DARISI tüm Ege beldelerinin başına.. Tanınmış işadamı Şevket Sabancı’nın yaptırdığı ve Turgutreis Belediyesi’ne bağışladığı, “Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi” törenle açıldı. 1200 metrekare kullanım alanında iki sanat galerisi, sanat kitaplığı, resim, tasarım, geleneksel sanatlar ve gösteri sanatları atölyesi, bilgisayar ve fotoğraf laboratuvarı, üç müzik odası ve Akdeniz Denizcilik Tarihi Arşivi bulunan merkezin açılışını, Şevket Sabancı, eşi Hayırlı Sabancı, Turgutreis Belediye Başkanı Mehmet Dinçberk, Bodrum Kaymakamı Feridun Cemal Özdemir gerçekleştirdi.
Ne güzel..İçimizi ferahlatan bir haber bu..
Merkezin açılışında Şevket Sabancı şu görüşleri ileri sürmüş:
“Bu bina otel yapılmak için yola çıkılıp kaba inşaatken terk edilmişti. Dostum Vedat Türkmen satın aldı ve aynı şartlarda bana devretti. Ben de olduğu gibi kültür sanat merkezi yapılmak üzere belediyeye bağışladım. 2200 metrekarelik ikinci bölümü, bu yeni merkezin yanındaki alana yapacağız. O zaman iki tesis birbirini tamamlayacak.”
Bodrum Kaymakamı Feridun Cemal Özdemir, Sabancı ailesinin çevresine ışık saçtığını vurguladı. Turgutreis Belediye Başkanı Mehmet Dinçberk ise Şevket Sabancı’nın daima kültürün destekçisi olduğunu belirtti. “Mavi Buluşma” başlıklı plastik sanatlar karma sergisi de törenden sonra merkezde açıldı.
SENFONİ KONSERİ
Şevket Sabancı Kültür ve Sanat Merkezi’nin açılış törenleri, Bodrum Oda Orkestrası’nın Hayırlı Sabancı Lisesi salonunda verdiği konserle devam etti. Aynı zamanda Turgutreisli olan ve ünlü denizci Turgut Reis’in soyundan gelen, İzmir ve Antalya Devlet Senfoni Orkestralarının eski müdürü, kontrbas sanatçısı dostumuz Numan Pekdemir’in sanat koordinatörlüğünde gerçekleşen konseri, Devlet Sanatçısı Prof. Erol Erdinç yönetti.
Şimdi tarih bile olamamış bir “İzmir Geleneği” idi bu.
Yok ki, böyle bir “iki 20” arasına 2 ayın adını sıkıştırıvermiş bir çağrışım. Şimdi ne var?
“8 - 18 Eylül”.
Muştular olsun, sakın ola kuşkular olmasın, Fuar 80. yaşına bastı ve 8 Eylül 2011’de açıldı.
***
Kuşkular olsun, kuşkusuz, Fuar’ın 80 yıl öncesinden başlayan geçmişini biraz kurcalarsanız. 80 yılını doldurdu denilen, Fuar değil. “Kültürpark” diye bilinen alanın kapılarını “Fuar” diye açışının 80 yılının geride kalmış olması.
Biraz karışık gibi görünüyorsa da konuyu anlamanın ipucu İZFAŞ’ta.
İZMİR Fuarı’nın 80. yılını bu gün noktalıyoruz. Ana teması çevre ve çevre teknolojileri olan fuarın gerçekleşmesi için İZFAŞ ve yeni genel müdürü Ali Rıza Gülerman ile kurum çalışanları hiç şüphesiz ellerinden geleni yaparak bu anlamlı yılın başarılı geçmesi için canla başla çalıştı.
İzmir Fuarı bizim sevdamızdır, hatıralarımızdır, kimliğimizin bir parçasıdır. Alkışlasak da, eleştirsek de, eskisi gibi her gün onunla buluşamasak da, o bizim hiç yaşlanmayan arkadaşımızdır.
Kültürpark ve İzmir Fuarı’nı yaratan Dr. Behçet Uz’un kızı, 1924 Buca doğumlu Mübeccel Versan’ı bu kutlu yıldönümünde ziyaret ettik.
Çeşme’de Dost Pide’nin arkasında Dr. Behçet Uz ismini taşıyan bir çıkmaz sokak vardır. Bu sokakta annesi Sıdıka Hanım’la babasının aldığı evde yazlarını geçiren Mübeccel Versan, rahmetli Mübeşşir, Etem Uz, rahmetli Ödel Kaptanoğlu, rahmetli Salih Uz ile Dr. Behçet Uz’un sevgili evlatlarından biri.
