Yalçın Bayer

Yorgancı da sanayi oldu

23 Şubat 2005
<B>TOBB </B>seçimleri öncesinde yaşananlar inanılmaz bir <B>‘rekabet’ </B>ve yasadışı <B>‘usulsüz’ </B>işlemleri ortaya çıkartıyor. Belki de <B>TOBB </B>Genel Kurulu öncesinde, tarihinde görülmemiş bir süreç yaşanıyor. Başkanlık seçimlerini kaybetmemek için çeşitli ‘hilelere’ başvuran bazı oda başkanlarının uygulamaları TOBB merkezince dikkatlice izleniyor.

Dün Lüleburgaz’da olanları aktardık; bugün de Adana’dan bir ‘sanayici’ şunları anlatıyor.

Çukurova bölgesindeki zaten sanayi çökmüş durumda... Tesisler kapanmış, bazıları kenti terk etmiş; işsizlik artmış... Adana sanayileşmede 4’üncü iken bugün 19’uncu sıraya düşmüş; buna karşılık Sanayi Odası’nın dört yıl öncesine göre 1070 iken 1760’a çıkmış... Peki bu nasıl oluyor? Adana Sanayi Odası kayıtlarında böyle gösteriyor. İnsanın inanası gelmiyor. ASO Başkanı Ümit Özgümüş’tür; bir döküm atölyesinin %15 hissedarıdır ama siyaseten becerikli bir kişidir. (Son seçimlerde DYP’den Büyükşehir Belediye Başkan adayıydı.) Ben sebebini söyleyeyim; yorgancılar, tuhafiyeciler, nakliyeciler, inşaatçılar sanayici edilmiştir. İnşaatçılar, nakliyatçılar, emlakçılar, hatta yerel bir TV’nin sahibi de sanayici gösterilmiş ve Adanalı ‘sanayici’ sayısı 500 kadar artmıştır. Bu hem ayıp hep gerçek sanayiciye haksızlıktır. Bütün bunlar 1 Mart’ta yapılacak oda seçimini kaybetmemek içindir. Delege listesi henüz bitmemiş, Sanayi Odası’nın şantiye binasında askıya çıkarılarak gözlerden kaçırılması delegelere saygısızlıktır.’

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve TOBB bu usulsüzlüklerden yeterince haberdar oluyor mu?

Türkiye’de siyaset ‘tel örgülerin’ içine alınınca, Oda’lara hücum başladı; çünkü orada para var, geziler var.

Atilla Koç kimdir?

KÜLTÜR ve Turizm Bakanlığı’na atanan Atilla Koç’u tanıyalım:

‘Aydın’ın Köşk ilçesindendir, SBF’yi bitirmiştir... CHP-MSP hükümetinde, İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk’ün ‘danışmanlığı’nı yapmıştır. O dönemde bakanlık özel Kalem Müdürü de, şimdiki Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’dü. İlk icraatından birinin Gönül’le birlikte bakanlıkta ‘mescit’ açtırmak olduğu söylenir. Gönül, İzmir Valisi iken Koç, Bayındır Kaymakamı idi. AKP’den Aydın adayı gösterilince, basında Nakşibendi tarikatı mensubu olduğu basında yazıldı. Biz bu tarafını köşemizde yazdığımızda avukatı yaptığı açıklamada, müvekkilinin ‘dini anlayışının, karakterinin ve mesleğinin gereklerine uygun görmediğinden, hayatının hiçbir devrinde hiçbir tarikata ve hiçbir cemaate girmediğini, hele Gülen’ci olmasının mümkün olmadığını’ belirtmişti. Aynı açıklamada, Vecdi Gönül’e namaz kıldırdığı iddiasına da ‘Meslekte ve yaşta büyüğü olan Vecdi Gönül’e değil, bu zamana kadar hiç kimseye namaz kıldırmamıştır’ yanıtı verilmişti.

MSP döneminde İçişleri Bakanlığı yapan Korkut Özal’ın da yakınıdır. Nitekim 1980’den sonra ANAP döneminde Siirt ve Giresun’a vali yapılmasında Korkut Özal’ın etkisi vardır. Erbakan’ın başbakanlığı sırasında, Abdullah Gül ekibinin bastırmasıyla Başbakanlık Müsteşarlığı’na ‘vekaleten’ getirildi, bu görevi Refahyol hükümetinin yıkılmasıyla iki ay kadar sürdürebildi. Daha sonra Melih Gökçek’in, Ankara Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliği’ni yaptı. 2002’de, Abdullah Gül ekibinden parlamentoya girdi.

Camiasında kültürlü, entelektüel ve espritüel olarak bilinir. En büyük özelliği son çıkan kitapları yakından takip etmesi ve okumasıdır. Parlamentodaki ‘herkes’ kadar İngilizce bilir. İki çocuğunu yurtdışında okutmuştur. Kabinede, Erkan Mumcu’nun biraz boş bıraktığı kültür alanında etkinlik gösterebilir. Ayrıca ‘evet efendim’ci bir yapısı olmadığı çevresinde söylenir. Eşinin türbanlı olduğu bilinir.’

370 ihale yaptık

MERSİN Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan, ‘Bir ihale öyküsü’ (18.2.2005) yazınıza şu yanıtı veriyor:Belediyemizde 5 yılda irili ufaklı 370 civarında ihale yapılmıştır. Yazıda geçen MNS şirketinin belediyemizde hiçbir taahhüdü yoktur. Ancak isim benzerliği olan ENS Ltd. Şti., belediyemizden sadece bir tek iş almıştır. 14.2.2002 tarihinde ihalesi yapılan ‘şehrin muhtelif yerlerinde yağmur suyu yapımı ve islah’ işidir. Yağmur suyu kanalları ve drenajları yapılan yerlerde bozulan kaldırım ve yolları yapmak bu ihalenin tabii koşuludur. Keşfinde vardır.

(Gazeteci) Abdullah Ayan bugüne kadar belediyemize Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde 14 dilekçe vermiş, verdiği dilekçelere de cevap verilmiştir. Ancak verilen bilgiler sizin köşenizde olduğu gibi çarpıtılarak ve yanlış olarak yayınlanmaya başlayınca yasal yollara başvurmak zorunluluğu doğmuştur.’

Sürgün korkusu

ERZURUM’dan bir doktor arkadaşımıza yer vermiş olmanız biz hekimleri çok mutlu etti. Arkadaşımın tüm sözleri doğrudur ve kendisinin de söylediği gibi buz dağının ancak görülebilen kısmıdır.

Türkiye’nin hemen her tarafındaki doktorlar aynı sorunlarla karşı karşıyadır. Ancak üzerlerindeki sürgün korkusu nedeniyle susmak zorunda kalmaktadırlar.

Ancak emin olun tüm hekimler patlama noktasındadırlar.

Dr. Güven CANER

Halk da korusun

ARTIK içimizi bayıltan türban sorunundan önce SSK Hastaneleri’ni devrettikten sonra gelir kaynağını kapattığınız, bitirdiğiniz SSK’nın emekli, dul, yetim maaşlarını nasıl ödeyeceğini tartışsanız daha iyi olmaz mı? 10 milyon insan mağdur durumda. Biliyorsunuz ki SSK döner sermaye olmak için Devlet Hastaneleri ve üniversite hastaneleri tarafından devamlı soyuldu. Şimdi bu soyguna SSK hastanelerini de ortak yaptınız. Biraz da vatandaşın lehine kanunlar çıkarsanız çok memnun kalacağız.

Ayşe YILMAZ İSTANBUL

Biliyor musunuz

Mustafa Sarıgül’ün eşi Aylin Kotil Sarıgül ile CHP Parti Meclisi’ne seçilen Şehnaz Çakıralp’in, Cumhuriyet’te günlük yazılar yazdıklarını...

GÜNÜN SÖZÜ

‘Gerçeği sev, hatayı bağışla.’

(Voltaire)
Yazının Devamını Oku

Küçük yerin büyük kavgası

22 Şubat 2005
<B>KKTC’</B>deki seçim sonuçları farklı metotlarla yorumlanabilir.<br><br>Annan Planı ile ilgili referandum oylarındaki dağılım ile seçim sonuçları paralellik gösteriyor mu? Önce oranlara bakalım:<br><br>Referandumdaki ‘Evet’ler yüzde 65, ‘Hayır’lar ise yüzde 35’ti. ‘Evet’çiler CTP, BDH, TKP’nin oylarını kapsıyordu.

‘Hayır’cılar ise genel olarak UBP, DP, MAP ve YP’lilerin tabanından oluşuyordu.

