1 Ocak 2006
"SAYIN Bayer, AKP iktidarı 3 yılı geride bıraktı, artık ne yaptığı, bundan sonra da ne yapacağı belli oldu. Devletin birçok kurumunu, özellikle çocukların ve gençlerin eğitimini üstlenen Milli Eğitim Bakanlığı’nı dinselleştirmek için attığı adımlar elle tutulur duruma geldi. Eğitimin temel ilkesi olan öğretim birliği elden gidiyor. Din eğitimi ise milli eğitimin temel amaçlarını gerçekleştirme yolu değildir. AKP, din eğitimi ve öğretimi insanın doğru düşünmesini sağlar, diyor.
Yani böyle bir şey olabilir mi? Eğitimde din etkisi olur mu? Din bir inançtır. Bu o kadar önemli bir konudur ki, basın tek satır yazmadı."
ÜNİVERSİTELERDE AD YARIŞI
CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, "İşte bunun açık belgesi" diyerek, yeni kurulacak üniversite adlarının yerlerine verilen isimleri anlattı:
"Adıyaman, Aksaray, Amasya, Burdur, Çorum, Erzincan, Düzce, Giresun, Mardin, Kastamonu, Kırşehir, Rize, Ordu, Tekirdağ ve Yozgat’ta (15) yeni üniversite kurulmasıyla ilgili tasarı, Milli Eğitim Komisyonu’na gelirken üniversiteler her ilin adıyla anılacaktı. Öyle kişi adları yoktu; biz de bu yaklaşımı destekliyorduk. Örneğin, sadece ’Kırşehir Üniversitesi’ olacaktı. Ancak ’oldu-bittiler’ genel kurulda değiştirildi. AKP’liler önce Burdur Üniversitesi için önerge verdiler, adını ’Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’ yaptılar. Halbuki Mehmet Akif, İstanbul doğumlu, Burdur’da 1920’de bir dönem milletvekilliği yapmış. Burdur, Fakir Baykurt gibi bir yazar çıkarmış, bu olsun demiyorum ama, böylesini yapmayın etmeyin dedik, dinlenmedi, geçti. Yozgat’ın adı, eski adı olan ’Bozok’, Kırşehir’in ’Ahi Evran’ (Anadolu’da Ahiliğin kurucusu), Tekirdağ’ın ’Namık Kemal’ oluyor. Ne yazık ki, yasada illerin adı geçmiyor. Çorum Üniversitesi, ’Hitit Üniversitesi’ oldu. Hitit en azından, eski bir Anadolu uygarlığı, bütün dünya biliyor.
Bu isimleri sevmek veya beğenmemek söz konusu değil. Üniversite kuruyoruz, buraları bilim üretecek, insan yetiştirecek. Siz özentili isimler getiriyorsunuz. Bu kurumlar yarın dünyaya açılacak. Halbuki il adları onların tanınması için daha etken olmaz mı? Aksi, daha doğmadan üniversiteleri siyasallaştırmaktır.
DAHA NELER NELER
- Bu arada Milli Eğitim Bakanı, bunun dışında 10 üniversite daha sözü verdi.
- Türkiye’de halen 40 ilde 77 üniversite bulunuyor. 15 üniversitenin kurulmasıyla, Türkiye’de üniversitesi olmayan 26 il kalıyor. Ancak Milli Eğitim Bakanı, bunun dışında milletvekillerinin talepleri karşısında Çankırı, Nevşehir, Kilis, Siirt, Ağrı, Bilecik, Artvin, Sinop, Karaman ve Karabük’te de üniversite kurulması için YÖK’e başvurduklarını açıkladı. Bu konudaki tasarının, 2006 yılı içinde Meclis’e sevk edileceğini söyledi.
Bu konu da gündeme gelince milletvekilleri daha şimdiden Adıyaman Üniversitesi’nin adının ’GAP’, Bilecik’in ’Şeyh Edebali’ (Anadolu’nun önde gelen ahi liderlerinden), Karaman’ın ’Karamanoğlu’ (Osmanlı’nın kuruluşunun ilk yıllarında hákimiyet altına alınan beylik), Nevşehir’in ’Nevşehirli Damad İbrahim Paşa’ (Lale Devri’nin ünlü sadrazamı, Patrona Halil İsyanı’ndan sonra 3. Ahmed tarafından idam ettirildi), Mardin’in ’Artuk’ (Mardin, Diyarbakır, Harput çevresinde 300 yıl hüküm süren bir Türkmen hanedanı) olması biçiminde önergeler verildi.
