Yalçın Doğan

İntihalin Mardin’deki adı

12 Haziran 2010
SANKİ inşaat ihalesi, oysa bilimsel bir araştırma. Bilimsel araştırmalar da, bu devirde, herhangi ticari bir proje gibi ihaleye çıkıyor. İhaleyi yapan DPT ya da bakanlıklar olabilir. Bilimsel araştırma projesi vermek için, devletin kurumları, bilimsel araştırmayı yapacak ekibin yanında ya bir araştırma şirketi ya da bir sivil toplum örgütünün bulunmasını şart koşuyor.
Şart koşuyor, çünkü araştırmanın sonunda iyi para var. Özel araştırma şirketi, bir tür taşeron şirket olsun ki, araştırma yabancıya değil, bizimkilere gitsin mantığı.
Bilimsel proje ihaleye çıkınca, taşeron firmalar herhangi bir ticari ihaledeki gibi, teminat gösteriyor, para yatırıyor.
İYİ PARA VAR
Bilimsel araştırmada taşeron firmaların ne işi var? Çok işi var. İyi para kazanıyorlar, başkalarının yaptıkları araştırmalara konuyorlar.
Bu işin bilimsel araştırmalarda ticaretin nasıl devreye girdiğini göstermesi açısından, hoş olmayan fotoğrafı.
Adalet Bakanlığı olumlu bir düşünceden hareket ederek, 2013 Yılına Kadar Eğitim Yoluyla Şiddetin Azalması başlıklı bir proje hazırlıyor. Malum, Türkiye şiddet toplumu. Eğitim yoluyla şiddeti nasıl azaltmak mümkün, bunun bilimsel olarak araştırılması için  elverişli alanlardan biri Güneydoğu.
Muğla Üniversitesinden bir grup öğretim üyesi öğrencilerle birlikte, böyle bir araştırma için 2009 Mart ayında kolları sıvıyor. Araştırmanın başlığı Mardin İli Sosyal Risk Analizi. Türkiye’de hiç yok, ilk kez böyle bir araştırma yapılıyor.
Araştırma martta başlıyor, bir ay sonra 21 Nisan’da 44 kişinin öldürüldüğü Bilge Köyü katliamı yaşanıyor. Yani, yerinde ve zamanında bir araştırma.
Muğla Üniversitesi ekibi bir ay boyunca Mardin ve çevresini adım adım tarıyor. Boşaltılan köyler, terör, göç, ilçelerdeki nüfusun sorunları, siyaset üretenler için risk alanlarının saptanması gibi konularda kapsamlı bilgi topluyor.
Mardin Valisi Hasan Duruer araştırmanın her aşamasında, üniversite ekibini destekliyor.
Çünkü, sonuçta araştırma devlete teslim edilecek. Devlet bu araştırmadan kendine dersler çıkartacak, şiddetin azaltılması için siyaset üretecek. Araştırmanın pratik amacı bu.
TV’DE O ADAM
Üniversite ekibinin yanında, kurala uygun biçimde, bir firma var. O firmanın temsilcisi de, ekibi sık sık arayarak, “aman devam edin, DPT sizi destekliyor” mesajları gönderiyor.
Bir süre önce araştırma bitiyor. Kitap haline geliyor.
Tam topluma tanıtılacak, üniversiteliler birkaç hafta önce TV’ye bir bakıyorlar ki, aaaa, ekibe yardım eden o özel firmadan biri TV’de.
Kitabın üstünde kendi adı, TV’ye çıkmış, araştırmayı anlatıyor. Kendi yapmış gibi.
Adamın kendisi de, üniversitede hoca. İyi mi?
Muğlalılar acele o kişiyi ve Vali Duruer’i arıyor. O kişi, “Ne yani, araştırmayı size süs için mi yaptırdık” diye fırçasını bile atıyor. Vali Bey ise, “Bu yapılanı o hocaya hiç yakıştıramadım, kitabınızın sizin izniniz olmadan yayınlanmasına üzüldüm” diyor.
Muğlalı hocalar şimdi mahkemeye başvurmayı düşünüyor.
Araştırma, şiddet nasıl azalır, konusunu işliyor. Araştırmayı yapanların elinden alıp, onlardan habersiz kendi imzasını koyarak, yayınlamak, şiddetin bir parçası değil mi?
Bilimsel adıyla, intihal (aşırma) değil mi?
Yazının Devamını Oku

