Paylaş
O 1518 kişi YAŞ kararlarıyla emekliye ayrılan subay ve astsubaylar, AKP onların hakkını geri veriyor, halen incelenenler hariç, diğerlerine kapıyı kapatıyor.
AKP iktidarının ilk döneminde üzerinde en çok durulan, merakla izlenen konuların başında AKP-Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararları geliyor. YAŞ her yıl çeşitli nedenlerle bazı subay ve astsubayların ordu ile ilişkisini kesiyor. İlişki kesme, genellikle dinin askeri işlere karıştırılması iddiasına dayanıyor.
Gerek Gül Başbakan iken, gerekse şimdi Başbakan Erdoğan YAŞ’ın bu kararlarına katılmadığını bildiriyor, karşı oy yazısı yazıyor. Bu YAŞ kararları AKP medyasında uzun süre orduya dönük eleştirilerin başında yer alıyor.
BAŞVURU DÖKÜMÜ
YAŞ kararıyla ordudan atılanların haklarını geri vermek üzere yedi ay önce, Mart 2011’de bir yasa kabul ediliyor. Bu yasa ordu ile ilişkisi kesilenlerin zararının (mağduriyet) giderilmesini öngörüyor.
Yasanın gerekçesinde ilk cümle önemli. “12 Mart 1971’den yasanın çıktığı güne kadar zarara uğramış olanların yararlanması” öngörülüyor. Demek ki, 12 Mart ve 12 Eylül’de, yani askeri dönemlerde ve sonrasında, yargı kararı olmadan, idari kararla ordudan atılanların da haklarının iadesi söz konusu. Yasa çıkıyor, YAŞ ya da idari kararla ordudan atılan subay, astsubay, askeri öğrenci ve uzman erbaşlar Milli Savunma Bakanlığı’na başvuruyor. Başvuru ve sonrasıyla ilgili döküm şöyle:
4 bin 606 başvuru var. Yasa kapsamında bunların 1.518’i kabul ediliyor. 1.991’i reddediliyor. Ayrıca 847 askeri öğrenci ile uzman erbaşların başvurusu da geri çevriliyor. Kabul edilen 562 kişi çeşitli görevlerle devlete dönüyor. 67 kişiye de Devlet Personel Dairesi devlette yer arıyor.
Kabul edilenler subay ise, kıdemli albay rütbesiyle, astsubay ise, kıdemli başçavuş rütbesiyle emeklilik hakkını kazanıyor. Ona göre, emekli ikramiyesi, ona göre emekli maaşı bağlanıyor, diğer özlük hakları iade ediliyor.
EŞİTLİĞİ SAĞLAMAK
Sorun, başvurusu geri çevrilen askeri öğrenci, subay ve astsubaylarla ilgili.
Yasa açıkça, “12 Mart 1971’den itibaren” diyorsa da, AKP önceliği YAŞ kararıyla ordudan atılanlara tanıyor, diğerlerini ayırıyor. Bir anlamda “benim mağdurum, senin mağdurun” ayrımı.
İdari kararla ordudan atılanlar için Milli Savunma Bakanlığı “sen hakkını mahkemede arayabilirdin, ama aramadın” gerekçesini öne sürerek, onların hakkını iade etmiyor. Askeri darbe olmuş, darbe kendi adamlarını tasfiye etmiş, kim hakkını, hangi askeri mahkemede arayacak? Oysa, onlar da emeklilik hakkı ve diğer özlük haklarının iadesini bekliyor.
Bu haksızlığa karşı, CHP Gurup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi yeni bir yasa önerisi veriyor. Haksızlığa uğrayanlar arasında eşitliğin sağlanması için.
Bir yasayı bile, “bana ve sana göre uygulamak” Adalet ve Kalkınma Partisi’nde nasıl bir adalet?
Atalay’ın istifası mı, o eskidendi
CUMHURİYET’in ilk yıllarından itibaren herhangi bir bakan hakkında öne sürülen iddia karşısında, soruşturmanın tarafsız yürütülebilmesi açısından o bakan görevinden ayrılıyor. Normal işleyen, demokratik sistemin olağan sonucu.
CHP tek parti döneminde bile öyle, DP iktidarında da, daha sonraki yıllarda da. Zaman zaman olayın kahramanı bakan istifada direniyorsa, buna Anayasa çare arıyor. Muhalefet gensoru vererek, o bakanı düşürmeye çalışıyor.
Şimdi ortada ciddi bir iddia var. Kemal Kılıçdaroğlu Deniz Feneri davasında o zaman İçişleri Bakanı, şimdi Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın suçlu olduğu iddia edilen kişilere önceden bilgi verdiğini öne sürüyor, Atalay’ı köstebek olmakla suçluyor. Atalay ”külliyen yalan” diyor. Normal işleyen demokratik bir parlamentoda:
1- İddia derhal soruşturulmaya başlanır. Hani, nerede o soruşturma?
2- İddiada adı geçen bakan soruşturmanın sonucu alınıncaya kadar görevinden ayrılır.
İddia doğru çıkarsa, Bakan zaten istifa etmiş, hayır doğru çıkmazsa, bakan geri döner ve karşı taraf hakkında tazminat davası açar.
Ama, bütün bunlar normal işleyen demokratik bir sistemde yaşanır.
İlerleyelim beyler kadınlar geride kalsın
TÜRKİYE’de 4 milyon 700 bin kişi okur yazar değil. Bunların 3 milyon 800 bini kadın.
Türkiye’de çalışan kadın nüfus toplam nüfusun yüzde 24’ü gibi çok düşük oranda. AB ülkelerinde bu oran yüzde 56.
Daha genel bakışla, Türkiye dünyadaki 134 ülke arasında cinsiyet eşitsizliği açısından 126’ncı durumda. Tek tek bakıldığında, cinsiyet açısından sağlıkta 61’inci siyasette 99’uncu eğitimde 109’uncu durumda. Katar, Mali, Benin, Çad, Yemen, İran, Suudi Arabistan ile birlikte.
Bu rakamların kaynağı Dünya Ekonomik Forumu. Oradan aktaran da AB. Yani AB bu rakamlara güveniyor ve Türkiye raporlarında bu verilere yer veriyor.
Kadının bu kadar horlandığı, bu kadar değersiz kılınmak istendiği bir ortamda, kadına şiddet olmayacak da, ne olacak?
Şiddeti önlemek için, önce bu oranların değişmesi gerekmiyor mu? O da, toplumsal kalkınmaya bağlı değil mi?
Büyüyoruz, kalkınıyoruz, büyümede dünya rekoru kırıyoruz sözleri kadınla ilgili bu rakamlar karşısında ne kadar gerçekçi?
Paylaş