PROF. Manfred Osman Korfmann, ilk olarak 1870’lerde başlayan, 1988’den sonra üçüncü kez devam eden Troya’da iğne ile kuyu kazıyor.
Troya kazı çalışmalarını yürütüyor. ‘Troia (Troya) benim ikinci evim, ikinci eşim’ diyor. Yaşamını kazılar için adamış, Almanya Cumhurbaşkanı’nın izniyle Türk vatandaşlığına geçmiş; yani çift pasaportu var... Çanakkale’de kendisine ‘Osman Bey’ deniliyor.
Korfmann, Troya’nın Anadolu uygarlığı olduğunu savunan tek arkeolog olarak biliniyor; bu nedenle arkeoloji çevrelerinde çok tartışılan bir isim.
Tübingen Üniversitesi’nde Arkeoloji Bölümü Başkanı iken kazılar için Türkiye’ye geliyor. 18 Mart Üniversitesi kurulunca rektörün danışmanlığını, sonra da Arkeoloji Bölümü Başkanlığı’nı üstleniyor. Almanya’da olduğu gibi Türkiye’de de bir Troya Vakfı’nın kurulması çalışmalarına öncülük ediyor. Vakfın kurucuları arasında; Prof. Ramazan Aydın,Prof. Celal Şengör, Prof. Coşkun Özgünel, Süleyman Bodur, Zafer İncecik, Alp Yörük, Çiğdem Morçül, Dr. Aslı Erim Özdoğan,Dr. Göksel Sazcı, Prof. Muharrem Satır, Prof. İlhan Kayan, Prof. Turan Efe ve Enver Sadık Yılmaz gibi bilim ve kültür adamları, turizmciler ve işadamları bulunuyor. Prof. Korfmann, kazıların artık Türkiye kaynaklı yürütülmesi için bu vakfı kurduklarını söylüyor. Zaten bizzat yürüttüğü çalışmalarla Troya’nın bulunduğu alanı ‘Tarihi Ulusal Troia Parkı’ ilan ettirmiş. Vakfın temel amacının; bölgenin envanterini çıkarmak, restorasyon ve koruma çalışmalarına katkıda bulunmak olduğu belirtiliyor. Sadece Çanakkale’deki değil Türkiye ve hatta dünyadaki arkeoloji öğrencileri için bulunmaz bir ‘laboratuvar’...
Bu arada Çanakkale içindeki Arkeoloji Müzesi’nin, Troya harabelerinin bulunduğu alana taşınması için bizzat Ankara’ya giderek Bakan Erkan Mumcu’dan söz almış...
‘Anadolu Ateşi’nin yapımcısı Mustafa Erdoğan’ın, yeni müzikal çalışmasının adını ‘Troya’ koyacağını açıklaması ilginç...
Kazı bölgesine en yakın bölgede bulunan Tusan Oteli’nin sahibi Enver Sadık Yılmaz, ‘Gelibolu yarımadası ile İntepe bölgesi Türkiye için çok önemli kültürel mekánlar sayılmaya başladı. Turist sayısı her geçen gün artıyor; Arkeolog Korfmann’ın da inanılmaz çabalarına karşılık Türkiye’nin de üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyor. Troya bir mirastır, emanettir.’ diyor.
Ve buna örnek olarak, bölgeyi ziyaret edenlere bedava su ve çay servisi yaptıklarını, WC’lerin hijyenik bakımını üstlendiklerini anlatıyor.
Prof. Korfmann’ın ortaya koyduğu emekler ve Troya filminin Türkiye için yaptığı büyük tanıtım sonucunda Çanakkale’ye inanılmaz bir merak başlamış...
Bu yıl gelecek yabancı turist sayısının 500 bini aşması bekleniyor. Çanakkale’ye bu yolla en az 1 trilyon girdiği hesaplanıyor. Troya’nın, restorasyon, bakım ve koruma gibi çalışmalara, bu gelirin % 10’unu aktarmak gibi görüşler tartışılıyor. Bazıları, her gelen turistten 5 Euro kesilmesini öneriyor.
MNG Turizm Grubu Başkanı Hüseyin Baraner’in, 9-12 Ağustos tarihleri arasında yapılan Çanakkale Troya Festivali’ne Çanakkale’nin tanıtımı için Almanya’dan getirdiği 25 gazeteci ve turizm yazarı buraya hayran kalmış... Çanakkale Ezineli olan Baraner Almanya’da oturuyor ve dünya çapında tanınmış bir Türk turizmci olarak biliniyor.