Pazar günkü seçimde de, ‘Evet’çilerin toplam oyu bu kez yüzde 65’lerin çok gerisinde, yüzde 53’lerde kaldı; Aynı şekilde ‘Hayır’cılar da yüzde 50’yi bulamadı; yüzde 47’lerde kaldı.

CTP’ye yakın kaynaklar, Annan Planı’na verilen yüzde 65’in çözüm yanlılarına ait olduğunu savunuyor. Ancak ortada yüzde 12’lik bir eksik oy var.

Karşıt görüşlerde ise şu değerlendirme yapılıyor:

‘Hayır’cılar 14 ay önceki seçimde toplam 25 milletvekili çıkarmıştı ve oylamada yüzde 50-50 berabere kalmıştı. Şimdi yine yaklaşık olarak aynı tablo çıktı. Yani geçen seçimdeki gibi yazı-tura atılan para yine dik düştü, denilebilir. Bu durumda ne ‘Evet’çiler, ne ‘Hayır’cılar kendilerine pay çıkartabiliyor. Seçimlere katılım oranı yüzde 80 olduğuna göre, belirsizliği sandığa gitmeyen yüzde 20’nin rengi çözebilir. Onu da kimse bilemez.’

Bu da ‘belirsizliğin’ bir röntgeni olarak değerlendirilebilir.

CTP, BDH’Yİ YUTTU

Şu gerçek ki, tek kırılma noktası ‘sol’ seçmende oldu, BDH
’nin (ve TKP’nin) oylarını ve 5 milletvekilini alan CTP oyunu yüzde 9 oranında artırdı; milletvekili sayısını 19’dan 24’e çıkardı. Yani sol oylar CTP’de toplandı. Sağdaki oylar açısından ise UBP’nin oyu 1 puan dolayında azalmasına karşın DP’den bir milletvekili aldı. UBP milletvekili sayısını 19’a yükseltti; DP’nin geçen dönem 7 olan milletvekili sayısı da 6’ya düştü.

Asıl ‘darbeyi’ yiyen ‘Kıbrıslı Türklerin kendi evinin efendisi olması’ görüşündeki BDH Genel Başkanı Mustafa Akıncı, ‘Daha yeni örgütlenirken barajı aştık, bu bir başlangıç, bir süreç, ara istasyonlarda böyle olur’ diyerek durumu kurtarmaya çalıştı.

DP KİLİT PARTİ

Parti liderleri seçim sonuçlarını kendi açılarından farklı yorumluyorlar.

CTP’li M. Ali Talat, sandıklar açılmadan önce ‘DP ile nikáhımız yok ama dışlamıyorum’ dedi ancak DP’den de başka seçeneğin olmadığı görüldü. UBP Genel Başkanı Derviş Eroğlu, ‘Bir sonraki seçimde partimin neferi olacağım’ derken, tavrını cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarına göre belirleyeceği, bununla da genel başkanlığı bırakacağı eğiliminde olduğu izlenimi alındı. Ancak ‘Çekilme’ sözcüğünü ağzına almak istemedi.

CTP Lideri M.Ali Talat temkinli konuşuyor. Kendi güçlerini abartmayacaklarını söylerken, ‘Dilerim aramızda ‘çürük diş’ yoktur’ diyerek milletvekili transferinin önüne geçmeye çalıştı.

DP Genel Başkanı Serdar Denktaş, yüzde 1’in altındaki bir oranla oylarını arttırırken, ne sevindiklerini ne de üzüldüklerini söylüyor. Halkın CTP-DP hükümetinin icraatını onayladığını söyleme ihtiyacını duyuyor.

Sonuç; KKTC’de iç siyaset bakımından istikrarlı bir dönem başlayacak.

DP geçen dönemki gibi güçlü olarak CTP hükümetinde yer almayacak, belki bakanlık sayısını 5’ten 4’e veya 3’e inebilecek.

Kıbrıs’ta pazarlıklar bitmiyor; yeni bir seçim heyecanına giriliyor. İki gün sonra cumhurbaşkanlığı seçim süreci resmen başlıyor.

Kıbrıs’tan geri dönmesek mi?..

Eski tas eski hamam

Radikal ‘Afrika’ Gazetesi’nin dünkü sayısında ‘Değişim yok’ başlığı altında şu yorumlar yer aldı:

‘Bu seçim Kıbrıslı Türklerin seçimi değil, seçmenin ezici çoğunluğu Türkiyeli iken, biz hangi siyasi iradeden söz ediyoruz?.. Türkiye ne kadar değişirse biz o kadar değişiriz burada... Herkesin kaderini belirleyenler, Serdar Denktaş’ı hükümetten dışlamak istemediler.’

Odalarda yerel kavga

TOBB seçimlerinin ilçe ve illerdeki ön yerel oda seçimleri mart ayında başlıyor. Belirlenecek delegeler mayıs ayında TOBB Genel Kurulu’nda oy kullanacak. Örgütlerde müthiş bir ‘çekişme’ yaşanıyor. Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesi’nden bir ticaret erbabı anlatıyor: ‘Lüleburgaz’ın son yıllarda ticari potansiyeli oldukça arttı. Odamızın 2700 üyesi var; bunlardan 1220 üye oy kullanabilecek. Diğerleri şimdiki yönetim tarafından safdışı bırakıldı. Naci Çarıkcı yönetimine karşı Ergin Okandeniz grubu çıkınca engeller başladı. Okandeniz grubu, 5 Mart’taki seçimlerde seçmen listesini almak istedi, oda yönetimi 60 sayfalık bilgisayar çıkışı için 13.800 YTL (13.8 milyar) talep etti. Bilgi Edinme Yasası’na göre bu doğru bir şey midir?

TOBB yönetiminin bu çekişmeden haberi var mıdır?

TOBB: Araziyi Orman Genel Müdürlüğü’nden ihaleyle satın aldık

ANKARA’dan okurumuz Mehmet Tandoğan, geçenlerde Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) TOBB’un yaptırdığı üniversite yurdu inşaatının tabelasını görmüş ve tepkisini bir notla iletmişti. Bu yazı ‘AOÇ’de Talan’ (...) başlığıyla yayımlandı. TOBB Genel Sekreteri İsmail Köksal bir açıklama gönderdi ve olaya açıklık getirdi:

AOÇ arazileri, Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü mülkiyetinden olup, gerçek veya tüzel kişilere devir ve temlikli ve kamulaştırılması AOÇ Kuruluş Kanunu’nun 10. maddesi hükümlerine göre özel bir kanunla izin alınmasına bağlıdır. Sözü edilen taşınmaz AOÇ arazisi değildir. Orman Genel Müdürlüğü’nün tapulu malı iken TOBB tarafından satın alınmıştır. Tapuda taşınmazın cinsi arazi veya fidanlık değil, arsadır.

Orman Genel Müdürlüğü, internet üzerinden takip edilebileceği gibi bu taşınmaz da dahil tapulu pek çok taşınmazını satışa çıkarmıştır. Bu taşınmazın satışı için ihale 17.9.2004 tarihinde kapalı teklif usulü ile Ankara’da yapılmıştır.

Bu arsa üzerinde TOBB Eğitim ve Kültür Vakfı’na ait ‘TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’ yurt binalarının yapımı planlanmaktadır.’

Açıklamada, TOBB’un en büyük hedefinin ülkemizin sanayide ve ticarette dünya koşullarında rekabeti sağlayacak insan gücünün yetiştirilmesi olduğu belirtilerek, bu hedeflerden birinin de üniversite olduğu ifade ediliyor. Köksal açıklamanın sonunda şöyle diyor:

‘TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Türkiye’de eğitim kalitesinin artırılmasını, her yıl yurtdışındaki üniversitelere giden milyonlarca doların ülkede kalmasını amaçlayan tersine beyin göçüne yol açacak birikim yaratmayı hedefleyen bir kurumdur. TOBB, Türkiye’nin orman varlığının artırılması için büyük çaba içindedir ve bu konuda TEMA Vakfı’na önemli destekte bulunmaktadır.’

Kadıköy Anadolu’ya kimler göz koydu

KADIKÖY Anadolu Lisesi velilerinden: Okulumuzun bahçesinden yol geçirilmek istediğini öğrendik. Şu an okulun sadece bir tarafı yola bakarken, açılacak olan yoldan sonra okulun 3 tarafı da yol ile çevrilecek. Okulun deniz tarafındaki kısmı doğayı katletmeye hazır bekleyen açgözlülerin işgaline açık hale gelecek. Yıllardır kulaktan kulağa yayılan bir söylenti var; ‘arazi mafyası okulu kapattırıp arazisini ele geçirmeye çalışıyor’, acaba bu oyunlar kimler tarafından ne amaçla oynanmak isteniyor. Biz okulumuzu yağmalatmamaya kararlıyız ve elimizden ne geliyorsa yapacağız.