Anlamlı öneriler
Mübeccel Versan’ın, “Behçet Uz unutulmamalıdır” şeklinde özetlenebilecek önerileri şöyle:
1- Kültürpark, babamın ve çalışma arkadaşlarının eseridir. Tarihi misyonu doğrultusunda aynen korunmalıdır. Kimliği ve peyzajı değiştirilmemelidir. İsminin, “Dr. Behçet Uz Kültürparkı” olması gerekir. İhtisas Fuarı yeni yerine taşınabilir, ama tarihi İzmir Fuarı her yıl yine Kültürpark’ta eylül ayında açılmalıdır.
AİLECE bembeyaz giyinirdik. Annemin üzerinde beyaz entarisi, beyaz ayakkabıları, beyaz şapkası vardı. Babam, biricik beyaz keten takım elbisesini bir gece önceden itinayla ütülerdi. Sararmış beyaz ayakkabısını ve annemin ayakkabısını yine itina ile beyaza boyardı. Bir zamanlar beyaz yazlık ayakkabılar her sokağa çıkışta beyaza boyanırdı, hiç hatırlayanı çıkar mı?..
Ben de bembeyazdım. Beyaz fanilem, beyaz pantalonum, kenarları lacivert işlemeli beyaz hırkam ve yine beyaz burnu açık ayakkabılarım vardı..
Akşamüstü sıralarında Karşıyaka Müsavat Sokağı’ndan çıkıp şimdiki Zübeyde Hanım Caddesi’ne telaşla adımlarımızı atardık. Neşe içinde yürürdük.. Önce tren yoluna dayanır, sonra çarşı caddesini geçer ve iskele önünde vapurumuzu beklemeye başlardık.
Bu vapur, bizi fuara, ışıltılı bir dünyaya, bambaşka bir aleme, püfür püfür imbatın okşayışları içinde uçurup götürecekti.
Paytoncunun kırbacı
Mutlaka Alsancak İskelesi’nde inerdik.. Hemen bir paytona binip, tırıs tırıs caddelerden geçerek fuara yollanmak ne zevkliydi. Annem ile babam arkaya oturur, ben kamçılı paytoncunun yanına prens gibi kurulurdum. Önce Kordonboyu, sonra Gündoğdu, sonra Gazi İlkokulu’nun önünden Lozan Meydanı’na uzanan fiyakalı bir tıkırık-tıkırık ilerleyiş yapardık.. Var mı bana yan bakan gibisinden paytoncunun yanında şişinip dururdum. Arka tekerleklerin dingiline bir kaç veled yapıştı mı, hemen paytoncuyu uyarırdım..
Paytoncu beni memnun etmek için şakadan kamçısını arkaya doğru uzatıp şaklatırdı..
DÜNYADA başka şehir yoktur ki, işgal edilmekle bir kurtuluş savaşını başlatan, kurtulmakla da o kurtuluş savaşını sona erdiren.
Bu şehir İzmir’dir. Bu bakımdan Yunan işgalinden kurtulduğu 9 Eylül gününü 89 yıldır kutlamaktadır ve sonsuza kadar da kutlayacaktır.
İzmir’i kurtaran Türk Ordusu’nun Başkumandanı Mustafa Kemal’e ve Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, Kazım Karabekir, Nurettin Paşa gibi üst kumandanlara, tüm subay ve neferlere şükran borçluyuz.
ŞANLI TÜMENLER
İzmir’i ilk giren Fahrettin Altay Paşa kumandasındaki 5. Süvari Kolordusu, bizim ilk kurtarıcımızdır. Bu kolorduya bağlı Albay Mürsel Bakü (daha sonra Orgeneral) kumandasındaki 1.Süvari Tümeni, Albay Zeki Soydemir (daha sonra Korgeneral) kumandasındaki 2. Süvari Tümeni ve Albay Suphi Kula (daha sonra Tümgeneral) kumandasındaki 14. Süvari Tümeni İzmirlilere Türk bayrağını armağan eden Şanlı Tümenler’dir.
Bu tümenlerin genel kumandanı 5. Süvari Kolordusu Kumandanı Fahrettin Altay Paşa’nın (1880-1974) tüm yaşamı cephelerde geçti. İstanbul Rumelihisar Kabristanı’nda uyumakta ve ismi İzmir’in bir meydanında yaşamaktadır.
