Yalçın Doğan

İki takım elbiseyi nasıl kazandım

26 Temmuz 2007
SEÇİMDEN önce, herkes gibi, benim çevrem de, seçim sonuçlarına ilişkin tahminimi soruyor. Ben seçmen olduğumdan bu yana, sürekli sol partilere oy kullanıyorum. TİP’ten başlayarak, döneme göre, CHP, SHP, DSP çizgisinde. 2002’de, geride kalmış bir hülyaya özlem anlamında, biraz da inadına, Türkiye Komünist Partisi’ne oy veriyorum. Son seçimde, oyum Baskın Oran’a.

Sol eğilimde olmak, bu yönde dilekte bulunmak başka, tesbitte bulunmak başka. Seçimden önce, Anadolu’nun farklı bölgelerini dolaştıktan sonra, yakın çevrem soruyor: Seçimde ne olur?

CEMAATE AYKIRI

Dilek başka, tesbit başka. Yanıtım şu:

"AKP tek başına iktidar olur. 285-290, belki 300 milletvekili çıkartır."

Ben bunu söyleyince, yakın çevrem, ablam, yeğenlerim, arkadaşlarım feryat figan:

"Vaaay, sen bunu nasıl söylersin? Sen ne biçim solcusun?"

Yahu, bunun solculukla filan ilgisi yok, bu benim gazeteci olarak, objektif gözlemim. AKP’nin tek başına iktidar olabileceğini yazdığımda, benzer eleştirilerle karşılaşıyorum. Ancak, milletvekili sayısında yanılıyorum.

Bu tahminim neden? Önce, Ertuğrul Özkök’ün sık sık dile getirdiği gibi, "cemaat ruhuna mahkum değilim". Geleneksel olarak, dahil olduğum cemaat artı eski ideolojik bağlantılarım ayrı, objektif gazetecilik gözlemi ayrı.

AKP NEDEN KAZANDI

Tek başına iktidar tahmini yaparken, Anadolu’da şunlara dayanıyorum.

1- Toplu konut. Metrekaresine göre, ayda 150 ya da 250 YTL taksitle ev sahibi olmak.

2- Meslek guruplarının çeşitli eleştirilerine karşı, sağlıkta atılan adımlar. Sağlık karnesiyle, özel hastanelerde tedavi olanağı. Eksiği var, gediği var, ama bu adım halkta müthiş tutuyor.

3- Halkla bire bir ilişkin kurmak. AKP, iktidarda bulunduğu dört buçuk yılda, insanlarla tek, tek, tek bağlantı kuruyor. Örneğin, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun başında bulunduğu bakanlık, Türkiye’nin herhangi bir yerinde, yardıma muhtaç bir babayı, anneyi ya da çocukları buluyor. Sorun ne ise, en kısa sürede çözüyor. Çubukçu’nun bakanlığı 7.5 milyon seçmene ulaşıyor. Ama, İstanbul’da, ama Kars’ta, Adana’da, Edirne’de. Muhtarlar yoluyla bilgi alış verişi, ardından ev, ev dolaşarak, sorun çözmek.

Buna, Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi üç, dört kez dolaşmasını eklemek gerek. Örneğin, Erdoğan dört buçuk yılda Konya’ya dokuz kez gidiyor, Baykal iki kez, biri Şeb-i Aruz, diğeri bir vefat, yani hiç.

Bunların toplamında, CHP Politbürosu kapalı kapılar ardında, tembellik içinde, halktan kopuk ideoloji üretirken, AKP halkla sürekli temas halinde, bir bir somut sorun çözüyor. AKP sanki muhalefette, hep nabız tutma halinde, örgütü sürekli çalışıyor. CHP Politbüro sanki iktidarda, o rahatlıkta. Örgütü kendi halinde.

İKİ BAHİS

Bunları gördükten sonra, AKP’nin tek başına iktidara geleceğini tahmin ediyorum. İtirazlar karşısında, iki arkadaşımla, takım elbisesine bahse giriyorum.

Aradan dört gün geçiyor, iki takım elbiseyi bekliyorum. Yok, nasıl olsa, sözlerini tutarlar.

Politbüro şefi ’yalan’ demişti

Politbüro şefi Deniz Baykal dört yıl önce yaşanan bir olayı şimdi doğrulamak zorunda kalıyor.

Zülfü Livaneli iki gün önce, Baykal’ın, o sırada Meclis dışında bulunan Tayyip Erdoğan’ı, Meclis’e sokmak için neler yaptığını yazıyor. Baykal bunu doğruluyor, Bu manevranın konuşulduğu yemekte bulunan Politbüronun diğer üyeleri, Stalinist ruha uygun olarak, hala yalanlama peşinde.

Erdoğan’ı Meclis’e getirme planının devamında, Baykal ile Erdoğan, İstanbul’da baş başa yemekte buluşuyor Şimdi, bu da diğer tanıklarca doğrulanıyor..

Dört yıl önce, bu buluşmayı yazıyorum. Politbüro şefi Baykal o tarihte bana açıklama gönderiyor, "yazdığınız yalandır, öyle konuşma ve buluşma yok" diyerek. Politbüronun çeşitli servisleri ile yeminli tetikçileri o kervana katılıyor.