VE ŞARK ÜNİVERSİTESİ
Bunun dışında Urfa için ’Göbeklitepe’ (Mezopotamya’nın insan yerleşmesine açılan ilk bölgesi, 11 bin yıllık bir tapınak bulundu, kazısı Almanlar tarafından sürdürülüyor) ve Giresun için ’Yeşil Giresun’ adı önerildi. Said-i Nursi’nin doğum yeri Bitlis’te bir ’Şark Üniversitesi’ kurulması gibi öneriler reddedildi.
Bu önergeler sırasında bölge milletvekillerinin ’seçmene selam’ konuşmalarını herkes izleseydi de komikliği görseydi.
Kadrolaşma nasıl oldu
TECRÜBELİ bir eğitimci olan milletvekili Gazalcı, eğitimin nasıl dinselleştirildiğine şu örnekleri veriyor:
"Atatürkçü, laik, bilimsel düşünen, deneyimli eğitim yöneticilerinin bir biçimde uzaklaştırılarak yerlerine çoğu dinsel eğitimden geçmiş, ehliyetsiz yöneticiler atandı. Milli Eğitim Teşkilatlandırma Yasası, Milli Eğitim Temel Kanunu, başta atama, yükseltme, yer değiştirme olmak üzere birçok yönetmelik değiştirilerek ve ayrıca bakana tanınmış 76. madde yetkisi kullanılarak bu atamalar yapıldı ve kadrolaşma tamamlandı. Ders kitaplarının içeriği dinselleştirildi. Eğitimi daha çok dinselleştiren ve ticarileştiren adımlardan biri de Açık Lise Yönetmeliği’ndeki değişiklik oldu. Bunun gibi onlarca örnek var. Yarın geç olmadan çocuklarımız, gençlerimiz bu bakan ve getirdiği kadroların eline bırakılmamalıdır. Rehberi bilim olması gereken bir bakanlıkta ümmetçiliğe yer olmamalıdır."
GÜNÜN SÖZÜ
"Üniversitelerin siyasi iktidara değil, öğrencilerine hizmet veren bilim ve bilgi yuvası kuruluşlar olarak kalması için halkımıza ve sivil toplum örgütlerine büyük görevler düşüyor. Siyasi iktidarın hedef aldığı, yüklendiği üniversitelerimize toplum olarak sahip çıkılmalı."
(CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu)
Rektörleri hükümet seçecek
YENİ kurulan üniversitelerin kurucu rektörlerinin seçiminde YÖK devre dışı bırakıldı.
Yasaya göre rektörler, iki yıl için Milli Eğitim Bakanı ve Başbakan’ın önereceği üç isim arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanacak. CHP İstanbul Milletvekili Nurettin Sözen, "İktidar, niçin YÖK’ü, üniversiteyi, rektörü seçmiyor? Asıl amaç, laik, demokratik üniversitelerde kadrolaşmaya gitmek" diyor.
Öfke seli
SON günlerde Erdoğan ve bakanlarının demeçlerine bakıldığında bazı kızgınlık ifadeleri gözlenmekte. Ancak biz orta yaşlılar bu filmi daha önceleri de görmüştük. 1950’lilerde Menderes, 1960’larda Demirel, 1970’lerde de Ecevit ve yine Demirel aynı tavırlar içindeydiler. Sonuçta bu ’öfke seli’ onlara hiçbir yarar sağlamadığı gibi çok şeyler kaybettirdi. Tarihi bilgisi yetersiz olanları uyarmayı bir borç bilirim.
Mehmet ŞAHİNER
Yazının Devamını Oku 31 Aralık 2005
SWISSOTEL’de 60’a yakın konuk Cem Kozlu’nun Coca-Cola’daki Orta Avrupa, Avrasya ve Ortadoğu Grubu Başkanlığı görevinin sona ermesi nedeniyle verilen yemek öncesinde siyaset ve futbol konuşuyordu. Davet sahibi Coca-Cola’nın üst düzey yöneticileri arasında işadamları ve medya mensupları ağırlıklıydı.
