Yalçın Doğan

Çocuk gözüyle Güneydoğu

21 Haziran 2011
ÇOK net anımsıyor. Hala gözlerinin önünde.<br><br>Babasını birkaç görevli çevreliyor. Adamın göğsüne, kasıklarına, karnına inen her darbe, sanki beş, altı yaşındaki o çocuğun yüzünde patlıyor. Babası yere düşünce, neresine gelirse gelsin, sıra tekmelere geliyor.

Babasının ağzından, burnundan gelen kanlar, toprağa karışıyor. Babası kamyonete bindirilmek üzere, yerlerde sürüklenirken, içlerinden biri kan izlerini silmek için, çizmesiyle toprağı eziyor.

Gözleri yuvalarından fırlamış, o ana kadar dehşet içinde bu vahşeti izleyen çocuk, aniden  görevlilerin önüne atılıyor, babasını kurtaracak. Bir tokat da, ona. Yetmiyor, bir tekme de, ona.

Çocuk bu kez babasından kalan kanla topaklaşmış toprak parçalarına uzanmak istiyor. Ona, hiç olmazsa, babasından kanlı toprak parçaları kalsın. Ellerini uzattığı anda, parmakları eziliyor gibi. Sonrasında hiç bir şey anımsamıyor, bayılmış.

Bir başka köyde, bir başka çocuk, çok net anımsıyor. Hala gözlerinin önünde.

Yazının Devamını Oku

15 milyar dolarla tarihin en çok kazanan sporcusu

18 Haziran 2011
ATLAR birbirini ısırmaya çalışıyor, arabanın tekerlerindeki ucu sivri miller diğer arabanın tekerlerinin arasına girip, atla birlikte arabayı devirmeyi deniyor.

Arabacıların elindeki kamçı sadece atları hızlandırmak için değil.
Arabalar son virajı alırken, birinin elindeki kamçı havada daire çiziyor, fena halde şaklıyor, diğer araba yarış pistinin dışına kaçmak isterken, önce yana yatıyor, sonra atlarla birlikte devriliyor, metrelerce sürükleniyor.
Circus Maximus’ta 250 bin seyirci şehvete kapılıyor, “ole” nidaları arasında yarışı yine kazanan Gaius Appuleius Diocles’i ayakta alkışlıyor.
Hayır, hepsi değil. Dile kolay, 250 bin seyirci, bir bölümü Diocles’in yarışı etik dışı oyunlarla kazandığı inancında. Buna karşılık, büyük çoğunluk, “kazanan kazanmıştır, başka lafa gerek yok” inadında.
Öyleydi, değildi, derken tribünlerde binlerce kişi birbirine giriyor. Kılıç, kalkan mızrak, ellerine ne geçerse, bu kez birbirini boğazlama yarışı, arenayı kan gölüne çeviriyor.
Onlar ateşli taraftar.

TİGER WOODS

Yazının Devamını Oku

Partide hayalet var

17 Haziran 2011
PARMAK ısırtan bir rakam, seçimlerde AKP adına bir milyon 250 bin gönüllü çalışıyor.

Türkiye’nin her yerinde, her kapıyı çalarak, herkesin derdini dinleyerek, o dertlere çare bularak ya da bulmaya söz vererek çalışan bir milyon 250 bin kişi. Buna geniş olanakları da ekleyin.

“Bir seçim nasıl kazanılır” kitabının bir bölümünde de, gönüllüler kervanı yazıyor.

Buna karşı CHP ne yapıyor? Acele etmeyin, orada da benzer bir proje var. 2009 yerel seçimlerinde uygulanan gönüllü projesi.
2009 yerel seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Karayalçın on bin kişiden oluşan “Ankara Gönüllüleri” ekibi oluşturuyor. On bin kişi içinde tıp profesörü de var, ayakkabı tamircisi de. Ev kadını da var, avukat da. Onlara halkla ilişkiler eğitimi veriliyor.

Yazının Devamını Oku

Demirel: Ben küçük oynamam isteseydim seçime girerdim

16 Haziran 2011
TAM isyan halinde. Sorduğum soru üzerine, nokta koymadan ateş püskürüyor:

“Bana atfedilen haber ve yorumlar külliyen yalandır. Seçimin başından beri bana yönelik çeşitli laflar söylendi. Bu senaryolar şimdi başka biçimlerde devam ediyor. Benim ne yapmam lazım ki, bu işin içinde olmadığımı insanlara anlatabileyim? Senaryolar yazılıyor, bunların doğru olmadığı sonradan ortaya çıkıyor ama, pek çok kişi bundan zarar görüyor.”

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bu seçimler sırasında ve sonrasında, aktif siyasetin dışında olmasına rağmen, ilginç biçimde kulakları en çok çınlatılan konumda. Seçim sırasında CHP ile bağlantılı olarak, şimdi ise, çok başka rolde gösterilerek.

