Yalçın Doğan

Bir lira borcun olsa bile yandın

3 Mart 2012
“KARA listedeyim. Bankalardan kredi kullanamıyorum. Kredi kartımın limitini yükseltemiyorum. Şahsi itibarım sıfırlanıyor. Ticari itibarım da öyle. Mali sicilim bozuk. Bu durumu bana önceden kimse bildirmedi. Kara listedeyim, çünkü bankaya 17 lira borcum varmış, haberim yok, ama kara listedeyim”.

Masal değil, fiilen yaşanmış bir olay. Matrak olan, bunu yaşayan kişi şu anda milletvekili, CHP Manisa milletvekili Hasan Ören.
Ören’in hiç bir şeyden haberi yok, bir gün bankaya gidiyor, bankada işlem yapacak, mümkün olmuyor. İsteklerine kimse olur demiyor.
Hakkında ne icra takibi var, ne bankadan kendisine herhangi bir bildirimde bulunulmuş, ama kara listede.
KREDİDEN SABIKALIKara liste ne demek?
Bankaya olan borcunu ödeyemeyen vatandaşların kimlik bilgileri banka tarafından Merkez Bankası Risk Merkezine bildiriliyor. Bu borç ama bir lira, ama yüz bin lira, fark etmiyor.
Sokaktaki vatandaş Risk Merkezi’ne “kara liste” adını veriyor. O listeye giren banka müşterisi için hayat zorlaşıyor. Çünkü, artık kredi sabıkalısı.
Bütün bankalar o listeyi görebiliyor ama listeye giren vatandaş kendi kredi bilgilerine ulaşamıyor.

Yazının Devamını Oku

AKP’nin 28 Şubat fırtınası

2 Mart 2012
“KANLI mı olacak, kansız mı” çıkışı çoktan unutuluyor. Erbakan’ın 28 Şubat darbesine giden yolda herkesin tüylerini diken diken eden, düzenin nasıl değişeceğine ilişkin sözleri.

Refah Partisi’ne ait Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen törende sahnede yerde yatan birine iğne yapılıyor, o kişi uyandığında artık yeni düzene uyanan yeni bir insan olacak. O düzeni ayrıca anlatmak anlamsız. Oyunu izleyenler arasında dönemin İran’ın Ankara Büyükelçisi Mottaki de var, Türkiye tarafından istenmeyen adam ilan edilen kişi.
Erbakan’ın dış gezileri arasında İran, Nijerya, Libya, Sudan gibi gelişmiş, modern ülkeler var. Erbakan’ı Libya’da Kaddafi çadırda ağırlıyor, hiç hoş olmayan sözler söylüyor.
“Adil Düzen” kurulacak ya, faiz kalkacak, selem senedi gibi saçmalıklar ekonomiyi yönlendirecek, vs. “Yüz bin tank, yüz bin top” üretmek üzere atılan fabrika temellerinin çukurlarında kısa süre sonra çocuklar saklambaç oynuyor.
Toplumun çoğunluğunu tedirgin eden çeşitli ayrıntılar. Bugün hepsine gerekçe çoktan hazır.

EMEKLİ ETMEDİ

Bu saçmalıklar dizisine iki büyük tepki var.
Biri, hiçbir biçimde kabul edilemez 28 Şubat darbesi. Sincan’da tankların yürüyüşü. Aynı dönemde medyaya andıç düzenleniyor.

Yazının Devamını Oku

4+4+4 = ‘Dindar ve muhafazakâr nesil’

1 Mart 2012
4+4+4 eğitim tasarısı büyük bir torba, içinde ne ararsan var.

Örneğin, tablet bilgisayar alımlarının kamu ihale yasası kapsamı dışına çıkartılması. Hani, büyük proje, okullara kara tahta yerine tablet bilgisayar geliyor. Toplam maliyeti 9.2 milyar lira. O bilgisayar alımları ihale yasası dışına çıkartılıyor.
Örneğin, Bankalar Yasasının bir maddesinin değiştirilmesi aynı torbada.
Örneğin, Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu Teşkilat Yasası değişikliği yine aynı torbada.
Bir ülkenin eğitim sistemi temelden değişiyor, önceden kimseye danışılmıyor, tasarının içine ne varsa, konuyor. Yetmiyor, tasarı için önergeyi veren kişi, “28 Şubat’ın rövanşını aldık” diyor. Yani sekiz yıllık kesintisiz yerine, şimdi 4+4+4 ile eğitim bundan böyle başta kız öğrenciler olmak üzere, çocuklara imam hatip yolunu açıyor.
Rövanş bu. Yeni eğitim sisteminin amacı işte bu tek ideolojik cümlede yatıyor. AKP tasarıyı Meclis genel kurulunda aslında 28 Şubat’ta ele almayı planlıyor, ne var ki, kamu oyundan gelen tepkiler planı engelliyor.

