Yalçın Doğan

Satranç herkese lazım

1 Temmuz 2011
YİRMİNCİ yüzyılın en büyük devrimcilerinden Lenin’in en hoşlandığı oyun satranç. Lenin satrancı en çok rakipleriyle oynamaktan zevk alıyor. Hem masa başında, hem siyasi olarak. Bir zamanların efsane armadası Macaristan Milli Futbol Takımı’nı yönetenler, saha dışındaki çalışmalarda futbolculara satranç oynatıyor. Futbolun sadece ayakla oynanmadığını öğretmek üzere.

Siyasetten futbola satranç. Satranç herkese lazım. Bugünlerde CHP’ye çok daha fazla lazım.

Tutuklu milletvekillerinin tahliye edilmeyişi karşısında, Meclis’te yemin boykotuna giden CHP’ye, Başbakan Erdoğan fena çıkıyor:

“İster yemin ederler, ister etmezler. Meclis Başkanlık Divanı da oluşur, komisyonlar da çalışır”.

Erdoğan’ın bu açıklaması sonrasında, dün çeşitli partilerden sekiz, on deneyli politikacıyla konuşuyorum. Hepsi ya Meclis Başkanlığı yapmış ya Meclis Gurup Başkan Vekilliği.

Ortak görüş yok, kimi “hayır, Meclis Başkanlık Divanı ve komisyonlar oluşmaz” görüşünde, kimi “pekala oluşur, Erdoğan haklı” düşüncesinde.

Oluşur da, oluşmaz da, gibi hukuken tartışmalı bir durum. Oluşuyorsa ne yapılacak, şıkkını düşündürmesi gereken bir satranç oyunu.

Erdoğan dün her ne kadar CHP’yi kendi sorunuyla baş başa bırakacak bir üslup kullanıyorsa da, kuliste AKP’nin tavrı farklı.

MENGÜ VE İLKİZ ÖNERİLERİ

Ortaya çıkan çeşitli öneriler arasında ikisi dikkat çekiyor. Anayasada ve yasalarda herhangi bir değişikliği gerektirmeyen öneriler. Biri CHP eski milletvekili Şahin Mengü’ye ait. Olayı Yargıtay’a götürmeyi öngören Adalet Bakanının yetkisi.

Diğeri, değerli hukukçu Fikret İlkiz’in dünkü Cumhuriyet’teki önerisi. İlkiz, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin tutuklu milletvekillerinin tahliyelerini gerektiren maddelerini gözler önüne seriyor. 1966 tarihli sözleşmede Türkiye’nin de, imzası var.

AKP her öneriyle ilgileniyor. İlgilenmesi, CHP’yi yalnız bırakmasına engel olmayabilir. Yine de Erdoğan’ın dün çizdiği profilin aksine, krize kayıtsız değil.

Burada CHP’nin tutumu önemli. Sanki her türlü olasılığı hesaplamadan giriştiği bir boykot var. Oysa üç, beş hamle sonrasını da düşünerek, satranç oynaması gerekirdi. Yoksa, aniden mat olabilir.

Dünya gözünde hayat başka yerde

SİYASAL krizle boğuşan Türkiye dışarıdan nasıl görünüyor? Dünkü dış basında taramada, bakın Türkiye ile ilgili hangi haberler ağırlık kazanıyor:

-Erken evlilikler arttı, çocuk gelinler hızla yaygınlaşıyor.

-İstanbul Modern, çağdaş ve klasik eserlerin sergilenmesiyle, İstanbul’un görülmeye değer en iyi müzelerinden biri.

-İsrail’li turistler Türkiye’ye eskisinden daha az geliyor.

-Türkiye ile Suriye arasında gerginlik tırmanıyor.

Hayat ve dış politika önde. Biz kendi içimizde siyasal çıkmazla boğuşurken, dünyada krize yer ayıran tek bir gazete var.

Dünyanın gözünde Türkiye’de hayat başka yerde akıyor.

AİHM üst mahkemeyi dikkate almıyor

BİR mahkeme tutukluluk halinin devamıyla ilgili karar alıyor. Karara bir üst mahkemede itiraz ediliyor. Üst mahkeme, genellikle önceki karara uygun davranıyor, verilen hükmü bozmuyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) bu durumu defalarca not ediyor. İtiraz hiç bir şeyi değiştirmediği için, AİHM üst mahkemeden çıkan kararları dikkate almıyor.

