2 Kasım 2011
PROF. Dr. Büşra Ersanlı Terörle Mücadele Yasası (TCK madde 301) kapsamında, KCK operasyonu çerçevesinde tutuklanıyor. Belge Yayınları sahibi, Ermeniler, Kürtler, Yahudilerle ilgili pek çok kitap yayınlamış Ragıp Zarakolu da, yine KCK çerçevesinde, yine TCK 301. madde kapsamında tutuklanıyor.
İkisi de BDP Siyaset Akademisi çalışmalarına ya katılmış ya da o akademinin açılışında yer almış. İkisine de, terör örgütü üyesi muamelesi çekiliyor.
Alman Başbakanı Merkel Türkiye’den Almanya’ya göçün 50. Yıldönümü nedeniyle konuk ettiği Başbakan Erdoğan’a bu tutuklamaları sorsa, Erdoğan Ersanlı ve Zarakolu için yine, “bizde düşünce suçlusu yok, tutuklananlar teröristtir” diyebilir mi?
SİCİLİ KABARIK
Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler hocası Prof. Ersanlı ile ilgili bir kaç gündür yandaş medyada ve bazı köşelerde yazılanlara bakıyorum. Bunlara göre, Ersanlı’nın “sicili kabarık”.
Sicilinin kabarık olması için, pek çok gerekçe gösteriyorlar. İşte, onlardan bazıları:
- Ersanlı’nın eski eşi Cem Behar Musevi asıllı bir tabip. Bunu yazanlar fena çuvallıyor. Cem Behar tabip değil, Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümünde öğretim üyesi. Bu yanlışa düşenler üzülecek ama, Cem Behar aynı zamanda Klasik Türk Musikisi uzmanı, bir ara Zaman gazetesinde yazılar yazıyor. Kaldı ki,
Musevi ya da değil, bunun nesi “sicilin kabarık” olmasına gerekçe?
- Ersanlı’nın ablası Sırma Evcan Ergenekon’dan tutuklu Doğu Perinçek’in ilk eşi. Acele Ergenekon izi sürmek, adamlar ne de olsa, hafiyesi zehir. Senin de amcanın oğlunun bacanağının kız kardeşi sigara tiryakisi. Sigara tekelleriyle bağlantısı var.
- Ersanlı BDP Akademisinde ders veriyor. BDP’nin Akademisi yasa dışı mı, yer altı örgütü mü?
Daha ne abuk sabuk gerekçeler. Yargısız infaz. Ayrıca, otuz yıl önce yaşanmış olaylardan dolayı suçlu ilan etmek.
Bu günümüzde çok tipik. Birisi trafik kazası yapıyor, aaa bir bakıyorsunuz, yirmi yıl önce öğrenci iken attığı sloganlar nedeniyle teşhir ediliyor. İtibarsızlaştırma ve ötekileştirme.
YETTİ Mİ
Ragıp Zarakolu bu ülkenin çilekeş aydınlarından biri. 68 kuşağından. 12 Mart’ta ağır işkencelerden geçmiş, hep ezilenlerin yanında yer almış, onurlu bir adam.
Zarakolu’nun yaşamı Türkiye’nin demokratikleşme ikilemlerinin aynası. Sana, bana göre farklı düşünceleri savunabilir. Bunun neresi terör örgütü üyesi olmakla eş anlamlı? Bu ülkede demokrasi adına yola çıkmak zor. Bu ülkede Ersanlı ve Zarakolu olmak çok zor.
12 Eylül Anayasa referandumunda yetmez ama evet diyenler, yetti mi şimdi? Siz anlı şanlı yazarlar, romancılar, öğretim üyeleri, yönetmenler, sanatçılar yetti mi?
Modern çadırlar Londra’da bekliyor
TEKNİK adı “shelterbox”, içinde yatak, soba, mutfak eşyası, yemek tüpü, elbise, hatta oyuncak gibi ayrıntıların düşünüldüğü on kişilik çadırlar. Günümüzün en gelişmiş çadır tiplerinden.
Türkiye’deki Rotary Kulüpleri Fransa ve İngiltere ile işbirliğine girerek Van depremi için toplam beş bin shelterbox sağlıyor. Onar kişilikten bu tip beş bin çadır 50 bin kişinin barınmasına olanak veriyor.