Balıklara yuva

MARMARA Denizi’nin tamamında Trol ile avcılık yasak olmasına rağmen bir türlü önlenemiyor. Ne Tarım Bakanlığı ne de Sahil Güvenlik engel olamıyor. Yakalanlar mahkemeye sevk edilmesine rağmen ertesi gün avlanmaya devam ediyor. Büyükşehir Belediyesi, elinde bulunan hurda otobüsleri Marmara’nın belli yerlerinde doğal resif yapılması için kulanabilir. Burada amaç denizi kirletmek değil balıklara üreme şansı vermek. Sina ŞEN

MESAJ PANOSU

TAKSİM’
den Mecidiyeköy’e kadar, özellikle Halaskargazi Caddesi üzerinde araçların park etmesi yasak olduğu için trafik polisleri yasağa uymayan araçlara ceza yazıyor. Ama Günay Restoran’ın önü her gece otopark gibi kullanılıyor. Halaskargazi girişindeki Dormen Tiyatrosu, izleyicilerine araç park edecek yer bulamadığı için neredeyse kapanacakken Günay’ın önü neden görmezden geliniyor? Eşref YILDIRIM
Yazının Devamını Oku

Türkiye rahatladı

21 Şubat 2005
<B>LEFKOŞA’</B>daki <B>CTP </B>Genel Merkezi’nde Genel Başkan ve Başbakan <B>M.Ali Talat </B>çok sakindi; sanki olağan günlerden biriydi onun için... Yeşil bayraklı partiye giriş çıkışlar hareketlenmeye başlamıştı; çünkü sonuçlar kendilerini de şaşırtır biçimde geliyordu.

Kapıdan biri seslendi:

‘Rauf Denktaş’ın oy kullandığı sandıkta bile yüzde 50-50 çıktı.’

Talat
duymamazlıktan geldi, o an...

Biraz sonra CTP’nin konvoyları Lefkoşa sokaklarında kornalarla sevinç gösterisine başladı. Magosa’dan gelmişti Talat... Elimizde bir seçim-toto vardı;

CTP’nin 23 milletvekili çıkartabileceğini söylediğimizde ‘Doğru bir yaklaşım. Bizimki normaldir. UBP 15’in biraz üzerine çıkabilir. DP 8 olmaz, 6’ya iner...BDH 4 diyorsunuz, ama o 2’dir.’ dedi. Talat kendi partisi dışındaki partilerin milletvekili sayılarını yaklaşık olarak bildi. (Nitekim kesin olmayan sonuçlara göre, 50 milletvekilinden CTP’nin 25, UBP’nin 18, DP’nin 6 ve BDH’nın de 1 oy aldığını gösteriyordu.)

Henüz oy sayımı yapılıyordu.

Kendisi bile beklemiyordu, bu kadar oy oranına ulaşacağını ve milletvekili çıkartacağını...

Belki de biliyordu, ama bağlayıcı bir şey söylemek istemiyordu.

BRT’nin Genel Müdürü Hüseyin Gürşan da oradaydı; BRT bir devlet televizyonu.

Türkiye’deki TRT Genel Müdürü seçim gecesi bir partinin genel merkezine gidebilir miydi? Burada gayet olağan böyle şeyler; genel müdür olunca CTP’den istifa etmiş; ‘Kıbrıs’ta demokrat ve sivil bir yapı var, bu tür şeyler sorun olmaz, Türkiye’deki gibi değildir’ dedi.

Rum kesiminden 55 gazeteci gelmiş; referanduma göre Türk televizyonlarından daha çok ekip burada...

TÜRKİYEKÖKENLİLER İskele seçim bölgesi, Türkiye kökenlilerin yoğun olduğu bölge... Şimdiye kadar sağ partiler buradan çok oy alıyorlar. CTP’nin burada da 1. parti durumunda olması ilginç karşılandı.

Bu sonuç, CTP’lilerce şöyle değerlendirildi:

‘Bu sonuç, Türkiye kökenlilerin de çözüm konusunda geçmişten daha cesaretli davrandıklarını gösteriyor.’

Yine çoğunlukla Türkiye kökenlilerin kurduğu Yeni Parti (YP) ile Milliyetçi Adalet Partisi’nin (MAP) hiçbir varlık gösterememesi, ‘Türkiye’lik üzerinden politika yapılmasına itibar etmedikleri’ şeklinde yorumlanıyor.

M.Ali Talat’la konuşurken, ‘S.Denktaş’la bir gece önceki görüşmenizde, hangi sonuç olursa olsun, DP’yi hükümete alacağını söylemişsiniz’ diye sorduk.

Yanıtı şöyle oldu:

‘Kendi başıma yürüyeceksem niçin başkasının yardımına ihtiyaç duyayım.’

Ama geçen seçimde 19 milletvekili çıkarılmasına karşı tek başına ‘iktidar’ olunabilecek bir çoğunluk sağlanamadığı göz önüne alınırsa, ‘kritik eşik’te BDH lideri Mustafa Akıncı’nın desteği ‘hayati’ sayılabilir...

Bu durumda DP’nin hükümete girme pazarlığındaki gücü zayıflamış oluyor denilebilir.

İKİ OLAY Tayyip Erdoğan’ı, genel ve yerel seçimlerde adım adım izleyen AKP üyesi, Ankaralı antikacı Nil Demirkazık, KKTC’de de ortaya çıktı. DP Genel Merkezi’den geldiği Saray Oteli’nde gazetecilere ‘Serdar Denktaş’a destek vermek için buradayım’ dedi. AKP’yi desteklemeye devam ediyormuş... Bir internet sitesinde yer alan haberi gösterdi; Demirkazık’ın Ercan Havaalanından Rum kesimine geçtiği ve orada konuk edildiği yazıyor. Kendisine bir araç ve mihmandar tahsis edilmiş... AKEL ve DİKO partililerinin yetkililerinden başka Rum Başbakanı Papadopulos’la görüşmüş, hatta kolkola resimleri de var. Bize ilginç gelen başka bir olay da bu sezonun filmleri ‘Gora’ ve ‘Habamam Sınıfı Askerde’nin, Kanal T’de peşpeşe gösterilmesiydi. Bu nedenle gündüz gösterilen bu filmleri izleyenler akşamüzeri sandığa gitmeyi tercih ettiler. ‘Bu filmler nasıl gösterilebiliyor?’ diye sorduğumuzda hükümetten bir yetkili ‘Burası korsan devlet’ diye takıldı; sonra da ‘Burada herşey olur; özgür ülkelerinde olduğu gibi...’ dedi.

CTP’nin iktidar olması sonrasında partideki dengelerin derinden etkilenmesi bekleniyor.

Talat, Cumhurbaşkanlığı için ‘Beni hemen aday ilan etmeyin; parti görev verirse olurum’ derken, Genel Sekreter Ferdi Sabit Soyer aynı saatlerde basına Talat’ın aday olacağını söylüyordu. Bununla Soyer’in, Talat’ın Cumhurbaşkanlığına gitmesi halinde kendisinin Başbakanlık için en güçlü isim olabileceği yorumlarını güçlendirmek istemesi olarak değerlendirildi. Bu nedenle bazı kulislerde, Başbakanlık için adı geçen Lefkoşa Belediye Başkanı Kutlay Erk’in önünün ‘kesilmek’ istendiği söyleniyor. Talat’ın ‘Süreç başlamadan beni aday etmeyin’ sözleri de bu gelişmelerin bir parçası sayılıyor.

Talat, dün akşamki basın toplantısında ki son tablo karşısında ‘alternatifleri’ değerlendireceklerini söylerken; Kıbrıs sorununun çözümünü Kıbrıs’taki Türk ve Rum taraflarının çözebileceğinin altını özellikle çizdi.

Sonuç mu; 3 Ekim’e doğru gidilirken Türkiye rahatladı.
Yazının Devamını Oku

KKTC’de neler olacak

20 Şubat 2005
<B>KKTC’</B>de 147 bin seçmenin oy kullanacağı seçimlere 7 parti katılıyor. Seçim sonuçlarının <B>‘iktidar tablosu’</B>nu muhtemelen değiştirmeyeceği anlaşılıyor. Parlamentoya yine <B>CTP, UBP, DP</B> ve <B>BDH</B>’nin gireceği ve herhangi bir <B>‘sürpriz’</B>in beklenmediği belirtiliyor. Seçim sistemine göre oy dağılımı ile milletvekili sayısı oransal değil... Örneğin, yüzde 12 alan bir parti 4 milletvekili çıkarabilirken, yüzde 13 alan bir parti 6 milletvekilinde kalabiliyor.

