Yasemin Boran

Sürpriz gelişmeler

22 Şubat 2006
Hayal gücünü harekete geçiren olaylar, sanat ve yaratıcılık potansiyelini uyandıracak. Bu arada sürpriz gelişmeler bazı karışıklıkların ortaya çıkmasına neden olacak. Aniden ortaya çıkan durumların büyük değişikliklerin meydana gelmesine neden olacağını işaret eden gökyüzünün konumu hastane, hapishane ve kapalı yerlerle ilgili bazı olayların açığa çıkacağını gösteriyor.

Bülent Kısa adında bir fenomen

Başta annem, sonra babam, daha sonra terk ettiğim kocam ve yanımda götürdüğüm çocuklarım benim başöğretmenlerim. Her birinden öyle çok şey öğrendim, ki öğrenmeye devam ediyorum, sanki çok gerekliymiş gibi sinir uçlarım dışarıda işaretleri bekliyorum. Beklersen, elbette gelir ve beklenmedik anda seni bulur. Daha doğrusu beni! İşte yine kafam karışık, bir haber beni derinden etkiledi. Bir zamanlar neredeyse layıkını bulmuş diyeceğim bir mertebedeyken, şu anda beni derinden etkileyen, Bülent Kısa’nın ölüm haberiyle sarsıldım.

Sanırım farkında olmadan büyümüşüm. Yoksa, bir zamanlar tepki gösterdiğim ve yorumlarından hiç hoşlanmadığım birisinin kaybından esef duymazdım. Şimdi duyuyorum. Ve ben Bülent Kısa’nın bu dünyayı terk etmesinden dolayı çok etkilenmiş bulunuyorum.

Fakat, kızgınım terk edip gittiği için. Yaşamaktan vazgeçtiği için. Bilgisi ve bu bilgiyi biriktirmek için gösterdiği gayret ve ortaya koyduğu emek bile onu değerli kılıyor. Çok yazık oldu! O hem bizim, hem de başkaları için önemli bir fenomendi!
Yazının Devamını Oku

Beklentiler artıyor

21 Şubat 2006
Bugün öğle saatlerinde duygusal gerilimin açığa çıkacağını işaret eden gökyüzünün konumu, kaza potansiyelinin yüksek olacağını gösteriyor. Beklentiler artarken sabırsızlık ve telaş sonucunda karışıklıklar yaşanabilir. İletişim ve haberleşme trafiğinde ortaya çıkacak karışıklıklar, uygulamalarda kullanılan yöntemlerin değişmesi için zorlayabilir.

Zaman tüneli

Çok boyutlu dünyanın sadece tek boyutunda yaşıyoruz. Peki öbür boyutlara ne oluyor? Yoksa kuruntumuz mu?

Tabii ki değil. En azından hepimizin bildiği bir "zaman boyutu" var. Ama zaten onun da içinde yaşıyoruz. Zaman ve mekanla sınırlı dünyanın içinde. Bildiklerimiz de öğrendiklerimizden ibaret.

Bildiğimiz ve yaşadığımız şuur halinin birazcık dışına çıkartan, farklı bir şuurluluk içine girdiğimiz anda sarsılıyoruz. Hemen dengemiz bozuluyor. Normal şuurumuza kavuştuktan sonra da "Neydi o" diyoruz, ama bir kez tren kaçmış oluyor. Yaşamaktan korktuğumuz şeyi anlamamız mümkün değil. Sonra da "zaman tüneli" gibi benzetmeler yapıp, "hal"imizi tarif etmeye çalışıyoruz. Aslında "tünel" sözcüğü, bu durumu tanımlamak için hiç de fena değil.

Tünel deyince aklınıza ne geliyor? Bir yerden başka bir yere geçişi sağlayan etrafı çepeçevre kapalı bir geçit gelmiyor mu? Biz nerede yaşıyoruz? Düşüncelerimizle oluşturduğumuz duvarların bizi sıkı sıkı sarıp sarmaladığı böyle bir geçitte. Düşüncelerimizin yoğunluğu, niteliği, değişimiyle birlikte tünelin fonksiyonu da değişiyor. Bir zamanlar sıradan, ağır ve yeknesak bir tünel olduğu halde daha sonra bir tüp geçide, hatta hız tüneline dönüşebiliyor.

