Yalçın Bayer

Yeter ki Osmanlı olsun!

24 Mart 2021
CHP İstanbul Milletvekili Dr. Ali Şeker, ‘mazbut vakıf’ yağmasının peşini bırakmıyor. Geçtiğimiz günlerde Vakıflar Genel Müdürlüğü (VGM) tarafından yapılan yazılı bir açıklama ile tüm Türkiye, Taksim Gezi Parkı mülkiyetinin İBB’den alınarak Sultan Beyazıt Hanı Veli Hazretleri Vakfı’na devredildiğini öğrendi. O güne dek neredeyse kimse böyle bir vakfın ne adını duymuştu, ne varlığından haberdardı. Taksim Gezi Parkı mülkiyetinin devrinin ardından da vakfa dair pek bir bilgiye erişilemedi. Türkiye’de bulunan tüm vakıflarla ilgili detaylı bilginin yer aldığı VGM’nin resmi internet sitesi olan vgm.gov.tr’de de ilgili bu vakfa ve diğer mazbut vakıflara dair hiçbir bilgiye ulaşılamıyor.

Türkiye, bu vakfın adını aslında bundan altı ay kadar önce milletvekili Dr. Ali Şeker’in, Ziya Selçuk’a yönelttiği bir soru önergesi ile ilk kez duymuştu. Öğretmenler başta olmak üzere tüm kamu görevlilerinin uygun fiyatlarla kalabildiği Beyoğlu Öğretmenevi, 19 Mart 2020’de Sultan Beyazıt Vakfı’na devredilmişti. Dr. Şeker’in sorusunu Ziya Selçuk hâlâ yanıtlamadı. Ancak aradan geçen sürede İstanbul’da birçok kıymetli tarihi bina ve taşınmaz, sessiz sedasız bir şekilde el değiştirdi. Dr. Şeker, bunların İstanbul Sanayi Odası, Galata Kulesi, Selimiye Kışlası, Adile Sultan Sarayı, Pera Palas Otel, Vefa Lisesi, Şişli Etfal Hastanesi, Sait Halim Paşa Yalısı gibi İstanbul’da ve Türkiye genelinde 1014 taşınmazın, çeşitli vakıflar adına tescil edildiğini açıkladı.

HANGİ YASAYA GÖRE?

Mülkiyet devirlerinin gerekçesi 2008 yılında çıkarılan 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na dayandırılıyor. Son olarak da yıllardır iktidar müteahhitlerinin iştahını kabartan Taksim Gezi Parkı’nın mülkiyeti ‘mazbut vakıf’ adı altında İBB’den alındı. CHP’li Dr. Ali Şeker, vakıflar ve rant ilişkilerine örnek olarak İstanbul’dan çok önemli iki dosyayı daha açıklıyor:

“Birincisi Harbiye Halaskargazi Caddesi üzerinde yer alan ve içerisinde İnci Sineması’nın da bulunduğu Ermeni Katolik Mihitaryan Manastırı ve Mektebi Vakfı’na ait olan 15 bin 409 metrekare arazide yapılan inşaat vurgunudur. Dönemin CHP’li meclis üyeleri Hüseyin Sağ ve Dursun Çaltı’nın açtığı iptal davası devam ederken, eski mekânlar yerle bir edildi. Şehir merkezlerinde kalmış azınlık vakıf binalarının yıkılıp yerine yenilerinin yapılması üzerine özel çalışmalar yürüten müteahhitlerin çabalarıyla İBB meclisinden gerekli onaylar alınarak bu alanda 3 emsal ve 27.50 metre yükseklik verilerek, bodrum katlar da emsalden sayılmayınca 80 bin metrekareye ulaşan bir beton kütle çıktı ortaya. Aynı konuya diğer bir örnek Elmadağ’da Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Surp Agop Ermeni Katolik Hastanesi Vakfı’na ait olan ve içerisinde Şan Tiyatrosu’nun da bulunduğu arazideki rant ilişkileridir.”

Ali Şeker, “Osmanlıcılık özentisiyle İstanbul’a ihanet edenlerin talanına daha fazla izin vermeyeceğiz. İstanbul’un kültürel kimliğini temsil eden bu kıymetli yapılar, yeşil alanlar; ne idüğü belirsiz vakıfların, vakıf yöneticilerinin değil İstanbullularındır” diyerek konuyu yakından takip etmeye devam edeceğini söyledi.

