka bırakıyorsun, fiyatlar makul! Çıkışta arabanı tekrar satın alıyorsun, köküne kadar geçiriyorlar. Yok eğer gideceğin yere taksiyle gideceksen,
zaten bi araba parası ödüyorsun.
Allah’ın denizini dubalardan
şeritlerle çevirmişler, bildiğin balık
çiftliği gibi, kapısına ızbanbut yarmalar koymuşlar, ki, donla yüzen şambrelli
kekolar girmesin... Biiç deniyor.
Samimi bi ortam. Arka şezlongdaki kadının ayağı kulağına giriyor, senin bacakların önündeki adamın omuzlarında... Kıç kıça oturuluyor. Günde 18 bikini değiştiren tikiler, kıçının kılları ağarmış amcalara aşkito, totişko diye sesleniyor. Amcalar da birbirine kankito filan diyor.
Biraz deniz, biraz huzur arıyorsun... Bangır bangır “tatlım fırfır aklım, çıkmadı kırkım” gibi bi şeyler çalıyor. “Portakal orda kal” diye şarkı
var abi... Bana üste para versen Serdar
Ortaç dinlemem, burdakiler Serdar
Ortaç dinlemek için üste para veriyor. Demet Akalın’dan zaten kurtuluş yok, tahminim sualtına hoparlör koymuşlar,
dip dalıyorum, gene duyuluyor.
Dün gece kan ter içinde uyandım
mesela, rüyamda Fatih Ürek pareo giydiriyordu bana!
Biiç’lerde şale’ler var. Tüllerle çevrilmiş, kutu gibi bi dalga, güya loca... Ahaliyle birlikte olmayayım diyen biiç’e giriyor, biiç’teki ahaliyle birlikte olmayayım diyen şale kiralıyor. 300 liraya var, 500 liraya var... Aylık kirası değil ha, günlük kirası... Yakında teraslı şale’ler icat edilirse şaşma, ki, şale kiralayanlarla birlikte olmak istemeyenler teraslı şale’lerde otursun!
İki dilim karpuzu 20 liraya kakalıyorlar. Bende karpuz 25 lira diyen, kıymete
biniyor. Kim daha fazla giydirirse, o biiç trend oluyor, müşterinin en kerizi hangisiyse, en itibarı o görüyor.
Vin-vin yani.
Türkbükü, kazığın en sivri ucu...
O yüzden, en çok tercih edilen yer...
En takdir ettiğim adres ise, Maça
Kızı... 10 dakka takılıyorsun, hesabı
öderken kupa papazını buluyorsun!
Yabancı turist diye gele gele, İngiliz muslukçu, Rumen kamyoncu, Belçikalı amele gelmiş... Alman’ın kırosu bile gelmemiş bu sene Bodrum’a... Ruslar desen, değil öldüren sahte viski, siyanür versen, fondip yapar... Çünkü, doğma büyüme buraların çocuğuyum, bu kadar yoksul turisti ilk defa görüyorum. Ucuz diye kümes gibi pansiyonlarda kalıp, halk plajında domates-ekmek yiyorlar. Para mara bırakmadıkları gibi, üstüne çöp bırakıyorlar memlekete.
(Lokantacı esnafına parantez açmam şart... Baklavayı, cacığı sahiplendiler
diye hiç kızmayın Yunan’a... Bin yıllık
çoban salatayı, “greek salad” diye
yazan şuursuzlar artmış Bodrum’da.)
(Aganta Burina Burinata’yı
boşuna yazmış Halikarnas Balıkçısı...
Sünger bitmiş, bitirilmiş.)
(Bodrum’un yerlisine de parantez açmam şart... Mekânları kiraya verirken, tipe değil, papele bakıyorlar. Bu yüzden, abuk sabuk adamların eline geçiyor. İstanbullu işletmeciler bir bir çekiliyor. Mafya yerleşiyor. Henüz silahlar patlamıyor ama, uyuşturucu patlamış... Narkotik uzmanı olmana gerek yok, alenen satılıyor. Mümbit bi ortam çünkü... Polis ve jandarma, turisti rahatsız etmeyelim diye fazla göz önünde dolaşmadığı için, torbacılar cirit atıyor.)
(Bodrum’a gelen Bizans gazetecileri, şurda güneşin doğuşunu seyredin, ay
burdan seyretmesi çok romantik filan diye yazıyor ama... Sabaha karşı itler dolaşıyor Bodrum sokaklarında... Özellikle, Atatürk dövmesi olan gençlere bulaşıyorlar. Bıçaklamalar oluyor, üstü örtülüyor.)
Kültür turizmine gelince...
Kale’de Sualtı Müzesi var. Arkeolojik gurur abidesi... Girerken para ödüyorsun, içinde Karya Prensesi’nin bölümü var,
oraya girerken bi daha para ödüyorsun...
Bir müze, iki bilet.
Sadece özel sektör değil yani...
Devlet de kazıklıyor milleti Bodrum’da.
Yollar berbat.
Herkes şikâyetçi.
Düzeltilsin deniyor.
Halbuki, Bodrum’da doğru yapılan tek icraat, Bodrum yollarının yapılmaması!
Yollar düzgün olsa, her gece 20 kişi
ölür Bodrum’da... İstanbul’un ilçesi burası... Herkesin altında porş’lar, bemeve’ler, ok gibi mersedes’ler, 320 kadranlı jipler var. Sabaha kadar içki içiliyor. Çeşme’ye otoyol yaptık, trafik kazasıyla gömdüğümüz gencin haddi hesabı yok. İlla düzeltecekseniz, düzeltilmesi gereken milyonlarca
saçmalık var, yollara dokunmayın.
Ve, şimdi diyeceksiniz ki, kardeşim madem bu kadar dandik bi yer, ne
işin var Bodrum’da?
Kardeşim...
Sebep çok ama, bi kaç tadımlık vereyim... Zeki Müren’in evini gezip, onu ne kadar özlediğimizi düşünerek, Fatiha okumayacaksan... Hayatını prenses olarak yaşadığı halde, Anadolu kadınının dramını yansıtan Karya Prensesi’nin gözlerine dalmayacaksan... Atatürk’ün kızı, otantik giysi ve el sanatlarındaki uluslararası onurumuz Aybüke Baran’la sohbet etmeyeceksen... Gümbet pazarında, Milaslı caanım köylülerin mis gibi şeftalisini, biberini koklamayacaksan... Gümüşlük’te güneşi söndürürken Botan’ın ahtapotunu yemeyeceksen... Hayatından parayı çıkarmış ender insanlardan Zafer Olcay’ın limon bahçesindeki Çilingir’i yudumlamayacaksan... Lezzet mimarı Haluk Tanrıverdi’nin Ferayesi’yle manzaraya bakmayacaksan... Üniversite öğrencisi olan ve harçlık için garsonluk yapan Mehmet’in Bağarası’nda kendi elleriyle sakız dallarına dizdiği
çöpşişteki emekten, yürekten haberin yoksa... Yok efendim, Fink’miş, Shipahoy’muş filan, geç bunları geç, Veli’nin barına oturmadıysan... Adam gibi adam İkizler,
Can ve Ceyhun’u dinlemediysen, iyi ki varsınız diye kucaklaşmadıysan, gençler ve daima genç kalanlar’ın şövalyesi Sümer’in davuluyla kendinden geçmediysen...
Asıl senin ne işin var Bodrum’da?
Paylaş