4 Mart 2005
<B>TEKEL’</B>in eski içki özellikle de ‘rakı’ uzmanı bir mensubu ile konuşurken bize ilginç bilgiler veriyor: Rakı üreten üç firma var; (Yeni Rakı, Tekirdağ; Efe ve Burgaz) bunların üretimi ile rakı satışlarının oranı nedir?
- Son beş yılda 70 milyon litreden 45 milyon litreye düştü... En büyük darbe 17 Ağustos depreminden sonra oldu; şimdiki hükümetin vergi oranlarıyla rakı tüketimini iyice düşüyor... Sanırım Tekel’in özelleştirmesinden bu yana rakıdaki düşüş oranı %28’leri buluyor. Devlet, satışlar düşerken vergi gelirlerini aynı oranda tutmak istiyor.
En çok satılan ‘Marmara’ şarabının fiyatı ne oldu?
- Şişesi 3.5 milyondu, son ÖTV artışı ile 6 milyona çıktı. Ama rakı tüketimi yanında şarap tüketimi yukarıya doğru bir ivme kazandı. Ancak yeni bir durum ortaya çıktı, bu zamlar karşısında üretici şarabını satamazsa üzüm ürecileri ne yapacak? Bu pazar dengesi çok önemli; artık üzümcü de kalitesine dikkat edecek. Bir yıldan beri Tekel’in güvencesi yok.
Almanya’da ‘Ak Rakı’yı çıkartan mühendis Nasuh Demir, Almanya’da olduğu gibi Tekel özelleştirmeyi yaparken ‘alkol üretim tekeli’ni elinde tutması gerektiği görüşünde... Türkiye’de de böyle bir ‘alkol tekel’i olsaydı, üreticiler de alkolü buradan alsalardı, ‘kayıtdışılık’ önemli ölçüde kontrol altına alınmış olmaz mıydı?
- Nedense geçen iktidar farklı uygulama yaptı. Özelleştirmede, entegre tesis şartı getirildi; bununla herkes alkolünü üretmesi gerekiyor. Ney’in zaten Tekel’den kalan alkol üretimi vardı; Efe ve Burgaz da kurdular. Örneğin, ‘Yeni Rakı’yı hariç tutarsak, öteki markaların kalitelerini biraz daha düzeltmeleri gerekiyor. En önemlisi üzüm alkolünü iyi yapmaktır, yoksa rakı üretmek değil...
Bunların nedeni ‘ideolojik zam’dır
AKP hükümeti işbaşına geldikten sonra ilk işi Tekel’in içki bölümünü özelleştirmek oldu. Belki ‘günah’ işlemekten korkmuşlardır. Buna karşın bir yolunu bulup rakı, şarap ve biraya sismematik olarak zam yapmaya başladılar. Sahte rakının bir yerde sorumlusu bu iktidar değil midir? Bu zamlar karşısında üçkağıtçılar piyasaya sahtesini çıkarttılar ve canların gitmesine yol açtılar.
Bu iktidar ‘üzüm’ü sevmiyor. Tekirdağ ve Şarköy’de bu yıl özelleştirilen Tekel yeterince alım yapmadı; üzüm bağlarda kaldı, üretici ağladı sızladı. Bu kafa ile gidilirse bağların söküldüğünü görürsek kimse şaşmasın.
AKP artık kendini mutlu sayabilir. Aynı geçmişte Büyükşehir’in lokallerinde içkiyi yasaklaması gibi...
E.Ö.-TEKİRDAĞ
İÇME VERGİSİ
SAHTE rakının nedeni yalnızca ‘kayıtdışılık’ değil, rakıya ve şaraba yapılan ‘ideolojik zam’dır. Sahte rakıdan ölenlerin vebali başta Başbakan ve Maliye Bakanı’nın üzerine olmaz mı?
İktidar, sadece satışlardan değil ‘içenlerden’ de vergi almalıdır!
S.SAN
Taklit edilemez ‘hologram’da var
ANKARA İl Tarım Müdürü’nün ifade ettiği gibi sahte rakıyı ayırt etmek imkansız hale gelmiştir.
Sahte rakıda sorunun giderilmesinin tek yolu denetimdir. Fakat etkin bir denetimin ne Tarım Bakanlığı, ne Sağlık Bakanlığı ve belediye yetkilileri tarafından sağlanması mümkün değildir.
Günümüz teknolojisinde artık özel birkaç hologram ürünü hariç diğerlerinin benzerlerini yapmak son derece kolay hale gelmiştir.
Yeni T.C. pasaportlarında kullanılacak Hologram Industries firmasının DID özelliğini de içeren Hologram ürünü bu problemi tamamı ile ortadan kaldırabilir. Bu ürünün özelliği kırmızı renkte görünen bir yazı ya da imajın 90 derece döndürüldüğünde yeşile dönüşmesidir. Bu özellikle ürünü dünyada bir tek Hologram Industries firması son derece ileri ve taklit edilemez bir teknoloji ile Avrupa Merkez Bankası güvenlik standratlarında üretmektedir. Böylece kontrol edilmesi son derece kolay olan bu özellikle vatandaşın kendisi bile alkol almadan önce kendi denetimini yapma şansına kavuşabilir.
Ülkemizin en büyük problemi olan ‘yapmak için yapmak’ hastalığından kurtulması ve ‘Hologram kullandım’ deyip geçiştirmek yerine aynı masraflarla gerçek güvenlik sağlayan teknolojileri kullanmalıyız.
Kanaat ÖZTEKİN-Acıbadem-İSTANBUL
Övmek serbest eleştirmek yasak
CUMHURİYET’ten Hikmet Çetinkaya, 1975’den beri Fethullah Gülen’i izliyor ve yazıyor. Çetinkaya, bir dönem Gülen’in yakın arkadaşı olan Nurettin Veren’le yaptığı söyleşiyi ‘Fethullaçılarla iç hesaplaşma’ başlıklı yazı dizisiyle yayınlamaya başlamıştı. İstanbul Milletvekili Emin Şirin’in de ‘Gülen’in komplo teorilerini’ ve Veren’in iddialarını Meclis gündemine taşıdığı soru önergesinin de yeraldığı yazı dizisi, dün 3. gününde mahkeme kararınca yasaklandı. Üsküdar 5. Asliye Hukuk Yargıcı Mustafa Cahit Mergin’in, Gülen’in avukatının başvurusu üzerine ‘kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle aldığı ihtiyatı tedbir kararı üzerine Çetinkaya ‘Gülen’i övmek ve propagandasını yapmak serbest, eleştirmek ve sorgulamak yasak’ diye tepki gösterdi.
AB, Asi Nehri’ni sakın görmesin
ASİ Nehirindeki kirlilik artarak sürüyor. Şehrin kanalizasyonu hala nehire akıtılıyor. Eski Tabakhane’nin olduğu yerde atık derilerin döküldüğünü, kimyevi maddelerin kanalizasyon sistemiyle akıtıldığını gördüm. Bu yüzden Asi nehrinin kokusuna dayanılmıyor. Antakya merkezde arıtma ünitesi faaliyete geçirilmediği için, toplanan para heba oldu. Asi’nin balıklarını artık yiyemiyoruz.
Nehre çöp dükülüyor, lastik atılıyor, hayvan otlatılıyor. 70’li yıllarda yüzerdik burada, yazık!
Mesaj panosu
ZEYTİNBURNU Merkezefendi, Güney Yanyol Sokağı’nda bulunan Zeytinburnu Belediyesi’nce kullanılan çöplük arazi çevreye mikrop saçıyor. Zeytinburnu belediyesi, şikayetleri ‘çöp toplama istasyonu’ ve ‘aktarma merkezi’ gibi kandırıcı isimler karşılığında savuşturuyor. Halkın sağlığıyla ilgili görevini ihmal ve suistimal ederken, İl Çevre Müdürlüğü de bir şey yapamaması da çok hazindir.
Prof. Sabri TÜMER
BEŞİKTAŞ’tan Mustafa Doğan, Serencebey Yokuşu’ndaki Fırat İşhanı’nın 6.katında teras kısmında kaçak çatı ve üst kat kaplama inşaatının sürdüğünü bizim gibi belediyeye de ihbar etmiş. Belediye Başkanı İsmail Ünal dün aradı, ‘O yerden haberdar olduğumuzda (dün) yıktık’ dedi.
ODTÜ Mezunları Derneği bünyesinde kurulan Büyük Orta Doğu Projesi Çalışma Grubu’nun, 5 Mart Cumartesi günü 13.00’teki ‘Tarihsel Perspektifte BOP’ söyleşisinin konuşmacısı; Prof. İlber Ortaylı. Yer; Ankara ODTÜ Mezunları Derneği Vişnelik Salonu; 0312-286 79 79
Yazının Devamını Oku 3 Mart 2005
<b>KİMYA </B>Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. <B>Neşet Kadırgan, </B>sahte rakı üzerine şu açıklamayı yapıyor: İçkilerde kullanılan ve halk arasında alkol adıyla anılan etil alkol ile kaçak rakıda gündeme gelen metil alkol benzer bir kimyasal formüle ve benzer fiziksel ve kimyasal özelliklere sahip.
