Yalçın Doğan

Elli milyon seçmene 69 milyon 163 bin 710 oy pusulası

9 Haziran 2011
“- OY pusulaları çoktan dağıtılmış, elden ele dolaşıyor.

- Seçmen sayısında anormal artış var”.
Bu ve buna benzer dedikodular ayyuka çıkmış bulunuyor. Seçimin güvenliğine ilişkin tedirginlik, rahatsızlık almış başını gidiyor.
Bunlar o kadar çok konuşuluyor ki, dün Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ali Em’e soruyorum.
Oy pusulaları dışında, uzun süredir gündemde bulunan diğer konu, seçmen sayısındaki anormal artış.
Seçmen sayısı 2007 seçiminden 2011’e, önümüzdeki pazar gününe sekiz milyon artmış görünüyor. Dört yılda sekiz milyon. Seçmen sayısında rekor artış. Çok garip.
Bunu da Ali Em’e soruyorum.

BEYAN ESASI VE ADNKS

YSK Başkanı Ali Em önce seçmen sayısındaki artışın nedenini açıklıyor:

Yazının Devamını Oku

Tuncay Özkan için bir ıslık da siz çalın

8 Haziran 2011
“YALÇIN Ağabey, bu iş olacak, yeter ki, adaylığımı duyuralım”. Silivri’de tutuklu gazetecilerden biri de, Tuncay Özkan. Tutukluluk süresi üç yılı aşıyor. Üçüncü yılda, Tuncay Özkan’ı tek kişilik hücreye atıyorlar.
Duvarlarından su sızan, altı metre karelik hücrede insanın her türlü hastalığa yakalanması işten değil. Tuncay hızla zayıflıyor, ellerinde hastalık belirtileri başlıyor. Bu işin bir yönü.
Siyasal boyutu ise, Tuncay Özkan’ın adaylığı. CHP nedense Özkan’ı aday yapmıyor. Neden yapmadıklarını sorduğumda, tatmin edici bir yanıt alamıyorum.
Sonuçta Tuncay Özkan İstanbul birinci bölgeden bağımsız aday oluyor.
YENİ BİR BAŞLANGIÇ
Geçenlerde bana mektup gönderiyor, adaylığının duyurulmasını istiyor. İsteğinde haklı, ama İstanbul birinci bölgeden, İstanbul’un Anadolu yakasından aday /images/100/0x0/55ea992cf018fbb8f88a72adolduğunu zaten herkes biliyor.
Yazdığı mektupta:
“Nisan anketinde Tuncay Özkan’a oy vereceğim, diyen yüzde 17 birinci bölge seçmeni var. Ama, AKP-CHP sertleşmesinde parti bağı bu oranı geriletti.
Ayrıca, seçmenler beni CHP adayı sanıyor. Bu durumda, benim bağımsız aday olduğumun duyurulması gerekiyor”.
Tunca Özkan seçileceğine öyle inanıyor ki, mektubunda:
“Ağabey, bu iş olacak, yeter ki, duyuralım. Hem de yepyeni bir başlangıç olacak”.
Tuncay Özkan’ın milletvekili seçilerek, “yepyeni bir başlangıç” yapmasını canı gönülden diliyorum.
HAYAT FARKLI AKACAK
Tuncay Özkan’ın arkadaşları sekiz, dokuz tane minibüs kiralıyor, bu minibüsler her gün on dört ilçeyi dolaşıyor.
Minibüsten insanlara Tuncay Özkan’ı tanıtan broşürler dağıtılıyor. Broşürü alanlar, “bizim ailede üç seçmen var, birimizin oyu Tuncay Özkan’a” diyerek, ona destek sağlıyor.
Özkan’ın seçmene ayrıca kısa bir mektubu dağıtılıyor:
“Ben Silivri’de tutsağım. Bana oy verirseniz, söz veriyorum, Meclis’te hiç bir şey eskisi gibi olmayacak”.
Üzerine roman yazılacak dramatik bir durum. Adam içerde, dışarıda onun adına birileri seçim propagandası yürütüyor. Milletvekili seçilirse, hayat onun için çok başka akacak.
1- Özgürlüğüne kavuşacak.
2- Sağlığına kavuşacak.
3- Kızı Nazlıcan’a kavuşacak.
Onun bölgesinde seçmen olarak, Tuncay Özkan için bir ıslık da siz çalın.

