Gecenin 11’inde tüfekli jandarmalar. On beş, yirmi evden ibaret köyde jandarmalar bir eve dalıyor. Birkaç dakika sonra, elleri arkasından kelepçeli bir adamı, adam Kürt, jandarmalar döverek askeri araca bindirmeye çalışıyor.
Çocuklarının gözü önünde.
Adam her darbede sarsılıyor, adam sarsıldıkça, babalarının dayak yediğini gören sekiz, on yaşlarındaki çocuklar korkuyla hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
Jandarmalar çocukları susturmak için, onların üstüne yürüyor. Tam o sırada jandarmaların komutanı, galiba bir astsubay, yandaki evin odasında bir gölge görüyor. Hemen o eve yöneliyor.
Kapıyı açıyor, karşısında genç bir kişi. Astsubay soruyor:
“Sen ne yapıyorsun burada, kimsin?”
O genç kişi soğukkanlı:
Gümüşhane’den Erzincan’a kara yoluyla geçiliyor. Erzincan’dan özel uçakla Sivas’a. Sivas’a cardığımızda gece saat 10. Kalabalık halay çekiyor, Sabahat Akkiraz’dan türküler dinliyor. Ama, elbette sonra dağılıyor.
Gümüşhane-Sivas arasında Kılıçdaroğlu ile ilgi çekici bir sohbete dalıyoruz. Kılıçdaroğlu gençlik yıllarına dönüyor.
Bingöl’ün Genç ilçesinde ortaokul öğrencisi. Her gün ilçenin halk kütüphanesine giderek, okul saatleri sonrasında roman okuyor. Örneğin, Reşat Nuri’den Çalıkuşu.
Sonra Elazığ’da Ticaret Lisesine kaydoluyor. O yaz öğretmeni ona Yaşar Kemal’den İnce Memed romanını armağan ediyor.
DERSİM ARAŞTIRMASIÜniversite yıllarından itibaren, daha sonra hesap uzmanlığı döneminde Kılıçdaroğlu Dersim Tarihi üzerine belge toplamaya başlıyor.
Anılar, kitaplar, özel söyleşiler. Bu özel söyleşilerden birini Demirel döneminin ünlü Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile yapıyor.
İhsan Sabri, Dersim isyanı sırasında İçişleri Bakanlığında memur. İsyanı çıkaran Seyit Rıza’nın Elazığ’daki duruşmasını izlemeye gidiyor. Çağlayangil’in yıllar sonra Kılıçdaroğlu’na anlattığı o duruşma, o sahneler ve sonrasındaki isyana katılanların idam edilmeleri ibretlik.
Artvin-Rize
Önceki gün Artvin’deki miting CHP’de moralleri tavan yaptırıyor. Hiç abartısız, Kılıçdaroğlu’nun Artvin mitingi, Artvin’in gördüğü en görkemli mitinglerinden biri.
Meydanda yükselen yüz tane pankart arasında gözüme en çok “makarna pankartı” çarpıyor. Aynı pankart Kemal Kılıçdaroğlu’nun da dikkatini çekmiş olmalı ki:
“Recep Bey’in, Bülent Arınç’ın ağlaması benim derdim değil. Benim derdim, iki aylık Kübra’nın açlıktan ölmesi. Benim derdim, Türkiye de yoksul sayısının 12 milyonu geçmesi. Onların ağlaması benim derdim değil. CHP iktidarında biz kimseyi açlıktan ölüme mahkum etmeyeceğiz.”
Miting öncesinde Artvin’de sokaklarda dolaşıyorum. Takım elbiseli, kravatlı, temiz pak giyinmiş emekliler büyük bir saygıyla miting alanına gidiyor. Mitinge giderken böyle bir saygı gösterisini uzun süredir unutmuşum.
Onların önünde gençler deli fişek, kadınlar heyecanlı.
Bu bölgede ki yoksulluk oranına baktığımda, CHP’nin Aile Sigortası projesinin neden bu kadar tutmuş olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Ağrı-Ardahan-Artvin
Dağların dorukları bulutlarla buluşuyor. Doruklarla derelerin buluştuğu ormanların ortasında bir yer.
Şavşat, Laşet.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ardahan mitingini izliyorum. Ondan önce Kars’tan Ardahan’a helekopterle uçarken sohbet ediyorum.
Van ve Hakkari mitingleri Kılıçdaroğlu’nu çok etkiliyor. Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ekliyor, 2007’de CHP Hakkari’de sadece 57, evet 57 oy alıyor. Oysa önceki gün, polis kayıtlarına göre CHP’yi Hakkari’de alanda sekiz bin kişi karşılıyor, iki bin kişi Kılıçdaroğlu’yla birlikte yürüyor.
Hakkari’de sabahın köründe evlere baskın yapılıyor. Halk bunu Kılıçdaroğlu’na, o da Hakkari savcısına aktarıyor. Savcının tepkisi çarpıcı:
“Benim insan hakları üzerine doktora çalışmam var. Bu olayların üzerine gideceğim. Faili meçhul cinayet dosyalarını da açabilirim.”