Buna karşın etil alkol içildiğinde keyif veriyor, en fazla sarhoş ediyor, insan direksiyonda olmadıkça öldürmüyor. Metil alkol ise önce sinir sistemini uyuşturuyor, biraz fazlası kör ediyor, daha fazlası öldürüyor.
İçkilerde metil alkol bulunmasının iki nedeni olabilir:
1- Üzüm, erik ya da incirden alkol eldesi sırasında etil alkolün yanı sıra metil alkol de oluşur ancak iyi çalışan bir rakı imalathanesinde destilasyonla alkol ayrılırken (alkol damıtılırken) metil alkol de uzaklaşır çünkü metil alkolle etil alkol farklı kaynama noktalarına ve uçuculuğa sahiptir. Ancak kaçak imalathanelerde bu ayırma tam olmaz. Normal rakıda binde birkaç oranında bulunan metil alkol kaçak çekilmiş rakıda %3-4 oranına yükselince bu istenmeyen olaylar ortaya çıkar.
2- Sentetik metil alkol ucuz olduğu için kaçak içkiye karıştırılabilir. Metil alkol normal ve yasal olarak boya endüstrisinde kullanılıyor. Matbaa mürekkebi çözücüsü olarak da izinli olmasa da izopropil alkol yerine kötü kaliteli matbaa işlerinde kullanılıyor (izopropil alkolün tonu 1700, oysa metil alkolün tonu 600 dolar). Metil alkolün boya sanayii dışında satılmaması gerek... Ancak alkofleks, matbaa mürekkebi ve değişik ticari adlarla plastik üzerine baskı yapan kişilere kaçak olarak satılıyor. Laboratuvar malzemesi olarak da metil alkol satılabiliyor ama saf olduğu için pahalı, bu nedenle laboratuvar saflığında metil alkolün rakıya karıştırılması beklenemez.
NEDENİ KAYITDIŞILIK
Bu kaçak rakı olaylarının temel nedeni ekonominin kayıtdışı olması ve bu nedenle metil alkolün boya dışındaki yerlere de satılması ve rakı satışlarının da kayıtdışı olması...
Kimyasal madde üreten, satan ya da kullanan işyerleri yasal zorunluluk olarak bir kimya mühendisi ya da kimyager sorumlu müdür çalıştırmak zorunda.
Yine gıda üreten bütün işyerleri bir kimya mühendisi, kimyager, gıda mühendisi ya da ziraat mühendisini tam ya da yarım zamanlı olarak sorumlu yönetici olarak çalıştırmak zorunda. Ama ekonomideki genel kayıtdışılık bu ‘sorumlu’ mühendisler çalışmadan da zaman zaman üretim ve ticaret yapılmasına neden oluyor.’
Ben bir şoförüm
EGO’da 7 yıldır sözleşmeli otobüs şoförü olarak işe alınırken çeşitli vaatler verildi. Bunların başında kadro ve ücretlerin iyileştirilmesi geliyordu. Hep bekledik, ancak 7 yıl geçmesine rağmen verilen hiçbir söz yerine getirilmedi, hiçbir sosyal hak tanınmadı.
Aylık 420 milyon lira karşılığında günde en az 10 saat çalışma koşulları bizleri kaza yapmaya zorluyor. Yapılan kazaların bedelini bizler şikayetlerle suçlu duruma düşürülerek her defasında üçer yevmiyelerimiz kesilerek ödüyoruz. Vizite için önce müdür muayenesinden geçiyoruz. Birçoğumuz parmaklarımızdaki alyanslarımızı satmaya başladık. Aynı işyerinde aynı işi yapmamıza rağmen, sözleşmeli-kadrolu ayrımı yapılarak farklı uygulanıyor. Biz çalışarak yoksullaşırken, şirketler zenginleşiyor. Bu haksızlıklar karşısında sessizliğimizi bozduk. Yasal bir hak olan sendikal örgütlenme hakkımızı kullanmak istedik. İşyerimizde örgütlü bulunan Belediye-İş Sendikası’na kendi imkanlarımızla üye olduk. Yine yasal bir hak olmasına rağmen 7 yıldır gasp edilerek verilmeyen haklarımızı almak için geriye dönüklerin davası açtık. Bunun sonucunda 250 arkadaşımızın işine son verildi. Bu ise 250 otobüsün servisten çekilmesinin bahanesi oldu. Bu uygulama bizleri işsizliğe, açlığa mahkum ederken, vatandaşı durakta ağaç ediyor.
Otobüslerin tıka basa dolmasına ve çoğuna binilememesine neden oluyor. Bu yaşananlarda yasa ve hukuk tanımaz tutum ve davranışlar sergileyen Ankara Büyükşehir Belediyesi ve EGO yönetimi sorumludur.
Yetersiz personel ve miadını doldurmuş otobüslerle halkın hayatını tehlikeye atan bu yönetimden hesap sorulamayacak mı?
Yaşanan bu sorunların sorumlusu olan Ankara Büyükşehir Belediye yönetimini; çıkarmaları durdurmaya ve atılan işçileri geri almaya, verilen sözlerin tutularak sözleşmelilere kadro vermeye, yasal bir hak olan sendikal örgütlenme hakkını tanımaya, kadrolu-sözleşmeli ayrımına son verilerek eşit işe eşit ücret uygulamaya, geriye dönük kazanılmış hakları ödemeye çağırıyoruz.
Bizler EGO’da çalışan sözleşmeli işçiler olarak, işimize ekmeğimize sahip çıkmak için, güvenli ve daha iyi hizmet için haydi hep birlikte mücadele etmeye diyoruz. Vatandaşlardan ‘Alo 153- mavi masa şikayet hattı’na tepkilerini ileterek destek ve dayanışma bekliyoruz.
A. A.-Sözleşmeli EGO şoförü
ANKARA
Biliyor musunuz
EREĞLİ Kent Meclisi’nin, Türkiye’nin stratejik öneme sahip tek yassı çelik üreticisi olan ve geçen yıl 500 milyon dolar kár ederek devlet bütçesine büyük katkı sağlayan ERDEMİR’in özelleştirilmesinin satış listesinden çıkarılıncaya kadar mücadele kararı alındığını... DEVREK Kaymakamı Süleyman Tapsız’ın, makam şoförü Canip Köroğlu’nu Devlet Hastanesi ambulans şoförlüğüne, meteoroloji memuru Ahmet Kadem’i Halk Kütüphanesi memurluğuna atadığını, kaymakamlık lojmanını ihale açmadan 40 milyar lira karşılığında Bükrü İnşaat’a verdiğini, bütün memurların maaşlarını İş Bankası’na yatırttığını, buna karşılık aldığı 160 milyar lirayı kamu harcamalarında kullandığını; Sosyal Yardımlaşma Vakfı kaynaklarından 4 klima satın alarak makam odasına yerleştirdiğini, İsmetpaşa Mahallesi muhtarı Osman Çantı’ya bir köy tüzel kişiliği meselesinden icra kararı çıkarttığını ancak icra memuru yerine jandarma gönderdiğini...
GÜNÜN SÖZÜ
‘Başarıyı hedef alın; mükemmel olmayı değil. Yanlış yapma hakkınızdan vazgeçmeyin; vazgeçerseniz yeni şeyler öğrenme ve gelişme olanağınızı kaybedersiniz. Unutmayın; mükemmeliyetçiliğin arkasında korku yatar. İnsan olduğunuzu hatırlayarak korkularınızı göğüsleyin. Daha mutlu ve daha etkili bir insan olursunuz.’
(David M. Burns)
Yazının Devamını Oku 2 Mart 2005
<B>TOKAT’</B>tan çok sayıda telefon aldık; bunlar özelleştirilecek <B>Tokat </B>Tekel Sigara Fabrikası’nın işçileri... Pazar günü sendikaları Tek Gıda-İş’in düzenlediği ‘Türkiye’ye, geleceğe ve fabrikana sahip çık’ mitingine katılmışlar; aynı İzmit’teki SEKA işçileri gibi... 20 bin kişinin katıldığı mitingde AKP’ye ağır eleştiriler getirmişler. Türk-İş Genel Başkanı Salih Kılıç, ‘Bugün Türkiye’de suç oranı %75 artmışsa bunun sebebi işte bu işsizliktir, açlıktır’ diye konuşmuş...
CHP’li vekiller Bayram Meral, Gökhan Durgun, İzzet Çetin, Halil Tiryaki, Osman Kaptan, Ali Arslan, Feramuz Şahin de mitinge katılmış. En anlamlı konuşmayı da eski Türk-İş Başkanı Bayram Meral yapmış:
‘Başbakan’a rica ediyorum, Tekel işçisiyle uğraşma, Türk subayının başına çuval geçirenlerle uğraş. Bu sigara fabrikasını sen mi kurdun ki satıyorsun!’
İşçiler, AKP Tokat il binası önünde de protesto gösterilerinde bulunmuş. Arama noktalarında göstericiler ile polis arasında, pankart sopalarını toplamak isterken arbede çıkmış... Miting sonunda hazırlanan tabut önünde temsili cenaze namazı kılındıktan sonra tabut parçalanmış...