İki gün önce Zülfü Livaneli yazdığı yazıda, CHP listelerinden milletvekili seçilenlerden bazılarının Meclis oluştuktan sonra, CHP’den ayrılarak, başka bir gurup kuracaklarını öne sürüyor, bunu da Demirel’e bağlıyor.
HABERAL HARİÇ
Tartışma yaratan bu teze yandaş medya canı gönülden sarılıyor.

Yazının Devamını Oku

CHP otuz beş yılın en yüksek oyunu aldı

15 Haziran 2011
DAHA Türkçesi bile kıt, daha en yakın arkadaşını bile suçlamaktan çekinmiyor, TV’lerin önüne çıkıyor, “Kılıçdaroğlu’nu istifaya davet” ediyor.

Diğeri son derece aklı başında, ne söylediğini biliyor, ne var ki, milletvekili adayı yapılmadığı için öfkeli, o da Kılıçdaroğlu’nu istifaya çağırıyor.

Bir başkası yurt dışında eğitim görmüş, bir diğeri koca profesör ve devamını saymak gereksiz, onlar aday yapılmamış, hepsi koro halinde Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan ayrılmasını istiyor.

CHP’de klasik kural sektirmeden işliyor, CHP’de birbirini yeme süreci başlıyor. Acaba nerede yanlış yapıyoruz, diyerek, hep birlikte hataları aramak yerine, birbirini yemek. Çünkü, bu çok kolay. Suçu birine yükleyip, faturayı ona kesmek. Bu süreç ne zaman başlıyor?
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği gün başlıyor.

Yazının Devamını Oku

Haberler en geç üç yılda ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ diye başlayacak

14 Haziran 2011
1-Sağlık hizmetleri.

2-Toplu konut.
3-Belediye hizmetleri.
4-Faizlerin yüzde 10’un altına düşmesi.
Ortalama vatandaşı özellikle bu dört neden ciddi biçimde etkiliyor, onları AKP’ye yönlendiriyor. Bunlara Tayyip Erdoğan’ın liderlik karizması, parti disiplini ve örgütün arı gibi çalışması eklendiğinde, ortaya yüzde 50’ye dayanan bir zafer çıkıyor.
CHP ile ortalama vatandaşın gündemi uyuşmuyor. Ortalama vatandaş yukardaki dört ölçüte göre siyasal tercihte bulunuyor. Oysa, CHP elindeki belediyelerle insanları memnun bırakacak hizmet yerine, pek çok yerde yetersiz kalıyor.
“Anneler Gününüz Kutlu Olsun”, “Kitap Şenliğine Davetlisiniz” pankartları geniş kitleleri CHP’ye oy vermeye ikna etmiyor.
KIYILARDA ARAŞTIRMAAKP’nin sekiz yıllık iktidarında

Yazının Devamını Oku

Hepimizin kaderi için git ve oy kullan

11 Haziran 2011
KARA kitaplarda her ne kadar, vatandaşlık görevlerinden biri de oy vermektir, diye yazıyorsa da, Türkiye’de bu görevi yerine getirmeyenlerin oranı hayli yüksek. Seçimler itibariyle yapılan bir bilimsel çalışmaya göre, seçmenlerin yüzde 29’u sandığa gitmiyor. Kaba bir hesapla, her üç seçmenden biri, yaklaşık on beş milyon seçmen vatandaşlık görevini yerine getirmiyor. Daha da önemlisi, onlar oy vererek değil, oy vermeyerek hepimizin kaderini belirliyor.
Çünkü, seçime düşük katılım her zaman, bütün seçimler itibariyle, birinci partiye, günümüzde AKP’ye yarıyor.
Bir istatistik profesörü seçime katılma oranları ve seçim sonuçlarıyla ilgili bir çalışma yapıyor.
BİLİMSEL BULGULAR
Çalışmanın bulgularını şöyle sıralamak mümkün:
1-Türkiye’de seçime katılım oranı genellikle düşük. Ortalama yüzde 71 dolayında.
2-Sandığa gitmeyenlerin büyük bölümü aslında muhalefet partilerine oy verecek olanlar.
3-İktidara oy verecek olanlar, günümüzde AKP seçmeni, çok yüksek oranda sandığa gidiyor.
4-Seçime katılım ne kadar düşük olursa, birinci partiye o kadar yarıyor.
5-Seçime katılım oranı yükseldikçe, birinci partinin milletvekili sayısı azalıyor.
Çalışmada bu örneklerle gösteriliyor. Katılım yükseldikçe, muhalefet güçleniyor. Hatta, iktidar hesapları değişiyor.
Sandığa gitmeyen ve oy kullanmayan on beş milyon seçmenin hepsi değil, sadece beş milyonu bile oy kullansa, partilerin çıkartacağı milletvekili sayısında hesaplar alt üst oluyor.
SON PİŞMANLIK
Onun için yarın sandığa gidip oy kullanmak gerek. Verilmeyen her oy, aslında AKP’ye verilen oy anlamını taşıyor.
Kaldı ki, kime verilirse verilsin, oy kullanmamak başkalarının kaderini etkileyen, vatandaşlık kurallarına aykırı sorumsuz bir davranış.
Oy vermeyenler, hangi gerekçeyle oy kullanmıyor, gerçekten meraka değer.
Git ve oyunu kullan.
Git ve ülkenin kaderini değiştir.
Git ve başkalarının kaderiyle oynama.
Bir atasözü var, son pişmanlık fayda vermez, pişman olmak istemiyorsam, yarın mutlaka oyunu kullan