Galatasaray’daki mali çöküşe çözüm bulacak bir isim aranıyordu; ‘Kemal Derviş’ gibi... GS’li bir işadamı, ‘Bakın bir şey söyleyeyim, spor basını maalesef pek yazmıyor ama anlatmak zorundayım’ diyor:
‘GS’nin krize girişi Türkiye’nin batış noktasıyla aynı döneme rastlıyor. Bu çöküşte UEFA’daki başarıdan sonra takımın başına 2. kez getirilen Fatih Terim’in de yanlış transfer politikası vardır. 2001-2002’lerde 33 futbolcu transfer edildi, ilk yıl 29, ertesi yıl da 27 olmak üzere iki yıl içinde 56 milyon dolar harcandı. Ne yazık ki bu futbolculardan sadece üçü; Cihan, Volkan ve Orhan Ak kadroda bulunuyor.’
‘CUMHURİYET TERBİYESİ’Genç bir işadamı, ‘Siz hükümete bakın...’ dedi. Ekonomik durumun iyi gittiğinde herkes hemfikir. Ancak ithalatın artışına ve Milli Eğitim’deki ‘gerici’ uygulamalara karşı görüş belirtenler çoktu. Geçmişte ANAP politikalarını savunan bir davetli ise ‘Tayyip Bey, parti liderliğindeki başarısını Başbakanlık’ta gösteremiyor. Çünkü Cumhuriyet anlayışı ile yetişmediğinden ötürü daha çok cemaat-tarikat mantığını öne çıkarıyor, tabiatıyla bazı çıkışları da toplumda gerginlik yaratıyor’ şeklinde konuşuyor.
Bu arada İstanbul, Ankara ve İzmir’de valilerin seçimle işbaşına gelmesi önerisini getiren bir işadamı da destek buluyor.
Yazının Devamını Oku 30 Aralık 2005
ANKARA yolu üzerinde Üsküdar sınırlarında kalan Örnek Mahallesi girişinde muhtar Kemalettin Sevindik imzalı bir pankart dikkat çekiyor, eğitime yaptığı katkılardan ötürü Aydın Doğan’a teşekkür ediyor. İlköğretim okulunun resmi açılış töreni nedeniyle yüzlerce aile gelmiş, çocuklarıyla ortak sevinci yaşıyorlar. Ailelerin büyük çoğunluğu Çankırılı, bunu sırasıyla Karslı, Sivaslı, Ordulu ve Kastamonulu öğrenciler izliyor. 30 kişilik 6. sınıfta ‘İstanbul doğumlular kim?’ dediğimizde 4 öğrencinin parmak kaldırması göçün boyutlarının ne kadar ciddi olduğunu ve sorunlar yumağının en başını eğitimin çektiğini gösteriyor.
Üç ilköğretim okulu ve bir ticaret lisesinin bulunduğu mahallede 35 bin kişi yaşıyor. 4. dönem seçilen muhtar Sevindik, ‘Ben Gümüşhaneliyim ama burada Gümüşhanelilerin sayısı 4-5 aileyi geçmez. Bununla, mahallemize Aydın Doğan Vakfı’nın 2.8 milyon YTL’ye yaptırdığı okul için hemşerimiz Aydın Bey’den torpilli değilim demek istiyorum. Kendisiyle de burada tanıştım. Bizim daha önceki okul binamız depremden zarar gördüğü için yıkıldı, yerine Milli Eğitim’in kararıyla 22 derslik bu bina yapıldı’ diyor.
İstanbul’a her yıl 70-80 bin kişi göç ediyor. Yeni doğan nüfusla birlikte 2500-3000 yeni dersliğin yapımına gereksinim bulunuyor.
Batı’da görülmeyen oranda hayırsever vatandaşımız olduğunu, bunların eğitime büyük katkı sağladığını söyleyen Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey, ‘Bu katkının hemen hemen bakanlığın katkısına yakın olduğunu, sınıf mevcutlarının 60-70’lerden 40’lara çekildiğini’ söylüyor. İstanbul’da yaklaşık 10 yıldır görev yapan Balıbey bu konularda hayli becerikli bir bürokrat. 2500 örgün eğitim kurumunda 69.116 öğretmen nezaretinde 2 milyon 250 bin öğrencinin ‘başöğretmeni’... Bu öğrenim yılında 60 bin öğrencinin anasınıfına, 250 bin öğrencinin ilköğretim okulu 1. sınıfa, 200 bin öğrencinin de ortaöğretim kurumlarına kayıt yaptırdığı düşünülürse sorunun büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor.