Bu gerginlik ortamında akşam da AKP milletvekili Ergün Dağcıoğlu, yerel bir kanala çıkıp üç saatten fazla konuşmuş. Mitinge katılan bazı kişiler için ‘üç-beş çapulcu’ deyimini kullanmış; ‘Niye bize değil de CHP’li vekillere inanıyorsunuz’ diye çıkışmış hemşerilerine...
Bunun üzerine işçiler kendilerine dönük konuşmalara büyük tepki göstermişler; ‘Geçmişte bize özelleştirmeye karşı olduğunu söyleyen bir milletvekili, bizim gözümüzün içine baka baka alay edemez; ‘Burası ya özelleşecek, ya özelleşecek... Korkmayın sizi bir yerlere yerleştireceğiz, daha ne istiyorsunuz diye inatlaşamaz’ demişler ve o kızgınlıkla evlerine çekilmişler.
VEKİLİN TAHRİKİ
Tokat’tan dün birçok Tekel işçisi aradı... İlk önce Tekel’in Tokat’taki sigara fabrikasına ‘yeni’ diye alınan 2. el makinelerle ilgili yazımızdan ötürü bizi kutladılar.
Ama önemli olan şu sözleriydi:
‘Dün (önceki gün) AKP Milletvekili Ergun Dağcıoğlu saat 13.30’da fabrikamızı ziyarete geldi. (Aslında 2. el makineleri görmek istemiş olabilir.) Yemekhanede konuşmak istedi. Tepkileri söylemek istemiyorum ama sayın vekil, gözümüzün içine baka baka, burasını özelleştireceğiz, dedi. Neredeyse bizimle dalga geçiyordu, ‘Merak etmeyin sizi geçici personel yapacağız, 600-700 milyon liraya razı olacaksınız’ diyerek... Burada 600’den fazla işçi çalışıyor. Hepimiz rencide olduk; bazılarımız kendisine tepki olarak salonu terk etmek istedi. Ancak sayın vekil soğukkanlı olacağına, arkalarından ‘Ben buradayım siz neredesiniz’ diyerek meydan okudu... Ve bununla tansiyon yükseldi, bazı arkadaşlarımız üzerine yürüdü, biraz hırpalandı. Bu arada bir odada saklanmak zorunda kaldı. Bir vekilin bu duruma düşmesini söylemek kolay değil; ama maalesef üzücü olaylar oldu.’
GÖRÜNTÜLER KİMDE
Daha sonra olayları görüntüleyen yerel Güneş TV’nin kameramanı Hadi Türk, işçiler tarafından rehin alınmış... Kasetlerine el konulan kameramanın serbest bırakılması için polis fabrikada işçileri güçlükle ikna etmiş. Kamerasındaki kasetleri alındıktan sonra serbest bırakılmış.
DHA’nın haberinde olay doğrulanıyor. Kameraman Türk şunları söylüyor:
‘İşçiler protesto yapıp vekilin üzerine yürüdü. İtiş kakış sırasında sanırım işçiler milletvekiline yumruk attı. Bu gelişmeler üzerine apar topar fabrikadan çıktı; bu sırada iki kişi gelip beni kolumdan tutarak kameramı aldı ve kasedime el koydu.’
Bu arada polisin de kasede el koymuş olabileceği iddiaları ortaya atıldı.
VEKİLİN YÜZÜNDEKİ ÇİZİKLER
Ancak... AKP milletvekili Ergun Dağcıoğlu, AKP il binasına giderek bir basın toplantısı düzenlemiş, işçilerle arasında ‘arbede’ yaşandığı iddialarını yalanlamış.. ‘Birkaç işçi olayı provoke etti. Sloganlar attılar, beni dinlemediler. Daha sonra bu işçiler salondan ayrılırken, diğer vardiya (15.00) çalışanları geldi. İşçiler arasında bir tartışma yaşandı. Bu arada kapı kalabalıktı. Ben de diğer kapıdan çıkarak fabrikadan ayrıldım. İşçilerle aramızda problem yok.’
DHA, bu sözlerine karşın milletvekili Ergun Dağcıoğlu’nun yüzünde çiziklerin dikkatini çektiğini bildiriyor.
Olaylar çok üzücü; bir yanda kamuoyunda Tekel’in 2. sigara makinelerine ‘kılıf yasası’ hazırlanması tartışmaları, bir yanda özelleştirme nedeniyle işsiz kalacak işçiler. Tokat’ta 7 milletvekilinden 5’i AKP’li; 2’si CHP’li... Ama ağırlıklı bir MHP yandaşı var.
Tokat’ta her şeyin serinkanlılıkla yapılması, bazı şeylerin kaşınmaması gerekiyor.
Hükümet ise işçilerin üzerine gidiyor ve gelişmeler tehlikeli bir sürece doğru sürükleniyor.
Ek ders ücretleri
İSTANBUL’dan bir grup öğretim üyesi diyor ki: ‘Bütçe Talimat Uygulaması’ imzadan çıkmadığı için ek ders ücretlerini alamıyoruz. Üçüncü aya girilmesine rağmen, bu konuda Maliye’nin geciktirici tavrını yadırgıyoruz. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın konuya el koyması ve bir an önce gerekli talimatı vermesini bekliyoruz.
Sepet mucizesi
TÜRK halkının gözü aydın! AKP’nin sepetine göre, enflasyon düşmüş ve Ocak’ta 0.55 olmuş.Acaba gerçekten öyle mi? Alkollü içkiler %23 arttı. Kiralar %30 arttı. Sivribiber %46.92 arttı. Çevre vergisi %34.54 arttı. Araç muayene ücreti %21.52 arttı. At yarışı % 66.67 arttı. Sayısal Loto %42.86 arttı.
İddaa % 100 arttı. Banka kredi kartı faizleri; aylık %6, yıllık %72 oldu. Memur maaşının %78’i kiraya gidiyor. Adam olan iki kere aldanmaz, akılsız kafaya söz, tatsız çorbaya tuz kár etmiyor.
Kağıt üstünde enflasyonu ne güzel düşürüyor AKP...
Necmettin DÖNMEZ İnşaat Mühendisi
CINE5 göz göre göre batıyor
CİNE5’ten bir personel ağlayarak konuşuyor: ‘TMSF, Erol Aksoy’dan yönetimi devraldıktan sonra bizler için zor günler başladı. Ne maaş ne yemek parası var; sorunca ‘para yok’ diyorlar. 70-80 personel 400-600 YTL civarında maaş alıyor; ama TMSF’nin getirdiği ‘sözleşmeli’ 20’ye yakın kişi 2000-2.500 YTL alıyorlar. Fakat ne iş yaptıklarını kendileri de bilmiyor. Grup, mum gibi eriyor; İnci Aksoy’un uyarmasına rağmen daha önce 17 çalışanı transfer edilen Marie Claire dergisi Ciner grubuna kaçırıldı. 10 milyon dolarlık bu derginin aylık 300 bin lira reklam geliri vardı; ‘kaptırmadan’ tek kuruş gelir sağlanmadı. Dergiyi göz göre göre elden çıkaranlar, şu anda televizyona reklam da alamıyor, neden diye sorulduğunda ‘vermiyorlar’ deniyor. Bir TV’nin değeri beceriksizlikten ötürü düşürülür mü? Biliniz ki bu halde bir yandaşa verecekler. Maaş vermeyerek çekin gidip demek istiyorlar anlaşılan... Cine5’in; ‘amirleri’ olarak Yönetim Kurulu Başkanı Salim Köse, Genel Koordinatör Ali Dinler, Mali İşlerden Sorumlu Genel Koordinatör Selçuk Uysaler ve Teknikten Sorumlu Genel Koordinatör Gürhan Solakoğlu gözüküyor. Hepsi köşe başlarını tutmuş, güç gösterisinde; bir araya gelip bir karar alamıyorlar. Kuruma girip çıkan belli değil. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ün bütün bu olanlardan habersiz olduğunu sanıyoruz.’
İETT’nin komikliği
İETT’ye ait öğrenci pasolarının arkasında geçen yıl ‘Biz İstanbulluyuz’ yazıyordu. Bu yıl ise ‘Biz İnsan Taşıyoruz’ yazıyor. Acaba diğer toplu taşıma araçlarında geçmeyen pasolardaki bu yazı, bu araçlara binen öğrencilerin insan olmadığını mı dile getiriyor? Nazlı GÜVEN
Biliyor musunuz
TARİHİ Pera Palas Oteli’nin işletmesini Cem Kınay (eski Magic Life’ın sahibi) grubunun Hasan Süzer’den devraldığını, otelin restorasyonunun GUCCİ tarafından 5 milyon dolarlık bir maliyet ile yapılacağını...
MESAJ PANOSU
HALK türküleri sanatçısı Hüsametin Subaşı’nın uzun süreden beri beklenen konseri, bu akşam akşam 19.30’da CRR’de...