Fahrettin Paşa’nın “10 Yıl Savaş ve Sonrası” başlıklı anılarından İzmir’in kurtuluşu ile ilgili bir demeti okuyucularımıza sunalım.
Paşa, İzmir’in hemşehrisidir
MANİSA, 26 Mayıs 1919 Pazartesi günü atının üzerinde bir fatih gibi gururlanarak şehre giren ve Hükümet Konağı’na Yunan bayrağını çeken Albay Çakalos yönetimindeki Yunanistan süvari birlikleri tarafından işgal edildi. İzmir’in işgalinden tam bir hafta geçmişti. Manisa’nın işgali tam 3 yıl 3 ay sürdü. Bu süre içinde Manisa ve çevre kasabalar; Salihli, Akhisar, Turgutlu, Kula, Kırkağaç, Soma, Gördes, Demirci, Selendi, Anadolu’da işgal altında bulunan yerler içinde en fazla zulüm gören bir bölge olarak tarihe geçmiştir.
Halk, bir taraftan Yunan birliklerinin öte yandan Rum ve Ermeni çetelerin kırbacı altında inledi. Kutsal mekanlar, camiler, beldelerin ileri gelenleri, din adamları, yurtseverler, özellikle genç kadın ve kızlar bu işgalin en fazla saldırı ve tahribine uğradılar.
Üstelik Yunan ordusu 30 Ağustos Büyük Türk Zaferi’nden sonra Manisa, Kula, Turgutlu, Akhisar ve Alaşehir’den çekilirken köylerine kadar her yeri ateşe verip küle döndürerek ve geride gözyaşları kanlı insanlar bırakarak İzmir’e doğru savruldu..
MANİSA DESTANI
Manisa’nın anıt araştırmacılarından Bedriye Aksakal, “Bir Zamanlar Manisa” isimli eşsiz eseri ile milli mücadele dönemindeki Manisa’yı belgeledi ve 8 Eylül’de Türk bayrağını Manisa Hükümet Konağı’na çeken Üsteğmen Seyfettin Çalbatur’un anılarını yayınladı. Bu yazımı hazırlarken Çalbatur’un anılarını derleyip toplayıp Çeşme’ye bizzat getirerek bana ulaştıran kuvayı milliyeci yazarımız Bedriye Aksakal var olsun, sağ olsun.
Kıdemli Üsteğmen olan milli mücadele sonunda ise Yüzbaşı rütbesine yükselen Seyfettin Çalbatur, Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 5 Süvari Kolordusu’na bağlıydı. Kurmay Albay Mürsel Bakü komutasındaki 1. Süvari Tümeni’nin, 11. Alay, 2. Bölük kumandanıdır. Aynı zamanda Mürsel Bakü’nün emir subayı idi.
Manisa’ya ilk giren süvari kumandanı olan Çalbatur üstün hizmetleri sonucunda General rütbesine ulaşmış ve Manisa Kışlası’na “Çalbatur” ismi verilmiştir. Şimdi anılarını okuyalım.
Belediye Başkanı’nın atı armağan edildi
HACI MEMİŞ, Osmanlı tarihinin derinliklerinden gelen ve Çeşme-Alaçatı’nın en ünlü Müslüman portresidir. Uzun yıllar önce kurduğu Alaçatı’daki mahallesi şimdi kendi ismiyle anılır. Mahallenin tam ortasından geçen uzun koridor şeklindeki yolun son dönemde sağlı ve sollu olarak çeşitli kafeler, butik oteller ve antikacılarla dolması üzerine Alaçatı’da ikinci bir cazibe merkezi daha oluşmaktadır.
Herhalde Hacı Memiş, yattığı yerden bu gelişmeyi gülümseyerek izlemekte. Bugün Hacı Memiş’te yolun en sonuna şirin bir butik açmış olan Nilgün Zenger ile kızı Demet’e konuk oldum. İzlenimlerimi anlatacağım.
Etkin bayan
Yıllar önce Karşıyaka Spor Kulübü (KSK) Yelken Şubesi’nin başkanlığını Serdar Zenger isimli bir sevilen sporcu yapıyordu. İri yarı, yakışıklı, esmer güzeli bir yelkenciydi. Genç yaşta kaybettiğimiz bu değerli insanın İstanbul kökenli Nilgün isimli bir eşi vardı, Deniz, Demet, Sertaç isimli üç çocukları oldu.