ÇOCUK İSTİSMARI

Önceki gün Milli Eğitim Komisyonuna bazı sivil toplum kuruluşları çağrılıyor. Orada hala, “kız ve erkek çocuklar birlikte okumasın” diyenler var.

Yazının Devamını Oku

Altı Ok kabuğunu kırdı

29 Şubat 2012
ÇEŞİTLİ bölgelerin danslarını sergiliyor Anadolu Ateşi Grubu CHP Kurultayında. CHP’nin Anadolu’yu kavrayacak yapıyla yola çıkacağının simgesi olmak üzere.

CHP’nin yeni tüzüğü ise, 90 yıllık CHP’yi ilk kez Batı anlamında sosyal demokrat kimliğe büründürüyor. Batılı bir sosyal demokrat partide ne varsa, CHP’de artık onlar var.

Kişilerden uzak, parti içi muhalefetin laf salatası ötesinde, kulis notlarını aşarak, CHP’nin yeni tüzüğüne odaklanmak gerek. O tüzük CHP tarihinde ikinci kez dönüşüme sahne oluyor. İlki, Ecevit’in “Ortanın Solu” hareketinin getirdiği dönüşüm ve iktidar. Bu sefer ise CHP artık tam anlamıyla çağdaş sosyal demokrat kimlik kazanıyor. O kimlikteki imza Kemal Kılıçdaroğlu’na ait.
KADİM DEVLETE VEDA
CHP’nin tarihsel Altı Ok ilkesi ilk kez insan hakları, özgürlükler, kadın-erkek eşitliği, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, çoğulcu ve katılımcı demokrasi, insanca gelir bölüşümü, çevre bilinci gibi çağdaş değerlerle zenginleşiyor. Devleti kişilerin özgürlük ve refahını sağlamaya yönelik hizmet aracı olarak kabul ediyor.

CHP’nin ruhuna sinmiş, uygulamalarının özünde yer alan “kadim devlet” artık “hizmet aracı”.

Yazının Devamını Oku

Rumlar yeni toprak istiyor

28 Şubat 2012
<b>LEFKOŞA</b><br>GÜZELYURT’ta oturanlar ölülerini Lefkoşa’ya gömüyor. Günün birinde bu toprakların Rumlara bırakılması kaygısıyla.

Bu kaygının ciddi bir kaynağı var. İkili görüşmelerde Rumlar KKTC’den yeni toprak talebinde bulunuyor. Yeni toprak istiyor, ama karşılığında KKTC’ye bir şey vermiyor.
Kıbrıs’taki toprak bölüşümünde oransal olarak şu anda Rumlar ağır basıyor. Kıbrıs’ta toprakların yüzde 60’ı Rumlarda, yüzde 37’si KKTC’de, yüzde 3’ü de ara bölgede.
Ancak, verimli topraklar daha çok Türk tarafında. Yeterli su geldiği takdirde, KKTC’den hayat fışkırması işten değil.
Rumlar toprak verimliliğini öne sürerek, KKTC’nin elindeki yüzde 37’lik toprak oranının yüzde 29’a indirilmesini istiyor.
Son görüşmelerde Kıbrıs Rum Lideri Hristofyas toprak talebini sürekli masaya getiriyor.
44 YILDIRHafta sonunu Kıbrıs’ta geçiriyorum. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu bir grup gazeteciyi Kıbrıs’a davet ediyor. Aralarında benim de yer aldığım gazetecilere Rumlarla yapılan görüşmeler hakkında bilgi veriyor.
Rumlarla Kıbrıs görüşmeleri tam 44 yıldır devam ediyor.

Yazının Devamını Oku

Gamze Akbaş Türkök’e takıldı

25 Şubat 2012
BAŞVURULAR çığ gibi. Kan vermek isteyenler sıraya giriyor. Ne var ki, hevesler kursakta kalıyor. “Yok hemşerim, alamayız” diye kapıya dikilenler kan vermek isteyenleri geri çeviriyor.

Lösemi hastalığına yakalanan Gamze Akbaş’ın üç yaşındaki oğluna yazdığı mektup, Gamze’nin hayatını kurtarmak üzere, binlerce kişiyi harekete geçiriyor. Gamze’ye ilik nakli gerekiyor, uygun ilik bulunması için önce kan verilmesi gerek.
Bir sayıya göre, yüz bin kişi, Gamze’ye kan vermek için sıraya giriyor. O da ne, kan alma merkezleri kemik iliği için kan verecek olan insanları geri çeviriyor.
Ya bunun için kapasitesi yetersiz ya da kemik iliği için yeterli altyapısı yok.
TÜRKÖK 2009İlik nakillerinde yeterli ve hastaya hemen yetişecek altyapı oluşturmak amacıyla 2009’da Sağlık Bakanlığı “Türkiye Kök Hücre Koordinasyon Merkezi” kuruyor. Bunun bir de yönetmeliği yayınlanıyor. Hatta, AB’den dört milyon Euro da kaynak alınıyor.
Girişim güzel. Akraba dışı kök hücre nakli için elde her zaman hücre bulunacak. Hücre nakline ihtiyaç duyan hastalar için çözüm hemen hazır olacak. Sağlık Bakanlığı’nın ilgili personeli her fırsatta kısaca “Türkök” denilen bu projeyi öve öve bitiremiyor.
Öyle ki, “Lösemili hastalara daha kolay nakil yapılacak, elde her zaman en az 50 bin kök hücre vericisi hazır bekleyecek” müjdesi.
ORTADA YOKGel zaman, git zaman, Şubat 2012. Umut veren açıklamaların üstünden üç yıl geçiyor.

