CNN TÜRK’te Güven İslamoğlu su baskınına uğrayan binalar için yardım çağrısında bulunuyor; bot gönderin diyor. Ancak dere yatağındakiler uyarılara rağmen evlerini terketmiyorlar. Evlerin tümü hasarlı; oturulacak gibi değil...
Kurtarma botuna binmiyorlar. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Alibeyköy deresi yatağındaki evlerin istimlak edileceğini söylemesi hepsini endişeye sevkediyor: ‘Ya bir daha evlerimize giremezsek!...’ Mal canın yongası... Doğal olarak hiçbir ev ve işyerinin sigortası yok.
Öğleye doğru yağış durmuş; ama taşkın sular Alibeyköy’e bütün hızıyla iniyor. Bu kadar debisi yüksek su nereden geliyor?
Haliç’e verilmeden Marmara’ya deşarj edilen sular, kollektörü doldurduğu için patlama endişesi ve çaresizliği karşısında Alibeyköy deresine veriliyor doğal olarak... GOP, Gazi Mahallesi ve Yeşilpınar bölgesinin taşkın sularıyla karışan atık sular, dere boyunu aşarak önünde ne varsa götürüyor. Oturulamayacak hale gelen konut ve işyerlerinin sayısının 4500’i bulduğu bildiriliyor.
İşte Belediye Başkanı Topbaş’ın yıkılacağını söylediği Alibeyköy ile Küçük Sanayi Sitesi arasındaki 2 km’lik hat üzerindeki ‘gecekondular’... Geri kalan bölgede ise dere islah çalışması yapılmış yerler; yani kamulaştırılmış yerler.
İstanbul’da, İzmir’deki gibi yağmur suyu kanalı yok. Kanalizasyonlara karışan suların yarattığı kirlilik karşısında yaşanabilecek hastalıklara karşı önlem alınması gerekmiyor mu?
OLAYIN ASLI
Bölgede yaşanan afetin daha iyi anlaşılması için ‘Ahmet S.M.-Alibeyköy işletme sahibi’ imzasıyla gelen bilgiyi okuyalım:
‘Alibeyköy’ün kaderi yıllardır değişmedi. Geçen yıllar boyunca semtin içinden geçen Alibeyköy ve Küçükköy dereleri defalarca taşarak evleri ve fabrikaları su altında bıraktı. Ya yağmur suları ya da Alibeyköy Barajı’nın su seviyesinin yükselmesini önlemek için baraj deşarj kapaklarının açılması sonucu bu dereler taşmıştır.
Aslında Alibeyköy deresi yanında bulunan evler ve fabrikalar için istimlak kararı Haliç Projesi çerçevesinde dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Bedrettin Dalan zamanında alınmıştı. Dere ile yollar arasında bulunan evler ve fabrikaların bir bölümü o zaman istimlak edildi; park yapıldı. Ancak daha sonra yönetime gelenler bölgeye yeterince önem vermedi ve istimlak yarım bırakıldı.
1986 yılından beri tüm evlerin ve fabrikaların tapularında istimlak şerhi bulunmasına rağmen, Belediye herhangi bir girişimde bulunmadı. Mal sahiplerinin kendi yerlerini bırakıp, başka yerlere gitmeleri şu anda imkansızdır. 18 yıldır istimlak şerhi olduğu için kendi yerlerini satamıyor veya kiraya veremiyorlar.’
Her selde baskın ile boğuşan semt sakinleri, artık 18 yıldır tamamlanamayan kamulaştırma konusunda Kadir Topbaş’ın sözünü senet kabul etmek durumundalar.
Umarız İstanbul için bir yüzkarası olan bu proje, geçmiş yönetimlerce yapılan vaadler gibi göstermelik kalmaz.