Bir sorun çıkıyor, zaten çıkmazsa ayıp olur. Bu çadırlar gümrüksüz olarak Türkiye’ye nasıl girecek? Bunun için Kızılay ile bir kaç gün görüşülmesi gerekiyor. Bürokratik engelleri aşmak zor da olsa, sonuçta çadırların Türkiye’ye getirilmesinde anlaşmaya varılıyor.
Beş bin çadırdan ilk etapta 424 çadır gelecek. 424 çadırın ağırlığı 21.2 ton tutuyor. O çadırlar halen Londra Heathrow Hava Alanında. Türkiye’ye’ye getirmek için geçen cuma gününden bu yana uçak bekleniyor. Bir an önce gelse, 4 bin 240 kişi modern çadırlara kavuşacak. Uçaklar Erzurum’a inecek, oradan TIR’larla Van ve Erciş’e taşınacak.
Türkiye gerekli organizasyonu sağlayabilirse, beş bin çadırın Fransa ve İngiltere’den deprem bölgesine ulaşması sadece 26 saat tutuyor.
Beş bin çadır, elli bin kişi, ayrıca çadır tipine bakıldığında, Kızılay “meğer dünyada ne çadırlar üretiliyormuş” merakından kurtulabilir.
Beşir Atalay için de gensoru
CHP dün Başbakan Erdoğan hakkında gensoru veriyor. “Alman Vakıflarının CHP’li belediyelere para aktardığı ve bu nedenle CHP’li belediyelerde yolsuzluk yapıldığı” iddiası ile ilgili.
CHP bu gensoruyu daha önce vermeyi tasarlıyor, araya Van depremi giriyor, gensoru erteleniyor.
Öğrendiğim kadarıyla, CHP ikinci bir gensoru hazırlığında. Deniz Feneri davasında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “köstebek” diye iddia ettiği Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında. Gensoruyu verir mi, vermez mi bilemem ama, bir hazırlık var.
Yazının Devamını Oku 1 Kasım 2011
99 Yalova depreminden hemen sonra, 1999’da ODTÜ ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortak bir çalışma yürütüyor.
99 depremi daha çok taze, yirmi bine yakın insan hayatını kaybetmiş, bugün Van-Erciş depremi sonrasında olduğu gibi, Türkiye’de deprem seferberliği başlamış. Araştırmalar, çalışmalar, dönemin hükümetinin “şunu da yapacağız, bu da eksik kalmayacak” sözleriyle avunduğumuz günler.
Van depreminden sonra günümüzün parolası “yıkacağız, kamulaştıracağız, yeniden kuracağız, kentsel dönüşüm”, hep birlikte bu hedefe kilitleniyoruz.
99’da ise, parola “deprem odaklı kentsel dönüşüm”. Özellikle İstanbul’da. Bugün kullandığımız kentsel dönüşüm, bize 99 depreminden kalma miras. 99’da kentsel dönüşüm için yasa çıkarmak gibi bir dert yok. Pratikte bu iş çözmek mümkün.
650-700 BİN KONUT
ODTÜ ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1999’da depreme dayanıklılık açısından İstanbul’da altı ilçede tespit çalışması yapıyor.
Daha o zaman, on iki yıl önce, o çalışma sonucunda altı ilçede 125 bin binanın, konutun değil, binanın hasar göreceği belirleniyor. Depremin şiddetine göre, bina bütünüyle mi yıkılacak, oturulmayacak hale mi gelecek, onarımla ayakta durabilecek mi, gibi hasar tespitleri.
125 bin binada 650-700 bin konut var, yaklaşık iki milyon kişi barınıyor.
Yazının Devamını Oku 29 Ekim 2011
FETHİ Bey İçişleri Bakanlığı görevinden istifa ediyor.
Fethi Bey (Okyar) kabineyi kurarken, belli bir siyasal hesapla İçişleri Bakanlığı görevini de üstleniyor. Okyar 24 Ekim 1923 günü istifa ediyor, ama yine Başbakan.
O tarihte bakanları tek tek Meclis seçiyor. Meclise her ne kadar Mustafa Kemal egemen ise de, oyların adaylar arasında bölünmesi bakan seçimini güçleştiriyor.
Yine öyle bir durum. Okyar’ın yerine yeni bir İçişleri Bakanı seçilemiyor. Bunun adı, hükümet krizi. Krize çözüm gecikmiyor:
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan ediliyor.