Bugün ekleyecek bir şey yok. Her şey Politbüro ruhuna uygun. Seçimde aldığı sonuç gibi.
Yazının Devamını Oku

Seksen yıldır süren inşaat

25 Temmuz 2007
"CHP Kurtuluş Savaşı’nı yapan bir partidir." CHP seksen yıllık tarihe sahip bir parti. Bu gerçek dün CHP Genel başkanı Deniz Baykal tarafından bu cümleyle dile getiriliyor.

CHP’nin aldığı seçim yenilgisiyle bağlantılı soru üzerine, Baykal:

"Biz partimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz, partimizi yeniden inşa ediyoruz."

Bunu, 12 Eylül’de CHP’nin kapatılmış olmasına bağlıyor. Hem Kurtuluş Savaşı’nı yapan seksen yıllık parti, hem yeniden inşa edilen parti. Acemi bir mantık oyunu. CHP’nin yıllarca iktidar olduğunu görmezden gelerek.

12 Eylül’de bütün partiler kapatılıyor. Eski partilerin hepsi başka isimlerle yeniden kuruluyor. CHP de, önce SHP adıyla, yasal olanak doğduğunda, CHP olarak siyasette yerini alıyor. Yani, yeniden inşa etmek, yalın bir demagoji.

Yeniden inşa ise, örneğin ANAP var, örneğin AKP var. Her ikisi de, kurulduktan bir kaç ay sonra iktidar oluyor. "Kurtuluş Savaşı’nı yapan, yeniden inşa halindeki parti" ise, Baykal’la birlikte sürekli muhalefette.

33 İL VE GÜNEYDOĞU

Baykal
’ın dünkü açıklamalarında daha vahim bir sözü var:

"CHP iktidara gelebilir de, gelmeyebilir de."

Bir parti iktidar olmak hırsına sahip değilse, siyasette işi ne? Baykal zaten iktidar olmak istemiyor. Protokolde yeri var, lüks parti binası, lüks parti arabası, davul başkasında, istediği zaman, "yook, o öyle değil" diye bağırıp çağırmak, olmadı mı, "istemezük" cazgırlığı ile karışık, doğru Anayasa Mahkemesi’ne. Hayat bundan güzel olabilir mi?

Bu seçimde 33 ilde hiç milletvekili çıkartamıyor. Rize’de otuz yıldır, il olduğundan bu yana Aksaray’da hiç milletvekili çıkartamıyor. Güneydoğu’da zaten perişan. Anlaşılan, bu illerde ve bölgede yeniden inşa henüz tamamlanmış değil.

ÇOKLU İTTİFAK

CHP bu seçime aslında çoklu ittifakla giriyor.

DSP’nin yanı sıra, rahmetli İsmail Cem’in YTP’si buraya katılıyor. Yaşar Okuyan’ın Hür Partisi destek veriyor. SHP seçimlere girmiyor. Listelerine sağdan bazı isimleri transfer ediyor. CHP dışında, başka hiç bir sol parti bu seçime girmiyor. Buna Cumhuriyet mitinglerini eklemek gerek. Ama, oy oranı yine de, 20.9’da takılıyor.

CHP hiç sokağa çıkmasa, hiç bir şey yapmasa, bu oyu yine de alıyor.

CHP seçmeni yaşlı. Genç seçmenin sadece yüzde 5’i CHP’den yana. Bu da, CHP’de inşa süresinin epey uzayacağını gösteriyor.

CHP ve politbürosunda hiç bir şeyin değişmeyeceği ortada. Galiba, artık CHP’yi kendi kaderiyle başbaşa bırakmak zamanı.

Hayat, farklı bir sosyal demokrat partide toplanmayı zorluyor.

Etnik milliyetçilik geriledi

DİYARBAKIR’da yüzde 41.2, Batman’da yüzde 46.2, Adıyaman’da yüzde 65.1, Bitlis’de yüzde 58.7, Urfa’da yüzde 59.8, Van’da yüzde 53.3, Bingöl’de yüzde 71.5, Muş’ta yüzde 38.5, Hakkari’de yüzde 33, Şırnak’ta yüzde 27.9, Mardin’de yüzde 43.7.

Bu yüksek oranlar AKP’nin Güneydoğu’da ulaştığı başarının rakamları. 2002 oranlarını katlayan, herhangi bir siyasal partinin imreneceği rakamlar.

Buna karşılık, Kürtlerin oy deposu olarak bilinen bu bölgede, Kürt oyları geriliyor. Kürtler toplam yüzde 18-20 oranında oy kaybediyor. Kürtler bu bölgede 24 bağımsız milletvekili çıkartsa bile, etnik milliyetçilik, eskisi gibi revaçta değil.

Bu gelişme, Kürt sorununun çözümü için AKP’ye avantaj sağlıyor.

1- 24 bağımsıza rağmen, bu bölgede yaşayan halkın yarısından fazlası, etnik milliyetçi tutumu reddediyor.