Hacıbektaş’ın keyfi kaçtı
HACIBEKTAŞ Veli’yi Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri’nin bu yıl sönük geçtiğine dikkat çekiyor Hacıbektaş’taki bir okurumuz... Gözlemlerini şöyle aktarıyor:
‘Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül dışında hiçbir siyasetçinin -Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu hariç- ortalıkta gözükmemesi ilginçti. Sarıgül’ün, bu fırsatla bu yılki etkinliklerine damgasını vurmasının CHP Genel Merkezi’ni tedirgin ettiği anlaşılıyor. Gözlerimiz her zamanki gibi Cumhurbaşkanı Sezer’i aradı; aynı şekilde Başbakan Erdoğan’ı da... Cumhurbaşkanı’nın ‘tüm başarılı atılımların, iyi niyet, olumlu düşünce ve akılcı yaklaşımlarla gerçekleştirileceğini’ni söylemesi birilerine mesaj gibiydi. CHP Genel Başkanı Baykal’ın, CHP’den adaylığı reddedilmesi üzerine bağımsız olarak seçimi kazanan emekli General Ali Rıza Selmanpakoğlu ile karşılamak üzere Hacıbektaş’a gelmediği ileri sürüldü. Yoksa onun da mı ‘yoğun programı’ vardı. Selmanpakoğlu’nun konuşmasında, ‘Sevgiden nasibini almayanlar, bizim kapımıza gelmesinler’ demesi bir yerlere mesaj gibiydi. Denktaş’ında, şenlik yönetiminin koşullarına karşı ortaya çıkan tepkilerden etkilenip gelmediği anlaşıldı. Halbuki geçen yıl coşku ve kalabalık vardı törenlerde.
‘Devlet’ niye yoktu, tartışılması gerekir. Ama bu yıl bazı akıl dışı tavırlar, Hacıbektaş’ın tadını kaçırdı.
ALEVİCİLİK YAPANLAR
Hacıbektaş felsefesini almış insanlar hiçbir zaman kimseyi yuhalamaz. Ancak, Aleviliği ideolojik boyutta pazarlayanlar yok mu; biz Hacıbektaşlılar olarak her zaman onlara karşıyız.
Belediye Başkanımız asker kökenli olduğu için biraz sert mi davrandı? Baykal’a da, Almanya’dakilere de, Prof. İzzettin Doğan’a da söz verilmeliydi. Cem Vakfı’nın da katılımı son anda iptal edildi; tepkileri neydi? Boykotlar neden oldu? Bu gruplar neden bir araya gelemiyor? Biz Alevi İslam’ın inanç boyutunda savunulmasını istiyoruz; ideolojik tavır alanlara karşıyız. Almanya’da bir sürü Alevi örgütü kurulmuş; şimdi de bir Alevi enstitüsü ortaya çıkmış. Hayret doğrusu...
Alevi inanç kültürü bu kadar ayaklar altına alınmamalıdır. Alevicilik pazara çıkarılmamalıdır.
Hacı Bektaş Veli bizlere insan sevgisini böyle mi öğretti? Hünkarımız ne diyordu; ‘Benim kabem insandır’ bunu unutmayın.’
17 Ağustos yas günü olmalı
GÖNÜL isterdi ki, 17 Ağustos günü 5 yıl önce yas ilan edilsin, edilmedi. Ne o zamanki hükümet ne de bugünkü hükümet başsağlığı dilemek dışında hiçbir şey yapmadı. Halbuki diğer ülkelerdeki büyük doğal felaketleri ve savaşları unutturmamak için yıl dönümlerinde pek çok anma töreni düzenlenir. İngiltere’de neredeyse hergün Tarih kanalında bir Hitler belgeseli var. Neden? II.Dünya Savaşı’nda yaşamış olduklarını kuşaktan kuşağa aktarıp bir daha olmaması amacıyla insanların bilinç altında bu olayi hep canlı tutmak için.... Peki bugün hangi sivil toplum örgütü veya hükümetten biri Gölcük’te veya İzmit’te bir anma töreninde acaba?
17 Ağustos’un dehşeti hiçbir zaman unutulmasın.
Sedat ARSLAN- Al Baraka Bilgi İşlem Yazılım Uzmanı
Vekalet A.Ş.
GÜMRÜK Müsteşarlığı’nda bir sürü kadro vekaletle yönetiliyor; Gümrükler Genel Müdürlüğü, Müsteşarlık (Nevzat Saygıloğlu’nun yerine Rıza Turagay geldi) AB Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü ve Gümrük Başmüdürlükleri... 20 kadronun vekaletle yürütüldüğü bir başka kurum var mıdır?