Neden böyle bir siyasal manevra? Birileri zaten Cumhuriyet sözünden rahatsız. Başkaları “Cumhuriyet gelirse Hilafet ne olacak” derdinde. Diğer bir gurup, “Cumhuriyet’e geçilirse, Mustafa Kemal’in konumu ne olacak” kaygısında.
Sorular birleşecek, tartışma büyücek, Kurtuluş Savaşı’na büyük emeği geçen, ama sonradan Mustafa Kemal’le yolları ayrılan Kazım Karabekir Paşa’nın Cumhuriyet’in aceleye getirildiği inancı, olayı daha da alevlendirecek ve belki Cumhuriyet’e geçiş geri kalacak.
Mustafa Kemal bunu hesaplıyor, Okyar’ın istifasıyla, bilerek bir hükümet krizi yaratıyor.
Yazının Devamını Oku 28 Ekim 2011
“BU bir güven bunalımıdır”. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda soğuk duş etkisi yaratan cümle.
Salıyı çarşambaya bağlayan gece yarısı, saat 00.30’da.
1982 Anayasası’nın tam 113 maddesi değişiyor, on sekiz defada. Buna rağmen, 12 Eylül’ün otoriter ruhu dimdik ayakta. Nasıl oluyor? Uygulamaya temel olan o ruhun getirdiği demokrasiye aykırı 688 yasa ile 90 kanun hükmünde kararname hala yürürlükte.
Yeni anayasa çalışmaları ile birlikte, bu yasa ve kararnameleri ayıklamak gerek. O yasa ve kararnameler yerinde kalırsa, dünyanın en demokratik anayasasını yapsanız, nafile. Otoriter rejim yine devam eder. Bunu önlemek üzere, alt hukuku demokratikleştirmek gerek.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu kendi içinde alt komisyon kuruyor. Ahmet İyimaya (AKP), Atilla Kart (CHP), Oktay Öztürk (MHP), Ayla Akat’tan (BDP) oluşan alt komisyon geçtiğimiz salı akşamı ana komisyona öneri götürüyor:
“Anayasa değişikliği sürecinde, demokrasinin bir parçası olarak bu amaca ulaşılmasını engelleyen alt hukuk metinlerinin değiştirilmesi için parlamento ile eş zamanlı olarak girişimler başlatılması konusunda ana komisyonun irade koymasının önemini vurgular.”
Yani, alt hukukun değişmesi amacıyla Meclis’in kolları sıvaması şart. Anayasa Uzlaşma Komisyonu Meclis’e böyle bir çağrıda bulunacak. Alt komisyon bunu öneriyor.
KOMİSYONU TERK
Önerinin yerinde olduğu su götürmez. Doğası gereği, Uzlaşma Komisyonu kurucu komisyon niteliğine sahip. Kendi hukukunu kendisi yaratıyor. Her an irade beyanında bulunabilir.
Yazının Devamını Oku 27 Ekim 2011
1939 Erzincan Depremi dünya deprem tarihine geçen büyük depremlerden biri. 7.9 gibi korkunç yükseklikteki deprem 52 saniye sürüyor, 33 bin yurttaşımız hayatını kaybediyor.
Bütün Erzincan yerle bir. Ayakta kalan tek bina TCDD binası, Almanlar yapmış. Bina 7.9’a, 52 saniye dayanabiliyor.
Van ve Erciş depremi sonrasında istisnasız tüm medya, bina yapımı ve denetimini haklı olarak öne çıkartıyor. Bir de depremden insan manzaraları ve hikayeleri ön planda. O hikayeler arasında kaybolmadan öne çıkması gereken sorular var. Örneğin:
- Yıkılan binaları yapan müteahhitler kimler?
- Yıkılan binaların ruhsatı var mı? Yapım sırasında ve sonrasında o binaları kim denetliyor, kimler (hangi belediyeler) denetlemiyor? Neden? Oturma izni neye göre veriliyor?
- O müteahhitler ve bina sahiplerinin siyasal bağlantıları var mı? Onların bundan sonraki vaziyetini o bağlantının yönü mü belirleyecek?
- Bu sorular Ankara’da soruluyor mu? Sorulmuyorsa, neden? Soruluyorsa, nasıl bir yol izlenecek? Örneğin, bu kişiler hakkında kamu davaları açılacak mı? Yoksa, göz yaşları arasında, bir başka depreme kadar unutacak mıyız?
Çok temel sorular.
