Yalçın Doğan

Gündem özgür değil

27 Mart 2012
683 günlük yayın hayatı var. 683 günde üç kez otuz gün, on beş kez 15 gün, iki kez 10 gün olmak üzere, toplam 335 gün kapatılıyor.

Düşüncelerine, yayın politikasına hiç bir biçimde katılmadığım Özgür Gündem gazetesi. Gazete yetkilleri toplam 147 yıl hapis, 21 bin lira para cezasına çarptırılıyor.
1994’te ismini değiştiriyor, Özgür Ülke adıyla yayınını sürdürüyor. Aralık 1994’te üç bürosu bombalanıyor. Yayın hayatı boyunca 30 muhabir, 76 çalışanı öldürülüyor. (Bu bilgileri dünkü Taraf Gazetesinden aktarıyorum).
Özgür Gündem geçtiğimiz yıl nisan ayında yeniden eski ismiyle yayına devam ediyor. Gazetenin 24 Mart tarihli sayısı “Çözüm de Belli, Muhatap da” başlığı ile çıkıyor. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi gazetede yer alan çeşitli haber ve yorumlarda “örgüt propagandası” gerekçesiyle, gazetenin bir ay kapatılmasına karar veriyor.
DEMOKRASİYE SIĞMIYOR
Her gün değil, Özgür Gündem zaman zaman benim de okuduğum bir gazete. Haber ve yorumları beni de rahatsız ediyor. Türkiye’de büyük çoğunluğu rahatsız edecek türde yayın yapıyor. Rahatsız etmesinin ötesinde, hiç bir biçimde katılmıyorum. Haber ve yorumlar özellikle Kürt Sorununa ilişkin.
Ancak, ikide bir o gazeteyi kapatmak, muhabirlerini tutuklamak, para cezası vermek, hatta bombalamak demokrasiye sığmıyor.
Özgür Gündem’in kapatılmasının zamanlaması dikkat çekici. Hükümetin Kürt Sorunu için Kandil ve İmralı yerine, doğrudan halkla ve halkın temsilcileriyle görüşme kararına rastlıyor.

Yazının Devamını Oku

Arap Baharı’ndan Arap cehennemine

24 Mart 2012
ÖLÜM, işkence, kayıp insanlar, soygun, mafya, sömürü, diktatör kavramları havada uçuşuyor. Salonda söz alan herkes bu kavramlardan bir kaçını mutlaka kullanıyor. Somut örnek göstererek.

Kendi ülkelerinde demokrasi arayan rejim muhalifleri İstanbul’da. Kendi ülkelerinde ayaklanan, hayatlarını değiştirmek için yola çıkan, ardından hüsrana uğrayanlar İstanbul’da, CHP’nin konuğu.

Arap Baharı başladığından bu yana hükümet çeşitli temaslar yürütüyor. Şimdi CHP de, tam ana muhalefet olarak girişimde bulunarak, uluslararası bir toplantıya imza atıyor. İstanbul’da dün Sosyalist Enternasyonal Özel Komite toplantısı düzenleniyor, Arap Baharı’nı konuşmak üzere. Özel komite ilk toplantıyı geçen ekim ayında Girit’te yapıyor, ikincisi dün İstanbul’da.

On altı Arap ve Avrupa ülkesi sosyal demokrat parti temsilcileri Arap Baharı yolculuğunu kaygıyla izliyor.

Konuşmaları dinliyorum, Arap Baharı yerini Arap sonbaharı ya da Arap cehennemine bırakıyor. Adı bahar, ancak devrilen diktatörlükler sonrasında, bahar o ülkelere henüz çok uzak.

Yazının Devamını Oku

UEFA üzerinden duraklama devri

23 Mart 2012
“GERÇEK kişilerin işlediği suçlar nedeniyle tüzel kişilik ceza alırsa, o tüzel kişiliğin milyonlarca sempatizanı da cezalandırılmış olur. Şikeyi kim yapmış ise, cezayı onun alması gerek”.

Bu sözleri Başbakan Erdoğan dün UEFA Genel Kurulunda söylüyor. Bu sözleri Türkçeye çevirirsek, şike nedeniyle halen yargılananlar suçlu bulunursa, örneğin Aziz Yıldırım ve diğer yöneticiler, sadece onlar ceza alsın, Fenerbahçe’ye ceza gelmesin.

Erdoğan bu sözü boşuna söylemiyor. UEFA’nın niyetini biliyor. UEFA sürekli olarak, vazgeçilmez disiplin kurallarını vurguluyor. O kurallar Fenerbahçe’yi de etkiliyor.

Hele de, UEFA Genel Sekreterinin, “şike olayı ile ilgili kanıtlar yeterli” sözü, disiplin kuralları ile yan yana geldiğinde, Avrupa’da Türk Futbolunu kara bulutlar bekliyor.
ARTIK SONUÇLANSIN
2003 yılında başlayan Türkiye-AB müzakereleri tıkanmış durumda. Türkiye ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilişkileri gergin. Avrupa’nın siyasal ve yargı kurumları arasındaki anlaşmazlık şimdi spora sıçrama olasılığını taşıyor.