2- Çözüm için, AKP’nin 24 bağımsızı mutlaka dinlemesi gerekiyor.
Yazının Devamını Oku

Erdoğan’ın şahsi Anayasası

24 Temmuz 2007
İL ve ilçe örgütlerine, AKP yönetimi genelge gönderiyor:<br><br>"Seçim sonuçları nedeniyle, herhangi bir taşkınlık yapılmaması ricasıyla..." Tarihsel bir rekorla yeniden iktidara gelen AKP’nin bu tavrı, hem seçim gecesi Başbakan Erdoğan’ın partisinin balkonundan yaptığı konuşmayla, hem de saat 24.00’ten sonra, kutlamalara son verilmesi isteğiyle. Zafer sarhoşluğuna kapılmayan bir anlayış. Övgüye değer.

Erdoğan’ın konuşmasında dikkatimi çeken üç cümle, AKP’nin yeni iktidar dönemindeki yaklaşımını sergiliyor.

1- "Farklı siyasi tercihlere saygı duyuyoruz, bu zenginliği koruyacağız, rahat olun." AKP’nin insanların günlük yaşamlarına müdahale edeceği, yaşam tarzını değiştirme yanlışına düşeceği gibi kaygılara karşı, Erdoğan söz veriyor.

2- "Cumhuriyetin temel değerlerinden taviz vermeyeceğiz." Laikliği bir kez daha vurgulayarak, Erdoğan söz veriyor.

3- "Partim ve şahsım adıma, kimseye kırgın değilim, yeni bir sayfa açıyoruz." Son dönemde eksikliği nedeniyle, çok çektiğimiz uzlaşma kültürüne dönüş açısından, Erdoğan söz veriyor.

Bu konuşma Erdoğan’ın şahsi Anayasası gibi. Söylediklerine sadık kalacağına, şahsi Anayasasının 70 milyon insanın kaderiyle bütünleşeceğine inanmak istiyorum.

Madem merkezin yeni partisi, kendisini eleştirenlere hoşgörüyle bakarak.

Son Sovyet Politbürosu gibi

2002’de CHP’nin seçim yenilgisinden sonra, Deniz Baykal’la ilgili Hürriyet’in manşetini anımsıyorum: Evde Tek Başına.

Baykal
genel başkan olduğu günden bu yana, şimdi bu dördüncü seçimde, evde hep tek başına. CHP, lideri olarak Baykal, yanındaki ekibi ve programı, evde sürekli tek başına. Biraz gürültü patırdı, belki şu ve bu kurultayı, ardından hiç bir şey olmamış gibi, hatta uyduruk gerekçelerle, "oyumuzu arttırdık" bile diyebilir.

CHP’den seçim gecesi ortada kimse görünmezken, Genel Sekreter Önder Sav zoraki olarak, TV’lerin karşısına çıkıyor. Saat 23.00’ü geçmiş, Sav, "Genel başkanla görüşmedim" diyor. Tersini kanıtlayacak veri yok elde, doğru ya da yanlış, tıpkı son Sovyet politbüro tavrı. Sfenks gibi durup, "Seçim sonuçlarını ders olarak algılamıyorum" demesi, ağır yenilgiye tuz biber ekiyor.

Çok daha vahim olan, yüzde 30’larda bulunan sol oylar artık yüzde 20’lere çakılıyor. Bunun sorumluları, evde tek başına, zaman kazanmakla meşgul.

Güneydoğu’da CHP ve MHP

MHP ile CHP milletvekili toplamı, 2002’de CHP’nin milletvekili sayısına eşit. Tersinden bakarsak, MHP milletvekillerini CHP’den alıyor, AKP’ye zarar veremiyor. Seçim öncesi, "CHP yerine MHP’ye de oy verilebilir" tezi, CHP’yi bıçak gibi kesiyor.

CHP ile MHP, seçim tarihimizde, söylem ve idelojik olarak birbirine ilk kez bu kadar yaklaşıyor. Bu yaklaşma, birbirlerini yiyip bitirmeleriyle sonuçlanıyor.

CHP ve MHP’nin bir diğer dramı, Güneydoğu’da. Güneydoğu’da CHP ve MHP utanç verici sonuçlar alıyor. İllere göre, her iki partinin oranları 3.83, 1.92, 3.13, 0.84, 1.32, 2.05, 3.38 gibi perişan oranlar. Orada ikisi de yok.

Kürt bağımsızlar olmasa, AKP o bölgeyi silip süpürüyor. CHP ve MHP nasıl iki parti ki, koca bir bölgede yok hükmünde.

Kadınlarda Kürtler önde

MECLİS’te kadınlar ilk kez yüzde 10 oranında temsil hakkına kavuşuyor.

AKP’den 31, CHP’den 10, MHP’den 2 ve Kürtlerden 8 kadın Meclis’te. Kadınlarda Kürtler yüzde 30 oranıyla ilk sırada. Helal olsun onlara.

Oysa, Cumhuriyet mitinglerinde bol bol kadın var. Ayrıca, CHP’nin yüzde 25 kadın kotası var, sözüm ona.