Başbakan M. Ali Talat’ın CTP-Birleşik Güçler’i 14 ay önce yapılan seçimlerde, 50 üyeli parlamentoya yüzde 35 ile 19 milletvekili; Derviş Eroğlu’nun UBP’si yüzde 34 ile 18, Serdar Denktaş’ın DP’si yüzde 13 ile 7 ve Mustafa Akıncı’nın Barış ve Demokrasi Hareketi de yüzde 17 ile 6 milletvekili çıkarmışlardı.

Bugünkü seçimde bu oranların CTP ve DP lehine farklılık göstereceği tahmin ediliyor. Özellikle CTP’nin 14 ay öncesine kıyasla oylarını yüzde 5-8 arasında artırması bekleniyor. Araştırmalara göre, koalisyon ortağı DP’deki oy artışı ise yüzde 1-3 arasında değişiyor.

(Serdar Denktaş bunu yüzde 18, 11 milletvekili olarak gösteriyor.)

Derviş Eroğlu’nun kadrolarını ‘yenileştirmediği’ için umduğunu bulamayacağı konuşuluyor; Serdar Denktaş kendisini ‘kilit’ isim olarak nitelendiriyor; bu nedenle açık açık ‘Başbakanlığa talip’ olduğunu söyleyerek şöyle konuşuyor:

‘UBP taş devri, CTP cilalı taş devri; DP yeni Denktaş, genç Denktaş devri...’

KKTC’
de zorlu cumhurbaşkanlığı seçimi 17 Nisan’da; adaylardan biri yüzde 50 çoğunluk sağlayamazsa bir hafta sonra ikincisi yapılacak. Yarından itibaren mart ve nisan ayları seçim kulisleri ile geçecek; UBP veya CTP’nin adaylarından biri ‘Saray’a çıkarsa haziran ayında bir milletvekilliği için ara seçim de gündemde... Önümüzdeki yıl da yerel seçimler olduğu düşünülürse seçmenler 1.5 yıl içinde altı kez oy kullanmış olacaklar.

SÜRPRİZ İSİM

UBP
’nin cumhurbaşkanı adayı şimdilik Derviş Eroğlu; CTP’nin adayı olarak kulislerde sürpriz bir isim dolaşmaya başladı; Lefkoşa Belediye Başkanı Kutlay Erk... Partisi iktidar olursa M. Ali Talat’ın Başbakan olarak kalmayı tercih edeceği parti çevrelerinde dillendiriliyor.

Özetlersek, KKTC’de Türk halkı artık liderini aramıyor. 24 Nisan’daki referandumda Annan Planı’na ‘evet’ diyerek görevini yaptı, ‘demokratik’ iradesini gösterdi. Artık ‘birilerinin’ kurgulayıp yazacağı senaryoda rol alacaklar. Bunun başrol oyuncuları M.Ali Talat ile Serdar Denktaş olacaklar. Bu nedenle bundan sonra seçimlerle çok fazla ilgili değil; çünkü seçmen ‘seçim yorgunu’ düştü. Görünen o ki, bu seçimlere katılma oranı bugüne kadar yapılan seçimlerin en düşüğü olacak.

ABD heyeti ‘Türk’ çıktı

ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin girişimi ile KKTC’ye üç gün önce KTHY’nin ‘Lefke’ uçağı ile gelen ve ‘Amerikalı’ olarak duyurulan işadamlarının ‘Türk’ çıkması burada muhalefet partilerince tepkiyle karşılanmış; ‘Bunların neresi Amerikalı’ diyorlar.

Baba Denktaş’a yakın isimlerin çıkardığı Volkan Gazetesi dün TC pasaportu taşıyan işadamlarının Nuran Varolan, Rahşan Cebe, Hasan Çolak, Cem Doğrusöz, Metin Gümüşoğlu, Eren Kal, Ahmet Yılmaz, Halim Neyzi, Haluk Sargın, Adnan Tan ve Serdar Yanaşan olduğunu belirtirken şu yorumu yaptı:

‘Tamamıyla Talat’a şov yapma fırsatı vermek için getirilen bu kişiler, hiçbir iş bağlantısı yapmadan, hiçbir yatırım bölgesi görmeden, hiç yatırım imkánını incelemeden, hiçbir brifing almadan altı saat Ada’da kalıp bir öğle yemeği yedikten sonra İstanbul’a döndüler.’

Buna karşın bu isimlerin ‘Türk’ de olsalar Amerikan şirketlerini temsilen geldikleri, yanlarında da Amerikan Ticaret Ataşesi’nin bulunmasının Amerika’nın siyasi olmasa da resmi ticaretin ilk adımının atılmasında ‘önemli’ bir gelişme olduğu kaydediliyor.

Amerikalıların neden seçim arifesine geldikleri sorusunu Ticaret Odası Başkanı Ali Eren ‘Bu Amerikalıların tercihiydi’ diye yanıtlıyor. ‘Afrika’ Gazetesi ise geziyi ‘Seçime McDonald’s dopingi’ olarak değerlendiriyor. Dün kendisini ziyaretimizde çok sert bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Denktaş ise ‘Bu seçim öncesinde bir oyundur; Amerikalılar geliyor diye halkı satmaktır, adililiktir, alçaklıktır. Bu yalanı desteklemek de ihanettir’ diyor.

DENKTAŞ: YÜREĞİM YANIYOR

Denktaş
17 Nisan’da görevden ayrılacağını, Demirel’in ‘Güniz Sokak’vari Lefkoşa merkezinde ‘Köşklü Çiftlik’teki bir daireyi çalışma ofisi olarak düzenlediğini; artık taşınmaya başlayacağını söyledi bize.

Kıbrıs konusundaki gelişmelere, özellikle Annan Planı’na tepkili... ’55 yıldır bu davayı Türkiye’nin meselesi diye yürütüyorum. 55 yıldır öldük, dirildik. Bir milli dava Annan Planı’na kurban edilemez. Edilirse o zaman şehitlerimizi alın Türkiye’ye götürün. Yüreğim yanıyor, içim yanıyor’ diyor.

Hükümete ince bir eleştiri daha:

‘Ecevit hükümeti zamanında entegrasyon seçeneğimiz vardı. Şimdi önümüzde sadece Annan Planı alternatifi var.’

Ecevit’
in kendisine imzalı gönderdiği ‘Bir Şeyler Olacak Yarın’ adlı şiir kitabını okuyan Denktaş, ‘Seçimlerle ilgilenmiyorum’ dese de oğlunun DP’sini açıktan açığa destekliyor.

AKP ve Ordu

GEÇEN seçimlere göre AKP hükümetinin, ‘direkt’ bir müdahalesinin olmadığı gözlerden kaçmıyor. Bakan veya AKP’den hiçbir heyetin Kıbrıs’a gelmemesi dikkat çekiyor; geçen dönemki bazı sivil toplum kuruluşları da Lefkoşa’da görülmüyor bu kez... Asker ise gelişmelere karşı ‘nötr’ vaziyette... Bu arada partilere hemen hemen her ‘casino’ ve ‘gece kulübü’nün çeşitli yollarla parti ve adaylara yardım ettikleri iddiaları yaygın şekilde dikkat çekiyor. Binlerce AB bayrağının, gümrüklerde herhangi bir işlem olmamasına rağmen l Türk sınırlarından nasıl sokulduğu da tartışma konusu...
Yazının Devamını Oku

Dediklerim aynen çıktı

19 Şubat 2005
<B>ERKAN Mumcu’</B>yu siyaset sahnesine kazandıran eski Yalvaç (Isparta) Belediye Başkanı <B>Tekin Bayram, </B>gelişmeler karşısında ne diyor, diye sormuştuk. Bayram dün aradı; söze Mumcu ile yakınlığından başladı:

‘Emin amcası, benim eniştem olur, dayımın kızıyla evlidir. Aynı köklerden geliriz. Çocukluğundan beri bilirim, akraba kadar yakınlığımız vardır. Bana her zaman babasından daha bağlı olmuştur, geldiğinde bizim evde kalır. Ben de kendisini çok severdim. Ona yaptıklarımı oğluma yapmadım. Kendisinden bir şey de beklemedim, ülkemiz iyi bir adam kazansın diye gayret ettim. Ama iş farklı mecralara gitti.’

MHP’YE GİTMESİN

Mumcu, nasıl siyasete girdi?