Nilgün Zenger’i, sosyal ve politik mücadelesini sürdürürken tanıdım. KSK Kadınlar Kolu Başkanlığı yaptı. Kulüp yönetiminde biricik kadın üye olarak çalıştı. KSK’de hep ilkleri gerçekleştirdi. Futbol, voleybol ve basketbolcuları daima bir araya getirdi, geceler düzenledi, sporcuların tek tek evlerini ziyaret ederek dayanışmayı pekiştirdi. 1990’lı yıllarda A. Kemal Baysak başkanlığındaki Karşıyaka Belediyesi’nde başarılı meclis üyeliği yapan, başkan vekili olan, komisyonlarda ter akıtan, Belediyespor Başkanlığı’nı üstlenen Nilgün Hanım, açık sözlülüğü, cesareti ve güvenilir kimliği ile Karşıyakalıların takdirini kazanmıştı.
Nerden nereye?
Nilgün Hanım küçük kızı ile şimdi Hacı Memiş’te mekan açtı.
Sanatçı, son sergisini dün Kırmızı Ardıçkuşu Sanat Galerisi’nde açtı.
ÜLKEMİZİN önde gelen lif sanatçılarından Prof. Suhandan Özay Demirkan’ın son sergisi, Alaçatı Kırmızı Ardıç Kuşu Sanat Galerisi’nde (Kemalpaşa Caddesi, No:96) dün açıldı. 15 Eylül’e kadar sürecek olan sergide modern lif sanatının (Fiber Art) ülkemizdeki en önemli ismi olan sanatçımızın son yapıtlarını izliyoruz.
“Alaçatı, Suhandan Hoca ve Sanat (art)” kelimeleri yan yana geldiği için kendimizi çok şanslı saymalıyız. Çünkü Kemalpaşa Caddesi 21 numaradaki 135 yıllık iki katlı Alaçatı evini 1994’te satın aldıktan sonra burasını bir sanat mekanı haline getiren, atölyesini bu çatı altında kuran, beldenin sanat yaşamına son derece nazik ve rafine üslubuyla nice katkılarda bulunan Prof. Demirkan, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Bölüm Başkanlığı’ndan şubat ayında emekli oldu, Alaçatı’daki şirin evine bitişik geniş bahçeli iki katlı bir ev daha satın alıp restore ettirdi, ilginç bir sanat mekanı haline getirdi ve burada bir uluslararası “Tasarım Merkezi” kurma hedefine adım adım ilerlediğini bize açıkladı. Tüm bu çalışmalarında en büyük destekçisinin eşi Yaşar Üniversitesi Öğretim Üyesi Mimar Prof. Mustafa Demirkan olduğunu da sözlerine ekledi.
TASARIM MERKEZİ
İpek, kağıt, keçe ve lif gibi bilinen geleneksel malzemenin modern bileşimlerinden yepyeni bireysel yorumlara ulaşan, desenlerin iki boyutlu anlatımını üç boyutlu sanat yapıtlarına ve mekansal yorumlara dönüştüren Suhandan Özay Demirkan, “Alaçatı Tasarım Merkezi” ütopyasını şöyle anlattı:
“Hem lif sanatı, hem tekstil sanatları, hem de takı sanatında öncü bir rol oynamasını arzuladığım Alaçatı Tasarım Merkezi’-nin mekansal tüm restorasyonu ve dekorasyonu bitti. Tekstil Tasarımcı ve Sanatçıları Derneği’ni de kurmayı planlıyorum. Merkezimizde tüm kültürlerin tipik tekstil ürünlerinin koleksiyonu, sergi mekanı, uluslararası projeler için sanatçı buluşmaları, tez, work-shop çalışmaları gerçekleşecek. Sanatçılar için bir art-otel hüviyetinde de olacak. Herkes aynı çatı altında buluşacak, kaynaşacak ve paylaşacak. Özellikle kış aylarında merkezimiz dolup boşalacak. Alaçatı bu projeye çok müsait bir iklim sunuyor. Dahası lif sanatı için ciddi bir arşiv kuracağız”.
Suhandan Hoca’mızı alkışlamamak elde mi?.. Böylesine bir bilim kadınının Alaçatı’da yaşaması, daha dün yeni bir sergisini topluma sunması ve satın aldığı evleri uluslararası sanat etkinliklerine