Yalçın Doğan

Meclis TV kapandı içtüzük başladı

10 Şubat 2012
ÜÇ ülkeyi dolaşıyorlar, üç ülkenin Meclis içtüzüklerini inceliyorlar. Meclis’te her partiden oluşan bir komisyon bu gezilerden sonra ortak bir içtüzük hazırlıyor.

Ne var ki, ne oluyorsa oluyor, AKP aniden o ortaklaşa hazırlanan içtüzük tasarısından vazgeçiyor ve muhalefetin büyük itirazlarına yolaçan yeni bir tasarıyı Meclis’e sunuyor.
Yeni tasarı CHP Konya milletvekili Atilla Kart’ın tanımıyla:
“Muhalefetin sesini kısmak istiyor. Muhalefet gereksiz, biz sizi mi dinleyeceğiz, demeye getiriyor. Meclis’te tek parti egemenliği kurmayı amaçlıyor”.
Değişikliğe bakınca, muhalefetin söz hakkı ve süresi gerçekten kısıtlanıyor. Bunlara ne gerek var, anlamak mümkün değil. AKP’nin çoğunluğu Meclis’te zaten her türlü kararı almaya yetiyor. Söz hakkını kısıtlayarak, AKP ne elde etmeyi amaçlıyor, akıllara ziyan bir girişim.
SAAT AYARIMuhalefet de böyle bir değişikliği engellemek için elinden geleni yapıyor. AKP ise, canını dişine takmış, yeni içtüzük için farklı yöntemler uyguluyor.
Örneğin, bunu önce millet duymasın.
Onun için yöntem hazır. Gerçekten çarpıcı. Bakın ne oluyor.

Yazının Devamını Oku

Şimdi kendi çocuklarını yiyor

9 Şubat 2012
“BEN özel yetkili savcıyım, devlet aleyhine işlenen suçları soruşturmakla görevliyim, kim olursa olsun, makam tanımam, soruşturmaya çağırırım”.

Özel yetkili savcılar ve özel yetkili yargıçlar bu müthiş yetkiyi 1 Haziran 2005 tarihinde kazanıyor, yeni ceza yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte.

Olağan dönemde, olağanüstü yargı sistemi ve yetkisi o tarihten bu yana olağan hale geliyor, şakır şakır işliyor.

Bu yasayı ve özel yetkili mahkemeleri hep birlikte AKP’ye borçluyuz. Ne var ki, o yasa şimdi kendi çocuklarını yer hale geliyor.

Genelkurmay Başkanları, üniversite rektörleri, ordu komutanları, devlette görev yapan güvenlik elemanları, öğretim üyeleri, yazarlar, gazeteciler kervanına üç müthiş sürpriz isim daha katılıyor.

Yazının Devamını Oku

‘Uludere’de emir Ankara’dan’

8 Şubat 2012
ON yedi kişi 15 ile 16 yaş arasında. Diğer on sekiz kişi 19 ile 24 yaş arasında.

Top oynayacak alanları yok, park herhalde küfür gibi gelir. Herhangi bir eğlence akıllarından bile geçmiyor. Tarlaya ekime, biçime gitseler, tarla yok. Kısaca ne iş var, ne eğlence.

Yaşamlarını sürdürmek için tek işleri var, kaçakçılık. Uludere’de kırk gün önce öldürülenlerin büyük çoğunluğu bu çocuklar ve gençlerden oluşuyor.
Meclis İnsan Hakları Komisyonu’ndan bir gurup Uludere’ye giderek, halkla ve bölgede görevli askerlerle konuşuyor. Komisyon üyelerinden CHP milletvekili Levent Gök dün izlenimlerini aktarırken, katliamın önce bu insani boyutuna dikkat çekiyor.
AİLELER ÖFKELİ
Görüştükleri insanları anlatırken Gök:

Yazının Devamını Oku

3, 10’dan küçük ama sorun şimdi daha büyük

7 Şubat 2012
DÖRT bakan imzalamıyor önce. Meclise sunulan ve gürültü kopartan sendikalarla ilgili yasa tasarısını. Aynı tasarıya işverenler de karşı.

Tasarıyı hazırlayan Çalışma Bakanı Faruk Çelik ise, geçen akşam Habertürk’ün programında bunu açıkça söylüyor:

“İş kolu barajının yükseltilmesini işverenler istiyor, ben istemiyorum. Ben iş kolunda herhangi bir barajı doğru bulmuyorum.”

Çalışanları ve sendikaları rahatsız eden durum var. Herhangi bir iş yerinde toplu sözleşme yetkisi alabilmek için bir sendikanın o iş kolunda çalışan işçilerin yüzde 10’unu kendi üyesi yapması şart.

Bu şarta ek olarak, toplu sözleşme yetkisi için bir iş yerinde yüzde 50+1 üyeye sahip olması gerek.