- Mesut (Yılmaz) Bey beni sever, söylediklerimi dinler. Ben 1989’dan 2004’e kadar başkanlık yaptım. 1994 seçimleriydi, Mesut Bey, milletvekilliği adaylığı önerdi. ‘Bana ters, çünkü projelerim var, her yer şantiye, bırakamam’ dedim. Gazetelerde adım adaylık için geçince Erkan Mumcu aradı; ‘Ne var oğlum’ dedim. ‘Abi sana nasıl yardımcı olurum’ dedi. ‘Yok böyle bir şey, seni aday edeyim’ dedim. ‘Abi daha gencim, para kazanacağım’ dedi. Israr ettim, üç gün sonra onu Ankara’da Meclis’e götürdüm. Mesut Bey’le asansörde karşılaştım, ‘Isparta’ya aday buldun mu?’ dedi. ‘Buldum’ dedim. Daha sonra İstanbul’a götürdüm Mumcu’yu... O gün Yaşar Kemal’le görüşmekten gelmişti. Mumcu’nun o zaman kumaş sattığı dükkan Yılmaz ailesinin Beyazıt’taki işhanlarına yakın bir yerdeydi. Tanıştırdım; konuştular. Mesut Bey, özel uçakla beni Ankara’ya götürürken, ‘Bu çocuk MHP’ye gitmesin sakın’ dedi. ‘Olur mu’ dedim. Neyse aday listesine adını bizzat ilk sıraya yazdım, seçildi.

KOLTUĞUNU ÖNERDİ

Mesut Yılmaz’ın kendisine ANAP’ın başına geçirtmek istemesi olayı.
..

- Mumcu ile 11 Eylül 2002’den beri görüşmüyorum... 3 Kasım seçimlerine gidilirken, ANAP’ın durumu çok kötüydü; oy oranı 4.5-5.5’larda gözüküyordu. Mesut Bey kendisini çağırdı, sıkıntıyı anlattı. ‘Artık benim yapacağım bir şey yok, en fazla 6.5 oy olur’ dedi. 26 Ağustos günü şunu söyledi; ‘Seni önce genel başkanlık başyardımcılığına atayayım, 14 Eylül’de AB için Brüksel’e gitmem lazım, oradan genel başkanlıktan istifamı açıklayayım, genel başkan ol’ dedi. ANAP baraj altında kalacaktı, hiç olmazsa Hazine yardımı alabilmek için yüzde 7 oy oranını tutturmak gerekiyordu. ANAP için çıkış yol buydu o anda. Mumcu daha sonra Yalvaç’a geldi, bana ‘Mesut Bey’e inanamıyorum, beni milletvekili listesine almamak için böyle söylüyor’ dedi. Ben de ‘Bu öneriyi yazılı isteyelim’ dedi. Ben kendisine, daha genç olduğunu, bir muhalefet döneminden sonra partiyi ayağa kaldırabileceğini söyledim. Bunlar olurken akrabam Yalvaç Ural aradı, ‘Erkan Mumcu, AKP’ye giriyormuş’ dedi. Şaşırdım, bana hiç böyle bir şeyden söz etmemişti. Ben Mesut Bey’in böyle bir teminat vereceğinden adım gibi emindim. Bu konuda Fevzi İşbaşaran aracılık yaptı aramızda... Ben İzmir’den 29 Ağustos’ta Yalvaç’a dönerken baktım arıyor; ‘Abi derin bir nefes al, ben yarın AKP’ye giriyorum’ dedi. ‘Yanlış yaparsın, onlarla aranda doku uyuşmazlığı olur, seni kesinlikle kabullenemezler, vitrinde kullandıktan sonra bir káğıt gibi çöpe atarlar. Senin antrenörün isem bu yanlışı yapma’ dedim. Birkaç gün sonra Ankara’ya gittim, kendisiyle bizzat görüştüm, ‘Artık seninle yollarımız ayrıldı, 2-2.5 yıl sonra görüşürüz’ dedim. Daha sonra öğreniyorum ki üç ay önce Tayyip Bey’le transferini görüşmüş. Ve bugün söylediklerim aynen çıktı.

YENİDEN BAŞLIYOR

28 Mart 2004 seçimlerinde size çok ağır konuşmalar yapmış Yalvaç’ta.

- Çünkü Tayyip’e karşı başarılı olmak zorundaydı, sadece Yalvaç’ta 160 kişiyi bakanlıkta işe yerleştirdi; bunların ailesi 1500 kişi eder. Devlet gücünü karşıma çıkardı. Bugün seçim olsa yüzde 70 oy alırım, iddia ediyorum. Mumcu’nun Yalvaç’ta tabanı yoktur, bugün gelsin 10 kişi bile kendisini karşılamaz. Siyasete artık yeni başlayacak. Milletvekilliği sırasını kendim verdim; ahde vefa olmadığını gördüm. Zaten son mitinglerimde ‘Tekin Bayram’a yár olmayan AKP’ye de yár olmaz, göreceksiniz bunu zaman gösterecek’ dedim, aynen çıktı. Bundan sonra kime yár olacak; hangi insanları kullanıp omzuna basıp yürüyecek ben de merak ediyorum. Konuşacak çok şey var; ama Yalvaç’a ve ülkeme zararlı olmak istemiyorum.

Şeriat dışı

‘LİBERAL’ kesimden bir AKP’liye soruyoruz:

Erkan Mumcu, Ahmet Hakan’la söyleşisinde ‘Onlar muhafazakár demokrat, ben özgürlükçü demokratım’ diyor. Mumcu bu sözleriyle neyi ima ediyor?

- Aslında işin anlamı şudur; onlar siyaseti din ve şeriat ekseninde yürütüyorlar, ben özgürlük ekseninde yürütüyorum. Onlar şeriat böyle gerektirdiği için düşündüklerini (örneğin, türban) savunuyorlar, ben ise insan hakkı olduğu için savunuyorum, diyor. Bana göre vurguladıklarının anlamı budur.

Teşekkürler.

‘Metal Fırtına’ ve bor gerçeği

‘ABD
bor için Türkiye’yi işgal ediyor, rehin alınan Dışişleri Bakanı son anda kurtarılıyor!’ İki genç bilimkurgu yazarı Burak Turna ve Orkun Uçar’ın ‘Metal Fırtına’ romanı yankı uyandırıyor. Yazarlar, hayal güçlerinin yanında bor konusundaki görüşlerini de ‘romanlaştırmış’ Metal Fırtına’da... Romancılık yönlerine bir şey denilemez; ama bor konusundaki bildiklerinin gerçekle ilgisi yok. Kurgu roman yazarları için başarı olan Metal Fırtına, kamuoyunu yanıltan ‘borseverler’in yüzkarası... Çünkü yazarların bilmediğini onlar biliyor:

Türkiye’den ihraç edilen bor madeninin yüzde 50’sini zaten ABD’li şirketlerin aldığını... Eti’nin Türk sanayicisine bor madeni satmadığını... Evet, ABD’nin Türkiye’yi işgaline gerek olmadığını...

‘Metal Fırtına’cılar, uyanın! Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti. Kopardığınız fırtına, at hırsızının nal seslerini gizliyor...

Hasan ÇETİN-İSTANBUL

Biliyor musunuz

CHP İstanbul İl Yönetim kurulu’dan (20+1) 11 kişinin (bilinçli) istifa ettirilerek düşürüldüğünü ve Genel Merkez yanlısı yeni bir oluşuma gidileceğini...

Mesaj panosu

İŞ Bankası,
yılbaşından itibaren aynı şubedeki hesaba para yatırırken ortalama 15.75 YTL havale masrafı alıyor. Nasıl oluyor? Sizin ev sahibinizin hesabı ‘verimsiz hesap’mış... Yani ben parayı yatırınca ev sahibi hemen parayı çektiği için banka kazanamıyormuş. Bu nedenle bu masrafı ödeyecekmişiz. Evet, komik ama gerçek!

Devrim S.KARAVELİOĞLU BURSA

İSTİKLAL Caddesi’ni, Ağa Camii’nden Tünel’e kadar mesken tumuş kaç dilenci var biliyor musunuz? Ben saydım, otuz. Bunların yanında bir de yolunuzu kesip sigara, yemek isteyen tipler Beyoğlu polisi bunları görmüyor mu?

Aylin ESER
Yazının Devamını Oku

Gerçek israf budur

18 Şubat 2005
<B>SON </B>zamanlarda konut sektöründeki patlama dikkatleri çekmekte. Bakıyorsunuz <B>Ataşehir’</B>de, <B>Halkalı’</B>da, <B>Kozyatağı’</B>nda, <B>Ömerli’</B>de, <B>İkitelli’</B>de kısacası <B>İstanbul </B>çevresinde onlarca proje mevcut ve bu projelerde binlerce konut yapılmakta.