Algılama ve değerlendirmelerimiz zaman içinde fark edilmeyecek biçimde gelişip değiştiği için üzerimizde herhangi bir baskı ya da korku yaratmıyor. Fazla aldırmıyorsunuz ve kolay uyum sağlıyorsunuz. Tabii bu arada değişimi de pek kavrayamıyorsunuz.

Fakat sımsıcak otururken aniden buz gibi bir havayla karşılaşacak olsanız, şaşkınlık ve panik bir anda bütün bedeninizi kaplar. Hatta sıcaktan gevşemiş adeleleriniz karşılaştığı soğukla felç bile olabilir. İşte hızlı değişimler de böyledir. Ancak yavaş yavaş hızlanıp sonra gittikçe artan hıza uyum sağlarsınız ve her şey hızlandığı halde bunun farkında olmazsınız.

Biz de hız tüneline girmiş bulunuyoruz. Değişen ve gelişen olayların hızı şuurumuzu da etkiliyor. Ve şuurumuz düşüncelerimize yansıyor. Düşüncelerimiz şuurumuzu daha bir yükseltiyor. Kendimizi olayların bir parçası sanırken, olayların yanımızdan hızla akıp geçtiğini anlamaya başlıyoruz. Daha doğrusu anlamalıyız. Ama hálá bilincimiz eski duvarların örgüsünü arıyor. Olması gerekenlerle olanlar arasında sıkışıp kalıyoruz.

Halbuki hız tünelinin içinde yavaşlamak, durup etrafınıza bakmak gibi bir şansınız yok. Şayet buna kalkışacak olursanız, ne bir şey görebilir ne de anlayabilirsiniz.

Anlamak ve bakmak için tek bir şansınız var, o da hız tünelinin hızına uyum sağlamak. Aynı hızda akacak olursanız, o zaman çevrenizde görülecek ne varsa, anlayabilirsiniz. Ancak, o zaman anlaşılır hale gelebilir. Bu durumda ne olması gerekenlere, ne de olanlara takılıp kalmamak gerek. Her ikisi de hızınızı kesecek, kavrayış ve yeteneklerinizi dumura uğratacak şeyler. Hız tünelinde yapılacak tek şey, hareketin içine nüfuz etmek. Hareketin hızına uygun hıza ulaşabilmek. Bu çok önemli. Çünkü, bunun yaratıcısı biziz.
Yazının Devamını Oku

Karışıklıklar ortaya çıkabilir

20 Şubat 2006
Sabah saatlerinde meydana gelen olaylar endişe uyandırabilir. Gizli işler, hırsızlık, uyuşturucu, zehirler, ilaçlar ve benzeri konularla ilgili karışıklıklar ortaya çıkabilir. Deniz ve hava araçlarıyla ilgili sorunların yaratacağı endişeler, yabancılarla ilişkilerde ortaya çıkacak karışıklıklar bugün dikkat çekici olacak. Fakat duygu ve düşüncelerin iyimser yönde olması, sorunlara çözümlerin bulunmasını sağlayabilir. Kararlı bir biçimde projeler sürdürülebilir.

Balıkların dönemi başladı

Güneşin Balık burcunda parlamaya başlamasıyla birlikte Balıkların dönemi de başlamış oluyor.

Balık kendisini göstermekten pek hoşlanmaz, ama İkizler Burcunda dolaşmaya başlayan Mars bugün doğanları tetikliyor ve kendilerini göstermeleri için zorluyor. Aslında 18 Şubat’ın gecesinde doğanlar ile 24 Şubat günleri arasında doğmuş Balıkların hepsi şu ara Mars’ın zorlayıcı etkisiyle kendilerini ortaya koyabilirler. Fakat biraz sert ve öfkeli bir biçimde...

Balık Burcu denildiği zaman ilk akla gelen zıtlıklar. Birbirinin zıt yönünde yüzen iki balıkla sembolize edilen balık burcu zıtlıkları içinde barındırıyor. Ve tabii bu zıtlığın bütünlüğüne ulaşılmadığı zaman ortaya kaos çıkıyor.