RTÜK üzerinden polis devleti

11 Haziran 2010
SANSÜR bile değil, sansür ötesi bir durum.

Yeni hazırlanan RTÜK Yasasının 37. maddesi Üst Kurulun görev ve yetkilerini belirliyor. O maddenin(g) fıkrası insanı yerinden zıplatıyor:

“Yayın hizmetlerinin izlenmesi ve denetlenmesi için gerekli izleme ve kayıt sistemlerini, gerekli hallerde yayıncı kuruluş stüdyolarına da cihaz yerleştirerek kurmak.”

Durum aynen böyle. Bu maddeden ortaya çıkan şu:

1- TV yayınları denetlenecek. Tamam, buna diyecek bir şey yok.

Yazının Devamını Oku

Düğüm enerji projelerinde, gerisi geçer

10 Haziran 2010
İLLE de, İsrail olsun diye çırpınıyor Türkiye. Ankara, bu hat mutlaka İsrail’i de içine alsın, diye dökmedik dil bırakmıyor.<br><br>Bir, iki yıl önce, İkinci Mavi Akım projesinde.

İkinci Mavi Akım doğalgaz projesi. Rusya’dan Samsun’a iniyor, Samsun-Ankara-Ceyhan üzerinden İsrail’e uzanıyor, hatta oradan da Hindistan’a inmesi öngörülüyor.

Ancak, Rusya oyun bozanlık yapıyor. Bu hattı iptal ederek, bizimkileri şaşırtan bir vücut çalımıyla, çok başka bir hatta imza atıyor, Bulgaristan üzerinden Avrupa’ya hat çekmek.

Biz neden İsrail’de ısrar ediyoruz?

İsrail işin içinde olduğu zaman, bizim Rusya ile ilişkimiz daha sağlam olur, düşüncesiyle. Ayrıca, bu tür bir projenin hayata geçmesi açısından İsrail’in güçlü lobisini güvence olarak görüyoruz.

Yazının Devamını Oku

Hukuk Seydişehir’e bayrak dikti

9 Haziran 2010
“ALÜMİNYUM alana baraj hediye”. Bu, bir ara dillerden düşmeyen slogan. Seydişehir Alüminyum Tesislerinin özelleştirilmesiyle ilgili. Alüminyum tesisini alana Oymapınar barajı hediye anlamında.

Gazze ve Orta Doğu’ya barış ve demokrasi getirmeyi aklına koyan hükümet, bizim ülkemize hukuk getirmeyi unutuyor. Hukukun olmadığı yerde demokrasi olamayacağına göre, durum ortada. Hepimizi sarsması gereken bir örnekle.

Seydişehir tesisleri 2005’te özelleştiriliyor. Parmak ısırtacak bir özelleştirme:

1- Seydişehir alüminyum tesislerinin ana fabrikası,

2- Oymapınar hidroelektrik santralı,

Yazının Devamını Oku

Fay hattında imar izni ilk değil

8 Haziran 2010
GAZETELERDE haberi görünce, koşa koşa başkanlığa geliyor, “Siz ne yaptınız” diyerek, uzmanlardan hesap sorarken, onlar soğuk kanlı:<br><br>“Hiiç, rutin bir çalışma yaptık.”

Haber şu. Belediyenin başvurusu üzerine, Sakarya Akyazı’da fay hattının 150 metre çevresindeki imar yasağı 20 metreye indiriliyor.

İndiren kim? Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı. Bu haberi gazetelerde okuyunca, koşa koşa başkanlığa gelen kim? Başkanın kendisi, Mehmet Ersoy.