KOÇAK FARMA’DAN ‘AŞIDA DEV ADIM’ AÇIKLAMASI

KÖŞEMİZDE

Yazının Devamını Oku

Ormanın sesi, suyun rengi değişti

23 Mart 2021
Birleşmiş Milletler, 2012 yılında orman kaynaklarının önemini vurgulamak amacıyla 21 Mart tarihini ‘Dünya Ormancılık Günü’, 1993 yılında da 22 Mart tarihini ‘Dünya Su Günü’ ilan etmiştir. Trakya’nın ormanlarına, suyuna, Istranca’sına, Ergene’sine, yeraltı sularına yıllardır sahip çıkan emekli öğretmen dostumuz Göksal Çidem’e her yıl “Ormanımız ve sularımız durumu nasıl?” diye sorarız. Trakya Platformu Kırklareli Dönem Sözcüsü ve Kırklareli Kent Konseyi Çevre Meclisi Başkanı olan Çidem der ki: “Ormanın sesi, suyun rengi çok değişti artık.”

Ormanların sesinin değişmesine neden olan tahribatlar, adına yatırım denen projelerle her geçen gün çoğaldı, çoğalıyor. Projeler artarken ormanlar azalıyor, sular kirleniyor. Orman alanları daraldı. Hem de inanılmaz bir biçimde daraldı. Daralma tüm hızıyla devam ediyor, yok oluş hızlanıyor.

Ormanlar, dünya çapında temiz ve bol miktarda su sağlamak için kritik öneme sahiptir. Sağlıklı ormanlar suyu filtreler, erozyonu azaltır, yağışları düzenler, yeraltı suyu alanlarını doldurur, kuraklık ve sellerin etkilerine karşı tampon görevi görür.

Dünya orman gününde 1/3 Bulgaristan’da, 2/3 Türkiye’de bulunan Istrancalardan bir örnek: Karşı tarafta hayvanlar orman içinde dolaşırken, bizim tarafta maden işletmelerine ait kamyon ve iş makineleri dolaşıyor. Bir tarafta hayvanlar, bir tarafta kamyonlar...

BULGARİSTAN KORUMACI

‘Dünya Su Günü’nde örneği yine Istrancalardan verelim. Karşı taraftaki Istrancalardan Veleka Nehri, bizim tarafta ise Ergene Nehri. Veleka Nehri’nden su, Istrancalardan tertemiz doğan Ergene Nehri’nden sanayi ile buluştuktan sonra sıvı akıyor.

Doğaya yapılan zulmün hesabı da bedeli de ağır oluyor. Can ve mal ile ödeniyor.

“ÇED gerekli değil” deseniz de doğa bu planlardan anlamaz. “Su akar yolunu bulur” der; yaptıklarınızı yok eder, geçer gider. 

Dünya her geçen gün daha kötüye gidiyor. Tahribat bu şekilde devam ederse

Yazının Devamını Oku

‘Senin Adın Corona Olsun’

19 Mart 2021
Örnek, iyi gazeteci Umur Talu, koronavirüs sürecinde geçen yaz ‘Senin Adın Corona Olsun’ (Literatür) adlı bir kitap yazdı. Hikâye veya roman değil. İnsanlığın yaşadığı salgın maceralarını anlatıyor. İçindekiler kadar, böyle bir kitabı yazmak için yaptığı çalışma ve gösterdiği emek dikkat çekiyor önce. Bunu da tecrübeli bir gazeteci yapabilirdi, nitekim öyle de olmuş...

Birbirini kovalayan, bir diğeri içine geçiveren öyküler var. Kitap bilimsel bir kitap değil ama bilime, araştırmaya, meraka, buluşa, saygı var. Hayaller ve hayal kırıklıkları da... Korku ve cesaret, iyi ve kötü, çaresizlik ile çözüm, teslimiyet ile mücadele var.

İnsan hayatları için hayatlarını ortaya koyan insanları da yazmış. Bazılarının arka planına girmiş. Bazen milyonları yok eden ve hayatta kalan milyonların da kaderini etkileyen salgınların dibine kadar inmiş. Umur Talu, tarihçi değil, bilim insanı değil, edebiyatçı da değil; bugün 41 yıllık gazeteci... Yüzyıllar arasındaki vakaları, insanlığın gelişimini merak ederek, şaşırarak, bağlantılar arayarak, kurarak, bunları karşılaştırarak, uzun bir yolculuk sonucunda bu öyküleri çıkarmış Talu.