Balık Burcu döneminin başlamasıyla birlikte Balık Burcunun sembolize ettiği özellikler bu dönemin nasıl olacağına işaret ediyor. Öncelikle her şeyin bir arada bulunmasıyla ortaya çıkan kaos, bu dönemin karışıklıkları içinde barındırdığını gösterirken aynı zamanda madde ötesinin önem kazanacağını ve hatta ilerleyen günlerde ay sonuna doğru Uranüs’ün tetiklenmeye başlamasıyla birlikte bilinmeyen ve görülmeyen ne varsa bunların görünür hale geleceğini söyleyebilirim.

Keşiflerin son derece dikkat çekici olacağı bu devre içinde görünmeyenin görünür hale gelmesini sağlayan cihazlar ve teknikler geliştirilebilir. Balık dönemi ve gelecek ayın nasıl geçeceğini her ayın son pazartesi günü yazmaya başladığım için ayrıntıları 27 Şubat Pazartesi günü yazacağım. Şimdi balık burcunun en belirgin özelliklerini anlatmaya devam edelim.

Aslında yıllardır burçları tanımlıyor ve çeşitli özelliklerini yazıyorum. Fakat değişen zamanla birlikte Balıkların sahip oldukları özellikleri nasıl ortaya koyacakları her defasında değişiyor. Bu sene Balıklar, kendilerini ifade edecekleri ve özelliklerini açığa çıkarma biçimlerini değiştirecekleri bir yol geçirecekler. Bu nedenle bilinçaltının ötesini anlamak için daha fazla kendilerine odaklanacak ve sürpriz çıkışlar yapacaklar. Tabii bunu yapabilmek için öncelikle sahip olduğunuz potansiyel yeteneklerinizi keşfetmeniz gerekiyor.

Uranüs etkisinde bulunan Balıklar (27 Şubat-7 Mart) için bu yıl keşifler yılı. Hem kendinizi, hem de başkalarının ilginç yönlerini keşfedeceksiniz. Farklı olan ilginizi çekerken aynı zamanda bilgisayar, teknoloji ve uzay size her zaman olduğundan daha çekici gelecek. İlginç aşk maceraları yaşabilir ve bunun sonucunda değişebilirsiniz. Sürpriz atılımlar yapabilir, son derece dikkat çekici ve etkileyici olabilirsiniz.

Burcun ikinci ve üçüncü on günlük devresinde doğanlar için fırsatlar yılı. Şansınızı kullanmak için gayret gösterirseniz, isteklerinize kavuşacağınız fırsatlarla karşılaşacaksınız. Evlilik, bebek sahibi olmak, yatırım yapmak için güçlü arzular duyacaksınız. Bu arada 13-15 Mart günleri doğmuş olanlar için bu sene çok önemli. Bilinçaltınızı tetikleyen olaylar bilinç düzeyinde değişiklikler yaratabilir.
Yazının Devamını Oku

Hareketli bir dönem başlıyor

18 Şubat 2006
Sosyal aktivitelerin hareketlendiği bir gün. İlişkilerin önem kazanacağını işaret eden gökyüzünün konumu, bugün duyguların çeşitleneceğini gösteriyor. Uyum ve ahenk ihtiyacının artmasıyla birlikte, ortaya çıkan karışıklıklar daha fazla göze batacak. Aynı zamanda sanat ve estetik duygular da canlanacak. Gecenin ilerleyen saatlerinde Mars burç değiştiriyor ve İkizler burcuna giriyor. Böylece son derece hareketli bir dönem başlıyor. Yolculuklar, eğitim ve haberleşmelerin dikkat çekici olacağı bir döneme giriliyor.

KİTAP

Papatyanın İzleri

Baharla birlikte salınmaya başlayan kırların en birinci süsü papatyaların şifaları saymakla bitmiyor. Müheyya İzer (Türkiye’nin ilk diplomalı yogisi) papatyalar adına bir kitap hazırlamış.

"Papatyanın İzleri" aslında 1994 Mart’ında yayınlanmış. Bu nedenle biliyor olabilirsiniz, ama bilmiyorsanız mutlaka alın. Çünkü hemen elinizin altında bulunduracağınız kitaplardan biri. Tabii papatyalarınızla birlikte.