Her açıdan, CHP artık kaderiyle başbaşa.
Yazının Devamını Oku

Yıldırım çarpan insanlar kongresi

22 Temmuz 2007
ABD’de kilometrekareye 50 ila 70 yıldırım düşüyor. Elbette, bunların çok büyük bölümü insanlara isabet etmiyor. Ancak, yıldırım bazı insanları da birden fazla çarpıyor. Bir, üç, beş, hatta yedi kez... İşte bu yıldırım kurbanları ABD’nin Tennessee eyaletindeki Yıldırım Çarpanlar Kongresi’nde buluştu.

Arabasına binerken, sağanak yağmurla gelen yıldırım Steve Marshburn’ü çarpıyor. Adam kendinden geçiyor. Uzun süren baygınlık sonrasında gözlerini açtığında, bazı kemiklerinin kırıldığını, ayaklarının tutmadığını fark ediyor.

Park bekçisi Roy Sullivan, ağaçlar arasında dolaşırken, kendisine isabet eden yıldırımla, vücudunun pek çok yerinde /images/100/0x0/55eaf8eff018fbb8f8a2a2aeyanıklarla kıvranıyor.

Öğretmen Linda Cooper yıldırım çarpması sonucunda, belleğini yitiriyor. Eski haline gelmesi on yıl sürüyor.

Büro çalışanı Renee Tressler’in yıldırım çarpması sonucu, dişleri dökülüyor. Ayak kemikleri kırılıyor.

Golf oynarken, yıldırım çarpan Mike Utley’i kurtarmak mümkün olmuyor. Terle karışan yıldırım, vücudunda çok yüksek derecede ısıya yol açıyor. Ve hayatını kaybediyor.

Bunun gibi daha yüzlerce örnek var.

EN ÇOK BELLEK KAYBI

Illinois Üniversitesi tıp profesörü Mary Ann Cooper’ın dikkatini çekiyor. Yaptığı araştırmadan elde ettiği sonuca göre, ABD’de kilometrekareye her yıl düşen yıldırım sayısı 50 ile 70 arasında değişiyor. Ülke ve iklim farklılıkları çerçevesinde.

Profesör Cooper üşenmiyor, yıldırım çarpan insanlarla bağlantı kuruyor. Onlardaki hastalıkları, iyileşme sürelerini öğreniyor. En çok bellek kaybına rastlıyor. Sonradan düzelse bile, bellek kaybı en çarpıcı sonuçlardan biri.

Bir başka çarpıcı bulgu, yıldırım bazı insanları birden çok çarpıyor. Bir, üç, beş, hatta yedi kez. Tam talihsizlik. Örneğin, park bekçisi Sullivan tam yedi kez yıldırımın hışmına uğruyor. Buna rağmen, hayatta kalmayı başarıyor. Tam talih.

Yıldırımdan nasibini alan Marshburn de, Cooper’dan bağımsız, kendi yolunda araştırmaya giriyor. Yıldırım nedir? Önlenebilir mi? Etkileri nedir? Yıldırım isabet edenler kimler ve nelerle karşılaştılar?

Bir yandan kendi tedavisi için doktor doktor dolaşırken, diğer yandan bir dernek kuruyor. Derneğin asıl amacı, yıldırımdan kurtulma çareleri. Tedavi yolları.

1400 ÜYESİ VAR

Araştırmaları sonunda, dünyaya yılda bir milyardan daha fazla yıldırım düştüğünü keşfediyor. Elbette, bunların çok büyük bölümü insanlara isabet etmiyor. Ama, isabet eden insanlarla haşır neşir olmak, hobisine dönüşüyor. Kendini derneğe veriyor.

Birbirinden habersiz iki ayrı uğraş, sonunda tıp profesörü ile Marshburn’u aynı yerde buluşturuyor: Yıldırım Çarpanlar Kongresi.

İlk bakışta uçuk gibi. Ama, böyle bir topluluk var. Ulaşabildikleri kişi sayısı 1400 dolayında.

Geçenlerde Yıldırım Çarpanlar Kongresi ABD’de Tennessee yakınlarında bir otelde toplanıyor. Toplananlar hem kendi başlarından geçenleri ve karşılaştıkları fiziki sorunları aktarıyor, hem de yıldırımdan korunma çareleri tartışılıyor.

Benim çok ilgimi çeken, ilginç bir kongre. New York Times’ta gördüğüm bir ilandan yola çıkarak, elde ettiğim bu bilgiler, hepimize yabancı. Ama, hayatın gerçekleri arasında.

Bugün bizde seçim var. Aman, dikkat edin, sizi bugün sakın yıldırım çarpmasın.
Yazının Devamını Oku

Harp Akademileri’nde uyuşmazlık fotoğrafları

21 Temmuz 2007
YAKLAŞIK kırk yıldır, bir Başbakan ilk kez Harp Akademileri diploma törenine katılmıyor. Kırk yıldır, ilk kez. Seçime üç gün kala, belki katılamıyor. Gerekçesi makul. Ama, bu ilk kez yaşanıyor. Aslına bakarsanız, Tayyip Erdoğan diploma törenine katılmamakla, kendi açısından belki de iyi ediyor. Çünkü, törende ilginç manzaralar var. Siyasi mesajlar içeren manzaralar.

