Sekiz bin otuz sekiz kişi yaralanıyor. Beş bin kişi gözaltına alınıyor. Binlerce insan polisin orantısız gücüyle karşılaşıyor. Yüzlerce insanın evine baskın düzenleniyor. Twitter’da kim, ne yazmış, kovalamaca başlıyor.
Nepal’den Kongo’ya, Peru’dan Avustralya’ya kadar, Amerika ve Avrupa’nın tamamı demokrasiye bütünüyle aykırı bu uygulamaları en yüksek düzeyde, diplomatik ve diplomasi dışı açıklamalarla kınıyor.
35. MADDE
Tam böyle bir zamanda AKP Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İç Hizmet Yasası’ndaki 35. maddenin değiştirilmesi için yasa önerisi veriyor. O madde halen, “TSK’nın vazifesi Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak” olarak geçiyor. Askeri darbelere zemin hazırlayan madde olarak biliniyor.
Maddeden şimdi “Cumhuriyet’i korumak ve kollamak” deyimi çıkıyor, “Türk vatanını tehlikelere karşı korumak” deyimi giriyor.
AKP’nin demokrasi karnesinin kaba özeti yukarıda. 35. madde hangi demokrasi adımı? Sadece gündem değiştirme çabası. Geçiniz.
Aynı akşam Hasan Polat başkanlığındaki Futbol Federasyonu toplanıyor ve “Kanaatimize göre, burada şike vardır, iki takımın da küme düşmesine karar verilmiştir” diyor. İki takım da ikinci ligden üçüncü lige düşürülüyor. 1978’de.
Otuz beş yıl sonra Futbol Federasyonu’nda aynı cesaret yok, onun yerine UEFA “Kanaatimize göre, Fenerbahçe ve Beşiktaş şikeye teşebbüs etmiştir” diyor, gözünün yaşına bakmadan cezayı basıyor. Ahlak Dersi Bir, UEFA imzalı:
Avrupalı olmak istiyorsan, şike yapmayacaksın.
ORTAK TALİMAT
UEFA iki takımımıza, biri benim tuttuğum Beşiktaş, kırmızı kartı gösterirken, kaderin cilvesi, aynı gün 27 AB ülkesi başkentinden Ankara’daki büyükelçilere talimat gidiyor:
“Bakanla (Egemen Bağış’ın brifingini kastediyor) yapılan toplantıda, bilinenlerin dışında başka bilgi yoksa, şiddeti kınayan ortak açıklama yapmanız uygundur”.Hükümetlerinden aldıkları talimata göre, Ankara’daki 27 ülkenin büyükelçisi ortak açıklama yaparak durumu kınıyor.
Demek ki, iş kazalarını önlemek gerek. Zaten Çalışma Bakanı Faruk Çelik de bu konuda kararlı. Ne zaman büyük bir iş kazası yaşasak, Bakan Çelik çıkıyor, “İş kazalarını önleyecek önlemleri en kısa sürede alacağız” diyor. Bakan Bey kararlı, Çalışma Bakanlığı’na iki kez atanıyor, toplam dört yıla yakın aynı koltukta oturuyor. Dört yıldır “kararlı”.
Kararlı günlerinin birinde yakasına bir şanssızlık yapışıyor.
ERTELEME ÖNERİSİ
On gün kadar önce bazı AKP milletvekilleri, arkadaşları bir yasa önerisi veriyor. “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası” ile ilgili değişiklikler öneriliyor:
İşyeri hekimliği ile iş kazalarını denetleme elemanları görevlerine; 1- Kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için bu yasanın yayım tarihinden dört yıl sonra,
2- 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için yayım tarihinden iki yıl sonra,
Çadırın her yerinde Öcalan resimleri. Sadece o resimler değil, aynı zamanda çadırda öldürülen PKK’lıların anneleri var. Aralarında sohbet ediyorlar.
Çadırların özel adı var. Çözüm Sürecini İzleme Çadırları. PKK’lılar çekilirken, muhtemelen bu çadırlarda dinleniyor, sonra yola devam. Madem “izleme çadırları”, çadırda annelerden başka PKK’lılar da var, onlar da “Geçişleri izliyoruz” görevinde.
MEHMET ALTAN ANLATIYOR
Geçen hafta Van’da “Yerel Yönetimler Konferansı” düzenleniyor. BDP milletvekilleri ve akademisyenler arasında konferansa katılanlardan biri de, Prof. Dr. Mehmet Altan.
Bir-iki gün önce Mehmet Altan’la sohbet ederken, gidip gördüğü izleme çadırları ile oradaki atmosferi aktarıyor. Gözlemleri çarpıcı.
Hepimiz doğal olarak Gezi Parkı ve devamına yoğunlaşmışken, Güneydoğu’da çekilme süreci damgasını farklı olaylara vuruyor. Mehmet Altan:
Burrow hafife alınacak bir kadın değil, Dünya Sendikalar Federasyonu (ITUC) Genel Sekreteri.