Buna rağmen, Türkiye’deki itiraz mekanizması yine de işliyor. Herhalde, son bir umut olarak.

Şeyh Said’e etnik ve dini anma

“BEN İslamcıyım, benim eski gömleklerim, şalvarım duruyor”.

BDP’nin bağımsız milletvekili Altan Tan önceki gün Diyarbakır’da Şeyh Said’i anma töreninde, çevresine uyarıda bulunuyor, “saygı duruşu yetmez, Fatiha okuyun”. Altan Tan Kürt ve belli bir etnik mücadele yürütüyor, ama İslamcılığını vurgulamaktan geri kalmıyor:

“Kürt ulusalcıları Şeyh Said’in dini yanını görmüyor, dinci Kürtler de, onun etnik yanını ihmal ediyor. Oysa, Şeyh Said’in İslamcı olarak, Kürt talepleri var”.
1925’teki Kürt isyanını yöneten Şeyh Said’i anma törenini geçmiş yıllarda sivil toplum kuruluşları üstleniyor. Bu yıl töreni ilk kez Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi düzenliyor. Ayrıca, Altan Tan’ın dile getirdiği gibi, törende Şeyh Said’in etnik niteliği ile dini niteliği birlikte anılıyor. O kadar ki, törene Diyarbakır’da dini öne çıkaran sivil toplum örgütleri de katılıyor.

Diyarbakır’da her gün farklı bir gelişme var. Gereği kadar dikkat edilmediğini sanıyorum. Oysa, orada her gün taş üstüne taş konuyor.
Yazının Devamını Oku

Büyük usta dünya mirasında Alanya’yı geri çektik

30 Haziran 2011
UZAKTAN bakıldığında, sanırsınız ki, Edirne’nin tarihsel varlığı Selimiye Camii iki minarelidir. Oysa değil. Dört minareli.

Yaklaşık 450 yıl önce yapılan Mimar Sinan’ın muhteşem ustalığı burada. O devrin teknolojisi malum. Buna rağmen, dört minareyi uzaktan iki minare imiş gibi gösteren paralellik, o hassas ölçü ancak Mimar Sinan gibi, yüz yılda kim bilir kaç kez dünyaya gelen ustaların işi.

Ya da başka örnek. Selimiye Camiinde kuytu bir köşeye bir kol saati koyun. Saatin tiktaklarını ta kubbenin tepesinden duymak mümkün. Öylesine hassas bir yankı sistemi var. Yine müthiş bir ustalık işi.   

Selimiye Camii, beş yıllık uğraş sonucunda UNESCO’nun Dünya Mirası listesine alınıyor. Nedir Dünya Mirası? Evrensel seçkin değer ölçülerine uyan kültürel ve doğal varlıklara Dünya Mirası deniyor.Dünya Mirası seçilen bir kültürel varlık dünya ölçüsünde saygınlık kazanıyor, turistik çekiciliği artıyor, teknik ve maddi yardım alması kolaylaşıyor.
 
42 ARASINDAN 5     

Yazının Devamını Oku

Uzuuuun yola gerek yok çözüm Adalet Bakanı’nda

29 Haziran 2011
FORMÜL CHP eski milletvekili ve eski Parti Meclisi üyesi Şahin Mengü’ye ait. Mengü çetrefil hukuk sorunlarına çözüm bulmakta hüner sahibi hukuk ustalarından biri.

Formülü Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan ve KCK tutuklularıyla ilgili. Milletvekili seçildikleri halde, mahkeme onları tahliye etmiyor. Bu karar krize yol açıyor. CHP milletvekilleri dün Meclis’e giriyor ama yemin etmiyor.

Bugüne kadar anayasal ve yasal değişiklikler yoluyla çözüm aranıyor. Oysa, Şahin Mengü basit bir yol öneriyor.
HUKUK BİRLİKTELİĞİ
Mengü, “anahtar Adalet Bakanı ya da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısıdır” diyerek, ilgili yasa maddelerine gönderme yapıyor:

“CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrası var. Bu fıkra, ‘davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin’ Adalet Bakanı ya da Cumhuriyet Başsavcısına yetki veriyor”.