Ahmet Altan’ın savunması

YAZISINI okuduğumda bazen kendi kendime, “ya Ahmet sen ne yazmışsın, fazla abartıyorsun” diyerek, ona uzaktan kızıyorum.
Bazen tam tersi. Onun bir başka yazısını okuduğumda, yine kendi kendime “bir konu ancak bu kadar mı iyi yazılır” diye onu uzaktan alkışlıyorum.
Siyasal düşüncelerine katılırız, katılmayız, ama Ahmet şimdi sırf yazdığı bir yazıdan dolayı yargılanıyor, Başbakan onu mahkemeye veriyor.
Önceki gün ilk duruşmada Ahmet savunma yapıyor. Mükemmel savunmadan bir bölüm:
“Bir zamanlar şiir okuduğu için sistemin efendileri tarafından hapsedilmiş bir kurbanın, kendisi iktidara geldiğinde yazarların hapsedilmesini isteyen birine dönüşmesi, o adamın geçtiği yollarda yaşadığı yenilgilerden değil, zaferlerden dolayı yolunu şaşırdığını gösterir.
Bugün bu gerçek, bu davanın kendisinden de, benim hapsedilmemden de, daha büyük önem taşıyor. Çünkü, bu başbakan yeni bir zafer kazanmaya hazırlanıyor. Taşımakta zorlanacağı yeni bir zaferi daha olacak.
Ben, bunun bedelini, başta kendisi olmak üzere bütün ülkenin ödemesinden çekindiğim için kendisini uyarmak istedim.”
Şapka çıkartıyorum bu savunmaya. Ayrıca, yazılarından dolayı yazarların, gazetecilerin yargılanmadığı bir ülkede yaşamak istiyorum. Ve medyada bu yönde ortak bir duruş arıyorum.

Anayasayı değil Güneydoğu’yu konuşacağız

SEÇİM sonrasının en önemli konusu yeni bir anayasa olarak sunuluyor. Hatta, geçenlerde Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek bu yöndeki gündeme, “anayasa, anayasa, anayasa” diyerek keskin bir vurguda bulunuyor.
Ben sanmıyorum. Yeni bir anayasanın gerekli olması ve bu yönde hazırlık yapılması ayrı, gündemin acil sorunu olarak yeni bir anayasanın takdimi ayrı.
Bana kalırsa, seçim sonrasında gündemin ilk sırasına Kürt Sorunu oturacak. En çok Kürt Sorununu tartışacağız. Hele de, BDP otuz dolayında milletvekili çıkartırsa, Kürt Sorunu daha da ağırlık kazanacak.
Çözüm için talepler iyice artacak. Fiili durumlar doğabilecek.
Yazının Devamını Oku

Oy oranını bilene sürpriz hediyeler

10 Haziran 2011
“Köylümüzün, çiftçimizin, esnafımızın, yaşlımızın, gencimizin, emeklimizin, iş adamımızın, kısacası siz Edirneli hemşerilerimizin önemsediği sorunları tespit ve takip edebilmek için bu formu doldurmanızı talep ediyoruz.

EDİRNE

Dolduracağınız bu form biz AKP hizmet ekibine, sorunları detaylı olarak bilmek ve sizlerle dinamik bir ilişki kurabilme fırsatı verecektir. Edirne’nin geleceğine gösterdiğiniz duyarlılığa şimdiden teşekkür ediyoruz.”
Edirne’de üç AKP milletvekili adayının imzalarını taşıyan bu bildirinin altında sorular var. Kim, nerede oturuyorsa oranın en önemli sorununun ne olduğu soruluyor. Sonrada Edirne’nin Balkanlardaki konumuna ilişkin sorular yöneltiliyor.
İnsanlar bu formu dolduracak ve AKP’ye iade edecek. Formu dolduranın adı, soyadı, cep telefonu, adresi de aynı formun üzerine yazılacak.

EDİRNE’YE YÜKLENİYOR

Formun altında ilginç bir not var.
Formda AKP’nin Edirne’de alacağı oy oranının da tahmin edilmesi isteniyor. Ve not:

Yazının Devamını Oku