Yazının Devamını Oku

Çocuklar yine saf tutacak

22 Mart 2012
O çocukların çığlıkları sabahlara kadar kulaklarımdan gitmiyor, o görüntüler sabahlara kadar gözümün önünde.

Çocuklar tabutlara koşuyor, tabutlar arasında babalarını arıyor, babalar, Afganistan’da şehit düşen babalar.

Önceki gün o çocuklar. Yıllardan beri başka çocuklar başka cenazelerde babalarının tabutlarını arıyor. Afganistan acısı tüterken dün Cudi Dağı’ndaki çatışmadan yine şehit haberleri geliyor.

Çocuklar yine saf tutacak, yine babalarının tabutlarına koşacak. Yıllardır olduğu gibi. Terör yine dönüyor.

Dünyanın neresinde bir ülkede bu kadar kan ve gözyaşı akıyor? Hangi ülke her gün cenazelerine selam duruyor? Hangi ülkede insanlar birbirinden bu kadar nefret ediyor? Hangi ülkede herkes her gün birbirini böylesine kıyasıya düşman belliyor?

Yazının Devamını Oku

Milli Mücadele tarihi TOKİ olur mu olur

21 Mart 2012
BİR sabah kalkıyoruz, bakıyoruz ki, aaa, Ulus’taki Atatürk heykeli yok. Tarihi Ankara’nın göbeğindeki ünlü heykel.

Bir sabah kalkıyoruz, bakıyoruz ki, aaa, Ulus’ta Birinci ve İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi binaları yok. Tarihle özdeşleşen Meclis binaları.
Bir sabah kalkıyoruz, bakıyoruz ki, aaa, Hipodrom alanında buldozerler, vinçler, greyderler. Tarihi hipodrom hallaç pamuğu gibi atılıyor.
Bir sabah kalkıyoruz, bakıyoruz ki, Gençlik Parkı kazma, kürek yerle bir. Başkentin tarihine tanıklık eden, kim bilir kaç kuşak insanı barındıran park.
O bölgenin içinde yer alan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası binası, Ulus ve çevresinde Milli Mücadele’den geriye kalan hangi bina varsa, hatta çok uzun yıllar balolara, resmi davetlere ev sahipliği yapmış Ankara Palas bir sabah kalktığımızda...
O tarihin tamamı tehdit altında.

AFET RİSKİ

Yazının Devamını Oku

‘Kürt Burjuvazisi’ kokteyl verdi

20 Mart 2012
TANIM bana ait değil. “Kürt Burjuvazisi” tanımı ünlü araştırmacı, pek çok kitabın yazarı İsmail Beşikçi’ye ait. Bu tanımı önceki gün bir kokteylde kullanıyor.

Sokaklar kan gölüne dönüyor. Yakma, yıkma, cam çerçeve indirme, polisle çatışma, buna karşılık biber gazı, basınçlı su her zaman olduğu gibi eksik değil. Biz Nevruz’u böyle kutluyoruz.
Aynı günün akşamında İstanbul’un bir otelinde Güneydoğulu İşadamları Derneği Nevruz Kokteyli veriyor. Bu bir ilk. Sokakta Kürtler polisle çatışırken, otelde Kürt Burjuvazisi iyi niyetli girişimde bulunuyor. Ne var ki, kokteyle gölge düşüyor.
Kokteyl salonunda Kürt ve Türk işadamlarının yanı sıra, belli bir aydın çoğunluğu göze çarpıyor. Gözler siyasileri arıyor. Kokteyle olağan olarak katılımı beklenen BDP’liler, “bugün çıkan olaylarda bir arkadaşımızı kaybettik, ounun için gelmiyoruz” mesajını gönderiyor. AKP ve CHP’den salonda temsilci bulunduğu söyleniyor.
KURBAN BAYRAMI, NEVRUZKokteyle katılan Güneydoğulu işadamları aynı eleştiride birleşiyor:
“Türkiye’nin en önemli sorunu Kürt sorunudur, ancak hükümet olayı güvenlik sorunu olarak görüyor.”
Kokteylde İsmail Beşikçi yaptığı konuşmada “Kürt Burjuvazisinin oluştuğunu” söylüyor. Sınıfsal açıdan bakarsak, Kürt Burjuvazisinin Türk Burjuvazisi ile anlaşması gerek. Onların anlaşması belki de, Kürt sorununun çözümüne katkıda bulunabilir. Ama, durum onu göstermiyor.
Kokteyle katılanlar çıkan çatışmanın etkisi altında, “şimdi burada olsak da, ruhen sokaktaki çatışmaların etkisi altındayız” demekten kendilerini alamıyor.