Yazının Devamını Oku

Tek yol yemin etmek

28 Haziran 2011
“TESLİM olursak, ciddiyeti kalmaz.”

Bugün Meclis’e gidip yemin etmek konusunda, CHP’de son görüşlerden biri bu cümleyle dile getiriliyor. Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal tutuklu iken, yemin etmeyi CHP “teslim olmak” olarak niteliyor.

Siyaset dünyası geçen hafta sonunda “acaba olur mu” türünde bir olasılığı yaşıyor. Geçen hafta sonunda Türkiye İhracatçılar Merkezi (TİM) toplantısı var. Oraya Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu katılıyor. Seçim sonrasında bu ilk karşılaşma. Acaba olur mu, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu acaba hemen orada, kapalı bir odada beş-on dakikalığına bir araya gelir mi? Olmuyor, görüşmüyorlar.

Bunun dışında, perde arkasında, perde önünde, kimsenin dikkatini çekmeyen bir evde, kuytu bir lokantada, sabahın ilk ışıklarında, gecenin karanlığında AKP ile CHP arasında herhangi bir temas yok.

Seçilmiş olmalarına rağmen, tahliye edilmeyen milletvekilleri ve bu sorunun nasıl aşılacağı ile ilgili olarak, iki parti arasında şu ana kadar hiç bir görüşme yok. Oysa olmalı, biri iktidar, diğeri ana muhalefet. Çözüm, onların uzlaşmasında yatıyor.

Yazının Devamını Oku

CHP baraj kapaklarını açabilir

25 Haziran 2011
“BİZ BDP kadar cesur değil miyiz?” “Balbay ile Haberal içerde iken, bizim Meclis’e gidip yemin etmemiz, mahkeme kararını kabullenmek olur”.

“Balbay ile Haberal içerde oldukları sürece, biz her türlü şıkkı düşünmeliyiz”.

“Demokrasinin işletilmesi bizim namus borcumuzdur”.

Bu sözler CHP’lilere ait.

Olağanüstü toplantıda olağanüstü fikirler çarpışıyor. Olağanüstü toplantıda ortaya atılan düşünceler hiç de, yargı kararı karşısında sakin kalacak bir CHP görüntüsü vermiyor.

CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ın tahliye istemlerinin mahkemece geri çevrildiği anda, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin yetkili kurulu MYK’yı olağanüstü toplantıya çağırıyor. Karardan bir gün önce CHP’nin MYK’sı yine toplanıyor. Orada hangi karar çıkarsa, ne yapılacak gibi bir yol haritası üzerinde duruluyor.

Ama, MYK’nın olağanüstü toplantısında karar artık önlerinde. Artık somut adımları tartışma zamanı. Her türlü seçeneğin ele alındığı toplantıda üyeler kendi düşüncelerini açıklıyor.

SEÇENEKLER

CHP’nin yol haritasında bir kaç seçenek var:

1-Tepkileri Meclis dahil, her alanda ve her fırsatta dile getirmek.

2-Sistemi yeniden düzenleyen Anayasal ve yasal öneriler hazırlamak.

Bu seçenekler Meclis’e girip yemin etmek ve yasama görevini yerine getirmek temeline dayanıyor.

Bir de;

a)Meclis’e girip yemin etmemek,

b)hatta Meclis’e hiç girmemek, şıkları var.

Bunlar ana muhalefet partisi açısından olağanüstü şıklar.

Bu öfkenin altında, yargının siyasallaşmış olduğuna ilişkin çok güçlü inanç yatıyor.

Yukarda aktardıklarım arasında en çarpıcı olanı, “biz BDP kadar cesur değil miyiz” sözü. Bu söz Meclis’i boykot anlamını taşıyor. Baraj kapaklarının açılarak, suların serbest bırakılması gibi.

Ana muhalefet Meclis’te yok, BDP Meclis’te yok, yeni seçilmiş 550 milletvekilinin 170’i, Meclis’i boykot ediyor, yemin bile etmiyor.

Bu anayasa ve bu yasalarla buraya kadar.

FIFA örneği var, bir haftada çözülmüş

SEÇİM için, Meclis tatile girmeden on gün kadar önce Anayasa Komisyonuna bir tasarı geliyor.

FIFA’nın bizim Futbol Federesyonu’ndan istediği tahkimle ilgili teknik bir karar var. Bunun yasal hale gelmesi için, tasarının Meclis’ten hızla geçmesi gerek.