Edirne’den bir Fahri Yücel geçti
AKŞAM saatlerinde konağından çıkıp eşi Perihan Hanım’la yürüyüş yapardı. Yürüyüşlerin iyi geldiğinden, kilo verdiğinden söylerdi. Ama bazen yürüyüş sonrası mahallenin kebapçısına uğradığını anlatırdı. İstanbul’da üniversiteye okuyan kızı Ayşegül, Edirne’ye geldiğinde ‘Kendine dikkat et’ diye uyarırdı sık sık kendisini...
Tantan’ın İçişleri Bakanlığı döneminde Edirne’ye atanmıştı.
Şekerinin ve tansiyonunun yükseldiğini söylemeye başladı bir süre önce; sanki 12 Ağustos tarihinin habercisi gibi.. Bir gün telefon etti, ‘Hastanedeyim, hadi gel’ dedi.
Şaşırdım, gittiğimde serum veriliyordu. ‘Önemli bir şey yok biraz yorgun düştüm.Perihan Hanım’ın sakın haberi olmasın...’
‘Tetkik...’ dedim, dinlemedi bile. Zaten serum bitince hastaneden çıktı. Doğruca makamına gidip Edirne’de hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği golf turizminin, yıllardır boş duran TEKEL binalarının otel yapılması dosyalarının içine dalmıştı.
Edirne’de Devlet Hastanesi, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki tetkiklerden sonra Hacettepe’ye gitti, sonra Edirne’ye döndü. Tedavisine, yurtdışında Paris’te devam etmesine karar verilmişti.
Telefon çaldığında medya kuruluşumuzun derneğine çay içmeye geleceğini söyledi. Derneğin tarihi binasının bahçesinde cepheyi kapatan ceviz ağacını kesmek istediğimi söyledim; ‘Deli misin, katiyen olmaz’ deyiverdi. Çaylarımız tazelenirken masadaki sigara paketine gözü ilişti;
‘Yaksana bir sigara bir iki fırt da ben çekeyim’ dedi.
Bir süre önce bıraktığı sigarayı o an özlemişti.
Tedavisinin Paris’te süreceğini anlattı; ‘Randevuları ayarladık, yeniden gidiyorum’ dedi.
Tetkikler sonrası pankreas kanseri olduğundan şüpheleniliyordu. Bunu Paris’teki doktoru, Paris’teki gazeteci dostumuz Muammer Elveren’e söylemişti.
‘Lütfü, dünyada maddi şeyler hiç önemli değildir, para biriktirme, dost kazan... Ben hep öyle yaptım.’
EDİRNELİLER UNUTMAYACAK
Ev, yazlık, araba onun hiç meselesi değildi. Bunu dört yıl görev yaptığı süre içinde gözledim.
Çalışkandı, becerikliydi, güleryüzlüydü... Sevecen hali ile çevresindekilere elektrik saçıyordu; her kesimin sorunlarıyla uğraşıyordu.
Üzerinde ölü toprağı serilmiş bir kenti ayağa kaldırdı; ekonomisiyle, tarihi yapıtlarını restore ettirerek, ÇEKÜL ve TEMA projelerini hayata geçirterek, turizmi öne çıkartarak, Bulgaristan ve Yunanistan’ın sınır valileriyle komşuluk ilişkileri kurarak, çiftçilere yeni projeler sunarak, kamunun sivil toplum örgütleri ile ortak projeler üretebileceğini göstererek...
Ama o 13 Ağustos günü yok mu? Tüm Edirneliler ağladı arkasından.
Edirne’den bir vali geçmedi, Fahri Yücel geçti.
Lütfü KARAKAŞ-EDİRNE
Biliyor musunuz?
SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın, hükümete IMF ile yeni anlaşmadan önce ilgili tüm kesimlerin ve uzmanların katılacağı bir ‘İstihkam Kurultayı’ toplaması çağrısında bulunduğunu... Yeniden Müdafaa-ı Hukuk Hareketi Derneği Başkan Yardımcısı Kadir Kartal’ın, Türkiye 1919’lu yıllardan daha kötü günlerin arifesindedir’ dediğini... ÖDP Mersin İl Başkanı Onur Turgut’un, Mezitli Beldesi’nde İller Bankası’nın projelendirdiği arıtma tesisinin sit alanına (antik Soli Pompeiopolis kenti limanı) yapıldığını söylediğini...