Yazının Devamını Oku

‘Meclis içi darbe’

4 Şubat 2012
“SİZ çok konuşuyorsunuz, yeter artık, bir kişi konuşsun, az konuşsun.”

Nerede bu kısıtlama? Meclis’te. Yeri geldiğinde, bol bol egemenlik ve millet edebiyatının yapıldığı Meclis’te.

AKP Meclis içtüzüğünü muhalefetin sesini kesmek için değiştiriyor. İki gündür Meclis birbirine giriyor, haklı olarak.

Ses kesmeye dönük maddelerden biri, yukarıda vurguladığım konu. Bir milletvekili öneri getirecek. Bu öneriye iktidar sıcak bakmıyor, olabilir.

Halen yürürlükteki içtüzük maddesine göre, öneri üzerinde iki kişi lehte, iki kişi aleyhte, onar dakikadan toplam kırk dakika konuşuyor.

Yazının Devamını Oku

İşte Alman vakıflarından para alan belediyeler

3 Şubat 2012
PKK’ya hangi belediyeler para aktarıyor? Başbakan Erdoğan’a göre, bazı CHP’li belediyeler. Ne üzerinden? Alman Vakıfları üzerinden. Bu iddiayı Erdoğan 2 Ekim 2011 günü AKP Gurubunda ortaya atıyor. İddiaya göre, bazı CHP’li belediyeler ile bazı Alman Vakıfları kredi sözleşmesi imzalıyor. Sözleşmede iş verdikleri müteahhitler aracılığıyla CHP’li belediyeler PKK’ya para aktarıyor.
Erdoğan’ın sözleri ortalığı karıştırıyor, Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı ispata davet ediyor, sonra iddia unutulup gidiyor.
Oysa, kolay yutulur bir iddia değil. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın konuyla ilgili olarak ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a soru önergesi veriyor. Babacan önergeye önceki gün yazılı cevap veriyor.

BABACAN’DAN YANIT

Gökhan Günaydın’ın sorusu şu:
“Konrad Adanauer, Henrich Böll Stiftung, Friedrich Ebert, Rosa Luxemburg Foundation, KfW ? Kreditanstalt für Wiederaufbau olarak isimleri belirtilen vakıflar ve bankalardan hangi belediyeler kredi almıştır?”   
Ali Babacan yanıt veriyor. Aynen şöyle:
“Türk ? Alman Mali ve Teknik İşbirliği Protokolleri çerçevesinde imzalanan Mali İşbirliği Anlaşmaları kapsamında Almanya tarafından ülkemize kullandırılması taahhüt edilen tutarlar bir Alman Hükümet kuruluşu olan Alman Kalkınma Bankası (KfW ? Kreditanstalt für Wiederaufbau) aracılığıyla ve adı geçen kuruluş ile Hazine Müsteşarlığı arasında kredi anlaşması imzalanmasının ardından kullandırılmaktadır.”
Bu teknik cümlenin Türkçesi, evet kredi kullandırılıyor ve bu kredide Hazine Müsteşarlığı da devreye giriyor. Geliyoruz yanıtın ikinci bölümüne:
“Alman Hükümeti tarafından KfW aracılığıyla ülkemize sağlanan krediler altyapı projelerinin finansmanı ile küçük ve orta büyüklükteki işletmelere uygun koşullarla kullandırılmıştır.”
Kredileri hem belediyeler, hem orta ve küçük boy işletmeler kullanmış.

İŞTE O LİSTE

Asıl önemli bölüm Ali Babacan’ın yanıtının ekinde. Babacan yanıtının ekinde, 2000 ? 2010 döneminde Mali İşbirliği Protokolleri kapsamında finansman sağlanan belediye projelerini bildiriyor. Buna göre:
· Diyarbakır, Atıksu Arıtma, 04.05.2001, HADEP.
· Fethiye Atıksu Projesi, 28.02.2001, MHP.
· Malatya Kanalizasyon Sistemi, 04.05.2001, SP.
· Siirt İçme Suyu Projesi ve Kanalizasyon Sistemi, 18.12.2002, DEHAP.
· Sivas Atıksu Arıtma Projesi, 18.12.2002, SP.
· Samsun Katı Atık Tesisi Projesi, 04.07.2002, SP.
· Erzurum Katı Atık Tesisi Projesi, 03.11.2003, MHP.
· Van Kanalizasyon Projesi, 23.12.2004, AKP.
· Batman İçme Suyu ve Kanalizasyon, 07.07.2004, DTP.
· Samsun Atıksu Arıtma Tesisi Projesi, 06.06.2005, AKP.
· Bursa Kanalizasyon Projesi III. Merhale, 28.05.2010, AKP.
Babacan’ın verdiği listede sadece kredi tarihi ve belediye yer alıyor. O tarihte, o belediyede hangi partinin bulunduğunu Gökhan Günaydın ekliyor.
Listede o krediyi kullanan bir tek CHP’li belediye yok. Saadet Partili, MHP’li hatta AKP’li belediyeler var. Bugün BDT olan DTP, DEHAP ve HADEP’liler var. Dolayısıyla, Ali Babacan Erdoğan’ı yalanlamış oluyor.
Gökhan Günaydın, Babacan’dan gelen bilgiye dayanarak, Erdoğan’a sesleniyor :
Herhangi bir dayanaktan yoksun olarak bu talihsiz açıklamayı yaptıysanız, Alman Vakıflarından ve yukarıdaki listede yer alan belediyelerden özür dilemeyi düşünüyor musunuz?”
Onu artık Erdoğan bilir.

