Değer yargılarının altüst olmasıyla ortaya çıkan rahatsızlık, gelecek doğuşların habercisi olduğu kadar eşiğinde bulunduğumuz çöküşlerin de habercisidir. Esasen, hayatın kanunlarından biri de, ölüş ve oluşların sürekli birbirini izlemesidir. Çağımızın büyük beyinlerinden biri olan Toynbee, 1940'lı yıllarda, Batı uygarlığını sanık sandalyesine oturttuğu eseri ‘Civilization on Trial’ (Medeniyet Yargılanıyor) da şu tespiti yazıya geçirirken, zamanüstü bir gerçeği dile getiriyordu: Medeniyetlerin ölümüne yol açan yaralar, esasında maddesel yaralar değildir. Gerçekle dost olanlar bilirler ki, insanı acıların kucağına atan ve medeniyetleri çökertip, kavram ve kurumları yozlaştıran, insanın insanı horlaması, insanın insana ihanetidir. İnsanın korunan onuru her türlü eksiğe ve acıya göğüs gerebilirken, aynı onurun ayak altına alınması, maddesel ihtişamların yaşama şansını yok etmektedir. İnsanı kahreden en zehirli bela, onun, hemcinslerinin ihanet ve sömürüsüne maruz kalmasıdır. İnsanın insanı horlaması, yalanı egemen kılmayı zorunlu hale getiriyor. Bu yüzdendir ki, bizim ülkemizin de içinde bulunduğu koca bir ‘İslam dünyası’, yalanı iyi söyleyen ve iyi kullanan kadroların pençesinden kurtulamıyor. Yaratıcılık ve erdem gibi değerler açısından son derece yetersiz olan bu kadrolar, büyük kitleleri kandırmakta, hatta kendilerini onlara ‘alternatifi olmayan adamlar’ diye kabul ettirebilmekteler. Yalanı egemen kılmanın yolu (ve sonucu) ise değerlerin aşınması, kargaşanın ortalığı sarması oluyor. Su bulandırılmadan, yalana rızık olacak avlar yakalamak imkân dışıdır. Birileri suyu sürekli bulandırıyor. Su bulandırılıp kavram kargaşası başlayınca da değerler kokuşur, yalan yeni yalanlar üretir, cüceler dev diye sunulur. Ve nihayet, kaos, insanı boğacak bir yoğunluğa ulaşır… Çağımızda bu anlamda bir kaos, tüm madde fetihlerinin görkemli saltanatına rağmen, insana kan kusturmaktadır. Tespitleri ideolojik olmaktan çok bilimsel ve nesnel veriler sunan bir dizi düşünür (Toynbee, Sorokin, Ortega Y Gasset, Guénon, Garaudy, From vs.) çağımızı ‘bunalım çağı’ ilan ederken, daha çok, değerlerin yozlaştırılmasına dikkat çekmektedirler. Evet, ıstırabımızın altında değerlerin ve değer sistemlerinin çürümesinden kaynaklanan gerilikler yatmaktadır. Değerlerin hastalanmasını önleyen, hastalanan değerlerin tedavisini sağlayan temel disiplin felsefedir. Bir toplumda, hastalanan değerlerin ölümcül bir noktayı gösterip göstermediğini anlamak isterseniz, orada felsefeye itibar edilip edilmediğine bakın. Felsefeye itibar zayıfsa, hele hele felsefeden nefret varsa değerler ağır biçimde hastalanmıştır ve bu hastalığın sonu büyük ihtimalle felç veya ölümdür. Türkiye’de değerlerin ağır biçimde hastalandığını çok iyi bilenlerden biriyim. Bu hastalığın ölümcül olabileceğine ilişkin söylemlerim de vardır. Keşke o söylemlerimde aldanmış, ıskalamış olsaydım. Hayır, öyle olmadı. Bakın, Allah ile aldatmanın saltanat dönemini temsil eden bugünkü iktidarın Millî Eğitim’i kotaran kurmayları, okullarda bir zerrecik kalmış felsefe derslerini katletmek üzere, yoz bir ‘tarikat dalaveresi’ ile bu dersin üstüne gidiyor. Felsefeyi, sağlam bir din anlayışının güdümüne vermenin bile yanlış olacağı aklı başında insanların bildiği bir gerçek iken, bunlar tutmuş, kendi sakat din anlayışlarını felsefe derslerinin denetçisi ve yönlendiricisi yapacak düzenlemelere tevessül ediyorlar. Şaşacak bir yanı yok bunun. Gazetelerin yazdığı (örneğin, 3 Ekim tarihli Radikal) doğru ise bir yandan günlük hayatı Afganlaştırırken, bir yandan da düşünebilecek birkaç insana ufuk açması söz konusu olan felsefe derslerini ağır bir insanlık suçu işleyerek katlediyorlar. Düşünen insandan nefret, Allah ile aldatanların şiarıdır. Ben bu şiarın işlevsel kılınmasına hayret etmiyorum; benim hayret ve biraz da nefret ettiğim, ‘düşünen adam’ sayılan birtakım kalem erbabının, bu ‘felsefe katlediciler’e, özgürlük, çağdaşlık ve insan hakları diye diye yıllardan beri destek verme gafletleridir. Gafletinizin hayrını görün, hanımlar, beyler! Benim, Allah ile aldatmanın dinci kurmaylarına sitem gibi bir niyetim yok; çünkü böyle bir sitemden hiçbir sonuç çıkmayacağını biliyorum. Benim sözüm sizedir ve şudur: Yazıklar olsun size ve size, ‘düşünen adam’ muamelesi yapanlara!","author": [{"@type": "Person", "name": "Yaşar Nuri Öztürk", "url": "https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/yasar-nuri-ozturk/"}],"publisher": {"@type": "Organization","name":"hurriyet.com.tr","logo": {"@type": "ImageObject","url": "https://image.hurimg.com/i/hurriyet/100/0x0/590c24950f25442978242248.jpg","width": 230,"height": 60}}}