AKP ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) arasındaki kan uyuşmazlığını belgeleyen fotoğraflar.

Askerlerin törendeki vücut dili ve davranış biçimi, uyuşmazlığın göstergesi.

ALKIŞ VE ALKIŞ

Törene geliş ve gidişinde, ayrıca tören sırasında Cumhurbaşkanı Sezer büyük alkış alıyor. Tempo halinde. İlgi büyük, destek tam.

Törende Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt büyük alkış alıyor. Tempo halinde ve sürekli. Ordu, emir-komuta zincirine bağlılığını gösteriyor.

Sezer’e destek, Büyükanıt’a bağlılık, sadece alkış yoluyla değil. Tören boyunca, bakışlar, ilgi, küçük bir hareket, benzeri jest Sezer ve Büyükanıt için.

Tören çerçevesinde de kalsa, tören nedeniyle de olsa, fotoğrafın arkasına bakmak yetiyor. Bu davranışlarla, aslında mesaj veriliyor.

ÇIT YOK

Törendeki diğer manzaralara bakınca, AKP-TSK kan uyuşmazlığı çok daha net hale geliyor. Protokol ve nezaket gereği;

1- Bülent Arınç, Meclis Başkanı olarak, diploma veriyor. Çıt yok. Ne bir alkış, ne bir başka ilgi, çıt yok.

2- Vecdi Gönül, Milli Savunma Bakanı olarak, diploma veriyor. Çıt yok. Ne bir alkış, ne bir başka ilgi, çıt yok.

Sanki, görünmez bir el işaret ediyor, görünmez bir ses emir veriyor, koca törende, Arınç ve Gönül diploma verirken, kimsenin kılı kıpırdamıyor. Tek bir alkış sesi duyulmuyor.

AKP-TSK arasındaki kan uyuşmazlığının bundan daha iyi bir göstergesi yok.

Tayyip Erdoğan böyle bir ortamı önceden tahmin etmiş olabilir. Seçim, geçerli bir mazeret. Benzer sessizlikle karşı karşıya kalmamak için, törene katılmıyor. Yine de, kırk yıldır bir Başbakanın Harp Akademileri törenine katılmayışı, dikkatlerden kaçmıyor.

YAŞ’TAN BİLDİRİYE

AKP ile TSK arasındaki uyuşmazlık, laiklik meselesinden kaynaklanıyor. Çok derin bir uyuşmazlık.

Bunun pratiği, son dört yıldır Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) yaşanıyor. Başbakanın da bulunduğu YAŞ’ta, laikliğe aykırı davranışı belirlenen subay ve astsubaylar ordudan ihraç ediliyor. Karara katılmayan Başbakan Erdoğan, itiraz şerhi düşüyor. Kan uyuşmazlığı somutlaşıyor.

Günümüzde diğer olay, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün açıklaması. Gül, 27 Nisan’da askerlerin e-muhtırasına karşı, "bildiri tamir edildi" diyor. Sivil iktidar ile ordu arasında, bildiriden doğan gerilim ortadan kalktı, anlamında.

Önceki gün Harp Akademileri törenindeki manzaralar, tamirden en küçük bir iz olmadığını gösteriyor. Gül yanılıyor.

Bir sivil iktidar ile ordunun, kendi mevzilerine çekilmesi demokrasilerde kabul edilebilir bir olgu değil. Ordu, sivil iktidarın emrinde bir kurum olduğunu unutmadan, sivil iktidar da, toplumun orduya duyduğu güveni unutmadan, bu uyuşmazlığı ortadan kaldırmak zorunda.

Net değişim sekizde bir

GAZETECİ olarak, bu seçim izlediğim sekizinci genel seçim.

Bu seçimlerde, iktidarın çok net değiştiği tek seçim var. 2002 seçimleri. Diğerleri ikiye ayrılıyor. Bir bölümü askeri darbeler sonrasında demokrasiye geçiş seçimleri. Ötekiler ise, ya aynı koalisyonların devamı niteliğinde ya da bir önceki koalisyonda bulunan bazı partilerin yeni bir koalisyonda yer almalarıyla sonuçlanıyor. Çok net bir iktidar değişikliği yok. Değişti gibi geliyor, ama ülke koalisyon gelgitleriyle çalkalanıyor. 77 seçimlerinde bile, önce yine iktidardaki koalisyon kuruluyor, Ecevit, o koalisyonun bozulmasından sonra iktidara geliyor.

Tek partiden bir başka partiye seçim yoluyla değişim yok. Bizim ülkemizde demokrasinin yerleşmesindeki engellerden birisi de bu.

Yarın mı? Umudum yok, yine de size bağlı.
Yazının Devamını Oku

Ya devlet başa ya kuzgun leşe

20 Temmuz 2007
KENDİ siyasi ekibiyle pek paylaşmıyor. Zaten son günlerde çoğunu görmüyor. Son söylemini kendisi veriyor. Başbakan Erdoğan siyasal tarihimizde eşine ender rastlanan bir çıkış yapıyor. Hatta, belki ilk. "Tek başımıza iktidar olamazsak, siyasetten çekilirim" diyor. Bunu geçmişte Özal’ın 87 seçimlerinde "ben muhalefet olmam" sözüyle karşılaştıranlar var. Karşılaştırma yanlış. Erdoğan’ın söylemi, Özal’ı çok aşıyor.

