Manisa bayrağımıza hasret kalmıştı

Atalar yurdu Manisa’mızı esaretten kurtarmak için doludizgin şehre girdik. Ama Şehzadeler şehri Manisa alevler içindeydi. Yunan şehri ateşe vermişti. Milletimiz dağlara kaçmıştı. Kasabalar kül olmuştu. Köyler bile yanıyordu.

Haberin Devamı

MANİSA, 26 Mayıs 1919 Pazartesi günü atının üzerinde bir fatih gibi gururlanarak şehre giren ve Hükümet Konağı’na Yunan bayrağını çeken Albay Çakalos yönetimindeki Yunanistan süvari birlikleri tarafından işgal edildi. İzmir’in işgalinden tam bir hafta geçmişti. Manisa’nın işgali tam 3 yıl 3 ay sürdü. Bu süre içinde Manisa ve çevre kasabalar; Salihli, Akhisar, Turgutlu, Kula, Kırkağaç, Soma, Gördes, Demirci, Selendi, Anadolu’da işgal altında bulunan yerler içinde en fazla zulüm gören bir bölge olarak tarihe geçmiştir.
Halk, bir taraftan Yunan birliklerinin öte yandan Rum ve Ermeni çetelerin kırbacı altında inledi. Kutsal mekanlar, camiler, beldelerin ileri gelenleri, din adamları, yurtseverler, özellikle genç kadın ve kızlar bu işgalin en fazla saldırı ve tahribine uğradılar.
Üstelik Yunan ordusu 30 Ağustos Büyük Türk Zaferi’nden sonra Manisa, Kula, Turgutlu, Akhisar ve Alaşehir’den çekilirken köylerine kadar her yeri ateşe verip küle döndürerek ve geride gözyaşları kanlı insanlar bırakarak İzmir’e doğru savruldu..

Haberin Devamı

MANİSA DESTANI

Manisa’nın anıt araştırmacılarından Bedriye Aksakal, “Bir Zamanlar Manisa” isimli eşsiz eseri ile milli mücadele dönemindeki Manisa’yı belgeledi ve 8 Eylül’de Türk bayrağını Manisa Hükümet Konağı’na çeken Üsteğmen Seyfettin Çalbatur’un anılarını yayınladı. Bu yazımı hazırlarken Çalbatur’un anılarını derleyip toplayıp Çeşme’ye bizzat getirerek bana ulaştıran kuvayı milliyeci yazarımız Bedriye Aksakal var olsun, sağ olsun.
Kıdemli Üsteğmen olan milli mücadele sonunda ise Yüzbaşı rütbesine yükselen Seyfettin Çalbatur, Fahrettin Altay Paşa komutasındaki 5 Süvari Kolordusu’na bağlıydı. Kurmay Albay Mürsel Bakü komutasındaki 1. Süvari Tümeni’nin, 11. Alay, 2. Bölük kumandanıdır. Aynı zamanda Mürsel Bakü’nün emir subayı idi.
Manisa’ya ilk giren süvari kumandanı olan Çalbatur üstün hizmetleri sonucunda General rütbesine ulaşmış ve Manisa Kışlası’na “Çalbatur” ismi verilmiştir. Şimdi anılarını okuyalım.

Belediye Başkanı’nın atı armağan edildi

İzmir’in işgali boyunca İzmir Belediye Başkanlığı yapan Hacı Hasan Paşa, kurtuluştan önce Yunanistan’a kaçmıştır. Hacı Hasan Paşa’nın atı “Arda”, daha sonra İzmir halkı tarafından Seyfettin Çalbatur’a armağan edildi. Kahraman subayı, Arda isimli at ile birlikte görüyoruz.
(Bedriye Aksakal Arşivi)

Haberin Devamı

Hükümet Konağı’na bayrak çektim

“Büyük Taarruz’dan beri süvariler olarak at üstünde savaşarak düşmanı takip ediyorduk. Manisa’ya yaklaştığımızda yaylım ateş altında ilerledik. Manisa yanıyordu. Milletimiz dağlara kaçmıştı. Aç ve susuz orada ordumuzu bekliyordu. Yangının dumanları artık yakınımıza kadar geliyor, alevlerin çatırtılarını bile işitiyorduk. Düşman, süvarilerce kuşatıldığın anlayınca şehrin içine doğru çekildi. Ateşli bir kovalamaca içinde şehre girdik, her sokakta çarpışma vardı. İç mahallelere doğru kaçıyorlardı.
Yangının içinden gelen Müslüman kadın çığlıkları beni şaşkına çevirmişti. Bağlar bölgesinde birliklerimizin önünde düşman kalmamıştı. Yerlerde yatan öldürülmüş millietimizin cesetleri, yaralı erkek ve çocukların iniltileri ve feryatları arasında, şehre giren tüm birliklerle birleştik. Önünde durduğum bina Hükümet Konağı idi. Her tarafa bir anda Türk bayrakları asıldı. Ben de Hükümet Konağı’na şanlı sancağımızı çektim. Yıllardır şerefli sancağına hasret kalan bu tarihi Atalar Yurdu Manisa’mız nihayet esaretten kurtarılmıştı.”