En son gezdiğim Soyak Olimpiyakent’te örneğin satış ofisi görevlileri 3.100 tane konutun yarısını sattıklarını gururla anlatıyorlar. Fakat burada yetkililer tarafından gözardı edilen bir durum var. Senelerdir memleketimizde enerji açığından bahsedilmekte. Yok yurtdışından alınan doğalgazın fiyatının pahalılığı, yok sokağa atılan enerjinin çokluğu... Durum böyle iken Soyak Olimpiyakent gibi büyük projelerde merkezi ısıtma sistemleri kullanılacağına kombili ısıtma sistemleri tercih ediliyor. Kimse kombili sistemin kullanılmayan odaların radyatörlerinin kapatıldığından dolayı daha tasarruflu olduğu bahanesi arkasına sığınmasın, çünkü günümüzde artık kalorimetreler ile merkezi sistemlerde de yeterince tasarruf sağlanıyor. Almanya’da 40-50 senedir kalorimetreler ile yakıt hesabı yapılıyor.

Avrupa, Amerika hatta Rusya’da bile uzmanlar köyleri, kasabaları hatta şehirleri merkezi sistemle ısıtmaya çalışırken, biz burada dipdibe yapılmış olan bir sitenin ısıtmasını ferdi sistem olan kombi ile yapıyoruz.

Şunu belirtmek gerekiyor eğer bu 3.100 konut tek bir merkezden ısıtılmış olsaydı, hem şahısların doğalgaz masrafları çok daha az olacak hem de kombili sisteme göre çok daha az enerji kullanılacaktı.

Yurdışından alınan doğalgaza olan bağımlılığımız bilinirken ve bunun rizikolarından bahsedilirken bu derece duyarsız davranıp milyonlarca dolar milli servetin bu şekilde çöpe atılmasına, yetkililerin göz yummasına akıl erdiremiyorum. Ama herhalde belediyeler ve onlara bağlı kurumlar 3.100 abone ile beraber onların kullandığı doğalgazdan alacakları yüzde bilmem kaç verginin kazancından, memleketimizin ettiği zararın farkında değiller. Yetkililerden rica ediyorum bu denli bir israfa lütfen göz yummasınlar. Sadece bir kanun çıkararak bu gidişe dur diyebilirler ve memleketimizin milli servetine katma değer katabilirler.

Yazının Devamını Oku

Büyükşehir’i unutma

17 Şubat 2005
<B>ENERJİ </B>Bakanlığı ve <B>TRT </B>Genel Müdürlüğü’nde yaşanan yolsuzluk iddiaları son günlerde Başbakan <B>Tayyip Erdoğan’</B>ın başını ağrıtıyor. Enerji Bakanı Hilmi Güler ve TRT Genel Müdürü Şenol Demiröz, Tayyip Erdoğan’ın yakın arkadaşları... Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde birlikte çalıştılar.

Bakan Hilmi Güler en güvendiği danışmanıydı ve bu arada İGDAŞ’da yönetim kurulu murahhas azalığını yürütmüştü. Demiröz ise Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı ile belediyenin şirketi Kültür A.Ş.’nin Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini birlikte yürütmüştü.

Mehmet Bölük’ün yeni çıkarttığı ‘Mecburen’ (Büke Yayınları) isimli kitabında Tayyip Erdoğan’ın eski arkadaşları ve şimdiki Enerji Bakanı ve TRT Genel Müdürü ile ilgili ilginç yolsuzluk iddiaları anlatılıyor.

Erdoğan, hem Hilmi Güler hem de Şenol Demiröz ile birlikte yolsuzluk iddialarına hedef olmuş ve İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişlerince ‘suçlu’ bulunarak haklarında raporlar düzenlenmişti.

16 AY SAVCILIKTA BEKLETİLEN DOSYA

Mehmet Bölük
’ün suç duyurusu üzerine yapılan İçişleri Bakanlığı soruşturması sonucu hazırlanan raporda, İGDAŞ Murahhas Azası Hilmi Güler, ‘İGDAŞ’ın hortumlanmasına’ neden olmakla suçlanıyordu. Bu rapor, 16 ay Eyüp Cumhuriyet Savcılığı’nda bekledikten ve Erdoğan Başbakan, Güler de Enerji Bakanı olduktan sonra diğer 142 sanık hakkında ‘ihtilasen nitelikli zimmet, sahte belge düzenlemek, ihaleye fesat karıştırmak’ suçlarından Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Ancak Savcılık Erdoğan ve Güler hakkında ‘takipsizlik’ kararı verdi.

Bölük bu kez başta Bakan Güler olmak üzere AKP milletvekilleri Mustafa Açıkalın ve Hüseyin Besli haklarında takipsizlik kararına karşılık Beyoğlu Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulundu; ama sonuç alamadı.

Bölük şimdi mahkemenin kararını bekliyor ve sonuçlarını Yargıtay’a ve AİHM’ye kadar taşıyacağını yazıyor.

CHP İstanbul eski İl Başkanı Bölük, Erdoğan’ın belediye başkanlığı dönemindeki yolsuzluk ve usulsüzlükleri ‘Fazilet’in İstanbul Asalakları; BİT’ler’, El Tayyip’ ve ‘El Tayyip Nasıl Umut Oldu’ gibi kitaplarıyla kamuoyuna taşımıştı.

RAHŞAN AFFI İLE KURTULDULAR

Erdoğan, Şenol Demiröz
ile birlikte de ‘çeşitli ajanslar ve TV kuruluşlarına kaynak oluşturmak amacıyla spot filmler yapılmasına ilişkin ihaleleri mevzuata aykırı yapmak’la suçlanmış, İçişleri Bakanlığı haklarında fezleke düzenlemiş, ancak ‘Rahşan affı’ imdatlarına yetişmişti.

Bu soruşturmada Şenol Demiröz’ün kendi şirketine çok sayıda film yaptırdığı ortaya çıkmıştı.

Özetle; Hilmi Güler ve Şenol Demiröz ile ilgili yolsuzluk iddiaları yeni değil... Erdoğan, geçmişte birlikte suçlandığı iki yakın arkadaşını kolay kolay harcayamaz herhalde...

Bu arada sürekli olarak ‘dokunulmazlıkların kaldırılmasından’ söz eden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Büyükşehir’le ilgili yolsuzluk iddialarını dosya dosya takip eden eski İl Başkanı Mehmet Bölük’ü bir kez arayıp bilgi sahibi olma gereğini hissetmiş midir?

Tekel’e dikkat

İSTANBUL’dan bir Tekel çalışanı, önceki günkü yazımız üzerine şu notu iletiyor:

‘YALÇIN Bey, Tekel’de sadece makine alımı mı var? Tütün satışı, üzüm alımı olaylarına Başbakanlık denetçileri neden bakmıyor? Sigara makinelerinin yedek parçaları neden atölyesi bile olmayan Kaya Makine’den alınıyor? Tekel çalışanlarının vakfına yasaya aykırı olarak el konulmaya çalışılıyor. Bizim orada birikmiş 20 trilyonumuz var. Cevizli’deki vakfımızın paraları en yakın Maltepe veya Atalar şubelerine değil de, neden Vakıfbank’ın Kozyatağı şubesine yatırılıyor?

Tekel’in tüm işyerlerinin fuel-oil ve akaryakıtları neden Bölünmez Petrol’den alınıyor? (Bölünmez’in sahibi Mardin bağımsız milletvekili Süleyman Bölünmez’in petrol kaçakçılığından yargılandığı ‘Tepeden Tırnağa Yolsuzluk’ (Siyah-Beyaz Yayınları) kitabında yazıyor.) Sigara Genel Müdürü Mehmet Saysel’in görevi suiistimalden 6 aya mahkum olduğunu ve kararın ertelendiğini 26.11.2003 tarihli Zaman gazetesinde Tekel yönetimi hiç okumadı mı? Tekel’e dikkat edin, çok şeyler oluyor.’

Ispartalı gözüyle Erkan Mumcu

ISPARTA’da ANAP İl Başkanı Dr. Neşet Derbent, hemşerileri Erkan Mumcu’nun AKP’den istifasını duyunca hemen bir açıklama yapmış; ‘Kapımız her zaman açık, Mumcu akıllı, yaratıcı ve açık siyaseti çok iyi bilen bir kişidir. Tekrar eski partisine dönerse hem partimiz, hem de Türkiye’ye büyük kazancı olur’ demiş... Bu arada Ispartalı bazı dostlarla görüştük; kulislerde değişik yorumlar yer almaya başlamış:

‘Isparta, Demirel’den sonra yeni bir başbakana sahip olacaktır.’