Kitabın önsözünde Müheyya İzer şöyle diyor:

"Papatya hakkında en ilgi çekici bilgiyi kuşkusuz ki Nicholas Culpeper vermiştir. Bitkinin tüm özelliklerini saydıktan sonra der ki; ’Papatya o kadar etkili bir bitkidir ki; bedenden çıkan taşı ister böbrekten, mesaneden ya da safra kesesinden olsun, kurutulmuş papatya çiçeğine gömülürse bir süre sonra taş erir, hem de çok kısa bir zaman içinde.’ Yalnız bu son cümle için olsun bu küçük kitabı yazmaya değmez mi?"

Bence de değer. Üstelik kadim zamanlardan ortaçağa ve günümüze kadar doğal ilaçları kısaca inceleyip papatyaların türlerinden toplanma, yetiştirilme ve kullanma şekil ve yerlerine kadar bilgilendirmiş.

Papatyayı kullanma yöntemleri, hazırlanış biçimleri öylesine pratik ve hemen herkesin kolaylıkla başarabileceği türden ki, insanın hemen gidip evini papatyalarla doldurası geliyor. Bahar gelir gelmez ilk iş olarak papatyalardan bir demet hazırlayacağım.

Ayrıca ağız kokusundan anjine, araba tutmasından artrite, basurdan (hemoroid) böbrek yetersizliğine, ruhsal çöküntüden dişetleri ağrısına, egzamadan hazımsızlığa, ishalden kabızlığa, karaciğer rahatsızlığından larenjite, nevraljiden romatizmaya, uykusuzluktan varise ve daha pek çok rahatsızlığa nasıl şifa olduğunu anlatıyor.

Doğrusu papatyanın şifalı bir bitki olduğunu biliyordum, ama bu kadar değil. Kitap sayesinde öğrendim, size de tavsiye ederim.

Türkiye’deki Tarihsel Adlar

Her şeyin adını merak ederim ve öğrenmek isterim. İsim hafızası zayıf biri olarak bu merakım tuhaf gelebilir, fakat araştırmacı ruhum bilinen yerlerin eskiden hangi adla anıldığını bilmek için yanıp tutuşuyor. Hele bir de okuduğum mitoloji, efsane veya tarih kitabıysa o zaman merakım daha da fazlalaşıyor. Kitapta adı geçen yerlerin şimdi nerede ve hangi isimle bulunduğunu merak ediyorum. Daha ötesi gidip görmek istiyorum. Hatta hiç unutmuyorum, okuduğum bir kitapta İstanbul sınırları içinde bulunduğunu anladığım çok eski bir tapınaktan söz ediliyordu. Bütün gayretime rağmen tam olarak yerini bulamamış ve bunun sıkıntısıyla bir süre dolaşıp durmuştum. Sonra Bilge Umar’ın hazırladığı "Türkiye’deki Tarihsel Adlar" kitabıyla karşılaşınca çok sevinmiştim.

İnkılap Kitapevi’nin 1993 yılında yayınladığı kitap Türkiye’nin tarihsel coğrafyası ve tarihsel adları üzerine alfabetik bir inceleme. Üstelik isimlerin kullanılış biçimleri ve değişen anlamlarıyla ilgili açıklayıcı bilgiler veriyor.
Yazının Devamını Oku

İstekler değişecek

16 Şubat 2006
Kötümser hayaller ve iyimser duyguların aynı zamanda ortaya çıkması, isteklerin değişmesine neden olacak. Şimdiye kadar kabul görmüş başarılı uygulamaların yetersiz kaldığı bir dönem. Hızlı gelişmenin sonucunda ortaya çıkan aksaklıklar, yeni yöntemlerin arayışını beraberinde getirecek. Şimdiye kadar ciddiye alınmamış bazı ayrıntıların önem kazanmasıyla birlikte endişeler ortaya çıkabileceği gibi, bu endişeleri bertaraf etmek için yapılan çalışmalar iyimser duyguları uyandıracak.