Kendi ifadesiyle, “Bodrum’da günlük gazete yapar gibi çalıştım bu kitap için” diyor. Salgınların arasında dolaşmış, ipin ucunu çeke çeke yürümüş, bütün dünyayı taramış ekranda günlerce...

İlk olarak Fahri Aral’a okutmuş, o da bir kapak yazısı yazmış; özetle diyor ki: Yıllardır tanıdığım, gazetecilik dönemlerindeki serüvenini yakından izlediğim, yazılarını severek okuduğum Umur Talu, gerçek anlamda gazeteciliğinhaberciliğin yerlerde süründüğübugünlerde yaşadığımız korona günlerinin kapılarını aralayarak bizleri farklı yolculuklara taşıyor.”

DÜNYA DA OKUMALI

Burada ‘örülmüş hikâyeler’ ilginizi çekebilir. Belki biraz nefes alabildiklerinde, sağlık çalışanları da kendi tarihi yolculuklarına dair izler bulabilirler. Belki insanlığın salgın maceraları geçmişe, bugüne ve geleceğe dair küçük pencereler açar.

Bu kitap esas bir araştırma kitabı da sayılabilir bizce. Bu çalışmanın bazı ülkelerde yayınlanması gerektiğini söylediğimizde Umur Talu bazı teklifler aldığını söyledi.“Unutmayalım: Salgına karşı her cephede mücadele ederken yitirdiklerimizle birlikte, tüm ülkelerden her yaş, her cins, her ırktan bütün kayıplarımızın anısına; mücadeleyi sürdürenlere saygıyla” diyor Talu... Biz de aynı dilekleri sunarız.

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku

Kamyon ve TIR’cılar 3 gün kontak kapatıyor

18 Mart 2021
Salı günü ‘Kamyoncu ve TIR’cılar isyan ediyor’ diye yazmıştık. Sorunları o kadar büyük ki CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin dün bu sektöre sahip çıkarak “Kamyoncular iflasın eşiğinde, iktidar vergi toplamanın derdinde” diye açıklama yaptı.

Kamyoncuların ve TIR esnafının, kontak kapatma eylemini 22 Mart Pazartesi günü 07.00’de başlatıp, 24 Mart Perşembe günü 24.00’te son vereceklerini açıklayan dernek başkanı Bülent Arslan,Bu sefer her mağduriyetimizin ciddiye alınmasını istiyoruz” diye konuştu.

Söyledikleri özetle şu noktalarda toplanıyor: “Ankara’da emin olun çalmadık kapı bırakmadık; Cumhurbaşkanımızın danışmanı İhsan Şener’e, CİMER’e, Ulaştırma Bakanlığı’na, bütün siyasi partilerin grup başkanvekillerine, özellikle AKP milletvekillerine, Devlet Bahçeli’nin ekibine, muhalefet partilerine kadar herkesin kapısını çaldık. Gerektiğinde randevu aldık ama kimsenin bizimle ilgilenmek istemediğini fark ettik. Bizim ne kadar önemli bir sektör olduğumuzu, bütün gıda sektörü ile üretim mallarının bizim tarafımızdan taşındığını ne yazık ki çok kimse bilmiyor.”

Sorunlarının her yönden büyük olduğu anlaşılıyor Bülent Arslan’ın ellerindeki notlardan. Bu nedenle vergilerden ve cezalardan başlıyor anlatmaya. Otoyol ve bölünmüş yollarında park yeri olmaması ve ehliyet ceza puan sistemindeki aykırılıklar onların epey canını yakıyormuş. Karayollarındaki kantarların hatalı tartımları ve kapalı oldukları halde aracın arkasında ceza gönderilmesine kadar bir sürü sorunu gündeme taşıyor; “Nakliyeci garajlarında belgesiz iş yapanlar hiç denetlenmez mi? Transit geçiş, K ve C belgeleri sorunları halledilmez mi?” diye soruyor. Bülent Arslan sonunda “Ankara’daki büyüklere sözüm: Milli nakliye sektörü güçlü olmayan hiçbir ülke ihracat hedeflerine ulaşamaz” diyor.