Yazının Devamını Oku 1 Mart 2005
<B>TEKEL’</B>le ilgili son yazımızı 15.2.2005’te ‘<B>AKP</B> hükümetinin Tekel’in yasalara aykırı 2.<B> </B>el makine alımına inanılmaz formülü’ diyerek, Meclis’te nasıl bir <B>‘yolsuzluğa kılıf yasası’</B>nın hazırlandığını anlatmaya çalışmıştık. TEKEL Genel Müdürü Sezai Ensari her yazımıza yaptığı gibi buna da yine dört sayfalık bir açıklama gönderdi. Ancak bize göre gerçekleri yansıtmıyor bu yanıt; süslü bol laflarla kendisini haklı çıkartmaya çalışıyor.
Keşke haklı olsa da biz bu konuları gündeme getirmesek...
Ancak peşin olarak şunu açıklamak zorundayız. Hatırlatalım; tanesi 1 milyon 730 bin Euro’ya alınan makinelerin Tütün Üst Kurulu’nca düzenlenen raporda belirtildiği üzere 2. el olduğu belirtilmişti. Maalesef bizim de başından beri iddia ettiğimiz İngiliz Molins firmasının, HLP tipi makinelerinin İspanyol MTS tarafından ‘yenileştirilerek’ satıldığı, Tokat’ta çekilmiş fotoğraflardan açığa çıktı.
Ve bu fotoğraflar, Tekel’in açmış olduğu davaya ret kararı veren Ankara 1. İdare Mahkemesi’nin 2004/3249 esas sayılı dosyasında görülebilir.
Fotoğraflara bakıldığında, makinelerin iddia edildiği gibi yeni olmadığı, kullanılmış olduğu, hatta bir makinede Molins yazısının unutularak silinmediği, ana dişlilerinin paslı ve yıpranmış olduğu, makinelerin bazı yerlerinin çatlak veya kırık olduğu, tabanlarının gemi sintineleri gibi ‘korozyona’ uğradığı dikkat çekiyor.
İSO NE DİYECEK
Hani İstanbul Sanayi Odası’nın vermiş olduğu ekspertiz raporunda bu makineler için ‘yeni’ deniliyordu? Fotoğraflar, ne yazık ki, İSO’nun ‘makinelerin kullanılmamış olduğu biçimindeki raporunu yalanlıyor. Saygın bir meslek kuruluşu olan İSO yönetimi, ‘Makineler üzerinde yapılan fiziki ve görsel incelemede bu makinelerin kullanılmamış ve eski olduklarına dair herhangi bir bulguya rastlanmamıştır’ biçiminde rapor düzenleyen eksperler hakkında gerekli tedbirleri herhalde alacaktır.
UNAKITAN: TAŞINIRKEN ÇİZİLMİŞ
Bilindiği gibi, bu ayıplı makinelerin yurda sokulması için sadece Tekel’e 2. el makine ithaline izin veren ve Meclis’te ‘Ensari formülü’ olarak nitelendirilen bir yasa Plan ve Bütçe Komisyonu’nda geçen hafta kabul edildi. Buna göre, sigara üretimi ile ilgili ‘kullanılmış makinelerin de ithal edilmesi’ne olanak sağlanmak isteniyor. Görüşmelerde AKP’liler tasarıyı savunurken, CHP’liler karşı çıktı. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan komisyonda, fotoğrafları görmemiş olacak ki ‘Bu makineler Türkiye’ye getirilirken, bindirilip indirilirken, vinçlerde, kamyonlarda çizilmiş olabilir’ diyerek olayı hafife alıyor.
ENSARİ’NİN AÇMAZLARI
Ensari’nin açıklamasına dönersek... Daha önce gündeme getirdiğimiz birçok konuyu tekrar etmekten öteye gitmiyor.
Şartnamelerin yurtdışına niçin Türkçe gönderildiği’ sorusuna Ensari ‘Bu bir günlük iştir, onlar günümüz teknolojisinde bir günde Türkçe’den İngilizce’ye çevrilebilir!’ diyor. O zaman ‘Tekel bunu niçin kendisi yapıp da İngilizce metin göndermedi?’ diye sorulmaz mı?
Ensari bu makinelerin satın alma veya leasing değil bir ‘kiralama’ işlemi olduğunu söylüyor. Kiralamanın İngilizce karşılığının ‘leasing’ olduğu her sözlükte yazıyor.
Tekel’in bastırdığı ‘2004 Yatırım Programı’nda yer alan uygulama kararnamesine göre, makinelerin alımı ile ilgili herhangi bir ödeneğin bulunmadığı ortada iken, Ensari alımın yasal olduğunu nasıl savunabiliyor? Bir başka açmaz da; İhale Kanunu’nun 5. maddesinde ‘Ödeneği olmayan hiçbir iş için ihale açılamaz’ hükmünün dikkate alınmaması...
Ensari, makinelerin alımından önce Sigara A.Ş. Genel Müdürü ve Müdür Yardımcısı ile birlikte bizzat İspanya’ya gittiğini, daha sonra da gönderilen teknik personelin 21 gün süreyle bu ülkede kaldığını söylüyor. Peki, bu heyet ‘inceleme’ mi yaptı, yoksa ‘makinelerin kabulü’ için mi gönderildi? Ancak teknik heyetin raporu ‘muayene’ yaptıklarını gösteriyor.
Ensari, sert kutu sıkıntısından bahsediyor. Daha önceki yazımızda Tekel 2000 ve Tekel 2001 sigaralarının bir sonraki aya stok devrettiğini yazmıştık. Aynı rakamlar ocaktan şubata da stok devrettiğini gösteriyor. Uzmanlara göre, Ballıca’ya (Samsun) yeni gelecek iki makine de devreye girdiğinde mevcut makinelerle birlikte, randımanlı çalıştırıldığı takdirde, Genel Müdür’ün söylediği gibi pek de acil sıkıntı olmadığı dikkati çekiyor.
Genel Müdür Ensari, ‘İhale Komisyonu’nun görevi teknik şartnameyi incelemek değildir’ diyor. Ancak, İdari Şartname’nin 14.4. ve 34.3 maddeleriyle bu komisyona da birtakım görevler verildiği neden gözden kaçırılıyor?
Son soru; Tokat’a getirilen makinelerle ‘deneme’ üretimi yapılabiliyor mu?
Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari’nin yeni dediği makineler
Tokat sigara fabrikasına ‘yeni’ diye alınan bir paket makinesinin ana dişlisi; gövdesi ve dişlileri pas içinde.
Tekel’in İspanya’daki MTS firmasından aldığı makinenin üzerinde herhalde silinmesi unutulan ‘Molins’in amblemi.
İhaleye fesat karıştırma
Özeti... Tekel’in özelleştirme öncesinde (ihalede teklif alma süresi 4 Mart’a kadar uzatıldı) alımını yaptığı makinelerin teknik şartnamesinde makinelerin ‘yeni ve kullanılmamış olacağı’ açıkça belirtilmişti. Buna rağmen Tekel yönetimi, 2. el makineleri almakla şartnameye aykırı işlem yaptığına göre, ‘kılıf’ yasası çıksa dahi şartnamedeki hükümler nasıl görmemezlikten gelinecek? Eğer yasa bu şekilde çıkarsa, yeni çıkan TCK’nın 235. maddesine göre ihaleye fesat karıştırılmış olmayacak mı?
Hele geçen dönem Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı olan Sezai Ensari böyle bir hukuksuzluğa nasıl tahammül edebiliyor?
Halen Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı olan Muttalip Ünal, yazılanlara rağmen bu konuyu hiç incelemeyi düşünmüyor mu? Neden düşünmediğini bilemeyiz ama Ünal şimdiki görevine gelmeden önce Sezai Ensari’nin Tekel Yönetim Kurulu Başkanlığı sırasında aynı yönetim kurulunda birlikte bulunmuşlardı.
Bütün bu gelişmeler karşısında devletin öteki denetim kurulları Başbakanlık Yüksek Denetleme ve Kamu İhale Kurumu’nun soruna karşı sessiz kalmaları ilginç değil midir?
Adalet Bakanı Cemil Çiçek, yolsuzluklara karşı gelin işbirliği yapalım diye vatandaşlara çağrı yapıyor. İşte bir ‘vatandaş’tan kanıtlı belge ve bilgiler...
Yazının Devamını Oku 27 Şubat 2005
<B>HALİKARNASSOS, Bodrum'</B>un üzerine kurulduğu antik dönemin en önemli kentlerinden.<B>.. Heredot'</B>a göre MÖ<B> </B>1200 yıllarında <B>Kor </B>kolonistleri tarafından kurulmuş. 49 metre uzunluğundaki muhteşem mezar, Mausoleum'un ortasında ihtişamla yükselmiş ve antik çağın 7 harikasından biri sayılmış.
Ama bugün böyle bir şey yok; talan edilen bölgeyi temsili resimlerle tanıyoruz.
TÜYAP'ta bugün sona erecek Uluslararası Turizm Fuarı EMİTT'te önceki gün bir 'Bodrum Belgeseli' gösterildi konuklara. Antik Halikarnassos ve Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın görüntüleriyle başlayan 17 dakika 34 saniyelik belgesel, Remzi Kazmaz tarafından yönetilmiş...