Sağlıklı olmak elinizde

Genellikle zeki ve hassas kişiler, dış uyaranlara karşı daha açık oldukları için diğer insanlara oranla daha kolay hasta oluyorlar. Elbette zekanın hangi yönde çalıştığı çok önemli. Son derece duyarlı ve hassas olduğunuz halde olaylara gerçekçi açıdan bakabilir ve zekanızı dünyanın gerçeklerini anlamaya yöneltmiş olabilirsiniz. Bunun sonucunda kırılgan bir yapı yerine direnci yüksek bir tabiat geliştirmiş olursunuz ve kolay hastalanmazsınız.

Gerçekçi bir yapıya sahip olanlara göre duygusal tiplerin direnci daha zayıf. Dış uyaranlardan kolay etkileniyor ve hemen hasta olabiliyorlar.

Duygusal yaralanmalar direncimizi zayıflatırken, kafamızın karışıklığı bizi hastalıklara açık hale getiriyor. İstek ve düşüncelerimiz duygularımızla birleştiği zaman, fiziksel enerjimiz de işin içine dahil oluyor.

Beden, zihin ve duygu, birbirinden etkilenen üç unsur. İnsanı meydana getiren bu üç unsurun birbiriyle ilişkilerini çeşitli zamanlarda dile getirmiştim. Yazmaya da devam ediyorum çünkü beden, zihin ve duygunun birbirini nasıl etkilediğinin anlaşılması, sağlığınızı korumanıza yardım edecek.

Kafanız karıştığı zaman duygularınız da karışıyor ve bu durum bedeninize yansıyor. Duygusal boşalımlar, enerjinizin zayıflamasına neden oluyor ve fiziksel enerjiniz de azalıyor. Zihinsel faaliyetinizin yükselmesiyle birlikte duygularınız da yükseliyor ve fiziksel enerjiniz de artıyor.

İçinizdeki sevgi uyandığı zaman düşünceleriniz de uyanır ve olumlu düşünmeye başlarsınız. Yapıcı düşünceler duygularınızı besler ve daha çok sevmeye başlarsınız. Hem duygusal, hem de zihinsel açıdan yükselirsiniz ve bedeniniz son derece canlı, dinamik ve enerjik olur. Buna karşılık karamsarlık, sevgisizlik ve karanlık duygular düşüncelerin de kararmasına neden olacaktır ve yaşam enerjiniz azalacaktır. Öfke, korku ve sevgisizlik gibi duygular olumsuz düşüncelerin açığa çıkmasına neden olurken bedeni de zayıf düşürür. Ayrıca bedeninizde meydana gelen bir problem kafanızın karışmasına ve duygularınızın zayıflamasına neden olur.

Beden, zihin, duygu üçgeninin bir ucunda meydana gelen bir zayıflık üçgenin diğer uçlarının da zayıflamasına neden oluyor.

Peki sağlıklı olabilmek için ne yapmamız gerekiyor? Öncelikle düşüncelerimizi beslememiz gerekiyor. Mesela basit bir soğuk algınlığı başlamak üzereyken bedeniniz alarm verir ve bunu hepimiz biliriz. Yani hastalık başlamak üzereyken. İşte o sırada "Şimdi hasta olmanın zamanı değil. Ben güçlü ve sağlıklıyım " demeniz bile hastalığın üstesinden gelmeniz için yeterli. Sabah son derece kuvvetli ve sağlıklı uyanacaksınız. Kendi kendinize söyledikleriniz çok önemli. Tabii söylerken öncelikle dediklerinize inanmalısınız.
Yazının Devamını Oku

Kuvvetli duygular uyanacak

15 Şubat 2006
Aniden ortaya çıkan olaylar son derece etkileyici olsa bile sistemi iyileştirmek ve sorunları gidermek için bugün iyimser bir tavır içinde bulunmak mümkün olacak. Aslında ortaya çıkan karışıklıklar, eskimiş veya tıkanıklık yaratan yöntemlerin yenilenmesi ve değiştirilmesi için fırsatları da beraberinde getiriyor. Öğleden sonra meydana gelen olaylar, radikal değişiklikler yapılması gereken durumlarla ilgili kuvvetli duyguların ve isteklerin uyanmasına neden olacak. Bugün endişe uyandıran olaylar açığa çıksa bile iyimser ve tedbirli davranılacak.