Bal eskisi kadar tatlı değil

PİYASADA sahte bal. Yetmiyor, bal üzerinden çeşitli oyunlar oynanıyor. Balın üzerine acı biber eker gibi, bal üreticileri mahkemeye veriliyor.
150 bin arıcı aile var. Kovanından başlayarak piyasaya sunumuna kadar geçen süreçte, yaklaşık üç milyon insanın bal ile ilgisi var, geçim kaynağı olarak.
Balda çeşitli sahtekarlıkları önlemek üzere, kayıt sistemi getiriliyor. Bal nereden geldi, kim getirdi, kim, nerede sattı gibi, sistemi denetleyen bir kayıt sistemi.
Ne var ki, sistemi kuranlar mahkemeye veriliyor. Türkiye Arıcılar Birliği eski başkanı Mustafa Sarıoğlu ve arkadaşları üç yıl mahkemelerde dolaşıyor, sonra suçsuz bulunuyor, aklanıyor.
Arıcılıkta kamplaşma başlıyor. Kamplaşma arıcıların sahipsizliğine yol açıyor. Aynı zamanda üretim düşüyor. Üretim düşünce bal ithalatına gidiliyor. İthalat, bal sektörünü daha da zor durumda bırakıyor.
Arıcıların yüzde sekseni batıyor ve iş değiştirmek zorunda kalıyor.
Arıcılar Birliği durumlarını anlatan iki mektup yazıyor. Biri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, diğeri Başbakan Tayyip Erdoğan’a.
Onlardan henüz yanıt yok. Arıcılar kendilerine sahip çıkacak birilerini arıyor.
Yazının Devamını Oku

Evren: ‘Beni dilhun etti’

7 Haziran 2011
FARSÇA bir sözcük dilhun. Sözlük anlamı, içi kan ağlamak, kalbi yaralı olmak. Bazı şarkılarda geçiyor. En çok aşkta karşılık göremeyince, acı çekmek anlamını taşıyor.

Aynı sözcüğü geçenlerde özel bir sohbet sırasında Kenan Evren kullanıyor. 12 Eylül darbesi nedeniyle ifadesine başvurulacağı medyaya yansıdığında, Evren çevresine:
“Bu beni dilhun etti”.
İfadesinin alınması Evren’in iç dünyasını allak bullak ediyor. Muhtemelen otuz yıl öncesinin ihtişamlı günlerini anımsıyor. Karşısında kendisini sorgulayan bir savcıyı göreceğini düşünerek, “dilhun” oluyor.
Ve dün bir savcı Evren’in ifadesini alıyor.

BİZİM ÇOCUKLAR
12 Eylül 1980’den bir kaç gün önce, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya Amerika’ya gidiyor.

Yazının Devamını Oku

Hangi gen ne darbesi ne alaka

4 Haziran 2011
12 Mart 1971 darbesi. Başından sonuna kadar solcu avı sahneleriyle dolu.

Yüzlerce solcu işkenceden geçiyor, tutuklanıyor, işinden atılıyor. En yüksek aşaması Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ın idamı.

İki buçuk yıl süren faşist dönem büyük acılara, onulmaz ayrılıklara yol açıyor. İnsanların hayatları değişiyor. Özellikle solcuların ya da ikisi aynı olmadığı halde, bir kavram kargaşasıyla, bugün yakıştırılan deyimle, laikçilerin canına okuyor 12 Mart askeri darbesi.

12 Eylül 1980 darbesi. Başından sonuna kadar solcu ve ülkücü avı sahneleriyle dolu. Binlerce insan tutuklanıyor, işlerinden atılıyor, işkenceden geçiyor, elli kişi idam ediliyor. Ünlü sol davaların başında Barış Derneği ile DİSK davası geliyor. Bütün siyasal partiler kapatılıyor, MHP ve MSP’lilere ayrıca dava açılıyor, bazıları idam istemiyle yargılanıyor. 

28 Şubat 1997 süreci. Demokrasiye inanmış insanlara kurulan tuzaklarla dolu. Dindar kesimin öncüleri de, bu süreçten zarar görüyor ama, yine de en çok kayba uğrayan demokrasiye inananlar. Zaten 2 8 Şubat süreci 12 Mart ve 12 Eylül’den farklı.

Yazının Devamını Oku

Evren’i yargılamak o kadar kolay değil

3 Haziran 2011
“AKLIMIZA gelmedi” diyor Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ve notunu alıyor. Ama, o not orada kalıyor.

12 Eylül referandumu öncesinde Cemil Çiçek ve arkadaşları o sırada DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’u ziyaret ediyor. O günün konusu anayasa değişikliği ve 1980 askeri darbesinden hesap sormak. Hesap sormak adına, darbeyi y
apanları koruyan Anayasanın geçici 15. maddesini kaldırmak.
Ziyaret sırasında Cindoruk, Cemil Çiçek’e önemli bir uyarıda bulunuyor:
“12 Eylül cuntasıyla hesaplaşmak, onları yargılamak için geçici 15. maddeyi kaldırıyorsunuz, iyi güzel, ama yetmez. Onların yargılanması için geçici 2. maddenin de kaldırılması gerekir”.
Anayasanın geçici 2. maddesi, 12 Eylül darbesini yapanlara dokunulmazlık tanıyor. Cindoruk bir adım daha atıyor:
“Onları yargılamak için, aslında geçici maddelerin tamamının kaldırılması gerek.”
Cemil Çiçek’in “aklımıza gelmedi” dediği, geçici maddelerin tamamının kaldırılması gereği.