GÜNÜN SÖZÜ
“DÜNYA üzerindeki her üç Suriyeliden birine, bizim ülkemizin vergi mükellefleri bakıyor.” Faiz ÖZTRAK

Kore gazisi Ermeni asıllı Minas Kaya (91) tabuta ‘Ne mutlu Türküm diyene’ yazdırdı‘HANGİ MİLLETTENSİNİZ’

ERZURUM kökenli emekli bürokrat, yazar Mehmet Necati Güngör, Andımızla ilgili olarak ‘Hangi millettensiniz’ başlıklı yazısında şöyle diyor: “Sosyal medyada gazeteci Banu Avar fotoğraflarla paylaşmış: ‘Almanya’nın Bremen kentinde 91 yaşında vefat eden Kore Gazisi Ermeni asıllı Minas Kaya, son yolculuğuna Türk bayrağıyla uğurlandı.’ Ve altına şu notu düşmüş: ‘Ne mutlu Türk’üm diyene budur!’

Minas Kaya’nın çocukları, babalarının ya da dedelerinin tabutuna Türk bayrağı konulmasına itiraz edebilirlerdi. Mesela diyebilirlerdi ki ‘Bizim dedemiz ya da babamız Ermeni asıllıydı. Tabutuna Ermeni bayrağını koyun.’ Demediler. Çünkü Minas Kaya, Kore Savaşı’nı Türk askeri olarak katılmıştı. Kendini Türk milletinden sayıyordu. Aslen Ermeni olması Minas Kaya’nın inandığı bu gerçeği değiştiremezdi.”

Yazının Devamını Oku

Toros sediri umut oldu

17 Mart 2021
Küresel ısınma ve iklim değişikliği, dünyanın karşı karşıya olduğu ciddi bir sorun. Isınmayı yavaşlatacak çözümler aranıyor. Ama devam eden ısınmanın uzun vadede yıkıcı etkisine karşı çareler de düşünülüyor. Bunlardan biri de orman ekosistemi.

Ülkeler ormanlarının üzerine titriyor. Gözbebeği gibi bakıyorlar. Mesela Almanya’ya gidenler bilir. Gidemeyenler de fotoğraflardan görmüştür. Almanya deyince göz önüne, alabildiğine bakımlı yeşil alanlar, ormanlar gelir. Halka açık bölümlerinde gezersiniz ama bir çalı parçası bile alamazsınız. Cezası çok ağırdır. Almanya’nın yüzde 33’ü, yani 11.4 milyon hektarlık bölümü orman. 90 milyarı aşkın ağaç varmış. Ülkemizin de yüzde 27.6’lık bölümü ormanlarla kaplı. 10 milyar civarında ağaç olduğundan hareket ediliyor. Almanya’ya göre orman ve ağaç fakiri sayılırız.

Küresel ısınmanın ormanlar üzerindeki etkisine karşı Almanya harekete geçmiş. Almanya’daki gazeteci dostumla konuşuyorum. ‘Küresel ısınma’, ‘iklim değişikliğine’ karşı orman yönetimi için 1.5 milyar Euro bütçe ayrılmış. Almanya’da yassı yapraklı ve iğne yapraklı ağaçlar arasında bir denge varmış. Ladin ağacı ve karaçam gibi iğne yapraklı ağaçlar yüzde 54.2 oranıyla biraz daha fazlaymış. Ama son üç yıldır kuraklık, sıcak dalgaları özellikle ladin ve çam ağaçlarını etkilemiş.

Şimdi Almanya iklim değişikliği, küresel ısınmaya karşı Türkiye’den, Toroslar’daki sedir ağaçlarından medet umuyor. ‘Lübnan sediri’ (Cedrus Libani) adlı bu ağaçlar en fazla Toroslar’da bulunuyor. Yeni dikimlerde bu ağaçları planlıyorlar. Bu ağaçların sıcağa ve soğuğa çok dayanıklı olması büyük avantaj olarak kabul ediliyor. Almanya’da Bayreuth Üniversitesi’nin botanik bahçesinde deneme alanı kurulmuş. Toroslar’dan Almanya’ya götürülen bu ağaç türünün yüzlerce örneği Bayreuth Üniversitesi Ekolojik ve Botanik Bahçesi’ndeymiş. İklim, su kullanımı, fotosentez performansı ve gövdedeki büyüme dinamikleri gibi değerler ölçülüyormuş.