MEKTUPLAR

RUMUZ: UYUMLU

Doğum haritalarınız, sevdiğinizle aranızda aşk olduğunu işaret ediyor. Onun yükselen burcu Başak. Sizin ise Aslan. Doğum haritalarınızda onun Venüs’ü ile sizin Mars’ınız kavuşum yapıyor ve muhtemelen siz birbirinizi gördüğünüz anda çok etkilenmiş olmalısınız. Nişanlanmak için mart ayından sonraki bir zamanı seçmenizi öneriyorum. Acele ediyorsanız nisan sonu olabilir, fakat mayıs daha uygun bir zaman. Korkularınız çok doğal. Fakat hayal gücünüzü olumlu yönde kullanın ve endişelerden sıyrılıp isteklerinize odaklanın. Üstelik doğum haritanızda isteklerinizi gerçekleştirme potansiyeliniz olduğu görünüyor.

RUMUZ: MUM ÇİÇEĞİ

İsteklerinizi ortaya koymanız çok zor. Fakat siz de kendinizi çok daha farklı bir biçimde ifade edebilirsiniz. Çevrenizin ve özellikle annenizin sizi zorlamaları elbette sizi etkiliyor, fakat söyleyemediklerinizi yazmayı deneyebilirsiniz. Üstelik doğum haritanızda yazarak çok başarılı olabileceğiniz görünüyor. Şimdilik fikirlerinizi, söylemek istediklerinizi ve aklınızdan geçenleri bir defter edinerek yazmaya başlayın. Daha sonra kısa öyküler yazabilirsiniz ve hatta senaryo yazmayı denemelisiniz. Çok başarılı olabilirsiniz. Böylece şu sıralarda şikayet ettiğiniz ve yazılmasını istemediğiniz sorununuz tamamen bitebilir. Bu arada bir doktora görünmenizi tavsiye ediyorum. Özellikle bu tip durumlarda yardım almaktan çekinmemek gerekir.

RUMUZ: ADAPAZARI

Sevdiğinizin yükselen burcu Aslan. Sizin ise Kova. Birbirinize uygun davranışlarda bulunan bir çiftsiniz. Aranızdaki iletişim bu nedenle çok kuvvetli. Ancak birbirinizi çok fazla zorluyor olabilirsiniz. Özellikle onun baskı yapmasından rahatsızlık duyduğunuzu belirtmişsiniz, ancak sizin de onun üzerinde baskı yapıyor olmanız gerekiyor. Çünkü siz yönetmek istiyorsunuz. Üstelik bunu çok belli ederek yapıyor olmalısınız. Onu değiştirmeye ve istediğiniz gibi davranmaya zorlamak yerine biraz daha yumuşak ve sevgiyle davranarak yapmalısınız. Onu överek ve başarılı olabileceğini işaret ederek davranın. Özellikle yeteneklerini gördüğünüzü belli edin ve tartışma ortamları yaratmayın. Yani onu eleştirmeyin. O zaman ilişkiniz sizin istediğiniz yönde gelişebilir. Aslında düşüncelerinizi kabul ettirmeye çalışmazsanız, çok uyumlu bir ilişkiniz olacak.
Yazının Devamını Oku

İlginç buluşlar açığa çıkacak

14 Şubat 2006
Sürprizlerle dolu bir gün. İletişim ve haberleşme araçlarıyla ilgili sorunlar ortaya çıkabilir. Özellikle bilgisayar ve teknoloji alanında son derece ilginç buluşların açığa çıkacağını işaret eden gökyüzünün konumu, aynı zamanda meydana gelen olayların haberleşme alanında var olan sistemin değişmesi için zorlayacak. Özgür fikirler ve skandal sayılabilecek haberler düşüncelerin aniden değişmesine neden olabilir.

SEVMEKTEN KORKMAYIN

İçinizdeki sevgiyi açığa çıkarın ve sevmekten korkmayın.

"Aslında sevmekten değil, acı çekmekten korkuyorsunuz" diyen teyzemi hatırladım şimdi. Teyzem çok eğlenceli, şen şakrak, güleç yüzlü bir kadındı. Yaşam enerjisi çevresine öyle bir yayılırdı ki, en dertli olanlar bile biraz sonra neşelenip sıkıntılarını unuturlardı. Gençlerin gözdesiydi. Ben ve arkadaşlarım ne yapacağımızı bilemediğimiz zamanlar hemen teyzeme koşardık.

