UEFA üzerinden duraklama devri

“GERÇEK kişilerin işlediği suçlar nedeniyle tüzel kişilik ceza alırsa, o tüzel kişiliğin milyonlarca sempatizanı da cezalandırılmış olur. Şikeyi kim yapmış ise, cezayı onun alması gerek”.

Haberin Devamı

Bu sözleri Başbakan Erdoğan dün UEFA Genel Kurulunda söylüyor. Bu sözleri Türkçeye çevirirsek, şike nedeniyle halen yargılananlar suçlu bulunursa, örneğin Aziz Yıldırım ve diğer yöneticiler, sadece onlar ceza alsın, Fenerbahçe’ye ceza gelmesin.

Erdoğan bu sözü boşuna söylemiyor. UEFA’nın niyetini biliyor. UEFA sürekli olarak, vazgeçilmez disiplin kurallarını vurguluyor. O kurallar Fenerbahçe’yi de etkiliyor.

Hele de, UEFA Genel Sekreterinin, “şike olayı ile ilgili kanıtlar yeterli” sözü, disiplin kuralları ile yan yana geldiğinde, Avrupa’da Türk Futbolunu kara bulutlar bekliyor.

ARTIK SONUÇLANSIN

2003 yılında başlayan Türkiye-AB müzakereleri tıkanmış durumda. Türkiye ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilişkileri gergin. Avrupa’nın siyasal ve yargı kurumları arasındaki anlaşmazlık şimdi spora sıçrama olasılığını taşıyor.

Geriye Avrupa ile ticaret kalıyor. Avrupa’daki ekonomik kriz ticaretin hacmini daraltan grafik çiziyor.

Futbol uluslararası ilişkilerin en canlı alanı. Orada kopuş beklemek bu saatten sonra sürpriz değil. Bunlar alt alta geldiğinde, Türkiye-Avrupa ilişkilerinde duraklama dönemi başlayabilir.

Bu koşullarda, şike davasının bir an önce sonuçlanması şart. İnsanlar 3 Temmuz’dan bu yana hapiste.

Acı ama gerçek, böyle bir duraklama devri Türkiye’nin demokratikleşmesini etkileyebilir.

Haberin Devamı

Apo artık  sembol, varsa yoksa BDP

GÜNEYDOĞU’da bir ilçede bir vatandaş Belediye Başkanına gidiyor: “Suyumuz akmıyor”. BDP’li Belediye Başkanı vatandaşı haşlıyor:
“Sende hiç utanma yok mu? Dağdakiler üç aydır su bulamıyor, sen benden nasıl su istersin?”

Güvenlik brifinglerinde buna benzer pek çok anektod aktarılıyor. Aynı brifingde:
“BDP milletvekillerinin koluna girip, eylem yapanlar, ‘Biji Apo’ diye slogan atıyor”.

Başka bir gözlem:
“Bir kaç gündür BDP’liler Meclis’e gelmiyor, onlar dağdan aldıkları emirle Nevruz eylemlerinde”.

Başka bir gözlem:
“PKK’nın şehir yapılanması KCK, siyasi yapılanması BDP’dir. KCK operasyonları ile PKK’nın beli kırılmıştır. Yoksa, PKK hayatı teslim alacaktı. KCK operasyonları sürecektir. Geriye PKK’nın siyasi mesajları kalıyor, onu da BDP üzerinden vermeye devam edecek”.
Devletin istihbarat kaynaklarına göre, “PKK Öcalan’ı artık sembol gibi görüyor, terör kararlarını kendi alıyor, siyasette sırtını BDP’ye dayıyor”
Özetle, PKK bir yana, hedefte BDP var. Başbakan Erdoğan da, çeşitli konuşmalarında, en son önceki gün gurupta BDP’yi yerden yere vuruyor. Çok ağır dille, çok ağır suçlamalarla.

YENİ YOL

Devlet BDP’yi böylesine mahkum etmiş olmasına rağmen, dün bazı gazetelerde çıkan haberlere göre, Kürt Sorunu çözümünde yeni bir yol denemeye hazırlanıyor. Orada PKK ve İmralı yok, onların yerine doğrudan halkla temas ve BDP ile diyalog var.

Devlet BDP’yi öfke dolu örneklerle hem PKK yerine koyacak, hem de çözümde BDP ile diyalog arayacak. Bu nasıl olacak?

Edindiğim izlenime göre, BDP’yi PKK’dan, Kürt Halkını da BDP’den, kullanılan deyimle, “kurtarmaya” çalışacak. Bu nasıl olacak?

Pek çok kişi, ben dahil, sorunun çözümünde BDP’nin bulunmasının şart olduğunu kim bilir, kaç kez yazıyor, söylüyor. Şimdi devlet aynı noktada. Bu durumda o sert eleştirilerin son bulması şart.

Yoksa, insanları hem her fırsatta suçla, hem çözüm için diyalog ara, ikisi bir arada mümkün değil.

Haberin Devamı

Ötekileştirmenin resmi

SAMANYOLU TV, S Haber, Kanal 7, Ülke TV, Kanaltürk, Birgün, Bugün, Taraf, Yeni Akit, Zaman.

Afganistan’da şehit düşen askerler için tören düzenleniyor. Genelkurmay o törene yukarıda sayılan TV ve gazeteleri almıyor. Yerine göre, Genelkurmayı eleştiren sağda ve soldaki bu TV ve gazetelere ambargo koyuyor. Ayıp ve kabul edilemez. Tam ötekileştirme.

Ne yazık ki, madalyonun öteki tarafı var. Başbakan Erdoğan dört-beş ay önce TV ve gazetelerin patron ve yöneticilerini Başbakanlık Konutuna davet ediyor. Birgün, Aydınlık, Cumhuriyet, Sözcü, Ulusal Kanal hariç. Erdoğan da, tıpkı Genelkurmay gibi, kendisini eleştiren gazete ve TV’lere ambargo koyuyor, ötekileştiriyor.

Kaldı ki, gerek Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, gerek Başbakan Erdoğan, gerek bakanlar yurt içi ve dışı gezilerinde ya da bilgi vermeyi amaçlayan toplantılarda sürekli kendilerine yakın gazetecileri çağırıyor. Yazılar güzel olacak, aykırı ses olmayacak.

Geldiğimiz nokta işte bu, ötekileştirme ve kamplaşma. 

Yazarın Tüm Yazıları