DARBEYLE HESAPLAŞMAK

Yazının Devamını Oku

Kürtlerin bu çapta ilk toplantısı

2 Haziran 2011
KÜRDİSTAN neresi?

Bu soruyu sormamın nedeni var.
Geçen hafta Kuzey Irak’ta Türkiye’den bir Kürt gurubu Barzani’yi ziyaret ediyor. BDP bağımsız milletvekili adayları Şerafettin Elçi, Ahmet Türk, Hak Ve Özgürlükler Partisi Genel Başkanı Bayram Bozyel, BDP’nin şimdiki Genel Başkanı
Hamit Geylani, Diyarbakır Baro Başkanı Mehmet Emin Aktar bu gurup içinde yer alıyor.
Ziyaret sonrasında “önümüzdeki aylarda Ulusal Kürt Kongresi toplanacağı” açıklanıyor. “Ulusal Kürt Kongresi” ne demek, neyi içeriyor?
Dün bu soruyu Barzani ile görüşmede bulunan Şerafettin
Elçi’ye yöneltiyorum. 1980 öncesinde Ecevit Kabinesinde CHP’den Bakan olan Elçi:
“Ulusal Kürt Kongresi değil, toplanacak olan Kürdistan Genel Konferansı. Böylelikle konferansı coğrafya ile sınırlı tuttuk.”

Yazının Devamını Oku

Suriye’de yağıyor Güneydoğu’ya boşalıyor

1 Haziran 2011
‘RİSKİMİZ yüksek, dış politikamızın en önemli sorunu Suriye’.

Bu cümle dış politikanın en önde gelen ismi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na ait.

“Onun için Şam’a sık sık gidip geliyoruz, reform için ikna etmeye çalışıyoruz.”

İki gün önce Konya’da Hürriyet Treninde Davutoğlu ile sohbet ederken, Konya projelerinden sonra, sohbet ister istemez dış politikaya kayıyor. Dışişleri Bakanı “riskimiz yüksek” diye nitelediği Suriye sorununda, Türkiye’nin üzerinde neden bu kadar çok durduğunu yine tek bir cümleyle özetliyor:
“Suriye’de istikrarsızlık olursa, bizim Güneydoğu’da sıkıntı doğar.”

Yazının Devamını Oku

Konya’da Davutoğlu, Davutoğlu’nda Konya var

31 Mayıs 2011
CUMARTESİ gecesi saat 24, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Dışişlerinin üst düzey bürokrasisi ile Konya’da toplantı yapıyor. Libya ve Suriye ile ilgili son talimatlarını veriyor. Gece 24 çünkü, gün boyu ve akşam saatlerinde Konya ve çevresinde seçim çalışmalarını yürütüyor.

Davutoğlu ile önceki gün Konya’da Hürriyet Treni’nde bir saate yakın görüşüyoruz. Ben sohbete dış politika sorularıyla girmek istediğimde, “önce Konya’yı konuşalım” diyor. Seçim öncesinde Konya AKP listesinde ilk sırada, Konya’yı konuşmak istemesi doğal.
Konya’yı ekonomisi, kültürü, sanayii, turizmi ile geniş bir çerçeveye oturtarak anlatıyor, “burası lojistik cazibe merkezi olacak” diyor. Hedefinde Konya’yı kilit şehir yapmak iddiası var. Öyle ki:
“Şu kadar yıl sonra Konya-İstanbul arası üç saate inecek. İnsanlar Konya’da oturacak, Ankara’da çalışacak.”
Bu nasıl olacak? Hızlı tren ağlarının yoğunlaşmasıyla. Davutoğlu’na göre, Konya Türkiye’nin enerji, tarım, sanayi gibi makro hedeflerine ulaşmakta uygun konuma sahip. Konumu Konya’ya büyük avantaj sağlıyor.
Tarihsel zenginliği, henüz gün yüzüne pek çıkmamış kalıntıları turistik avantajını arttırıyor.
CAZİP KENTDavutoğlu’nun Konya aşkı nereden? Konya’nın Toroslar’ında Taşkent doğumlu. Madem oralı, madem Konya adayı, hedefleri arasında Konya’yı büyütmek ön sırada. Örneğin, en çok fahri konsolosun bulunduğu kent Konya imiş.
Türkiye nasıl ki, dünyada ilk on ekonomiye girmek için çabalıyor, Avrupa’dan Çin’e ekonomide, enerjide, siyasette cazibe merkezi haline gelme arzusunda, Davutoğlu için Konya da, bu cazip ülkenin cazip kenti değerinde.

Yazının Devamını Oku