Yazının Devamını Oku 26 Ekim 2011
ALTI ay önce soruşturma açıyor İçişleri Bakanlığı. Erciş’te kaçak bina, imar planı olmayan binalara ruhsat verilmesiyle ilgili soruşturma.
Depremde çöken altı katlı binanın altında gıda ürünleri satan bir dükkan varmış. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin:
“Dükkan sahibi oraya daha fazla ürün koymak, yer kazanmak için, binanın bazı kolonlarını kesmiş, depremde bina o tarafa doğru yıkıldı, kolon yok orada”.
Cehalet mi, hırs mı, ikisi birden mi, dükkan sahibinin yaptığını neresinden tutacaksınız? Ancak, ondan önce temel bir sorun var. Van Mimarlar Odası Başkanı Şahabettin Öztürk anlatıyor:
“Plansız yapılar olduğunu, mimarın imzası olmayan yapılara ruhsat verildiğini öğrenince, önce Belediye Başkanına bildirdik. Muhtelif defalar İçişleri ile Bayındırlık Bakanlığına şikayet ettik. Altı ay önce İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı, henüz bir sonuç yok”.
Oda Başkanı Öztürk’ün iddiasına göre, Van’da 66 bin binanın sadece dokuz bini ruhsatlı, Erciş’te kaçak yapı oranı yüzde 80.
Bu durumu sormak üzere, son seçimde AKP’den milletvekili olan Fatih Çiftçi’yi arıyorum. Çiftçi 1997-2004 arasında Erciş Cumhuriyet Savcısı. 2004-2011 arasında Erciş Belediye Başkanı. Son seçimde milletvekili. Bir hukuk adamı ve belediyeci olarak Çiftçi’ye sormak istiyorum, Meclis’teki yardımcılarına not bırakıyorum ancak, bu satırların yazıldığı saate kadar ulaşamıyorum.
İPTAL DAVASI90’lardan bugüne Erciş ve Van nüfusu beş, altı kat artıyor. Gerisini Şahabettin Öztürk anlatıyor:
Yazının Devamını Oku 25 Ekim 2011
<b>VAN-ERCİŞ </b><br>SOĞUK çorbanın yanında pilav ve patates, Kızılay’ın yemek tabağı gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş çocukların önünde. Hiç birinin eli yemeklere gitmiyor. Ağlamaya, yere çömelmiş anneleri de katılıyor:
“Bunların babaları Pazar günü olduğu için kahveye gitmişti. Kahve çöktü...” kadın cümlesini tamamlayamıyor, anne ve çocuklar hep birlikte ağıt yakıyor. Anne devam ediyor:
“Bütün gece soğukta dışarıdaydık, buraya biraz önce geldik.”
Erciş’te Kızılay’ın kurduğu çadırların önünde ağıtlar dinmek bilmiyor. Annelerden biri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünü kesiyor:
“Bir çocuğumda yurdun altında kaldı sen takipçisi ol.”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu dün depremin yaşandığı Van ve Erciş’e özel uçakla gidiyor. Aynı uçağa ben de biniyorum. Van ve Erciş’te iki adımda bir insanlar Kılıçdaroğlu’nun yolunu kesiyor, çelişkili ifadeler arasında, bir yerden iktidara “Allah var yardım için koştular” derken, öte yandan şikayetlerini aktarıyor. Uçak Van’a yaklaşırken aşağıya bakıyorum pırıl pırıl bir güneş, Van Gölü yemyeşil, topraktan yeşil fışkırıyor. Yukarıdan bakıldığında burada deprem olduğuna bin şahit ister. Van’dan polis helikopteri ile Erciş’e uçuyoruz, çünkü yol zaman zaman göçmüş, ayrıca trafik çok yoğun.
ÇOK KATLI BİNALARErciş’e giriyoruz siren sesleri, cankurtaran arabaları, cenaze arabaları arka arkaya sokaklar hınca hınç insan dolu. Trafiği ve düzeni asker sağlamaya çalışıyor.
Kılıçdaroğlu önce Jandarma Komutanlığına gidiyor. Orada İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin var. Bakan Kılıçdaroğlu’na bilgi veriyor:
Yazının Devamını Oku 22 Ekim 2011
HAVA alanında bomba patlıyor, beş, on, yirmi kişi değil, bomba patlaması sonucunda iki kişi hayatını kaybediyor. 2006 yılında Madrid hava alanında patlayan bomba üzerine ETA lideri Arnaldo Otegi sürpriz bir açıklama yapıyor:
“Benim ETA ile görüş ayrılığım var”.