Demirel kendisine ‘icazet’ verir mi?

- Mumcu’yu sever, tabii ki böyle birisinin ANAP veya DYP’nin başına geçmesini isteyebilir. Ama henüz bunları konuşmak için erken... Cumhurbaşkanı Sezer de Mumcu’yu sever. Seçimde 3. sırada yer almasına karşın şimdiki rektör Prof. Metin Lütfü Baydar’ın yeniden atanmasında etkisi olmuştur Mumcu’nun... Rektörümüz Atatürkçü ve laik bir hocamızdır; Erkan Mumcu’nun arkasında durması kentimiz için çok olumludur.

Erkan Mumcu’yu, kolundan tutarak Mesut Yılmaz’a götüren ve onun siyaset sahnesine çıkmasına neden olan Yalvaç eski Belediye Başkanı Tekin Bayram ne der?

- Son yerel seçimlerden beri araları açıktı. Tekin Bey, Mesut Bey’in Yüce Divan’daki duruşmasını izlemeye gitmiş... Tepkisini biz de merak ediyoruz.

Biliyor musunuz

KIYI Emniyeti Genel Müdürlüğü basın danışmanı Recep Canpolat’ın, bir gazetede denizcilik sayfası hazırladığını, maaşını ise Avea’dan aldığını... Karayolu Taşıma Yönetmeliği’ne karşı uzun süredir tepki gösteren Uluslararası Nakliye Komisyoncuları Derneği üyelerinin bugün 13.30’da Ulaştırma Bakanlığı önünde bir protesto gösterisi yapacağını...

GÜNÜN SÖZÜ

‘GELECEKTE sanayi değil tarım ve hayvancılık ön plana çıkacaktır. Tarım ve hayvancılıktaki gerilemenin giderilmesi için Köy Enstitüleri yeniden açılmalıdır.’

(Eski TİSK Başkanı

Refik Baydur)
Yazının Devamını Oku

O da Enerji Bakanıydı

16 Şubat 2005
<B>TÜRKİYE,</B> 1961 Anayasası ile yeni bir demokratik atılıma başlıyor. Seçimlerde <B>CHP</B> birinci parti oluyor ancak çoğunluk iktidarını sağlayamıyor. Askeri rejimden sonraki ilk seçimlerde (1963) hükümeti İsmet İnönü kuruyor. Kabinesine, çalışkan ve sevdiği iki genci almak istiyor; Hüdai Oral ve Muammer Erten.. İkisine de kırılmayacakları ve alt-üst sayılmayacak bakanlık vermeyi düşünüyor. Ve sonunda Oral’ı, yeni kurulan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na, Erten’i de Sanayi Bakanlığına atıyor.

İşte bu ‘gençlerden’ Hüdai Oral dün Denizli’de toprağa verildi.

27 Mayıs’la Anayasal açıdan yeniden şekillenen Türkiye’nin öyküsü Metin Toker’in İnönü ile ilgili anılarında ayrıntılarıyla anlatılır. İşte o dönemi yaşayan veya bilen bir çok isim vardı anlamlı cenaze töreninde. çoğu da kravatlı gelmişti, Oral’a duydukları saygıdan...

Bir Denizlili ‘O bizim kıymetlimiz, medarı iftarımızdır’ ifadelerini kullandı Hüdai Bey için... Bir Anadolu kasabasından çıkmış, 1951-61 döneminde 10 yıl İl Başkanlığı, beş dönem parlamenterlik yapmış, sonra yine kentine dönmüştü. Ankara’ya yerleşip ‘iş’ peşinde koşan bazı siyasetçilerden olmamıştı; hukuk kitaplarına ve Meclis zabıtlarına gömülmüştü.

İnönü dendiği zaman dudakları titreyen, Cumhuriyet değerlerine bağlı, herşeyi ‘siyaset terbiyesi’ içinde yaşayan böyle bir demokrasi anlayışının ‘kilit isimlerinden’ kaç kişi kaldı günümüzde?

KÖMÜR BAKANI

Kendisini, belki 30 yıl önce Trakya’da bir Adalet Partili’nin tertibi sonucu M.Ereğli’de tutuklanan CHP’li bir genci cezaevinde ziyarete geldiğinde hatırlarız. Yanındakilerden ikisi de bugün merhum olan Muammer Erten ve Yılmaz Alpaslan’dı. Kibar, şık, başı dik, saygın bir politikacı olarak örgüte ‘Gerekli savunma örneğini göndereceğim; savcılığa verirsiniz’ diyerek, hukuk çercevesinde hareket edilmesini, asla taşkınlığa yol açılmamasını istiyordu.

Oral ve Erten’in kızları Tansu Özkök ve Şule Bucak Ankara’daki çocukluk günlerindeki arkadraşlıklarını ve babalarının parlamentodaki mücadelelerini anımsayarak kucaklaştılar; biraz da ağlaşarak... Aralarında bir de, A.İhsan Göğüş’ün kızı Zeynep Göğüş olsaydı?

Dün vilayet önündeki resmi cenaze töreninde kendisi, 1960 Anayasası’nın bazı kurumlarının mimarı olarak tanıtıldı. Yeni Anayasa Mahkemesi’nin yapılandırılması dışında Enerji Bakanı olduğunda TPAO ve TEK gibi kurumların şekillendirilmesinde emeği olan Hüdai Oral DPT bunu emrediyordu, enerji yatırımlarını Türkiye’de ilk kez biz planladık’ demişti. İnönü kendisini Enerji Bakanı yaparken ‘Seni kömür bakanı yaptım’ dediği hatırlatılınca herkes güldü, birlikteki fotoğraflarına bakarak...

KEBAN BARAJI ÖYKÜSÜ

Oral’
ın bir de o zaman çok konuşulan Keban Barajı öyküsü vardır:

Santralın projesi hazırlanır; ancak Hazine’nin parası yoktur. DPT’de bir toplantı yapılır, yabancı finans yatırım kuruluşları, Keban’ı hafife aldıklarından kaynak sorunu vardır. Bakan Oral kızar ve ‘Gerekirse finansmanı kendi öz kaynaklarımızdan sağlayabiliriz’ der. Daha sonra Amerika’dan gelen yatırımcılar devreye girer ve Mısır’da Rusya’nın desteği ile yapılan Assuan Barajı’ndan sonra kendi yönlerinden Türkiye’deki Keban Barajı’nı prestij bir yatırım sayarak gerekli kaynak sağlanır.

Keban’ın temelini atmak CHP’ye, hizmete açmak da AKP iktidarına kısmet olur.

Demirel, ‘Ehh, Hüdai Bey de, bizden Bahlanlı’dır’ derken, Isparta ve Denizli arasında her zaman sınır tartışmasına konu olmuş olan bu beldeyi Isparta’lı sayarak her zaman iline pay çıkartmak istemiştir.

Yazısındaki gibi cenaze töreninde duygusal bir konuşma Ertuğrul Özkök, ‘Miras olarak bize ve Denizliler’e tertemiz bir şeref bıraktı’ dedi. Siyaset eşittir hizmet felsefesine uygun, ülkenin demokratik gelişimini sağlamak ve hizmetten başka bir şey düşünmeyen bir isim olarak tanımladı kayınpederini Özkök...

NE YEDİ NE YEDİRDİ

Siyaset arkadaşları Orhan Birgit ve Ertuğrul Günay’ın anılarla dolu sohbetinden çıkan sonuç; geçmiş siyaset kuşağından bugünkü enerji yolsuzluklarına ders verilir gibiydi:

‘Tertemiz bir bakanlık yaptı; ne usulsüzlük ne yolsuzluk... Ne yedi, ne yedirdi.

20’ye yakın eski milletvekili dostu vardı törende... Erdal İnönü, çok istemesine rağmen bugün ABD’ye gideceğinden uçak saatlerini tutturamadığı için gelemediğini bildirmiş; ancak çelengini çiçeğini göndermişti... Ayrıca ‘İnönü Ailesi’ ve Özden Toker’in imzalı çelenkler de dikkat çekti; CHP ve Baykal’ın çiçekleri yanında. Genel Merkezi Ali Topuz ve Mustafa Gazalcı temsil etti.

Türkiye bu siyaset kuşağını çok arayacak.