AKP ile CHP anlaşıyor, dört, beş saat süren bir toplantı, derken Anayasa Komisyonundan 15 dakikada geçiyor, derhal genel kurula iniyor ve orada da kabul ediliyor, bütün süreç bir hafta. Demek, istenirse ve anlaşma sağlanırsa, her sorun jet hızıyla çözülebiliyor.

Hatip Dicle, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal ve diğer örneklerle yaşadığımız bunca hukuk ve siyasal kriz karşısında, herkesin ağzında “anayasa ve yasa düzenlemesi” var.

“Ama, fakat” demeden, işte örnek ortada. Anlaşın ve çözün, kriz kimseye çare değil.

Pes dedirten manşet

TÜRKİYE’deki kutuplaşma ve gerginlikten birileri herhalde zevk alıyor. Zevk almakla mı sınırlı, yoksa başka hesaplar da mı var, belli değil.

O hesaplar ve o zevk, kriz üstüne kriz yaratırken, o krizden kim, hangi siyasal çıkar elde ediyor? Akıl, mantık, siyasetin doğası, gelenekler, tarih krizden kimsenin yarar sağlamadığını gösteriyor. Buna rağmen, kutuplaşma hala yandaş gazete manşetleriyle körükleniyor.

Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ın tahliye isteminin mahkeme tarafından geri çevrilmesi üzerine, dün Star gazetesinin manşeti:

“Ergenekon’dan Çıkış Yok”.

Manşetin spotu: “Gerekçe: Devletin varlığına kastetmekle suçlananlar dokunulmazlıktan yararlanamazlar. Milletvekili seçilseler bile yargılanmaları devam eder”.

Aşka gelmişler, davul zurna çalıyorlar. Pes.

Buna karşılık, Zaman manşeti objektif: “Yargı İzin Vermedi”. Olayı aktarmakla yetiniyor.

Aslında sivri manşetleriyle dikkat çeken Yeni Şafak bu kez yol gösteriyor: “Yargı Bozdu, Meclis Düzeltsin”. Makul ve genel eğilimi yansıtıyor.

Benzer olay bir AKP milletvekilinin başına gelmiş olsaydı, Star nasıl manşet atardı?

Hangisi subjektif

Balbay ile Haberal’ın tahliye istemini geri çevirirken, mahkeme “sanıkların kaçma şüphesi ve delilleri karartma” tezine dayanıyor.

Kararında, sanıkların kaçma şüphesi kalmadığı tezine karşı “sanıkların kaçma şüphesi kalmadığı savı subjektif bir değerlendirmedir” diyor.

Peki, “kaçma şüphesi var” demek, çok mu objektif? Subjektif değil mi?
Yazının Devamını Oku

Kılıçdaroğlu: ‘Balbay ve Haberal’ın peşini bırakmayacağız’

24 Haziran 2011
CHP Milletvekilleri Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal’ı ilgili mahkeme tahliye etmiyor. Dün bu haber ekranlara düştüğü anda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu arıyorum. Kılıçdaroğlu çok öfkeli:

“Şimdi size bu işin aşamalarını saymak istiyorum.

Birinci aşamada, iki arkadaşımızın durumunu Cumhuriyet Savcısına sorduk. Savcı, sakınca yoktur, dedi.

İkinci aşamada, belgelerine baktık, hiç bir hukuki engel görmedik ve aday yaptık.

Üçüncü aşamada, halk onları seçti.

Dördüncü aşamada, YSK onları milletvekili ilan etti.

Beşinci aşamada, onların mecliste yemin etmeleri var.

Yasal olarak hiç bir engel yokken, mahkeme hukuka ve insan haklarına aykırı olarak tahliye etmedi.

Onların tahliyelerinin engellenmesi altında siyasi iktidarın parmağı vardır. Yargı, siyasi otoritenin görüşüne uygun karar vermektedir. Kaldı ki bu arkadaşlarımız hakkında mahkumiyet kararıda yoktur.”

Peki, CHP Balbay ve Haberal’la ilgili olarak herhangi bir girişimde bulunacak mı? Kılıçdaroğlu öfkesini sürdürüyor:

“Elbette buna karşı bizim de bir yol haritamız var. Bunu şimdi açıklamak istemiyorum ama bu iş burada kalmayacak, peşini bırakmayacağız.”