Şimdi düşünüyorum da, rahmetli büyük kadındı. Hiç yüksünmeden bizi saatlerce dinler ve büyük bir ciddiyetle sorunlarımızı çözümlemeye çalışırdı. Fakat hiçbir zaman şöyle yap, böyle yap dediğini duymadım. Fakat anlattıkları içimize işler, hikayelerle süslediği öğütleri beynimize nakşolurdu.

Çoğu zaman sırf onu dinlemeye giderdik. Tabii anlattıklarının yanında ikram ettiği lezzetli çöreklerin, kurabiyelerin de payı vardı. Ne yalan söyleyeyim pek çok kereler sadece ne pişirdiğini merak edip tadına bakmaya giderdik. Hem dili, hem eli tatlı bir kadındı ve ona bu özellikleri başka türlü bir çekicilik katardı. Aslında son derece zarif ve güzel bir kadındı. Bir tek gün bile onu saçları dağılmış, rujsuz ve dağınık görmedim. Böyle olmayı nasıl başarıyordu bilemiyorum ama o zamanlar bunun farkında değildim, şimdi ise sormadığım için pişmanım. Fakat onu hep öyle görmüştük. Bir davete gidiyormuş ya da misafirlerini karşılamaya hazırlanmış gibi. Tabii biz de ona giderken kendimize dikkat ediyorduk. Söyleyeceklerimize, oturup kalkışımıza, davranışlarımıza özen gösteriyorduk. Üstelik bir kere bile bize nasıl davranmamız gerektiğini söylemediği halde. Tuhaf bir şekilde kendimizi onun yanında dikkatli davranmaya mecbur hissediyorduk ve bunu da hiç sıkılmadan yapıyorduk.

Yine ona gittiğimiz bir gün arkadaşlarımdan biri, okuldaki bir çocuktan nasıl hoşlandığını anlatmaya başladı. Çocukla bakışmalarını ve sonra da nasıl ters davranmış olduğunu tüm ayrıntılarıyla anlatırken teyzem araya girmiş ve "Korkmayın çocuklar!" demişti. Hepimiz büyük bir şaşkınlıkla teyzeme anlamadan bakmıştık.

"Sevgiye, sevgiyle karşılık verin. Terslemeyin" demiş, sonra da kendisine daha büyük bir hayranlık duymama neden olan gençliğinde yaşadığı aşk macerasını anlatmıştı. Üstelik ailenin pek de onaylamadığı bu sevgiliyle nasıl evlendiğini anlatmıştı. Üstelik bu aşk evlilikle birlikte bitmemişti. Kocasını ölene kadar (bir yıl önce kocası ölmüştü) nasıl sevdiğini de bize ballandıra ballandıra anlatmıştı.

Şimdi anlattıklarını düşünüyorum da, aslında içinizde aşık olma potansiyeliniz varsa ve de bunu istiyorsanız, karşılaşıyorsunuz. Fakat, içinizdeki sevgiyi saf halde korumayı başaramıyorsunuz. Çünkü, bu sırada korkular devreye giriyor.

Önce başarısızlıktan, sonra kaybetmekten korkuyorsunuz. Ve bu korku, zayıflıklarınızla birlikte tutkularınızı açığa çıkarıyor. Korkunuzu bunların altına gizliyorsunuz. Kıskançlığınız endişelerinizle birlikte büyüyor ve sonunda dayanılmaz oluyor. Sevginin bu derece büyük bir gerilime dayanabilmesi mümkün değil. En iyisi teyzemin lafını dinleyin ve sevmekten korkmayın.
Yazının Devamını Oku

Tartışmalardan uzak durun

13 Şubat 2006
BBeklentilerin yüksek olduğu bir gün. Hatta beklentiler yüzünden gerilim yaşanabilir ve olabileceklerden fazlası istenebilir. Hayallerin zorladığı istekler ile yaratıcı fikirlerin açığa çıktığı bir dönem. Endişelerden uzaklaşmayı başarabilirseniz, sürpriz fırsatları yakalayabilir ve son derece ilginç bir gün yaşayabilirsiniz. Yabancılar, yabancı ortamlar, farklı felsefelerin açığa çıkacağını işaret eden gökyüzünün konumu tartışmalardan uzak durulması gerektiğini gösteriyor.