Siyaset kitaplarına yeniden bakıyorum, altmış yıllık seçim tarihimizde böyle meydan okuma yok.

Erdoğan bu restini partisi içinde kimseyle paylaşmıyor.

İKİ FARKLI YORUM

Erdoğan
’ın sözleri AKP içinde iki farklı yoruma yol açıyor.

1- Erdoğan’ı birileri fena halde gaza getirmiş ki, tek başına iktidar olacağından hiç kuşkusu yok.

Bu tezi savunanlar, AKP’nin son yaptığı anketten yola çıkıyor. Gerçi, o ankette AKP yüzde 39 görünüyor ve tek başına iktidar mümkün ama, garanti değil.

2- Bu çıkışıyla, Erdoğan rakiplerine son darbeyi indirdi ve AKP bir kaç puan daha yükseldi.

Bu tezi savunanlar da, Erdoğan’ın muhalefeti çökerttiği inancında.

ŞİMDİDEN TEST

"Siyasetten çekilirim"
sözü ciddi bir risk. Kendisini yakından tanıyanlar, geçmişte herhangi bir konuda, kendisini bu ölçüde bağladığını anımsamıyor.

Dolayısıyla, tek başına iktidar olmazsa, gerçekten çekilebileceğini düşünenlerin sayısı AKP içinde az değil.

AKP içinden son yorum ise, Cumhurbaşkanlığı bağlantılı. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi halinde, kendisinin aday olacağı. Bunu şimdiden test ediyor, görüşü.

Bu olayın AKP cephesi.

KAÇAK GÜREŞENLER

Çekilen restin muhalefetteki yansıması tam komedi.

Erdoğan’ın meydan okuması karşısında, diğer parti liderleri ne yazık ki, kaçak güreşiyor. Onlar kaçak güreştikçe, Erdoğan onların üstüne daha çok gidiyor.

Seçimde partilerini baraj altında da bıraksalar, siyasal ömürlerinde tek bir seçim bile kazanamasalar, koltuklarına çakılanların, ham hum şaralop, işi gürültüye getirmelerini anlamak güç değil. Çünkü, onlar ömürleri boyu, aynı şeyi yapıyor.

Baykal, Bahçeli ve Ağar’ın, Erdoğan’ın onlara meydan okuması karşısında takındıkları tavır gülünç. Kısır demagojik açıklamalar, hatta ayıp.

Ama, işte bu tavır, Erdoğan’ın kişisel puanını yükseltiyor. Aynı tavır muhalefete duyulan güvensizlikle yeniden bütünleşiyor.

Son bir olasılık daha var. Erdoğan, tek başına iktidar olamayacağını görüyor, onun için restleşiyor. Can havliyle, son hücum.

Kemal Tahir’in ünlü deyimiyle, ya devlet başa ya kuzgun leşe.

Siyaseti sarsan anket

KONDA’nın anketi dün siyaset dünyasında büyük yankı topluyor. Çünkü, sonuçlar, "yok, bu kadar da olmaz" dedirtiyor.

Konda’nın anketine göre, AKP yüzde 42.6, CHP yüzde 17.3, MHP yüzde 12.5, kararsızlar yüzde 11. Kararsızların dağıtımından sonra, AKP yüzde 48’e dayanıyor. Eğer doğru çıkarsa, her iki geçerli oydan biri AKP’ye gidiyor.

Bu oranlara muhalefet çok sinirleniyor. İlginç olan, AKP’liler bile bu oranı yüksek buluyor.

Geçen seçim sonrasında anketler çok tartışılıyor. Lehte ya da aleyhte, seçim sonrasında sanıyorum en çok KONDA’nın anketi tartışılacak.
Yazının Devamını Oku

Bu ülkeye demokrasi gelecek

19 Temmuz 2007
BİR köyde oy nasıl kullanılıyor? Uzakta, çok uzakta bir köy. Kuş uçar, kervan geçer mi bu köyden? Sabahın erken saati. Erken ama, köy çoktan uyanıyor.

Bu ülkede seçim var. Bu köyde seçim var mı? Bu köy seçime katılıyor mu? Bu köy seçimden haberdar mı?

Beni bu sorulara yönelten o erken saatten köyün meydanında toplanan kadınlar, erkekler ve çocuklardan yükselen sesler. Hele de, kadınlar:

"Biz hakkımızı istiyoruz, bizi hep yalnız bıraktılar, bize hiç gelmediler, bizim için hiç bir şey yapmadılar."

Toptan suçlama. O ya da bu parti, şu ya da bu hükümet, bugün ya da dün için değil. Suçlama bütün zamanlar için geçerli. Bütün iktidarlar için geçerli.

HANGİ YAŞTALAR

Bir köyde oy nasıl kullanılıyor?

Uzakta, çok uzakta bir köy. Suriye-Irak sınırına yakın bir yerde.