Avukat olan Kazmaz, aynı zamanda ünlü belgeselci Süha Arın'ın öğrencisi... 'Gazi Davası' (Gereği Düşünüldü) ve 'Fırtına Vadisi' davalarının avukatlığını yaparken bunların da belgeselini yapmış... Şöyle konuşuyor:
"Bodrum'a yerleşince, deniz, geniş ve kumun ötesinde bir şeylerle ilgilenme ihtiyacını duydum ve bir 'pencere' açtım kendime... Çünkü Bodrum'da oturanlar bunu doğal olarak göremiyorlar. Cevat Şakir başta olmak üzere Bilge Umar'ın 'Karia'sını, 'Heredot Tarihi'ni okudum; Prof. Ümit Serdaroğlu ve Prof. Oğuz Alpözen'le konuştum; Bodrum'u, Milas'ı, İassos'u (Kıyıkaşlacık) araştırmaya başladım.
Ve bu belgesel ortaya çıktı. Ve Bodrum'u tarih ve kültür açısından tanıtırken, yitirilen bir antik kente sahip çıkmak için AİHM'ye kadar uzanabilecek bir çalışmaya koyulduk."
Belgeselin hazırlanmasında Bodrum Belediyesi'nin sponsorluğu ve kaymakamlığın desteğiyle ortaya çıkan belgeseli tüm dünyaya göstereceklerini belirten Remzi Kazmaz daha sonra şunları anlatılıyor:
"25 Mayıs'ta Mausoleum'un bulunduğu alanda tüm sivil toplum örgütleri ile bir araya gelerek bir imza kampanyası başlatacağız; Avrupa'ya kaçırılmış tarihi eserlerimizi AB'den geri isteyeceğiz. Avrupa'nın demokrasisini işte o zaman göreceğiz. Bize tarihi zenginliklerimizi bakalım verecekler mi?
Dünyanın 7 harikasından biri olan ve İngiltere'de British Museum'da sergilenen Mausoleum'un gerçek sahibinin Anadolu olduğunu ve sergilenmesi gereken yerin de Bodrum olduğunu Avrupa'ya duyurmak istiyoruz. Bu coğrafyaya ait ne varsa bu coğrafyada olmalıdır. Bu konuda 30 avukatla görüşmeler yaparak anlaştık. Vermezlerse AİHM'ye başvuracağız. Hakkımızı hukuki yollarla arayacağız. Bu film de bu amaçla yaptık."
KAPİTÜLASYONLAR DÖNEMİ
Bu antika eserler yurtdışına nasıl kaçırıldı?
"Bodrum'a bir ayrıcalık olarak miras kalan bu eserler ne yazık ki talan edilmiştir. İngiliz arkeolog Charles Newton, Sultan 2. Abdülmecid'in fermanı sayesinde dünyanın 7 harikasından biri olan Mausoleum'u, Didim'deki Knidos aslanı heykelini ve daha nicelerini yerlerinden söküp İngiltere'ye götürdü. Dönemin, Osmanlı'nın kapitülasyonların baskısı altında olduğunu da unutulmamalıdır. Mausoleum'un mermerleri de Bodrum Kalesi'nde kullanılmış... Tabii bu eserler sadece yabancılar tarafından çalınmadı. Örneğin günümüzde 'Kıyıkışlacık' diye anılan İasos harabelerindeki düzgün taşlar 10. yy sonlarında İstanbul Bebek rıhtımını inşa etmek üzere söküldü. Haydarpaşa limanı da buna dahildir sanıyorum. Bunlar yok edilirken ne yazık ki kılımızı dahi kıpırdatmamışız.
Halikarnas Balıkçısı, zamanında bunların bu coğrafyaya getirilmesini, Bodrum'un 'mavi gök ve denize' yakışacağını bildirerek istemiş, ancak 'Merak etmeyin onlar burada 'mavi' yerdedir, biz koruruz' diyerek reddedilmiştir. Bodrum'daki antik kentin daha sonra Danimarkalı arkeolog Jepesen tarafından ortaya çıkartıldığını biliyoruz."
Bunlar güzel girişim ama çok daha önemli başka tarihi eserlerimiz, örneğin Topkapı Sarayı'nın bazı bölümleri parasızlıktan neredeyse çökmek üzere... Yeni Bakan Atilla Koç'a çok görev düşüyor.
Türkiye’den kaçırılan eserler
TÜRKİYE'den yurtdışına kaçırılan eserler ve bulundukları ülkeler şunlar:
Almanya: 1- Boğazköy Sfenksi, 2- Bergama-Zeus Sunağı, 3-Aphrodisias-İhtiyar Balıkçı Heykeli, 4- Konya-Beyhekim Camii Mihrabı, 5- Hacı İbrahim Veli Türbesi, 6- Troya eserleri.
Rusya: Troya eserleri.
Avusturya: Suben sınır kapısında ele geçirilen eserler.
ABD: 1- Herakles heykeli, 2- Kumluca eserleri.
Danimarka: Diyarbakır Müzesi Sfenks figürini; Akşehir Seydi Mahmut Hayrani Türbesi’ne ait sanduka; Cizre Ulu Camii kapı tokmağı.
İtalya: İtalya Interpolü’nce ele geçirilen yazıt.
Fransa: Lidya eserleri.
Bu arada yurtdışına kaçırılmış ancak iadesi sağlanmış olan ve aralarında Elmalı sikkeleri, Boğazköy tabletleri, Osmanlı tombak, Divriği Ulu Camii'ne ait ahşap pano, Nuruosmaniye Kütüphanesi'nden çalınan Kuran-ı Kerim, Zeugma mozaiğine ait gibi parçalardan oluşan çok sayıda eserin yurda getirildiği biliniyor.
TRT’ye isyan
‘BİZLER, TRT İstanbul Radyosu’na ve Türk Müziği’ne yaklaşık 35 yıldan bu yana hizmet vermiş sanatçılarız. Ancak, bundan iki ay önce radyo binasına iki AKP milletvekilinin refakatinde gelerek göreve başlayan Türk Müziği Şubesi’nin yeni müdürünün son uygulamalarından dolayı müzisyenliğimizden ikrah eder olduk.
Yeni yönetici, uygulamaya çalıştığı kışla nizamına karşı çıkan sanatçıları 'ikramiyelerini kesmekle' tehdit etmekte, her biri hoca olan bu sanatçılara odasında inanılmayacak hakaretler yağdırmakta, bazılarını ritim imtihanına tabi tutmakta, bir ses sanatçısına yasak olduğu halde sekreterlik yaptırmakta, idari bir görev olan müdürlüğü 'denetim kurulu' yerine koyarak icralara karışmaktadır.
Türkiye’nin önde gelen bir kanun sanatçısı 'Benim istediğim şekilde çalmazsan kovulursun' diye tehdit edilmiş, herbiri ünlü birer üstad olan başkemancılar başka hiçbir müzik kurumunda görülmeyecek şekilde bir 'eğitim kıdemi' uygulamasına tabi tutulmuş, koro şefleri ise yönettikleri koroların önünde küçük düşürülmüşlerdir. Geleneksel müziğimizin yaklaşık altı yüzyıllık değişmez ritim aleti olan darbuka aynı kişi tarafından yasaklanmış, darbukanın yerine dini musiki çalgısı olan 'bendir' konmuş ve romantik aşk şarkıları, Nakşibendi ilahileri haline getirilmiştir. Türk Müziği Şube Müdürü’ne bu uygulamanın nedeni sorulduğunda, 'Müzik Dairesi’nin Başkanı olan ney virtüözü hocamızın talimatını yerine getirdim. Beğenmeyenin iki ikramiyesini birden kesme talimatı verdiler' cevabı alınmıştır.
TRT İstanbul Radyosu’nda yaşanan bu gelişmeler, hepimizde Müzik Dairesi Başkanı tarafından bundan üç ay önce kapının önüne konmaları üzerine üzüntülerinden can veren Recep Birgit ve Kasım İnaltekin gibi üstadların ardından 'sıranın acaba hangimizde olduğu' konusunda acı tebessümler yaratmaktadır. Son ümidimiz, bir türlü ulaşamadığımız Sayın Genel Müdürümüz’ün duruma müdahalesidir."
Yazının Devamını Oku 26 Şubat 2005
<B>HÜRRİYET’</B>te dün çıkan yazıya göre, Başbakan <B>Tayyip Erdoğan’</B>ın hissedar olduğu üç şirket var. <br><br>Bunlar: 1) <B>Emniyet Gıda A.Ş.</B> 2) <B>İhsan Gıda A.Ş.</B> 3) <B>Yenidoğan Gıda Pazarlama A.Ş.</b> Yazıya göre, Başbakan, kardeşi Mustafa Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen’in bu üç şirkette hisseleri var. Aile hisseleri her üç şirkette %30 dolayında... Bu hisseler 3 milyon YTL, yani 3 trilyon liraya Ahmet Günaydın’a satılmış (Başbakan’la tanışıklığı bulunmuyor)... Başbakan’ın bu şirketlerdeki hisseleri her birinde %12 dolayındaymış. Bunun karşılığı Başbakan’a 1.2 trilyon lira ödenmiş.