Meclis protestosu gibi, CHP’nin de önümüzdeki günlerde çeşitli girişimleri olabilir.

Son karar İmralı’ya ait

EN ilginç yaşam öyküsüne sahip olanlardan biri de Kemal Aktaş, milletvekili seçilen KCK tutuklusu.

Kemal Aktaş 1980 yılında idam cezasına çarptırılıyor. Cezası daha sonra hapse çevriliyor. Yedi yıl Diyarbakır, iki yıl Eskişehir, dokuz yıl Aydın, dört yıl Konya’da olmak üzere, toplam yirmi yıl hapis yatıyor. Siyaset yasağı konuluyor. 2006-2009 arasında yerel yönetimlerde çalışıyor, 2009’da KCK’dan içeri alınıyor.

Milletvekili seçilen diğer KCK tutuklularının da siyasal serüvenleri daha az değil.

Örneğin, Selma Irmak Eğitim Fakültesi öğrencisi iken tutuklanıyor. DTP Konya İl Başkanlığı, DTP Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunuyor. Bir ara belediye başkan adayı olmak istiyor, hukuki engel çıkıyor, aday olamıyor. Ancak, daha sonra seçiliyor, Derik Belediye Başkanı iken KCK’dan tutuklanıyor.
Faysal Sarıyıldız Harran Üniversitesinden makine mühendisi olarak mezun oluyor. Daha sonra Özgür Gündem ve Ülke gazetelerinde gazetecilik yapıyor. 2009’da o da, KCK’dan tutuklanıyor.

Milletvekili seçilen diğer KCK tutuklularının da hayat öyküleri çok farklı değil. Takipler, hapisler ve kendi inançları doğrultusunda mücadeleler.

O KCK tutuklularının hiç birine YSK itiraz etmiyor. İyi ki, etmiyor. YSK Hatip Dicle’yi onlardan ayırıyor. Onlar şu anda milletvekili.

Bu örnekleri yazma nedenim var. Yasalarda ve uygulamadaki çarpıklığı sergiliyor.

BDP BOMBASI

Seçim sonuçları dün Resmi Gazete’de yayınlanıyor. Hatip Dicle kararından geri dönüş şimdilik mümkün değil.

BDP Dicle’nin milletvekilliği düşürülmesi üzerine, Meclis’e girmemek dahil, çeşitli protestolara başvuracaklarını açıklıyor. Dün söyledikleri gibi, Meclis’e girmeyeceklerini açıklıyor.

Bu Türkiye’deki demokrasi açısından son derece tehlikeli. Çünkü, protestoların Meclis’e girmemekle sınırlı kalmayacağı ortada. Her türlü siyasi olayın önüne geçecek, gündemden hiç düşmeyecek bir karar.

YİNE DE BEKLEMEK

Buna rağmen, yine de aceleye gerek yok.

Avukatların bugün İmralı’da Öcalan ile görüşmeleri söz konusu. Apo, “Meclis’e girin, demokratik yolları tıkamak yanlış” derse, BDP dünkü açıklamaya rağmen, bir başka gerekçe bulabilir ve Meclis’i boykot kararından dönebilir.

Burada Öcalan’ın kendisi ile ilgili önemli bir ayrıntı var. Öcalan kendisi açısından demokratik yolların açık tutulmasının daha yararlı olacağını düşünebilir. Ve BDP’ye Meclis’e girme yönünde telkinde bulunabilir. Bu da, sürpriz olmaz.

Yok hayır, Öcalan da, Meclis’i boykot kararını onaylarsa, gerisini düşünmek bile istemiyorum.

Dicle kararı AİHM’ye aykırı

SELİM Sadak (DEP), Nazlı Ilıcak (RP), Merve Kavakçı (RP) milletvekilliği düşürülen üç kritik örnek.

Bu örneklerin ortak yönü şu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) düşürülen milletvekilliğini “oy verme hakkının ihlali” olarak görüyor ve bu “insan hakları ihlalidir” diyor.