Liderler meydanlarda sırayla boy gösteriyor. TV’ler onların söylediklerini, verdikleri sözleri, yaptıklarını ve yapacaklarını yansıtıyor. Köy halkı hep birlikte bunları dinliyor, sonra yakınıyor:

"Bizim için hiç bir şey yapmadılar."

Yıllar ve yıllarca bu köye sanki hiç kimse uğramıyor. Köyün kapısını sanki hiç kimse çalmıyor. Köylü o kadar kırgın, o kadar küskün:

"Bizi hiç kimse dinlemedi, derdin nedir, diye kimse sormadı."

Çevremdeki dört, beş kadının yüzüne bakıyorum. 45-50 yaşlarındalar. Öğreniyorum ki, 28-30’larını sürüyorlar. Güneşin alnında çapa sallamaktan, tarlada doğurmaktan ve de başka yokluklardan.

Bunların hiç biri yeni değil. Hiçbiri sürpriz değil. Ama, sürpriz olan bir şey var.

OY NE DEMEK

Bir köyde ya da bu köyde oy nasıl kullanılıyor? Yine kadınlara soruyorum.

- Oy kullanacak mısın?

Önce anlamıyor. Oy nedir, bilmiyor. Yanındakiler anlatınca, "evet" diyor.

Bu sorulmaz ama, uzakta bir köy, orada bir kadın, bir sakıncası yok, soruyorum.

- Kime oy vereceksin?

- Oğlum biliyor.

- Nasıl kullanacaksın oyunu?

Hiç bir şey anlamıyor, ne demek, nasıl kullanacaksın, böyle soru mu olur, gibilerinden şaşkınlıkla bana bakıyor. Ben sorumu tekrarlıyorum. O zaman aynı şaşkınlıkla:

- Oğlum gidecek, kullanacak.

- Nasıl, senin adına mı?

- Hayır, hepimiz için.

- Nasıl hepiniz için?

- Biz evde sekiz kişiyiz, oğlum gidecek, sekiz kişi için mühür basacak.

Bir kişi, sekiz ayrı oy pusulasında, sekiz kişi için tak tak tak basıyor mührü, atıyor zarfları sandığa, ötekiler gelip sonradan parmak basıyor.

Halkımızın siyasi iradesi tecelli ediyor. Demokratik bir biçimde. Halkımız serbest iradesiyle, demokratik hakkını kullanarak, kendisini yönetecek iktidarı belirliyor.

YARIM SAATTE SEÇİM

Köyün muhtarına soruyorum. Evet, bu hep böyle, dün de böyle, bugün de böyle. Muhtar da, şaşkın. Ne var bunda, gibilerinden bakıyor yüzüme. Muhtara, köy için tahminini soruyorum.

"127 bağımsıza, 19 (...) partisine çıkacak. Bizde seçim yarım saatte biter."

Seçimin kuralı, gizli oy, açık sayım. Köyde oy da açık, sandık da açık, sayım da. Bir kişi, o aileden sekiz kişi için, bir kişi öteki aileden beş kişi için, diğeri altı kişi için oy kullanıyor, olup bitiyor. Muhtarın söylediğine göre, "köyde seçim yarım saatte biter".

Yarım saat filan değil, o köyde, ötekinde, berikinde, diğer köyde seçim zaten çoktan bitiyor. Mesele sadece işin 22 Temmuz’da fiilen bitecek olması.

Yıl 2007. Türkiye 60 yıldır sandığa koşuyor. Olacak, günün birinde bu ülkeye demokrasi gelecek.

Su santralları

KURAKLIK Türkiye’nin pek çok yerinde etkili, ama susuzluk özellikle Ankara, İstanbul, İzmir ve Bursa’yı vuruyor. Konya Ovası başta, orta Anadolu’nun bazı yerlerini vuruyor.

Buna karşılık, Anadolu’nun pek çok yerinde su sıkıntısı, anılan kentlerdeki gibi değil. Sıkıntı varsa da, daha az.

Hatta öyle ki, enerji amaçlı, küçük çaplı rüzgar ve su santrallarında kullanılan türbünler için sıraya giriliyor. 970 santral projesi. Enerji Bakanı Hilmi Güler’in deyimiyle, "2013’e kadar suyu son damlasına kadar kullanmış olacağız, tek damla boşa akmayacak".

Büyük kentler susuzlukla karşı karşıya, öte yanda su santralları. Demek ki, büyük kentler on yıldır kötü yönetiliyor.
Yazının Devamını Oku

Hem Baskın, hem Ufuk

18 Temmuz 2007
BAŞLANGIÇTA tanınma oranı hayli düşük, bir milletvekili adayı için yok denecek kadar az. Ancak, şimdi seçmenin yüzde otuzu Baskın Oran’ı ve Ufuk Uras’ı tanıyor. Nasıl tanıyor? İstanbul 2’nci bölgeden bağımsız milletvekili adayı olduktan sonra, gazetelerde Baskın Oran’la ilgili 900 haber yayınlanıyor.