Bu miktarı üç şirkete bölersek Başbakan’ın her şirket için 400 milyar lira aldığını kabul etmemiz gerekir.
Bu varsayımdan yola çıkarsak, daha önceki bazı gazete haberleriyle kıyaslama yapıp şu sonuçları çıkartmak mümkün:
1) Emniyet Gıda ve İhsan Gıda eski şirketler... Ama Yenidoğan Gıda Pazarlama A.Ş. 2003 aralık ayında kuruldu. Şirketin kuruluşu Ticaret Sicili gazetesinde yayımlandı. Milliyet’ten Nedim Şener de bunu ortaya çıkarttı.
Bu şirket Nedim Şener’in haberine göre 100 milyar lira sermayeyle kurulmuş. Başbakan’ın %12 hissesi varmış. Demek ki 12 milyar lira sermaye koymuş. Bu durumda Aralık 2003’te 12 milyar koyup Şubat 2005’te 400 milyar geri almış oluyor ki, bu bayağı kárlı bir iş oluyor sayın Başbakan açısından...
2) Türkiye Ticaret Sicili gazetesinin 22.9.2004 tarihli sayısına göre Erdoğan’ın ilk şirketi olan Emniyet Gıda A.Ş. sermaye artırımına gitmiş... Sermaye 250 milyar liradan 1.5 trilyona yükselmiş. Bunun %12’si 180 milyar lira ediyor. Yani Erdoğan’ın bu şirketteki hissesi 180 milyar lira ediyordu. Satışta hissesine 400 milyar düşmüşse, burada da 220 milyar lira kar etmiş sayılır.
Herhalde İhsan Gıda AŞ’de de benzer bir kar elde etmiştir?
Peki, Sayın Başbakan gelir vergisi olarak acaba ne ödeyecek?
Bir soru daha; Başbakan’ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan bu aile şirketlerde 500 milyon maaşla çalışıyordu, peki şimdi ‘ekmek parasını’ nereden çıkaracak?
Oybirliği, oy çokluğu olsun
DEPREME karşı ne gibi önlemler alıyoruz? Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yapılacak bir maddelik küçük bir değişiklik öncelikle İstanbul’un önünü açacak ve bununla beraber deprem açısından riskli bölgelerde de sorunlar büyük ölçüde çözülecektir.
Ancak kanundaki ‘oybirliği’ maddesi engel teşkil etmektedir. Bu durumu bizler bire bir yaşadık. 13 dairelik bir binada 12 dairenin malikinin İTÜ raporu doğrultusunda binanın yıkılıp kat karşılığı yeniden yapılması görüşüne karşılık bir daire malikinin karşı çıkması... Bunun sonucu sürdürülen hukuk mücadelesinde yerel mahkemeyi kazanmamıza rağmen Yargıtay ilgili maddeye dayanarak bir malikin mülkiyet hakkını 12 daire malikinin aileleriyle beraber yaşama hakkının üstünde değerlendirerek kararı bozmuştur. 3.5 yıl süren dava sürecinde gördük ki bu durumdan müşteki olan birçok insan var ve özlemle bu yasadaki oybirliği maddesinin ‘oy çokluğu’ olarak değişmesini bekliyorlar. Niyazi AKINCI
Oda’lara hücum
MART ayında yapılacak oda seçimlerinde rekabetin boyutları büyüyor, bazı illerde aday sayısının 6’ya kadar çıktığı görülüyor. TOBB’un 363 oda ve borsası var. Bu talebe TOBB’un son yıllarda ‘etkin’ konuma gelmesi neden gösteriliyor. Oda seçimleriyle ilgili bir yasanın bundan bir süre önce kabul edilmesi de odalara yönelik ‘hücum’u artırıyor. Meclis’te Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal’ın karşı çıkmalarına rağmen, siyasi parti üyelerinin oda organlarında görev alabilmelerine imkan veren bir maddenin gece yarısı yasaya eklenmesi siyasetçilerin de odalarda nüfuz sahibi olabilme arzusunun işareti sayılıyor.
Partiler ile odaların ayrışması gerekirken, bu değişiklikle işin sulandırıldığı anlaşılıyor. Tabana hem ‘siyaseten’ hem ‘ticareten’ selam vermek o kişiye güç kazandırıyor. İlginç iddialar gündeme getirilmesi ‘ticaret erbabı’na yakışmıyor galiba. Odalar bu konuya yeniden eğilmek zorundalar.
Ankara ve İstanbul oda seçimlerinde büyük bir çekişme yaşanıyor. Ankara Ticaret Odası seçimlerinde, Başkan Sinan Aygün’den başka Ahmet Çavuşoğlu ile Nazım Barçın da aday... Sinan Aygün’ün 20 yıllık eski arkadaşı olduğunu söyleyen Barçın, seçim sürecinde antidemokratik uygulamalardan yakınıyor. Meslek komiteleri seçimlerine esas listelere meslekle ilgisi olmayan başka mesleklerden üyeler arasında kaydırma yapılarak çoğunluk sağlanmaya çalışıldığını söyleyen Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ile Seçim Kurulu’na şikayette bulunmuş. ‘Seçme ve seçilme hakkımız engelleniyor. Yetki belgesi alamadığınız için aday olamazsınız diyorlar bu sefer’ diyor.
Gülersoy’a saygı
KANLICA’daki Hidiv Kasrı’nın önünde bir ‘gülistan’ oluşturan Çelik Gülersoy’un elleriyle seçtiği güllerin hepsi söküldü. Güllerin çevresinde taş ustalarına yaptırılan taşlar da söküldü.
Öğrendik ki ‘düğün sahipleri’ istediği için tarihi bina yanına havuz yapılacakmış... Ve düğüne gelen hanımların topuklu pabuçlarını topukları takıldığı için taşlar sökülmüş... Çelik Bey her yıl oynayan taşları tekrar yaptırırdı. Tarihimize ve emeğe daha fazla saygı gösterilmesi gerekiyor.
Bizden CANAN
Koç ne der?
KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Atilla Koç’a sunulur: Erkan Mumcu, bakan olduğunun ilk haftalarında ‘Turizm Bakanlığı kapatılmalı, çünkü uygar hiçbir ülkede yok...’ diyordu. Bu proje hakkında bir görüşünüz var mı?
2005’teki turist sayısı ve turizm gelirleri hakkındaki beklentileriniz?
Türkiye’ye gelen turist sayısında yeni bir yöntem değişikliğine gidildi. 2004 yılında 17 milyon ‘turistin’ ülkemize geldiği açıklandı. (Bu sayının içine, Avrupa’dan gelen işçilerimiz, Hopa’dan, Sarp’tan, Kapıkule’den bavul ticareti için gelenler ve Habur’dan giriş yapan şoförler de dahil ediliyor...) 12 milyar dolar da gelir gösteriliyor. Bunlar ne kadar gerçek?
Yani bir yıl öncesine göre turist sayısında 3.5 milyon; döviz girdisinde de 2 milyar artış gözüküyor. Kişi başına düşen harcama 1000 dolar bile değil...
Dünyanın ‘aşçısı ve hancısı’ sayılıyoruz ama bedavaya çalışıyoruz, bedavaya...
Antalya’da yaşamak
BEN özel bir şirkette bölge müdürü olarak Ankara’dan Antalya’ya göç etmiş şansızlardan biriyim.
Ev aramaya başladım, çevremden ‘Aman dikkat et, hırsızın girmesi zor olacak bir kat tut’ dendi. Antalya’da yoğun hırsızlık maceraları dinledim. Bir berbere gittim, beş dakika sonra tinerci bastı. Polis arandı, gelen olmadı. Bir yakınımı hastaneye götürüyordum, asker uğurlamanın magandalık boyutuna geldiğini gördüm. Antalya’ya ısınamıyorum. Yarın binlerce turist geldiğinde sayın emniyet yetkililerimiz neler yapacaklar çok merak ediyorum.
Yani bu Antalya yaşanılır şehir olmaktan çıkmış, aman gelmeden önce bir değil bin defa düşünün lütfen.
Reşit SEBER
DİE’nin canına okudular
SAYIN Cumhurbaşkanımız Beşir Atalay’ı veto etti, Milli Eğitim kurtuldu. Peki DİE’de çalışan bizlerin hali ne olacak? Her gün anamız ağlıyor. Koskaca kurum bölgelere tayin korkusu ile yönetilmeye çalışıyor. DİE’den bunca başkan geldi geçti hiç birisi teknik kadrolara dokunmadı. Şimdi ise ne kadar liyakatsiz kişi varsa daire başkanı yapıldı. DİE’yi istatistikçi olmayan kişiler yönetiyor. Düşünün ki Cumhurbaşkanı’nın bölge müdürü olarak onaylamadığı bir kişiyi Sosyal İstatistikler gibi çok önemli bir dairenin başına getiriyorlar. İstatistiğin İ’sinden anlamayan kişilerle istatistik üretmeye çalışıyoruz. Yeni yasayla teknik kadrolar bölgelere gönderilirken araştırmacı adı altında yüzlerce torpilli kişi de dışardan merkeze alınacak. Bu kadrolaşma değil de nedir?