Ersoy Yalova Valisi iken, altı ay önce anılan yönetimin başkanlığına atanıyor.

Haberi okuyunca ben de şaşırıyorum, Başkan Mehmet Ersoy’u arıyorum.

Yazının Devamını Oku

Massada Kalesi hiçbir zaman düşmemeli

5 Haziran 2010
GERİYE iki kadın ve beş çocuk kalıyor.<br><br>Milattan sonra 73’te Romalıların Massada Kalesi’nde giriştikleri katliam sonrasında, binlerce İsrailli can veriyor. Sadece yedi kişi kurtuluyor.

Massada Kalesi İsrail’de Ölü Deniz ile çöl arasında bir kayalığın tepesinde. Yıllar önce bir İsrail gezisi sırasında, ben o kaleyi gördüm. Orası turistik bir yer. İsrailliler ister resmi, ister turistik amaçlı olsun, İsrail’e gidenlere Massada’yı mutlaka göstermek istiyor.
YOK OLMA KOMPLEKSİ
Sadece kalenin heybetinden, mimari özelliğinden dolayı değil, iki bin yıldır İsrail için önemli simge olması nedeniyle. O kale dinsel inançla milliyetçiliği birlikte tasvir
ettiği için.
Kale, tarihte Romalılar ile İsrailliler arasında birkaç kez el değiştiriyor.
M.S. 73’te Romalılar Massada’yı kuşatıyor. Kuşatma üç ay sürüyor. Üç ayın sonunda saldırılardan birinde, Massada düşüyor.
Öyle bir düşüş ki, Romalılar kalede tek bir canlı bırakmadıklarına inanıncaya kadar, herkesi kılıçtan geçiriyor. Mucizevi biçimde iki kadın ile beş çocuk kurtuluyor.

Yazının Devamını Oku

Le Monde peşini bırakmıyor

4 Haziran 2010
MISIR’da iktidarı darbeyle ele geçiren, Arap Dünyasında sonradan müthiş popülarite kazanan Nasır dış politikayı iç politikayla karıştırıyor.

Kendi halkına, “ben varım” derken, Arap Dünyasına dönüyor, “Orta Doğu benden sorulur” diyor. Varlığını kanıtlamak üzere, 1967’de İsrail ile savaşa tutuşuyor. Sonuç malum, tam hüsran. Nasır’ın göz yaşları tarih sayfalarında yerini hala koruyor.

Ulu orta tehditlerin, büyük lafların edildiği yerde, bir an şöyle durmak gerek. Tarih hepsini kaydediyor.
İLK İDDİA

İsrail’in baskını bütün dünyada haklı tepkiye yol açıyor. Tepkilerin başında, İsrail’in baskına uluslararası sularda girişmesi geliyor. Bu tek kelimeyle korsanlık. Bunu herkes söylüyor.

Yazının Devamını Oku

Cenazede bu isyan o isyan değil

3 Haziran 2010
ŞEHİT evinde Kürtçe ağıt yakılıyor.<br><br>İki gün önce İzmir’de toprağa verilen şehit Serhat Aslan’ın cenazesi. Her yönüyle hepimizin trajedisi.

İskenderun’da PKK kurşunlarıyla hayatını kaybeden denizcilerden biri de, Serhat Aslan. Aslan Ailesi Mardin’li ve Kürt. Mardin’den İzmir’e yıllar önce göç ediyor.

Aile geçimini seyyar çantacılıkla sağlıyor. Hayatını kaybeden Serhat Aslan babası gibi, seyyar çantacılık yapıyor. Diğer iki kardeşi günü birlik işle geçimlerini sağlamaya çabalıyor.
AĞLA VE DÜŞÜN

Her erkek Türk yurttaşı gibi, Serhat Aslan askere gidiyor, denizci oluyor. Kahpe kader Serhat’ı İskenderun’da yakalıyor.

Yazının Devamını Oku