Yazının Devamını Oku

Dünü öğrenmek bugünü anlamak için “Atatürk’ün İhtilal Hukuku”

17 Mart 2012
MAARİF Vekili iki oylamada seçilemiyor. Hamdullah Suphi Tanrıöver üçüncü oylamada 64, Rıza Nur 65 oy alıyor. (1920 Meclisinde Bakanları Meclis seçiyor).

Rıza Nur üç kez oylama yapılması ve her defasında tek oy farkla bakan seçilmesini güven eksikliği sayıyor, Hamdullah Suphi’nin bu göreve kendisinden daha fazla layık olduğunu bildirerek, onun seçilmesini istiyor.
Hamdullah Suphi ise, Nur’un vatanseverlik ve liyakatini öven bir konuşmayla, onun seçilmesinde ısrar ediyor. Bunun üzerine Meclis oy birliği ile Rıza Nur’u Maarif Vekili seçiyor.
Taha Akyol’un son kitabı bugün artık politika dünyasına teğet bile geçmeyecek bu gibi örnek anekdotlarla dolu. Her anekdot belli bir siyasal tavrı vurguluyor.
Değerli arkadaşım, titiz araştırmacı, pek çok solcu geçinen vatandaşa değişmeyeceğim, Taha Akyol’un son kitabını polisiye roman okur gibi okuyorum. “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” üzerine yazdığı kitabın her sayfasında duruyorum, düşünüyorum. Taha 1920’leri, 30’ları Atatürk ve hukuk penceresinden yazarken, bugüne de ciddi paralellikler çekiyor. Öyle bir düşünceyle yazdığını bilmiyorum, ama anlattığı pek çok olay, yaptığı pek çok yorum, insana ister istemez bugünü düşündürüyor.

KUVVETLER BİRLİĞİ

Taha’nın kitaptaki tezi, o dönemin siyasal sistemi kuvvetler ayrılığı ilkesine değil, ihtilal hukuku olarak kuvvetler birliği ilkesine üzerine oturuyor. Yürütme, yasama ve yargıyı bütünüyle denetimi altına alıyor.
Atatürk’ün her fırsatta dile getirdiği gibi, “milli hakimiyet yasama kuvvetinde değil, bu kuvvetin üstünde tecelli eder. O ise, yürütme kuvvetine aittir. Yargının dahi dayanağı yürütme kuvvetidir”. (a.g.k., s.67). Ya da yine aynı vurguda, “yargı kuvveti atıldır, böyle bir kuvvetin bağımsızlığı nerededir? Böyle bir kuvvet nasıl bağımsız olabilir?” (a.g.e.,s.97). Bugün kuvvetler ayrılığı var ama, her gün yargı bağımsızlığını, yasamanın yürütmenin emrine girdini tartışmıyor muyuz?

EN ŞANLI MECLİS

Yazının Devamını Oku

Adalet Bakanı: ‘19 bin dosya düştü’

16 Mart 2012
GECE yarısı, 21 Aralık 2010 gecesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi. Kürsüde Adalet Bakanı Sadullah Ergin. Yargıda biriken dava dosyalarıyla ilgili Meclis’e bilgi veriyor.

Sivas davasının zamanaşımına uğraması nedeniyle Ergin’in bir buçuk yıl önce verdiği bilgi bugün daha değerli:
“Bundan sonra Yargıtay’a hiç dosya gelmese bile, bazı dairelerde beş yıl süreyle el vurulamayacak dosyalar birikti. Bir çok dosyanın zamanaşımına uğrama riski ile karşı karşıyayız. Bu konuda her yıl ortalama yüzde 30 oranında artış var”.
Bu sözlerden sonra Adalet Bakanı hepimizi yerinden zıplatacak rakamlar veriyor:
“2007’de Yargıtay’da zamanaşımına uğrayan dosya sayısı 9 bin 111, bu rakam 2008’de 12 bin 354’e ve 2009’da 14 bin 809’a yükseliyor. 2010’da 19 bin 251 dosya zamanaşımına uğradı. 2014 yılında yaklaşık 55 bin dosyanın zamanaşımından düşme tehlikesi vardır”.

33 BİNE DOĞRU

Bunun Türkçesi şu. Bu dosyalarda adı geçen mağdur insanlara adalet dağıtılamıyor. Binlerce mağdur insan. Ve o dosyalarda adı geçen binlerce katil, dolandırıcı, vurguncu, batakçı, insanlık suçu işlemiş olanlar zamanaşımı nedeniyle cezadan kurtuluyor, hak yerini bulmuyor.
Kanaya kanaya kangren olan, her tarafı çürük içinde kalan kamu vicdanı adaletten umut kesiyor. Yılda yüzde 30 arttığına göre, zamanaşımına uğramış dosya sayısı geçen yıl tahminen 26 bine, bu yıl 33 bine doğru yol alıyor.

Yazının Devamını Oku