Almanya’nın ünlü haftalık gazetesi Die Zeit geçen hafta bu konuya geniş yer ayırmış, ‘Ormanlarımıza Toros sediri’ diyor. Bahçe müdürü ve ormancı Gregor Aas, “Ladin veya çamdan daha iyi büyüyorlar, aşırı iklim koşullarına karşı dayanıklılıkları kanıtlandı” diyor. Almanya ülkenin her yerinde deneyler yapıyor. Yalnızca orman iklimi fonundan, hükümet 70 milyon Euro’nun üzerinde 200 araştırma projesini finanse ediyor.

Alman Hohenheim Üniversitesi Botanik Enstitüsü de Antalya Batı Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü ile ortaklaşa ‘Toros sediri’nin doğal yaşam alanı olan Toroslar’da ve Orta Avrupa’daki plantasyonlarda ağaç büyüme dinamikleri, karbon alımı, su kullanımını ve ekonomik potansiyeli’ adlı araştırma projesini yapmış. Antalya’nın Elmalı ilçesinde bulunan Sedir Araştırma Ormanı’nda Almanlarla birlikte üç deneme alanı kurup ağaçları 24 saat aralıksız sensörlerle izlemişler. Sonuçları nedir bilmiyoruz. Ülkemizde de küresel ısınma ve kendi ormanlarımızda benzer çalışmaların mutlaka yapıldığını düşünüyoruz. Unutmayalım: Ormanlar ülkenin can damarlarıdır. Onlar gelecek nesillere miras bırakacağımız mücevherlerimiz.

NE GÜZEL BALLI BÖREK!

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi’nin 28 şirketi bulunuyor, dolayısıyla siyasetçiler ‘maaşlı’ kadro bekliyor. Kimler mi? Yerel yönetimleri alan ‘ittifakın’ üyeleri. Aralarında kimler yok ki... Eski CHP ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri, başkan adayları; bunun içinde İYİ Parti’nin ‘adaylarını’ ve ittifakın diğer ortaklarının önerdiği kişileri de unutmamak gerekiyor. Ancak tarafımıza bizzat bazı şirket yönetim kurulu üyelerinden gelen bir bilgi şöyle: “Atandığımız şirket ile ilgili evrak istiyoruz ama alamıyoruz. Bazı arkadaşlarımıza Ekrem İmamoğlu’nun kesin talimatı var ‘Siyasiler şirketlere gelmeyecek’ diye... Yönetim kurulu toplantıları yapılmıyor; sadece tarafımıza kurye tarafından karar defteri geliyor, imzalayıp aynı kuryeye veriyoruz, hesabımıza maaşlar yatırılıyor. Fikrimiz sorulmuyor, hiçbir dahlimiz yok. Böyle bir düzeni istemiyoruz.”

Bazı yönetim kurulu üyelerine şirket merkezinin yerini biliyorlar mı diye sorsanız herhalde birçoğunun cevabı

Yazının Devamını Oku

Aydın’da kuraklık alarmı, Ankara’da tasarruf çağrısı! Kuraklık vahim noktada

16 Mart 2021
Aydın’da valilik birkaç gün önce DSİ Bölge Müdürlüğü’nün önerisi ile ‘kısıtlı sulama programı’ uygulama kararı aldı. Yapılan açıklamada “Kurak bir dönem yaşıyoruz, hem bugün hem de yarın için önlem alıyoruz” dendi. Büyük Menderes Havzası’ndaki barajlardan ovaya daha az su verilecek. Daha önce “Türkiye kavrulacak” diye yazmıştım. İşte en verimli ovamızda sulama suyu kısıtlaması başlayacak. Gelelim içme suyuna...

İstanbul’daki baraj doluluk oranları son dönemde artarken, Ankara’nın barajları boşalıyor. Önce başkan Mansur Yavaş, sonra Aydın Valisi uyardı, “Aman dikkat sularımız tehlikede” diye!

İki hafta önce ASKİ Genel Müdürü açıklama yaptı. “Yağışlar çok etkili olmadı, suyu tasarruflu kullanalım” dedi. Birkaç damla yağış bizi rahatlatıyor. Ama durum ciddi. Ankara’da barajlarda geçen yıldan 45 milyon metreküp daha az su var. Kullanılabilir doluluk oranı yüzde 9’a düşmüş durumda. Önümüz bahar ve yaz. Yağışları tahmin etmek zorlaştı. Ankara’nın suyunun yüzde 35’i mecburen Kızılırmak’tan sağlanıyor. ASKİ bu suyun kalitesi düşük olduğu için bu oranı arttırmak istemiyor. Bunun için de tasarruf çağrısı yapıyor. Gerede’den gelen su doğrudan Ankara’ya veriliyor ama oradan da gelen su beklenen kadar değil.