Amerika ne de olsa bizimle beraber

OBAMA 1984’den bu yana Amerika’da göreve gelen beşinci başkan. 1984, PKK’nın teröre başladığı yıl.

PKK nereden besleniyor? Özellikle uyuşturucu kaçakçılığından. PKK’nın teröre başladığı yıldan bu yana otuz yıla yakın zaman geçiyor. Yani, PKK otuz yıla yakın süredir uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor.

Amerika otuz yıl sonra ilk kez bunun farkına varıyor ve PKK’lı uyuşturucu kaçakçılarının Amerika’daki mal varlığını donduruyor.

Otuz yıl sonra gelen bu işbirliğini şapka çıkarmak gerek. Ne de olsa, Amerika bizim dostumuz, bunu kanıtlıyor işte.

Güney Akım’da Fransa da ortak

TÜRKİYE’nin Rusya’ya verdiği hayat öpücüğünden Fransa da payını alıyor. Malum, Türkiye Rusya’ya kendi ekonomik bölgesinde doğalgazın geçeceği Güney Akım projesi için inşaat ve işletme izni veriyor.

Projenin deniz geçişine ortak tek Türk firması yok ama, bir Fransız firmasının yüzde 15 payı var.

Türkiye’den Rusya’ya Güney Akım izni ocak başında çıkıyor. Fransız Meclisinde soykırımı inkara ceza öngören yasanın kabul edilmesinden hemen sonra, Türkiye’nin Fransa’ya esip savurduğu günlerde.

Demek ki, neymiş, siyaset buzdağının görünen kısmıymış. Söylenenlere aldanmak yanlışmış.
Yazının Devamını Oku

Fazla gaz yapsa da Ruslara aşığım

2 Şubat 2012
“YA al ya öde, alamıyorsan parasını yine de öde.”

Ne kadar doğalgaz tüketeceğimize ilişkin tahminler çuvallıyor. Ta 1997-98’de Enerji Bakanlığı ve BOTAŞ tahminde bulunuyor. 2010’da biz 55 milyar metreküp doğalgaz tüketiriz. Buna göre anlaşmalar yapılıyor.

2010 yılında 55 yerine 38 milyar metreküp doğalgaz tüketince, “al ya da öde” anlaşması gereğince, kullanmadığımız doğalgaz için para ödemek zorunda kalıyoruz.

BOTAŞ bu yanılmadan dolayı kendi web sitesinden tüketim tahminlerini kaldırıyor.

Her ne kadar ödenen milyarlarca doların bir bölümü mahsup ediliyorsa da, yeterli gaz depo kapasitemiz olmadığı ya da gelen doğalgazı daha fazla tüketimi olan batı illerine aktaracak istasyonları (Kırşehir ve Erzincan gibi), zamanında yapamadığımız için mahsup işlemleri eksik kalıyor. Ödenen bedelin bir kısmını kurtaramıyoruz.

Yazının Devamını Oku

Van’da onbirinci çocuk

1 Şubat 2012
ÇOK deprem yaşıyoruz. Çok anamız, babamız, çocuklarımız ölüyor. Çok evimiz yıkılıyor.

Çok hayatımız kararıyor. Çok açıkta kalıyoruz, Çok açlık çekiyoruz. Çok çadır kuruyoruz.
Ama, hiç bir depremde Van’daki kadar çadırlarda yangın çıkmıyor, çıkan yangınlarda bu kadar çok insan ölmüyor. Çadırda çıkan yangında bir çocuk daha hayatını kaybediyor, yangında ölen onbirinci çocuk.
Kimsenin kılı kıpırdamıyor. Ölümlere kanıksamış bir ülke, çadırda çıkan yangınlara da sırtını dönüp gidiyor. Kim öle, kim kala, fark etmiyor.
Kimse o yangınların hesabını sormuyor. “Sobadan sıçrayan kıvılcımın sebep olduğu yangın” geçiştirmesiyle, o ölümü anında unutuyoruz. O kadar çok ölüm görüyoruz ki, hangisinin hesabını soracağız.
Yangın neden çıkıyor? Neden hep kıvılcım sıçrıyor? Daha önce deprem çadırlarında sıçramayan kıvılcım neden şimdi çadırları tutuşuyor?

ORADA HAYAT NASIL

Yazının Devamını Oku