Cannes yolu “Yol” filmiyle açılıyor. Filmin senaryosunu Yılmaz Güney yazıyor, yönetmenliğini Şerif Gören yapıyor. “Yol” Cannes’da Altın Palmiye Ödülünü kazanıyor.
12 Eylül darbesi Türk Sinemasına da darbe vuruyor. Türk sineması uluslararası alanda sessizliğe bürünüyor.
İÇ HESAPLAŞMASessizliği 2003’te Nuri Bilge Ceylan bozuyor. Ona 2006’da Fatih Akın eşlik ediyor. “Yaşamın Kıyısında” filmi Akın’a Cannes’da senaryo ödülünü getiriyor.
“Bir Zamanlar Anadolu’da” filminin yapımcısı Zeynep Özbatur ile dün telefonda görüşüyorum. Özbatur ile birlikte filmin tüm ekibi Cannes’da.
Nuri Bilge Ceylan telefonunu Zeynep Özbatur’a yönlendiriyor. Ceylan’a dün ulaşmak mümkün değil. Ödülden sonra Başbakan Erdoğan kendisini kutluyor. O kutlamayı Türkiye’den pek çok kutlama izliyor, akşam ve dün sabah Ceylan telefonunu kapatıyor.
Bana kalırsa, telefonunu açık bırakmanın tam zamanı.
Nuri Bilge Ceylan ile Türk Sineması derin bir nefes alıyor. Bırakın Türk Sinemasını, Türkiye derin bir nefes alıyor.
Ekranda aynı kare, aynı sahne. Kare donuyor, es uzuyor, yine güm, güm faslı devam ediyor. Bu sahne hiç aksiyon olmadan yaklaşık üç, dört dakika sürüyor.
Heyecan ve gerilim provası. Herkesi ekran başına kilitleme denemesi. Deneme başarıya ulaşıyor, izleyenlerde vücutlar dikleşiyor, nefesler tutuluyor, gözler tek bir noktaya odaklanıyor.
O sahnede rol alanların derin ve suskun bakışı, çileli bir hayatın bitmez tükenmez girdaplarını izleyicinin beynine çakma çabasında. Her bakış yeni bir ızdırap, her mimik, her el, kol hareketi yeni bir acıya açılan kapı.
350 DİZİSenaryoda hiç kimsenin hayatında normal, yolunda giden bir şey yok. Birinin işi, gücü, gönlü, hayata
bakışı, yaşam tarzı hafifçe yolunda gitmeye başladığı an, hooop güm, orada da mutlaka ya bir beklenmeyen çıkmaz ya yeni bir kıskaç. Çaresiz, kıskıvrak yakalanıyor. Artık orada debelensin dursun.
Geçen eylülden bu yana TV’lerde toplam 350 ayrı dizi oynuyor. 350, çok yüksek bir rakam.
Bunların bir bölümü aylar, hatta yıllarca sürüyor. Bir bölümü, tutmamışsa, üç-beş bölümden sonra yayından kaldırılıyor. O dizi gidiyor, yerine mutlaka bir başka dizi.
Miting için Yalova’ya gelen Başbakan Erdoğan’ı uçağın kapısında Yalova Valisi, Yalova Belediye Başkanı ve Yalova bağımsız milletvekili adayı Yaşar Okuyan karşılıyor.
Uçaktan inen Erdoğan’a Yaşar Okuyan bir buket çiçek vererek, ona “hoş geldiniz” derken, Erdoğan şaşırıyor:
“Ooo, merhaba”.
Okuyan:
MHP yöneticileriyle ilgili önceden yayınlanan kasetlere ve dört isme, dün altı isim daha ekleniyor. Dört isim milletvekili adaylığından ve partideki görevlerinden istifa ediyor. Buna karşılık, adı dün internete düşen altı kişiyle ilgili Genel Başkan Devlet Bahçeli farklı tavır alıyor. Onların istifa etmeyeceklerini, etseler bile, istifaları kabul etmeyeceğini söylüyor.
İstifa etsin ya da etmesin, adı kasete karışmış on MHP yöneticisiyle birlikte, MHP Başkanlık Divanı sanal olarak boşalıyor, bitiyor. Geride sadece Genel Başkan Devlet Bahçeli kalıyor.
MHP’ye yönelik muhteşem bir hücum.
Yeter ki, MHP baraj altında kalsın. Yeter ki, MHP’nin eksikliği ile AKP Meclis’te 367 sandalyeye ulaşsın. Anayasayı değiştirecek çoğunluğa.
367 uğruna ne hilaller batıyor, dedirten bir senaryo.
ÜÇ SUÇ VAR
Özel hayatın gizliliğini ihlal eden kasetlerle ilgili ceza yasasına göre, üç ayrı suç var.