SEÇİMDEN önce, herkes gibi, benim çevrem de, seçim sonuçlarına ilişkin tahminimi soruyor.
Ben seçmen olduğumdan bu yana, sürekli sol partilere oy kullanıyorum. TİP’ten başlayarak, döneme göre, CHP, SHP, DSP çizgisinde. 2002’de, geride kalmış bir hülyaya özlem anlamında, biraz da inadına, Türkiye Komünist Partisi’ne oy veriyorum. Son seçimde, oyum Baskın Oran’a.
Sol eğilimde olmak, bu yönde dilekte bulunmak başka, tesbitte bulunmak başka. Seçimden önce, Anadolu’nun farklı bölgelerini dolaştıktan sonra, yakın çevrem soruyor: Seçimde ne olur?
CEMAATE AYKIRI
Dilek başka, tesbit başka. Yanıtım şu:
"AKP tek başına iktidar olur. 285-290, belki 300 milletvekili çıkartır."
Ben bunu söyleyince, yakın çevrem, ablam, yeğenlerim, arkadaşlarım feryat figan:
"Vaaay, sen bunu nasıl söylersin? Sen ne biçim solcusun?"
Yahu, bunun solculukla filan ilgisi yok, bu benim gazeteci olarak, objektif gözlemim. AKP’nin tek başına iktidar olabileceğini yazdığımda, benzer eleştirilerle karşılaşıyorum. Ancak, milletvekili sayısında yanılıyorum.
Bu tahminim neden? Önce, Ertuğrul Özkök’ün sık sık dile getirdiği gibi, "cemaat ruhuna mahkum değilim". Geleneksel olarak, dahil olduğum cemaat artı eski ideolojik bağlantılarım ayrı, objektif gazetecilik gözlemi ayrı.
AKP NEDEN KAZANDI
Tek başına iktidar tahmini yaparken, Anadolu’da şunlara dayanıyorum.
1- Toplu konut. Metrekaresine göre, ayda 150 ya da 250 YTL taksitle ev sahibi olmak.
2- Meslek guruplarının çeşitli eleştirilerine karşı, sağlıkta atılan adımlar. Sağlık karnesiyle, özel hastanelerde tedavi olanağı. Eksiği var, gediği var, ama bu adım halkta müthiş tutuyor.
3- Halkla bire bir ilişkin kurmak. AKP, iktidarda bulunduğu dört buçuk yılda, insanlarla tek, tek, tek bağlantı kuruyor. Örneğin, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun başında bulunduğu bakanlık, Türkiye’nin herhangi bir yerinde, yardıma muhtaç bir babayı, anneyi ya da çocukları buluyor. Sorun ne ise, en kısa sürede çözüyor. Çubukçu’nun bakanlığı 7.5 milyon seçmene ulaşıyor. Ama, İstanbul’da, ama Kars’ta, Adana’da, Edirne’de. Muhtarlar yoluyla bilgi alış verişi, ardından ev, ev dolaşarak, sorun çözmek.
Buna, Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’yi üç, dört kez dolaşmasını eklemek gerek. Örneğin, Erdoğan dört buçuk yılda Konya’ya dokuz kez gidiyor, Baykal iki kez, biri Şeb-i Aruz, diğeri bir vefat, yani hiç.
Bunların toplamında, CHP Politbürosu kapalı kapılar ardında, tembellik içinde, halktan kopuk ideoloji üretirken, AKP halkla sürekli temas halinde, bir bir somut sorun çözüyor. AKP sanki muhalefette, hep nabız tutma halinde, örgütü sürekli çalışıyor. CHP Politbüro sanki iktidarda, o rahatlıkta. Örgütü kendi halinde.
İKİ BAHİS
Bunları gördükten sonra, AKP’nin tek başına iktidara geleceğini tahmin ediyorum. İtirazlar karşısında, iki arkadaşımla, takım elbisesine bahse giriyorum.
Aradan dört gün geçiyor, iki takım elbiseyi bekliyorum. Yok, nasıl olsa, sözlerini tutarlar.
Politbüro şefi ’yalan’ demişti
Politbüro şefi Deniz Baykal dört yıl önce yaşanan bir olayı şimdi doğrulamak zorunda kalıyor.
Zülfü Livaneli iki gün önce, Baykal’ın, o sırada Meclis dışında bulunan Tayyip Erdoğan’ı, Meclis’e sokmak için neler yaptığını yazıyor. Baykal bunu doğruluyor, Bu manevranın konuşulduğu yemekte bulunan Politbüronun diğer üyeleri, Stalinist ruha uygun olarak, hala yalanlama peşinde.
Erdoğan’ı Meclis’e getirme planının devamında, Baykal ile Erdoğan, İstanbul’da baş başa yemekte buluşuyor Şimdi, bu da diğer tanıklarca doğrulanıyor..
Dört yıl önce, bu buluşmayı yazıyorum. Politbüro şefi Baykal o tarihte bana açıklama gönderiyor, "yazdığınız yalandır, öyle konuşma ve buluşma yok" diyerek. Politbüronun çeşitli servisleri ile yeminli tetikçileri o kervana katılıyor.
Bugün ekleyecek bir şey yok. Her şey Politbüro ruhuna uygun. Seçimde aldığı sonuç gibi.