Tarımdan içme suyuna alarm zilleri çalıyor.

Kuraklık vahim noktaya doğru gidiyor, hem de her bölgede!

GÜNÜN SÖZÜ

“TÜRK olmanın, çalışmanın, ülkesini sevmenin ve Atatürk’e bağlılığın nesine karşısınız? Kuşkusuz tarih hepinizi, alınan bu kararları ve sonuçlarını zamanı gelince yargılayacaktır. Ama ben duyarlı bir eğitimci ve sivil toplum çalışanı olarak sizleri şimdi yargılıyorum.”

Gülseven Güven Yaşer, Çağdaş Eğitim Vakfı Kurucu BaşkanıANDIMIZ HUKUKUN ANDIDIR

ANAYASA

Yazının Devamını Oku

Torunlar, ‘Çanakkale Madalyası’ bekliyor

12 Mart 2021
Ben, 33. Alay Komutanı, Çanakkale şehidi Binbaşı Ali Faik Bey’in tek oğlu merhum Albay Ahmet Naci Kabatepe’nin tek oğluyum. Soyadımız büyükbabamın şehit düştüğü tepeden gelmektedir. Ailemiz, Çanakkale Savaşı’nda iki kardeş subayı birden şehit veren tek ailedir.

Çanakkale Zaferi olmasaydı Kurtuluş Savaşı olamazdı, Cumhuriyetimiz kurulamazdı, TBMM kurulamazdı ve bugün TBMM’nin 100. kuruluş yıldönümünü kutlayamazdık. Ancak 100 yıldır gerçekleştirilemeyen ‘Çanakkale Madalyası’ konusu var. İstiklâl Savaşı madalyasını şehit ve gazi torunları göğüslerine onurla takarlar, bayramlara katılırlar. Bu bizlerden esirgenmiştir. Nedeninin “İstiklâl Savaşına katılanlar Türk askerleri, Çanakkale Savaşı’na katılanlar Osmanlı askerleri idi” gibi bir ayırımdan kaynaklandığını düşünmek bile istemem. Biz Osmanlı’nın devamı olduğumuzu kabul etmiş, borçlarını dahi ödemiş bir milletiz. Dileğim, 100. yılında, yüce meclisimizin Çanakkale şehit ve gazileri için de madalya verilmesini sağlayacak bir yasa çıkarmasıdır. Hizmet bedeli dışında bunun önemli bir maddi külfeti de yoktur. Şehit ve gazilerin anne-babaları ve çocuklarından sağ kalan artık yoktur. Ama madalyanın manevî değeri büyük olacaktır.

KANUN TEKLİFİ VAR

Bu konuda CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan 2013’te, Çanakkale savaşlarına katılanlara ‘şeref madalyası’ verilmesini istemiş, Meclis’e bir kanun teklifi yapmıştı. Şimdi Milli Savunma Komisyonu’nda. TBMM’nin 100. kuruluş yıldönümünde yasalaşması çok anlamlı olacaktır. Erdal KABATEPE

OKUYUNUZİLGİNÇ KİTAPLAR

MURAT Bardakçı ‘Sizi Serbest Bırakmayı Muvafık Bularak Tatlik Ettim!’ (İş Bankası Kültür), Barış Doster ‘Milli Mücadele Işığında Türkiye’ (Halk Kitabevi), R. Bülend Kırmacı ‘Atatürk Sen Ne Yaptın-Devrimlerden Demokrasiye Türkiye’ (Gece Kitaplığı), Yasemin Yazıcı ‘Tek Çocuklar Atlası’ (Bilgi), Samet Öztürk ‘Kitapların Dünyası-Kitaba Dair Bir Monografi (Mana), Tevfik Serhan Bora ‘Hatırla’ (Yazardan Direkt), Barış Saydam (Editör) ‘Karagöz’den Günümüze Temaşa’ (Küre), Adil Yasin Özben ‘Dedektif’ (Bilgi), Lütfiye Pekcan ‘İmtihan-2020 (Alfa), Naz Öyken ‘Sarnıçtaki Kelebek’ (Yeni İnsan), Emre Şimşek ‘Pibalu Gezegeni’ne Dönüş’ (Redhouse Kidz-SEV), Salim Taşçı ‘Küs Topraklar’ (Yade).