CHP’den milletvekili seçilen, AİHM’de görev yapmış yargıcımız Rıza Türmen dün Hatip Dicle ile ilgili verilen kararı AİHM açısından yorumluyor:

“Hatip Dicle’nin seçildikten sonra milletvekilliğinin düşürülmesi Anayasa’nın 84. maddesine göre, artık Meclis’in kararına bağlıdır. O maddeye göre, bir milletvekili istifa etse bile, istifanın geçerliği yine de Meclis’in onayına bağlıdır. Yani, YSK böyle bir karar veremez.
Nitekim, milletvekilliği düşürülen Selim Sadak, Nazlı Ilıcak, Merve Kavakçı AİHM seçme ve seçilme hakkının, oy verme hakkının ihlali edildiğine karar vermiştir.”

Türmen’in verdiği diğer örnek, Yunanistan’dan. Seçmenler, kendilerinin temsil edilmesini bekliyor, seçilen kişi de, kendisini seçenlere karşı sorumluluğunu yerine getirmeyi bekliyor. Yunanlı bir politikacının milletvekilliği iptal ediliyor. AİHM bunu “meşru beklenti hakkının ihlali” olarak yorumluyor ve Yunanistan’ı mahkum ediyor.

Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi AİHM kararlarına açıkça aykırı. Bu durumda Dicle’ye AİHM’ye başvuru yolu açılıyor.

UYAP ne işe yarar

HATİP Dicle’nin mahkumiyet kararını Yargıtay 22 Mart’ta onaylıyor. Dicle 11 Nisan’da aday oluyor. Onanan karar varken, aslında YSK Dicle’nin adaylığını veto etmesi gerekiyor.

Gerçekten de, 17 Nisan’da ediyor. Herkes ayağa kalkıyor, YSK “biz yanlış yaptık” diyerek, 21 Nisan’da vetoyu kaldırıyor.

1- İnsanlar ayağa kalkınca, aynı hukuk yaz-boz tahtasına dönüyor ve farklı uygulanıyor.

2- Yargıtay’ın mahkumiyet kararı, daha karar verildiği anda UYAP’ta yer alıyor. Yüksek Seçim Kurulu’nun bunu bilmemesi imkansız.

UYAP, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi. Bu sistem üzerinden bütün adli kararlara erişim anında mümkün. UYAP’ın kuruluş gerekçesi malum, “adli hizmetlerin hatasız ve hızlı işlemesi”. UYAP daha sonra okullarda ders oluyor.

İyi ki, okullarda ders olmuş, iyi ki, adli hizmetler hatasız yürüyor, ya bir de UYAP olmasaydı.
Yazının Devamını Oku

Milli irade ‘Türk milleti adına’ tutuklu

23 Haziran 2011
MİLLETVEKİLİ seçilen, tutuklu KCK üyelerinden;

Kemal Aktaş Van’da 51 bin 288 oy,
Selma Irmak Şırnak’ta 39 bin 563 oy,
Faysal Sarıyıldız Şırnak’ta 45 bin 763 oy,
İbrahim Ayhan Urfa’da 77 bin 416 oy,
Gülseren Yıldırım Mardin’de 56 bin 129 oy,
Hatip Dicle Diyarbakır’dan 85 bin 945 oy alıyor.
BDP’den bağımsız seçilen 36 milletvekili toplam 2 milyon 101 bin 485 oy alıyor.

Yazının Devamını Oku

Güneydoğu’da asker sandıklarından AKP çıktı

22 Haziran 2011
DİYARBAKIR’da İkinci Taktik Hava Üssü var. Orada görevli subay ve astsubayların oturdukları lojmanlarda on tane seçim sandığı bulunuyor. 1199’dan 1208 sayılı sandığa kadar.

Bu sandıklarda toplam 2814 oy var. Seçimde kullanılan geçerli oy sayısı 2321. Oyların dağılımı şöyle:
1158 AKP, 662 CHP, 501 MHP.
Bu çok net bir ölçü. Sadece Diyarbakır’da değil, Güneydoğu’da askerlerin oy kullandıkları sandıklarda AKP hep birinci parti.
Diyarbakır’dan dün konuştuğum bir yetkili, askerlerin oy kullandığı sandıklarda yerel seçimlerde AKP oylarının daha da yükseldiğini, CHP oylarının daha da azaldığını belirtiyor.
CHP Diyarbakır İl Başkanı Muzaffer Değer ekliyor:
“1999 seçiminden bu yana CHP’nin oyu askeri sandıklarda sürekli azaldı.”
ÇÖKEN FORMÜL

Yazının Devamını Oku