Haberin Devamı

Çalbatur tüm savaşlara katıldı

Birinci Dünya Savaşı’nda her cephede çarpışan Seyfettin Çalbatur, Milli Mücadele boyunca Kıdemli Üsteğmen rütbesi ile İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz’un tüm muharebelerinde üstün görevler gerçekleştirdi. Bu fotoğrafta önde Seyfettin Çalbatur, arkasındaki Lütfü, Rıza ve Şerif isimli teğmenlerle birlikte.

Ulusal başkaldırışın simgesi

Milli Mücadele günlerinde basılan tarihi kartpostallarda “şaha kalkan at üzerinde gösterilen bayrağa bürünmüş Mustafa Kemal Paşa görüntüleri” yeniden kendine güveni kazanmış olan Türk halkının sömürgeciliğe ve karanlığa karşı ulusal başkaldırışını simgeliyordu.

Çiçekçi Sadık’ı biz kurtardık

Haberin Devamı

“Hükümet Konağı önüne yaralı Manisalıları toplayıp yaralarını sarmaya uğraştık. Binlerce yaralı vardı. O gün babası ile birlikte ağır yaralanan Sadık isminde bir Türk yavrusunu da kurtardık. 1940 yılında 8 Eylül kurtuluş bayramı için Manisa’ya gelmiştim.
İsmi Sadık olan bir delikanlı beni kucaklayarak hayatını o korkunç günde kurtardığım için borcunu ödemek istiyor, ellerime sarılıyordu. Bu kahraman Türk evladı, daha sonra Manisa’nın aziz bir hemşehrisi olan Çiçekçi Sadık’tır.”

Yangın 6 Eylül’de başladı

Manisa yangını, Türk ordusu şehre girmeden iki gün önce, 6 Eylül sabaha karşı çarşıda başladı. Dükkanlar gazyağı ve benzin dökülerek Yunan askerleri ve Rum-Ermeni çeteciler tarafından tutuşturuldu, arada büyük patlamalarla gelişti. Yangını söndürmeye gelen dükkancıların üzerine ateş açıldı.
Çarşıda 2728 dükkandan geriye 279 dükkan kaldı. 40 han ve otelden 5 han, 9 hamamdan 2 haman ayakta kalabildi. Şehirde yanmayan pek az ev vardı. 11337 evden 10700’ü içindeki eşyaları ve tüm hatıraları ile kül oldu. 3500 Türk ateşte kavruldu, 855 kişi kurşunlandı. 300 kıza tecavüz edildi. Köylerde yakılan evlerin sayısı 1740 idi. (Tüm bu rakamlar uluslararası soruşturma komisyonlarından alınmıştır.)
Manisalılar her türlü tehlikeyi göze alarak caddeleri doldurmuş tahrip ve kundaklama taburları, Yunan birlikleri ve çapulcular arasından geçerek Spil Dağı’na doğru kitlesel olarak kaçabildi, iki gün dağda aç susuz ve yorgun bekledi.
Gözü yaşlı Niobe Kayası, Grek neslinin bu zülmü karşısında göz pınarlarından kanlı biçimde yaş akıttı şüphesiz.
8 Eylül sabahı Türk bayrağı Manisa’da dalgalanmaya başlayınca, dağlardan koşa koşa inen onbinlerce Manisalı, yollarda gördüğü süvari birliklerini kucakladı. Görülmeye değer bir kurtuluş destanıydı.

Haberin Devamı

Mürsel Albay’ın yaveri idi

Resimde İzmir Fatihi, 1.Süvari Tümeni Kumandanı Albay Mürsel Bakü (Daha sonra Paşa oldu) ve yaveri Seyfettin Çalbatur’u, İzmir Yunan Genel Valisi Stergiyadis’in Bianki marka otomobili üzerinde görüyoruz.

Kumandanın ayağını öpen acılı kadın

“Hükümet Konağı’na el koymuş olan ve devamlı emirler yağdıran Tümen Kumandanı Mürsel Bey’in yanında karargah kumandanı ile konuşuyordum. Siyah çarşaflı çok ihtiyar bir hanım, ‘Oğlum kumandanı göreceğim, beni kumandana götürün. Yeminim var. Kumandanı göreceğim!.’ diye konağın merdivenleri başında büyük bir heyecan içinde çığlıklar atıyordu.
Çok sakin ve müşfik olan Mürsel kumandan, salondan çıkarak ihtiyar kadının yanına geldi ve tatlı bir sesle ne istediğini sordu. Kadın, ‘Ahdım var, bu mübarek istiklal gününde bizi kurtaran kumandanın elini, sonra da ayağını öpeceğim’ diye tutturdu. Mürsel kumandan mani olmaya çalışmasına rağmen kadın büyük bir inatla önce kumandanın elini sonra yere kapaklanarak ayaklarını öptü. Öğrendik ki Yunan askerleri gencecik kızının ırzına geçmişler sonra paramparça edip öldürmüşler. Mürsel Kumandan kadının hikayesini öğrenince ağladı. Koca savaş esnasında hiç gözyaşı dökmemişti oysa.”

Yazarın Tüm Yazıları