İmza saklı
GÜNÜN SÖZÜ
‘Kafanda kurduğun düşünceye benziyorsun.’
(Faust)
Biliyor musunuz
Mustafa Sarıgül’ün, CHP Kurultayında delegelerden çok oyu aldığı Adıyaman’ın, Besni ilçesine bugün bir teşekkür ziyaretinde bulunacağını... ZÜLFÜ Livaneli’nin ardından sonra Kemal Derviş, Fikret Ünlü, Zeynep Damla Gürel ve Memduh Hacıoğlu’nun da CHP’den istifa edeceklerinin konuşulduğunu, bu isimlerin yeni bir parti oluşumu için görüşmeler yaptıklarını... İSTANBUL’un tarihi Sipahiocağı Binicilik Kulübü’nün başkanlığına Kazım Kolcuoğlu’nun 150 oyla seçildiğini, rakibi Baki Aydın’ın 75 oy aldığını...
MESAJ PANOSU
‘SON Gelişmeler Işığında Kıbrıs’; Prof. Haluk Kabaalioğlu (Yöneten), konuşmacılar Rauf Denktaş, Prof. Süheyl Batum, Prof. Sevin Topuner, Prof. Haluk Ülman, Prof. Hasan Köni; yer Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampusü; 13.30-17.00.
‘YURTTAŞLIK Yolunda-Batı Trakya, İstanbul ve Ege’de Azınlık’ projesinin İstanbul ayağındaki ‘Azınlık Medyası ve Azınlıkların STK’ paneli Taksim Nippon Hotel’de; 09.15-18.40; 0532-454 65 43, www.lozanmubadilleri.org.
Yazının Devamını Oku 25 Şubat 2005
<B>ESKİ </B>Bayındırlık Bakanı <B>Koray Aydın’</B>ın özel davet usulüyle ihalesini önceden ayarlayarak <B>Kolin İnşaat’</B>a verdiği <B>KKTC’</B>deki <B>Dörtyol-Geçitkale-Büyükkonut </B>yolu ihalesi, firmamızın idari yargıya başvurması sonucu iptal ettirilmişti. Kolin İnşaat, 10 firmadan oluşan listesini eski Bakan Aydın’a vererek bu firmaların davet edilmelerini sağladıktan sonra 22.12.2000 tarihinde önceden ayarlanmış olduğu ihaleyi yüzde 20 tenzilat ile almıştı.
Geçtiğimiz ay 10.1.2005 tarihinde söz konusu yol ihalesi tekrar yapıldı ve yüzde 54 tenzilatla 16.780.171 YTL’ye Tisan İnşaat’a verildi. İşin en ilginç yanı ise Kolin İnşaat’ın, bu ihale için başvuru yapıp dosya almasına rağmen teklif vermemesi hayli düşündürücüdür. İlk akla gelen ‘ihale öncesi anlaşma olmadığı ve yüksek fiyatla işi alamayacağından deşifre olmamak için bu yolu tercih etmiş oldukları’dır.
Koray Aydın’ın özel davet usulüyle yaptığı ihale ile bugünkü yönetimin yapmış olduğu aynı ihaleden dolayı oluşan kamu yararı, bugünkü değerle net 14 trilyon TL’dir.
Şimdi burada şunu sormak gerekmez mi?
O dönemlerde, ihalenin içinde yolsuzluklar olduğunu Hürriyet’teki köşenizde defalarca yazan siz ve bunu yargıya intikal ettiren firmamız bu çabayı göstermeseydi, sonuç ne olacaktı?
Bugünkü değerle işveren idare, aynı işi yaptırmak için 13 trilyon TL fazladan para ödemiş olmayacak mıydı?
Bugün Koray Aydın, Yüce Divan’da yargılanıyor, herhalde bu konuyu da kendisine soracaklardır. (Meclis soruşturma komisyonunda verdiğim bu ifade aynen Yüce Divan’daki dosyada da yer almaktadır.) Enerji ihaleleriyle ilgili operasyonlar yapılıp firma yetkilileri tutuklanırken, aynı konumda bulunan ve işlemiş olduğu suç bugün sabitlenmiş olan Kolin İnşaat’a ne olacak, kim ne müeyyide uygulayacak, bunu merak ediyorum.
Hatırlanırsa, Danıştay’ın kararıyla kesinleşmiş olan Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin kararında gerekçe olarak ‘ihaleye fesat karıştırıldığı, rekabetin önlendiği, kamu zararının oluştuğu...’ hususları tespit edilmişti.
Burada yetkili makamları bu hususta göreve davet ediyor, gereğinin yapılacağını umuyorum.
Hüseyin GÜNDOĞDU-Üstyapı İnşaat Ltd. Şti.-ANKARA
‘Belgelerin varsa açıkla, terbiyesiz’
YER; Yalvaç, tarih 27.3.2004, günlerden cumartesi... Ertesi gün yerel seçimler yapılacak. Erkan Mumcu, AKP’li Kültür ve Turizm Bakanı olarak memleketinde konuşuyor. ANAP’ın güçlü adayı Tekin Bayram’a karşı ağır suçlamalar getiriyor. Kendisini siyasete sokan uzaktan akrabası olan Tekin’e, ağır sözlerle hakaret ediyor. İzleyenlerce, Mumcu’nun bilinen genel siyaset tarzına pek de uygun düşmediği yorumu yapılan Yalvaç’taki miting konuşmasının yer aldığı video kaydı bugün birçok kişinin elinde bulunuyor.
Erkan Mumcu’nun, Tekin’e yönelik konuşmasından kesitler şöyle:
‘(Yalvaç Belediye Başkanı’nı 2000’de beş kurşunla yaralayan ve 13.5 yıl hapse mahkûm olan kişinin seçimden üç gün önce Mumcu’nun izinli olarak cezaevinden çıkartılması iddiaları üzerine) Allah’tan korkmaz, terbiyesiz... Elinde bir şey varsa, niye sakladın terbiyesiz. Bir şey vardı da, erketeye mi durdun? Belgen varmış; maçan sıkıyorsa açıkla... Milletin derdini dinlemez, her gelene hakaret eder, insanlara gözdağı verir, şantaj yapar, bu terbiyesiz adam... Gerçek yüzünü gördük artık. Şu kadar kaliteden anlamıyor... Kuru gürültüye pabuç bırakmaya yetti artık... Yeter ondan korkmayın.. Aklında hep fesatlık olduğu için beni buraya (Yalvaç’a) sokmak istemedi... Bir adım öne çıkarsam ödü kopuyor. Allah onun önünü açmadı, ona yarın cezasını vereceksiniz... Beyefendinin borusu ötmeyecek artık; milletin dediği olacak.
İŞ VAATLERİ
Gençlere iş lazım; söz veriyorum 1000 kişilik bir konfeksiyon fabrikası kuracağız, 1000 kişi çalışacak... Arıtma için trilyonla para verdim, karşıma dünyanın maliyetini getirdi... Kültür Merkezi’ni sekiz yılda bitiremedi... Orasını biz yapacağız, bowling salonu, sineması, düğün salonu olacak... Parasını verdim, şu oteli bitir diye, yüzüne gözüne bulaştırdı, parayı faize yatırdı.
Seçimi kaybedeceğini anladı. Artık karanlık dönem bitiyor. Hanginizin ne derdi varsa, sonuna kadar arkanızdayım. Belediyenin işlerini bir yolunu bulup devlete yaptıracağız. (...) Belediye namına ne varsa ben yaptıracağım.
HELVASINI YİYECEĞİZ
Pazar günü helvasını yiyip duasını pazartesi günü yaparız.’
Mumcu daha sonra ‘Memleketin önünde güzel günler olduğunu’ belirtiyor, faizlerin, enflasyonun nasıl indiğini, ihracatın nasıl arttığını anlatıyor ve devam ediyor:
‘Önümüzdeki 8 sene AKP’nin iktidarı var.’
28 Mart’taki belediye başkanlığı seçimini Bayram kaybediyor, AKP adayı kazanıyor.
Bayram bu ağır sözlere karşın yargıya gitmiyor, ‘Zaman her şeyin ilacıdır. Kendisini kendi vicdanıyla baş başa bıraktım, kendi vicdanında yargılansın. Çünkü kendi vicdanındaki yargılama daha kötü olacaktır’ diyor.
Gerçek teşekkür
BİR hafta önce 17.00 sıralarında Şişli’de bindiğim, Bağcılar’a ait 34 TDC 49 plakalı takside cüzdanımı düşürmüştüm. Taksi sahibi Şaban Baba, gece taksiyi Bağcılar’da Özyıldız Shell’de yıkamaya vermiş. Shell’deki personel, cüzdanı bulup benzin istasyonu sahibine haber vermişler. Hep beraber kredi kartından bankaya ulaşmışlar ve adresimi bulup önce kartı iptal ettirmeye çalışmışlar. Sonra da iki saatte bana ulaştılar. Bu dürüst Shell çalışanlarına ve taksi şoförüne teşekkür ederim.