Baskın Oran TV’lerde toplam ondört saat yayına çıkıyor. Bir aday için rekor. Neden öyle? Çünkü:

1- Baykal’a güvenmeyen, CHP’ye uzak duran geniş sosyal demokrat kitle, İstanbul 2’nci bölgede oyunu Baskın Oran için, İstanbul 1’inci bölgede Ufuk Uras için kullanmaya hazırlanıyor.

2- CHP’nin bir de milliyetçi tavırla, sosyal demokrasinin rayından çıkmış olmasına tepki duyan geniş sosyal demokrat kitle, oyunu Ufuk Uras ve Baskın Oran için kullanmaya hazırlanıyor.

3- İktidara geldiğinde ne yapacağı bilinmeyen muhalefete tepki olarak, farklı kesimlerin oyları, bağımsız Baskın Oran ile Ufuk Uras’da toplanıyor.

700 BAĞIMSIZ

Bu seçim Cumhuriyet tarihinde bağımsız milletvekili adaylarının en çok olduğu seçim. Türkiye çapında tam 700 bağımsız aday milletvekili olmak için yarışıyor.

700 rakamı bile, Türkiye’deki siyasal partilerin oligarşik yapısını yansıtmaya yetiyor.

Aynı zamanda, seçimde yüzde 10’luk barajın çarpıklığını gösteriyor. Bu iki çarpıklık;

1- Baskın Oran gibi, politika yapmak istedikleri halde, kendilerine yakın partilerde yer bulamayanları,

2- Baraj nedeniyle Ufuk Uras gibi parti yöneticilerini,

3- Yine baraj nedeniyle, Kürtleri bağımsız aday olmaya zorluyor.

ORTAK PAYDA

Bunun dışında, oyların Baskın Oran ile Ufuk Uras’a yönelmesinde ortak bir payda var.

Meclis’te siyaset yapma biçimi ile halkın sorunlarıyla siyasetin gündemi arasındaki uçurum, bağımsızların ortak paydası.

Dışlanmak, kendini mağdur hissetmek, ortak paydanın öteki yönü.

Bu nedenler, başta Ufuk Uras ve Baskın Oran olmak üzere, belli kaliteyi çoktan aşmış bağımsızların milletvekili olma şansı yükseliyor.

Biri, Sesimiz Baskın Olsun, diğeri, Meclis’e Ufuk Gerek sloganıyla, siyasetin ezberini, alışılmış kalıplarını kırma şansını yakalıyor.

Geçen seçimde İstanbul 1 ve 2’nci bölgede bir milletvekili çıkması için, oy sayısı 41 bine kadar düşüyor. Bu seçimde katılma oranına paralel, seçilmek için 60 bin dolayında oy gerek.

700 bağımsız arasından, üç aşağı, beş yukarı 30 dolayında adayın seçilme olasılığı var.

Gönlüm Baskın Oran ile Ufuk Uras’ı Meclis’te görmek istiyor. Onlar gibi insanların politikada üslup ve biçim değiştireceğine inanıyorum.

İp ve saat

NE muhteşem kozlar. AKP iktidarını tam çökertecek, yüreğinden vuracak tezler.

MHP Apo’ya ip diye ortaya çıkıyor. Sonra çuvallıyor ve bu saçma tartışma saman alevi gibi sönüyor.

CHP Tayyip Erdoğan’ın saati diye ortaya çıkıyor.

Halkı yine halkı zerre kadar ilgilendirmeyen bir polemik.

İp ve saat safsatalarına, ilgi bir yana, halk gülmüyor bile.

Modası çoktan geçmiş lafazanlıklar. AKP iktidarı dönemindeki zavallı muhalefet, şu sıcak seçim ortamında bile, incir çekirdeğini doldurmayan sözlerle meşgul.

En genç aday

GALATASARAY Üniversitesi mezunu. Endüstri mühendisi. Avrupa Komisyonu bursuyla Belçika’da yüksek lisans sahibi.

AB projelerinin ihalesini yapan, resmi bir kurumu ilk oluşturanlardan. AB ve uluslararası ihaleleri ezbere biliyor.

1977 Haziran doğumlu Didem Engin bütün Türkiye’de en genç milletvekili adayı. CHP İstanbul 2’nci bölgede. Ancak, 14’üncü sırada.

Genç, yetenekli, dünyayı tanıyor, ama 14’üncü sırada. Seçilme şansı hayli düşük. CHP böyle genç bir insanı aday göstermekle çok isabetli davranıyor. Ama, 14’üncü sırada yer vermekle, isabeti ıskalıyor.

Didem Engin geçen gün bana ziyarete geldiğinde, "Parti içi mücadele bizim gibi gençlerin dışında, ben ve benim gibiler, gençleri motife etmek istiyoruz. Ben bazı olaylara seyirci kalmak istemedim, onun için aday oldum" diyor.

Kırk yıldır o koltuklara çöreklenmiş politikacılar yanında, Didem Engin, taze bir fidan. Ama, hangi kaşarlanmış CHP’li Didem Engin gibi genç insanlara şans tanır?

Oysa, otuz yıldır tek başına iktidarı unutan CHP, iktidar şansını ancak bu gibi gençlerle yakalayabilir. Eğer, iktidar olmayı gerçekten istiyorsa.
Yazının Devamını Oku