*
Siz hiç Öcalan’ın PKK’nın herhangi bir eylemi sonrasında terörü kınayan, terörden yana olmadığını açıklayan bir sözünü hatırlıyor munusuz? Yakalandıktan sonra verdiği ilk ifadede ya da yargılandığı mahkemede, kendini kurtarmak üzere, PKK aleyhine sözleri hariç.
Ya da son aylarda olduğu gibi, “ben PKK’yı dağdan indiririm ama, beni ev hapsine çıkartırsanız” gibi, kendine dönük pazarlıklar hariç.
*
İspanya’da BASK bölgesinin bağımsızlığı için 43 yıldır etnik savaş yürüten ETA silah bırakma kararı alıyor. Tarihi karar. ETA teröründe 43 yılda 829 kişi ölüyor.
*
PKK terörü 27 yıldır sürüyor, 27 yılda ölü sayısı otuz bini geçiyor. Korkunç acılar birbirini izliyor. Mali yönü de feci. Bir trilyon dolara yaklaşan maliyeti var.
*
Arnaldo Otegi 2007 yılında yakalanıyor. İfadesinde, “silahlı mücadelenin sonu gelmiştir, bundan sonra siyasal mücadele gerek” diyor.
*
Öcalan, PKK’nın siyasal çizgiye çekilebileceğini söylüyor ama, “benim durumum düzeltilmezse, terörü önleyemem” tehdidini savurmaktan geri kalmıyor.
AİHM KATKISI
ETA’nın terör hırsını frenleyen dönemeçlerden biri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararı.
İspanya 2002 yılında çıkardığı yasayla, “şiddet ve terörle bağlantısı olan siyasi partilerin kapatılmasını” öngörüyor. Bu yasa doğrultusunda, ETA bağlantılı Batasuna 2003’te kapatılıyor. AİHM’e giden Batasuna 2009’da AİHM’den geri dönüyor. AİHM “şiddet ve terörü destekleyen partiler ile onların yerine kurulacak partiler demokrasiyi tehdit ettikleri için kapatılabilir, bu başkalarının özgürlüğü gereğidir” kararına varıyor.
*
Bizde benzer partilerin macerası bitmek bilmiyor. Biri kapatılıyor, yerine öteki geçiyor.
*
ETA’nın silah bırakma sürecinde İspanya’daki bütün partiler, iktidarı ve muhalefeti ile uzlaşıyor, ne iktidar muhalefeti ne muhalefet iktidarı suçluyor, uzun uzun tartışsalar bile, sonunda ortak bir noktada buluşmayı biliyor.
*
Bir de Türkiye’ye bakın, demek gereksiz.
BÜYÜK BULUŞMA
ETA terörü devam ederken, terörü bitirmek üzere, bütün partilerin uzlaştığı konular müthiş:
-Teröristlere genel af. Hapiste olan ve elini kana bulamayanlar hemen tahliye ediliyor. Dağdakiler affa uğruyor. Elini kana bulamış olanlara ise, kısmi ceza indirimi uygulanıyor.
-Serbest kalanlara siyaset hakkı tanınıyor.
*
Türkiye’de rüya gibi. Hele de, terör bu kadar azgın halde iken.
*
İspanya’nın komşusu Fransa ETA’ya hiç bir biçimde arka çıkmıyor, tersine terörün önlenmesi için İspanya’ya yardımdan hiç çekinmiyor.
*
Bizim komşularımız PKK’ya destekte birbiriyle yarışıyor, bu yarışa Avrupa ülkeleri de katılıyor.
*
ETA’nın önemli liderleri yakalanıyor, yerlerine yenileri geçmiyor, ETA lider sıkıntısı yaşıyor.
*
PKK’nın çok az lideri yakalanıyor, PKK’ya katılım sürekli artıyor, lider sıkıntısı çekmiyor.
*
Son not meraklısına: ETA’nın da, IRA’nın silah bırakma sürecinden Türkiye’nin alacağı çok ders var. ETA ile ilgili ayrıntılı bilgi için İspanya’da görev yapmış, emekli diplomat Akın Özçeri’nin kaleme aldığı “Çoğul İspanya” kitabı bulunmaz bir kaynak.
Bizde durum ortada. “Gerisi iktidarın ve muhalefetin bileceği iş” demiyorum, çünkü hepimiz her gün ölüyoruz.
Yazının Devamını Oku