Yeni bir model üzerinde çalışıyor:
‘Antalya’ya 6.5 milyon turist geliyor. Tıkanmaya başlayan bu kapıyı Anadolu’ya doğru açmamız gerekiyor daha çok turist gelmesi için. Almanya’da Bentur olarak başlattığımız kampanyada ‘Antalya’dan Türkiye’nin Her Yerine’ yani Kapadokya,Efes,Bergama ve Truva’ya yeni bir açılım modeli uyguluyoruz. ‘Türkiye’yi keşfedin’ diyoruz. Böylece Antalya gelecekte, Akdeniz’in en büyük turizm destinasyonu ve turizm dağılım noktası olacak. ‘Troya’ filminin etkisini unutturmamak için etkinliklerimizi canlı tutmalıyız; 50 milyar dolarlık turizm yatırımlarımızın cazibesi ancak böyle artırılabilir.’
Türkiye’deki bir ilklerden sayılan ‘Sokak Şenlikleri’ etkinlikleri yapıldı dün Çanakkale’de... Bireylerin gönüllü katkıları ile kentin bütün dinamiklerinin paylaştığı bu modelle Çanakkale’nin ekonomik, kültürel ve sosyal değerleri ortaya çıkarılarak tanıtıldı. Yani bir sivil inisiyatifin gücü...
Troya eserleri 300 müzede
ARKEOLOJİ yazılarıyla bilinen gazeteci Özgen Acar,Çanakkale ve Troya ile ilgili şöyle diyor: ‘İstanbul’da yerleşim başlamadan 2000 yıl önce Çanakkale Boğazı’ndaki Troya vardı. İstanbul Boğazı’ndan daha önemli bir konumdaydı. Doğudan batıya, batıdan doğuya gelip giden kervanların, Karadeniz’den Akdeniz’e inip çıkan teknelerin kesiştiği ve uğradığı kavşaktı. MÖ 2600’den kalma böylesine bir hazinenin değerinin Türkiye için önemini düşünebiliyor musunuz? Troya’da, projelendirilen uluslararası müze yapıldığı takdirde mevcut kalıntılarla ve dünyanın 47 ülkesindeki 300 müzeye kaçırılmış, dağılmış parçaların burada sergilenmesi Anadolu’nun dünya uygarlığındaki kültür odağı olacaktır. Bu çok önemli bir durumdur. Belki bu süreç 100 yılı bulabilir. İşte Çanakkale o zaman gerçek değerine kavuşacaktır.’
3 bin 200 yıl önceki öykü
PROF. Korfmann, 3 bin 200 yıl önceki tarihe düşen Troya öyküsünün filmi çekilirken bilim adamlarına danışılmadığını, gene de eğlence dünyası için iyi bir film olduğunu ima ediyor. Şöyle bir sözü var:
‘Dünyanın en meşhur Homeros uzmanı, Basel Üniversitesi’den Prof. Joachim Latacz’a sordum ve filmi beğendiğini söyledi. Bana Agamemnon ve Akhilleus arasındaki gerginliğin İlyada’daki gibi yansıtıldığını söyledi. Sanırım yönetmen Wolfgang Petersen, İlyada’yı okudu.’
Alman hocanın sözünü ettiği Prof. Latacz, arkeloji dil uzmanı; 40 yıldır Homeros ve İlyada konularında çalışmalar yapıyor. Bu konuda başka bir dil uzmanı yok. Homeros’un Troya’yı anlatan İlyada eseri, Avrupa edebiyatının başlangıç tarihi sayılıyor. Eserde savaş öyküsü var; ama verdiği mesaj barış. Bu savaşın ne kadar kötü olduğunu anlatmak için yazmış; ders alınıp barış desteklensin diye...
Troya asırlar boyunca stratejik açıdan önemli bir bölge ve dolayısıyla da savaş alanı olmuş; MÖ 1200 Troya Savaşı ve 1915’te Çanakkale Savaşı...
UYGARLIKLAR KENTİ
Troya, geçmişte sahille bütünleşen bir yermiş; önemli bir limanmış... Rüzgárlı bir bölge olduğundan açık denize çıkılmadan önce malzeme ikmali için mutlaka uğranıldığından ve dolayısıyla topladığı vergilerden ötürü, çeşitli dönemlerde dokuz-on tabakadan oluşan zengin bir uygarlıklar kentine dönüşmüştü. Dolayısıyla Yunan uygarlıklarının gözü hep bu coğrafyada olmuş... Isparta’nın soylu kralı Agememnon’un kardeşinin karısı Helen ile Troya Prensi Paris arasındaki aşk, savaşı nedeni olarak gösterilse de esas nedenin Troya’nın zenginliği olduğu biliniyor. Paris’in abisi Hektor; savaşta Achilleus tarafından öldürülüyor.
Akıllı, cesur, onurlu ve ölümsüz bir isim. Atatürk’ün, Çanakkale Savaşları’ndan sonra ‘(Troyalı) Hektor’un öcünü aldık’ demesinin boşuna söylenmediği ortaya çıkmıyor mu?
‘Troya’ filminden getirilen heykel kurulurken akla bunlar geliyor.