O andan itibaren ITUC, Türkiye’yi daha yakından mercek altına alıyor. Burrow çok geçmeden, Gezi Parkı eylemleri ile birlikte yanılmadığını görüyor. Taksim’den Türkiye’ye yayılan eylemleri ITUC her sefer kaydediyor.
Kaydetmekle kalmıyor, Burrow dediğini yapıyor, Türkiye’de olanları bütün ülkelere anlatmaya başlıyor.
EN BÜYÜK SENDİKA
ITUC dünyadaki en geniş sendikal örgütlenme. 156 ülkede 174 milyon işçiyi temsil ediyor.Bangladeş’ten, Moğolistan’dan, Rusya’dan, Zimbabve’den, Trinidad’dan, Kolombiya’dan, Azerbaycan’dan, Senegal’den, Amerika’dan, tüm Avrupa ülkelerinden, Japonya’dan, Çin’den, Barbados Adaları’ndan, Kore’den, Brezilya’dan, Hindistan’dan, Nepal’den, El Salvador’dan, Nijerya’ya, Peru’ya, Botswana’ya, Avustralya’ya kadar 156 ülkede temsil ediliyor.
okumusinsan@gmail.com müthiş bir zekâ ürününe daha imza atıyor. Çapulcular yoksul mahallelerde yaz okulları açıyor. Yaz okullarında halka yukarıda aktardığım derslerin okutulacağı açıklanıyor. Dikkat, felsefe ve sanat yan yana.
Gezi Parkı ile başlayan zekâ ürünleri birbirini izliyor. AKP “çapulcuları tek tek takibe alsa, onlardan tek tek hesap sormaya karar vermiş olsa” bile, çapulcular dur durak tanımıyor.
Halkta, Türk ve dünya medyasında “Duran Adam” efsanesi almış başını giderken, şimdi de “Okumuş İnsan Halkın Yanında” projesi başlıyor. Sosyal medya dün bu projeyle yıkılıyor.
HER ZAMAN BİR ŞEY VAR
Belirtilen dersleri okutmak için araç ve gerece ihtiyaç var. okumusinsan@gmail.com onu da açıklıyor:
“Resim ve kırtasiye malzemeleri, çocuk kitapları, satranç takımı, çocuklara çanta, şapka, fotokopi makinesi, bilgisayar, süt, meyve suyu, meyve, kumanya”.Çapulcular her zaman, herkesin yapabileceği bir şeyin olduğuna inanıyor. Onların arasında kendilerini “Genç Çapulcular” olarak tanımlayan bir grup, öğrenci kolektifleri oluşturuyor. Bu gruplar yoksul mahallelerde yaz okulları açarak halka sesleniyor: “Sistemin kölesi olmayın”.
TANI BUNLARI
Onlar mı çapulcu? Onları mı kökü dışarıda odaklar yönetiyor? Eğer varsa, faiz lobisinin emrinde olan bu çocuklar mı? Faiz lobisi ile kökü dışarıda odaklar yoksul halkı bilinçlendirmek mi istiyor?
Olaya galiba 1808 Sened-i İttifak’la başlamak gerekiyor. Bizim tarihimizde padişahın (merkezi iktidarın) yetkilerini sınırlayan ilk anayasal deney.
Onu izleyen dönemlerde 1839 Tanzimat Fermanı, 1876 I. Meşrutiyet, 1908 II. Meşrutiyet, 1921 Anayasası, çokpartili hayata geçiş, 1961 ve 1982 anayasaları. Bunların hepsinde temel hak ve özgürlükler halka tepeden veriliyor.Hiçbiri kazanılan değil, hepsi ihsan edilen özgürlükler. İlk kez, şimdi insanlar özgürlüklerini kendileri kazanmak istiyor. Bir tür toplumsal sözleşme.
MUSTAFA KEMAL VE O SATIR
Cumhuriyet’e giden yolda Mustafa Kemal’i en çok etkileyen düşünürlerden biri Rousseau, onun 1762 tarihli “Toplumsal Sözleşme” kitabı. O kitabı okurken Mustafa Kemal’in altını çizdiği cümlelerden biri şu:
“Egemenlik gücü basit ve tektir, bu gücü bölmek, onu yok etmektir”.‘Toplumsal Sözleşme’ o gücü korumayı amaçlıyor. Gezi Parkı eylemleri o gücü korumaya dönük, sivil, barışçı ve ödün vermeyen nitelikte. Duran adam ya da başka bir simgeyle yola devam kararında. AKP tam tersini yapıyor, o gücü bölmeye çalışıyor.
Polis geliyor. Adamla polis arasında geçen diyalog şöyle:
- Ne duruyorsun?
- Arkadaşımı bekliyorum
- Ne zaman gelecek?
- Bilmiyorum.
- Adı Ne?
- Ethem Sarısülük.