GÜNÜN SÖZÜ

“ARHAVİ Pilarget Vadisi’nde HES projesine karşı Rize İdare Mahkemesi’nde açılan davanın hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı kararı ne yerel, ne de ulusaldır; evrensel bir zaferin ta kendisidir.” Şevket ÇORBACIOĞLU

ÖDÜLÜ HAK EDİYOR MU!

Yazının Devamını Oku

Turizmin ilacı COVID aşısı

11 Mart 2021
SALGIN teraziye benziyor. Kontrollü de olsa gevşeme başlayınca ekonomi canlanıyor, bir kefe ağır basıyor ama diğer kefe, yani vaka sayısı hemen artıyor. Bu bizde de böyle, Avrupa’da da öyle. Angela Merkel, “Mart sonuna kadar gevşetmeyelim. Dişimizi biraz daha sıkalım” dedi ama dinletemedi. Almanya’daki gazeteci dostumla konuşuyorum. Gevşeme ekonomiyi canlandırmış ama vaka sayıları artıyormuş. Mesela Avusturya da gevşetti ama orada da durum aynı. Avusturya Sağlık Bakanı mütemadiyen “Bir ayağım frende” diyor. 

Kefelerin dengede durmasını ancak aşı ile maske, mesafe ve hijyen kurallarına riayet sağlayabilir. Maalesef kurallara riayet disiplini kaçtı ama aşıda iyi gidiyoruz. 10 milyon dozu geçtik. Kurallara da riayet edebilsek... Almanya 73 gündür aşı kampanyası yapıyor, ama dün itibarıyla ancak 7.8 milyon doz aşı yapılabilmiş. Bugüne kadar BionTech, Moderna ve AstraZeneca aşılarından ancak 10.5 milyon doz tedarik edilebilmiş. Dördüncü aşı ABD’li Johnson&Johnson’un AB’de onay alması el kulağında. AB 200 milyon doz ısmarladı, sözleşmeyi yaptı çoktan ama şirket dün birdenbire “Sıkıntı var, yetiştiremem” dedi. Bir tuhaflık var. AB, aşı şirketlerinin oyuncağı oldu sanki.

AŞI PASAPORTU

Avrupa’da aşı pasaportu da konuşuluyor. Merkel, şimdilik sıcak bakmıyor. “Olabilir ama aciliyeti yok” diyor. Daha çok Yunanistan, İspanya istekli bu konuda. “Turizmde Türkiye’nin önüne geçebilir miyiz” çabası. Turizmci Hüseyin Baraner, “Aşılama ağır aksak gidince tatil planını engelliyor. Almanlar bunaldı. Türkiye’de her şey dahil tatil bir rehabilitasyon gibi olacak onlar için. Almanya aşıyı hızlandırsa sanırım eylülden itibaren canlanma başlar. 2015’teki gibi 5.6 milyon Alman turist rekoru olmayacak ama yaz sonuna doğru ve sonbaharda 3-3.5 milyon Alman gelebilir” diyor.

Avrupa’daki tek tur operatörü BenTour’un yönetim kurulu başkanı Kadir Uğur da benzer şeyler söylüyor... “Alman turistin bir bölümü şimdi bile gelecek ama PCR testi pahalı. Her şey dahil sistemiyle gelen aileler zaten orta halli. Düşünüyor. Gelmiyor. Ama aşı pasaportu olsa hemen gösterip gelecek. Almanlar tatil şampiyonu. Nasıl bir Japon’a fotoğraf çekmeyi yasaklamak ‘Harakiri yap’ demek gibi şeyse Almanlara da ‘Bu yıl tatil yapma, boş ver’ demek hayal dünyasını yıkmak gibi bir şey” diyor.

Turizm krizden en fazla etkilenen, ağır bedeller ödeyen sektörlerden biri. 2019’da 34.5 milyar dolar olan turizm gelirimiz geçen yıl 12 milyara kadar geriledi. 1-1.5 milyon kişi bu sektörde çalışıyordu. Haydi Almanya, elini çabuk tut diyelim mi!

GÜNÜN SÖZÜ

Yazının Devamını Oku