Sevgililer Günü’nü kutlamak

Yarın sevgililer gün. Kutlanan günlerin arasında adı en güzel olanı bence!

Şöyle hafif yüksek sesle "sevgili" sözcüğünü kendi kendinize fısıldayın. Kulağa ne hoş geliyor ve ruh halinizi değiştiriyor, değil mi? Bu kelimenin ne kadar güçlü bir anlam yüklü olduğunun farkındasınızdır, sanırım. Üstelik tınısı bile insanı rahatlatmaya yeterli.

Tanrının "Sevgili" kulu olmak için kulun "Sevgili yari" olmak gerek diyen ariflere bir kulak verin. Tanrıya ulaşmak için, sevmek gerek. Sevmeyi bilmek gerek. Sevgili olmak gerek, diyorlar.

Fakat, ne olmuşsa olmuş, zaman içinde ve de yakın tarihlere kadar "Sevgili" sözcüğü bile tabu (yasak) olmuş. Bu sırada birbirine kavuşamayan aşıkların aşkları kitap olmuş.

Sonra bu kitaplar alınıp masal gibi okunmuş okunmasına ama birileri çıkıp her seferinde aşıkların aşklarına ambargo koymaya devam etmiş.

Bir taraftan sevmek gerektiği öğretilirken, öte yandan sevmekten, sevilmekten korkulmuş. Taa ki, 14 Şubat günü "Sevgililer günü" ilan edilip de kabul görünceye kadar...

Böyle bir güne ihtiyaç var. Çünkü, sevgililerin korunmaya ihtiyacı var. Sevginin yaşamaya ihtiyacı var. Biliyorsunuz, koruma altına alınması gereken ne varsa, bunun için bir gün ilan ediliyor. Pek de iyi yapılıyor bence. Üstelik "Sevgi" bu günlerin arasında en fazla korunmaya, yaşamaya muhtaç olanı.

Yoksa, karanlık çağların karanlık fikirlerine, törelerine, geleneklerine kurban olup gideceğiz. Ne sevgimizi, ne de duygularımızı ifade edebileceğiz. Tabii bunun sonucunda da hasta olup yatak döşek yatacağız. Ya da delireceğiz. Neyse ki, "Sevgililer günü" ilan edildi de hasta olup yatmaktan ya da delirmekten kurtulmuş olduk. Böylece sevgililer de biraz rahat edebildi. Gizli-saklı, sevgilerini dile getirmekten, görülmekten ve de korkarak yaşamaktan kurtuldular.

Belki korkuyu çeşitli boyutlarda yaşamaya devam ediyoruz, fakat en azından dile getirebiliyor, ilan edebiliyoruz. Yeterince rahat olamasak bile, "Sevgililer Günü"nün kutlanıyor olmasından doğan bir rahatlığı içimizde hissedebiliyoruz. Sevgimizi açıkça ifade edebiliyoruz. Zaten "Sevgililer Günü" olmasının amacı da bu! "İfade etmek". Bizim en büyük sıkıntımız, kendimizi ifade etmek konusundaki acizliğimiz. Hem duygularımızı, hissettiklerimizi ifade etmek istiyoruz, hem de bunun sıkıntısını taa yüreğimizde duyuyoruz. Ama, iş ifade etmeye gelince apışıp kalıyoruz. Ne yapacağımızı, ne diyeceğimizi, nasıl davranacağımızı bilemiyoruz. İşte, "Sevgililer Günü" bu sıkıntımıza ilaç oluyor. Duygularımızı ulu orta ifade edemesek bile böyle bir günün sayesinde sevgimizi açıklamayı başarıyoruz. Bir tek gül bile aşkımızı yansıtabiliyor. İçimizden taşan sevgi enerjimizle kendimizi daha özgür hissedebiliyoruz.

Özgürlük deyince de akla hemen "Kova Burcu" geliyor. Ve 14 Şubat, Güneş’in Kova Burcu’nda parladığı bir gün. Yani yarın.
Yazının Devamını Oku