Topuz ile Keskin’in ilginç diyalogu

BAYKAL muhalifi olarak bilinen Denizli eski Milletvekili Adnan Keskin, avukatlık stajını Hüdai Oral’ın yanında yaptığını anlatırken ‘1977 seçimlerinde Hüdai Abi’nin yerine ben Meclis’e gittim’ diyordu. Bu sırada, Denizli’nin bir beldesinde halkla görüşen ve daha önce tekerlekli sandalya verdiği aileyi ziyaret eden Mustafa Sarıgül mezarlığa geldi. Keskin yanındakilere ‘Bakın kameralar ne benim, ne Ali Topuz’un, ne de Ertuğrul Günay’ı çekiyor. Adamın toplumla kimyası tutuşuyor’ dedi. O sırada Ali Topuz’la karşılaştı eski dostlar. Keskin, Topuz’a ‘Mustafa’nın hırsız olduğuna inanıyor musun?’ diye sordu. Topuz, ‘Hayır inanmıyorum’ dedi ve uzaklaştı. Keskin devam etti; ‘Adamı ihraç etmek istiyorlar. Peki 2003 Kurultayı’nda Baykal’a ‘Sen milletvekilleri sattın’ dedim. Niye bu lafı ettin diye bana neden bir işlem yapmıyorlar?’

Gül, psikolojisi bozuk bir adamdır

CHP Parti Meclisi’ne seçilen sanatçı Şahnaz Çakıralp’ın babasının adının ilginç bir iddiaya karıştığı (13.2.2005) yazısı üzerine Av. Mehmet Çakıralp bir açıklama gönderdi.

Kendisini 36 yıllık bir avukat ve Kemer’de (Antalya) 7 yıldır yayınlanan bir gazetenin sahibi olarak tanıtan Mehmet Çakıralp, MHP İlçe Başkanı Mustafa Gül’ün yerel ‘Kemer Gözcü’de geçen ekimdeki iddiaların aksine belediye başkanlığı adaylığı önerisi götürmediğini öne sürdü.

‘Aksine Gül’ün kız kardeşi ve eşi büroma geldiler ve ağabeylerinin CHP’den aday yapılmasına tavassut etmemi istediler. Deniz Baykal ile CHP’de birlikte bir gün dahi siyaset yapmış değilim. Üstelik CHP üyesi değilim.’

MHP’li Gül’ün iddialarına karşı ‘Kemer Gözcü’ye açıklama gönderdiğini belirten Mehmet Çakıralp, Kemer’de daha önce Belediye Başkanlığı yapan Gül için babası ve annesiyle ilgili yaptığı çarpıcı beyanlarını da gündeme getiriyor.

Ayışığı gazetesinde 1.10.2004’teki başlığında Mehmet Çakıralp, Gül için ‘O her şeyi söyler, garip bir psikoloji içindedir. Gül’ü aday yapmak için 150 milyar istediğim gibi bir şey yoktur. Gerçeğe aykırı sözlerini esefle karşılıyorum’ diyor. Bu iddialar burada kalmaz daha da büyür.

Elveda hastanem

ADIM Zafer Kurnuç.
30 yıldan beri Erzurum Numune Hastanesi’nde iç hastalıkları uzmanı olarak görev yapmaktayım. 1986-1990 arasında aynı hastanede başhekimlik yaptım. Siyasilerin taleplerinden usandığım için de istifa etmiştim. Bir konuda da iddialıyım; meslek hayatım boyunca tek kuruş rüşvet almadım, hiç kimseye para karşılığı iş yapmadım, fakir fukarayı ezmedim, haksız yere ve menfaat karşılığı kimseye rapor vermedim. Adım tek bir yolsuzluk olayına karışmadı.

Biliyorum mevcut standartlara göre benim bu durumum da normal sayılmıyor ama aynen böyle. Beni Erzurum’da hemen herkes tanır, sorun, araştırın. Yukarıda söylediklerimin bir tekinin aksini iddia eden, tek bir kişi de çıksa, birkaç kişilik heyet huzurunda diplomamı yırtacağım ve bir daha hekimlik yapmayacağım.

Anlatacaklarım şudur efendim:

- SSK’lı hastalar Devlet Hastaneleri’ne yönlendirilmiştir. Ancak altyapı hazırlanmadığı ve iş hacmimiz iki mislinden fazla arttığı için de kaos başlamıştır. Sayın bakan performansa göre döner sermayeyi çözüm olarak sunmuştur ama adil olmayan döner sermaye dağıtımı daha birkaç ay içinde ‘talan’a dönmüş, kişilik sorunu olanlar daha fazla pay almak için akla hayale gelmeyen hilelere başvurmuşlardır. Hekimlik mesleği utanç verici olaylara sahne olmuştur.

- Yönetici kesime performans uygulanmadığı için herkes yönetici olmaya çalışmaktadır. Örneğin hastanenin tüm yükünü omuzlayıp amele gibi çalışan, nöbet tutan, ameliyata giren, yatan hastalara bakan, heyet ve konsültasyona giren, poliklinikte yüzlerce hasta muayene eden uzmanlar ortalama 1200-1300 YTL döner sermaye alırken, yönetici kesim ise 3000-6000 YTL almaktadır. Üstelik yöneticilerin çoğu pratisyen hekim olup masabaşı görev yapmaktadırlar. Hatta bazıları Başhekim muavini kadrosunda gözükmekte olup bunları ne kimse görmekte, ne de yaptıkları işi bilmektedir.

- Örneğin AKP İl Başkanı’nın kardeşi Dr. Ömer Tanfer başhekim muavini kadrosundadır ve muntazaman maaş ve döner sermaye payını almaktadır. Ama kendisi Demircioğlu Ticaret diye bir işyerinin sahibidir, müteahhittir ve günün her saatinde kendisini işyerinde görebilirsiniz. Diğer bazı muavinler de sadece imza saatlerinde uğramakta, gün boyunca özel hastane ve polikliniklerde çalışmaktadırlar. Ama maaş ve döner sermaye paylarını tıkır tıkır almaktadırlar.

- Onun için de halen hastanemizde 13 başhekim ve muavini ile 13 de müdür ve muavini vardır. Yani bizim hastane tam 26 kişi tarafından yönetilmektedir. Bu garip durumumuzla sanırım Guinness rekorlar kitabına girmemiz kesindir. Dünyada 26 kişi tarafından yönetilen başka bir hastane var mıdır, merak ediyorum.

ENERJİMİZ BOŞA HARCANIYOR

- Yeşil kartlıların ilaçlarının ödenmeye başlaması ile birlikte yeşil kartlı hastaların sayısında patlama olmuş, hemen tüm yeşil kartlılar olur olmaz her şikayetleri için hastaneye gelmeye başlamışlardır. Bir dahiliye uzmanı olarak baktığım günlük 50-60 hastanın yaklaşık %90’ı çok basit şikayetleri olan ve uzman gerektirmeyen hastalardır. Yani uzmanların enerjisi boşa harcanmakta, esas görevleri yerine angarya ile uğraşmalarına çanak tutulmaktadır.

- Hasta sayısındaki bu üçe katlanan artış uzman hekimlerin kapasitesini aşmakta ve hizmetin kalitesi süratle düşmektedir. Altyapı sağlanmadığı ve hekim sayısı artmadığı için, ayrıca uzman hekimler emeklerinin karşılığını alamadıkları için, haksız uygulamalar ısrarla devam ettiği için hastanede herkes gergin ve mutsuz çalışmakta ve verim her gün biraz daha düşmektedir.

Sayın Bayer, bunlar buzdağının üstü... Bir de anlatmadığım bir sürü şey var, hani şu devenin boynunun niye eğri olması meselesi gibi. Bunlar size normal ve olağan geliyorsa mesele yok, ama size de garip gelen bir şeyler varsa lütfen sesimizi duyurmamıza yardımcı olun.

Dr.Zafer KURNUÇ- Numune Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı- ERZURUM

Turizme darbe

ŞARAP yazınız için bir şarapsever olarak teşekkür ederim. Ben ‘Evde Şarap’ diye 650 kişinin üye olduğu bir yahoogroups’un kurucusu ve moderatörüyüm. AKP hükümetinin şarap konusunda çok saçma bir tutumu var, ama onların ideolojilerimi koruyacağım diye baktıkları konu aslında Türkiye’nin turizm ve tanıtımına vurulan çok kötü bir darbe... Düşünün 2020’de 25 milyon turist hedefliyorsun ve onlara şarap üretecek üreticin kalmayacak ve onları ithal edeceksin. Bu mantık ne kadar doğru!

Hakan DOĞU

GÜNÜN SÖZÜ

‘Bana ‘Amerikan kapitalizminin en başarılı yanı nedir’ diye sorsalar, hiç duraksamadan ‘Sömürdüğü insanları salaklaştırmalarındaki ustalığıdır’ derim.’ (Deniz Kavukçuoğlu)
Yazının Devamını Oku