Zeliha DURAL-İSTANBUL
Biliyor musunuz
TRAKYA Sanayiciler Derneği’nin (TRAKSAN) yeni başkanlığına Şahinler Holding’e bağlı kuruluşlarda görev yapan Adnan Pelvanlar’ın seçildiğini; Yönetim Kurulu’na da Celal Öğücü, Ender Öner, Yılmaz Köksal ve Ahmet Yıldız’ın yer aldığını...
GÜNÜN SÖZÜ
‘Mutlu olduğunu söyleyen bir kurbağaya, sakın okyanusu anlatma; beyhude!’
(Nazmi Kavasoglu)
Yazının Devamını Oku 24 Şubat 2005
<B>ÇOK </B>Sayın ve Muhterem Hanımefendi <B>Rice </B>ve Beyefendi <B>Feith: Son günlerde basından aldığım haberlere göre Türk hükümetine, Türk kamuoyunda ortaya çıkan ABD karşıtı eğilimlerden dolayı rahatsızlığınızı belirtmiş ve hükümetin bu konuda kamuoyunu olumlayacak bir dizi acil önlemler alınması gerekliliğini 'stratejik dostluk' bağlamında önkoşul olarak ileri sürmüşsünüz.
Türklerde bir deyiş vardır; "Kendim ettim, kendim buldum" diye.
Acaba hiç kendinize sordunuz mu, Türk toplumu ABD’ye karşı neden dostluk hisleri duymuyor diye.
Yakın geçmişte karşılaştığımız tutum dostça mıydı?
Dostluk istiyorsanız bunun çözümü Türk hükümetinde değil, yine ABD hükümetindedir. Bizi gerçekten dost ve müttefik bir ülke olarak görmek istiyorsanız, bunu siz başaracaksınız, bu kararı siz vereceksiniz ve bunun için de önünüzde hiçbir engel yok. Şunu biliniz ki, vicdan sahibi ABD, vatandaşlarını dostça kucaklıyor, bağrımıza basıyoruz. Ancak sormak istiyorum; yaşam koşullarımın elimden alınıp götürülmesine nasıl dostça bakabilirim?
Çözümün anahtarı, Sayın Al Gore’un da dediği gibi yine toplumun, dünya çevresindeki tehdidin ne kadar ciddi olduğu konusunda bilinçlenmesinde yatmaktadır. Günümüzdeki statükodan çıkar sağlayanlar anlamlı tüm değişiklikleri bastırmaya çalışmaya devam edeceklerdir. Ta ki, bu konuda kaygı duyan vatandaş seslerini yükseltip, liderlerini yeni bir paylaşım düzeni kurmaya zorlayana dek. Belki de olan budur. Vatandaşımızın sesi demek ki ta Beyaz Saray’a kadar ulaşmış. Sevinmek gerek.
Hükümetimizden hiç medet ummayınız. Türk toplumunda yükselen bu sesi susturmaya onların da gücü yetmeyecektir. Ta ki, siz bunu değiştirmeye karar verinceye dek. Biliniz ki, Türk ulusunun kalbini bu talebinizle yine kırdınız. Şimdi hepimiz soruyoruz: "Başka bir emriniz?.."
Tarihinde Balkan Paktı’nı kurarak, ülkesini istila etmeye kalkan işgalcilerle bile dost olmuş bir Türkiye ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek bize yol gösteren büyüğümüz Ulu Önder Atatürk’ün izinden giden Türk toplumu sizinle dost olmaya çoktan hazırdır. Ancak, dost acı söyler, dostluksa dikteyle kazanılmaz.
Hayrettin KARACA
Samanlı Köyü/YALOVA
Sakıp Sabancı'nın kemikleri sızlıyor
ADANA Belediye Başkanı Aytaç Durak konuşuyor:
"Adana Sanayi Odası seçimleri öncesinde doğruları yazıyorsunuz. Bana da bu yönde yoğun şikáyetler geliyor. Sanayi Odası Başkanı yerinde kalabilmek için ilgisiz kişileri, meslek gruplarında 'sanayici' olarak gösteriyor. 1948'de kurulan Sanayi Odası'na bugüne kadar 724 kişi üye olmuş; Ümit Bey'in başkan olmasından sonra üye sayısı 786 kişi daha artmış. Halbuki sanayi odalarına emlakçılar, fırıncılar, hafriyatçılar üye olmamalı; gerçek sanayiciler üye olmalıdır. Ticaret Odası'nın 18 bin üyesi var; acaba buradan mı transfer yapıldı?"
NİZİP Ticaret Odası Başkanı Mehmet Öğüt idi, geçen pazartesi günü yapılan seçimlere katılmadı. Ali Alkan ile Mehmet Özyurt aday oldular. Üç oy farkla seçimi Özyurt'un kazandığı açıklandı. Acaba Özyurt bu kongreyi nasıl kazandı, TOBB hiç merak etti mi?
K.E.-GAZİANTEP
Manevi huzur için Japon ‘Çayewa’
İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi’nden açıklama: ‘Japon Bahçesi’ne (23.2.2005) bu çadırı kim dikiyor?’ başlıklı, Sn. Güngör Uras’a atfen yazdığınız haber ile alakalı olarak; Büyükşehir Belediyesi’nce yapımı gerçekleştirilen Japon Bahçesi’ne, bahçenin bölümleri arasında olan ve Çay Seremonisi’nin icra edildiği 35 m2’lik ÇAYEVİ-ÇAYEWA inşa edilmektedir. Bu inşa esnasında ağaç imalatın su almaması için üzerine çadır kurulmuştur.
Bahçeyi Japon hükümeti finanse etmemiştir. Bahçe belediyemizce inşa edilmiştir.
Çayevi hakkında birkaç cümle söylersek; Çay Seremonisi, Chaseki’nde (Çayevi) yapılır. Çayevine giriş ve çıkışta içinden geçilen bahçeye Chaniwa (Çay Bahçesi) adı verilmiştir. Çayevine geçiş anında kişiyi ışıklandıracağına, manevi huzura ulaşmasını sağladığına ve seremoni öncesinde relaks hale geldiğine inanılan üzeri örtülü bir kuyu; taştan yapılmış bir su çanağı ve taş fenerler Çayevi’nde yer alır.
Japon Bahçesi’nde İBB ile Shimonoseki Belediyesi’nin ‘kardeş şehir’ olmalarının güzel bir yansıması ve işbirliğini görmekteyiz. Bu bahçe Japon mantığıyla hazırlanmış ve bu anlamda Japonlar’dan bu tip işbirliği desteği büyük ölçüde alınmıştır.
Sn. Güngör’ün gösterdiği hassasiyet için teşekkür ederiz.
Turizmde kapkaç
İSTANBUL’da artan kapkaç olaylarında hep halkımızın can güvenliği üzerinde durulmaktadır. Ancak şehir eşkiyalarının, İstanbul’a gelmeye başlayacak turist sayısını olumsuz etkileyeceğini hesaba katan yok. Unutmayalım ki İstanbul’da olanlar, İstanbul’da kalmıyor, dünyayı dolaşıyor.
Nejat MORAL
Mesaj panosu
BÜYÜKŞEHİR’in sahillerimizi ruhsatsız yapılardan temizleme çalışmalarını takdirle karşılıyoruz. Bu çalışmalar yapılırken hiç kimseye ayrıcalık tanınmamasını istemek vatandaş olarak hakkımız. Ambarlı, Dr. Sadık Ahmet Caddesi, Su Sokağı’ın sahil yoluna çıkış noktasında, Avcılar Belediyesi meclis üyesi birine ait derme çatma bir kafetarya ve tuvalet var. Etrafa mikrop saçan bu pis binalar neden yıkılmıyor? Acaba Büyükşehir’in Avcılar Belediyesi’ne sözü geçmiyor mu? Yoksa onlar da mı adam kayırıyorlar?
Nurettin TAŞDEMİR
SSK bilgisayar otomasyon sistemi çalışmıyor, reçete girişi saatlerce sürüyor. SSK eczanelere düzenli ödeme yapmıyor. Dolayısıyla ithal ve pahalı ilaçları vermek imkansız. Bakanın yaptığı açıklama alışıla gelmiş bir açıklama olarak algılandı. Bakan, hiç olmazsa eczacının alacağına karşılık BAĞKUR ve SSK primleri ile vergilerin bu yekünden düşürüleceğini söyleseydi.
Hasan YÜKSEL-Eczacı
TMMOB’un düzenlediği ‘Hormonlu Gıdalar ve Ulusal Biogüvenlik Yasa Tasarısı’ adlı söyleşi yarın 19.30’da TMMOB Kadıköy Temsilciği’nde. (0 212-444 86 86)
GÜNÜN SÖZÜ
"Keyifler yüzeyde, acılarsa derindedir."
(Çin Atasözü)
Yazının Devamını Oku