Yazının Devamını Oku

Kurultay tokuşmasında Baykal’ın ruh hali

24 Şubat 2012
“BİZ-onlar”, CHP’deki kamplaşmayı tanımlamak için bu iki sözcük yetiyor.

Genel Merkez ve muhaliflerle konuşurken, birisi kendini “biz” diye tanımlarken, diğerine “onlar” diyor. Bu iki taraf için de geçerli. Sanki düşman kardeşler.İki taraf, birbirine halkı zerre kadar ilgilendirmeyen ayrıntılarla yükleniyor. “O öyle yaptı, böyle yapsaydı, biz şöyle yapardık” gibi laf salatalarından geçilmiyor. Bu arada Türkiye almış başını bir yerlere sürükleniyor, Suriye malum, ABD-İran gerginliği kapıya dayanmış, yok, “Genel Başkan yanlış yaptı”, hayır, “muhaliflerin amacı zaten başka” gibi, kendi varlığına kasteden, yıllardır partinin yakasından düşmek bilmeyenlerin tuzaklarından kurtulamayan bir karmaşa.
Arka arkaya iki gün kurultayın anlamı ne? Bilek bükme yarışı. Ya muhaliflerin imza toplayıp tüzük martavalı arkasına saklanarak, “ben sana gösteririm” nefreti hangi particiliğe sığıyor? Hangi parti ahlakına, disiplinine, o hiç dillerden düşmeyen parti ve ülke sevdasına denk düşüyor?
Hangi tarafla konuşursanız, hepsi aynı noktada birleşiyor, “yazık vallahi”. TV’lere çıkıp kendi partisini dilim dilim doğramak yazık değil çünkü.

TÜRKİYE MODELİ

Bu dramatik tabloda Deniz Baykal nerede?
Dün çevresiyle uzun uzun konuşuyorum. CHP denildiğinde, Baykal 12 Eylül’e kadar gidiyor. CHP’nin askeri darbe sonucu kapatılması, o kapatmaya karşı direnen ilk ekipte yer almasına kadar uzanıyor.  Hayatı partiyle özdeşleşmiş, iniş ve çıkışları yaşamış biri olarak, bugünü üzüntüyle izliyor. CHP’de yaşananlara duygusal bakıyor.
Çarpıcı tespitleri var Baykal’ın:

Yazının Devamını Oku

Özkan davasında AİHM’den iki soru

23 Şubat 2012
BİR ilke imza atıyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM). Ergenekon davasında tutuklu gazeteci arkadaşımız Tuncay Özkan’ın başvurusunu kabul ediyor.

Bu AİHM’in iç hukuk yolları tüketilmeden kabul ettiği ilk dava. Genel ve olağan süreç, önce iç hukuk yollarının tüketilmesi, ardından AİHM’in davaya bakması, kabul eder ya da etmez, o da ayrı. AİHM davayı kabul ederken iki noktanın altını çiziyor:
1-Uzun tutukluluk süresi.
2-Tutukluluğa itiraz ediliyor, mahkeme tutukluluğun devamına karar veriyor. Bu kararın gerekçesi.
AİHM Ankara’ya soruyor. Neden uzun tutukluluk ve neden tahliye isteminin reddi, neden?

ANKARA SIKIŞTI

Bu sorular Ankara’yı sıkıştırıyor.
AİHM bu soruların yanıtlanması için Ankara’ya 16 Nisan’a kadar süre tanıyor. Adalet Bakanlığı 16 Nisan’a kadar AİHM’e bu iki sorunun makul, hukuki yanıtını göndermek zorunda. Cumhurbaşkanı, Başbakan ya da Adalet Bakanı dahil, çeşitli bakan ve yetkililerin uzun tutukluluktan şikayet etmeleri meseleyi çözmüyor. Hem doğrudan tutuklama, hem tutukluluğun cezaya dönüşmesi artık kural haline gelmiş durumda. Yani, “biz de bundan şikayetçiyiz, işte şöyle şöyle açıklamalar yaptık” demek yetmiyor. Makul ve hukuki gerekçe istiyor AİHM.

Yazının Devamını Oku