DAHA 100 OKUL LAZIM
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in, söz verdiği halde son anda çıkan bir toplantı nedeniyle gelemediği açıklandı. Vali Muammer Güler’in, İstanbul’daki eğitim harcamalarının, İl Özel İdare Bütçesi’nin yüzde 70’ini oluşturduğunu açıklaması, okul açığının büyüklüğünü ayrıca gösteriyor. İstanbul’un bugünkü okul ihtiyacının 100 olduğunu söyleyen Güler’e göre, hasarlı 133 okulun yıkılarak yerlerine hayırseverlerin katkısıyla yenileri yapılıyor ve 360 okulda da güçlendirme çalışmaları sürüyor. Güler, ‘Fişek gibi bir neslin geldiğini’ vurgularken ‘Bilgisayarsız okul bırakmayacağız’ müjdesini de verdi.
Bu arada Doğan Ailesi’ne teşekkür plaketleri veriyor. Aydın Doğan, bahar aylarında Erzurum, Erzincan ve Gümüşhane’de yaptıracağı 5 kız yurdunun temelinin atılacağını ve Gümüşhane Sema Doğan Kültür Kompleksi’nin açılışının yapılacağını müjdeliyor.
Siz de bir okulun açılışına katılın, ‘hayır işi’ni yaptıranı kutlayın.
Velilerin mutluluğunu yüzlerinden okuyun. Belki sizin de bir katkınız olur.
Kaç derslik yapıldı
CHP Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e soruyor:
‘Yıllara göre son 10 yılda ülkemizde yapılan okul ve derslik sayısı nedir? İllere göre dağılımı nasıldır? Bu okul ve dersliklerin kaçını kamu, kaçını özel kesim yapmıştır?
Okul ve dersliklerin kaç tanesi yeniden yapılmış, kaç tanesi bakım ve onarım sonucunda yeni gibi kabul edilmiştir? Taşımalı eğitimden dolayı yıllardır boş kalan okulları nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz?
24.9.2005’te İstanbul’da ‘Masal Değil Gerçek’ başlığıyla 1001 okulun hizmete açılış törenini Başbakan Erdoğan yapmıştır. 1001 okul, masala çağrışım yapan simgesel bir yaklaşım mı; yoksa gerçek midir? Gerçek ise bu okulların kaç tanesi devlet tarafından ve hangi illerde, kaç tanesi özel kesimce hangi illerde yapılmıştır?’
Sen neymişsin be Suat Abi
700 bin esnafın bağlı olduğu, 170 kadar Oda’nın oluşturduğu İstanbul Esnaf Odaları Birliği’nin pazar günkü kongresinde yaşananlarla ilgili söylentiler gün geçtikçe artıyor. Bir Oda Başkanı bize ilginç şeyler anlatıyor:
‘Kongrede Suat Yalkın listesinden aday olan ilginç bir CHP’li var; Pendik Birleşik Esnaf Odası Başkanı Bilal Gündoğdu... Çiller’in Başbakanlığı döneminde DYP’liydi. Ecevit’in koalisyon hükümeti döneminde nedense bir süre ortadan kayboldu. Yerel seçimlerde AKP’den kabul görmediği için bir şekilde CHP Pendik Belediye Meclis üyesi olmayı başardı. İstanbul Esnaf Odaları Birliği’nin son başkanlık seçiminde Suat Yalkın’ın listesinden ‘AKP vizesi’ ile yönetim kuruluna girdi. CHP İstanbul İl Başkanı Şinasi Öktem’e, ‘Gündoğdu şimdi AKP’nin emrindeki birliğin CHP’li üyesi mi?’ diye sormak gerekir. Ayrıca sen neymişsin be Suat Abi; AP, ANAP, DYP ve MHP’den sonra bir dönem ‘takunyalılar’ dediğin zihniyetin kulvarına girip başkanlığı kaptırmadın. İnsanın paradan başka düşünecek felsefesi de olmalıdır. Esnafa ne verdiler ki, yüksek maaşlarla saltanatlarını sürdürecekler.’
Yaşanmış bir ‘çürük’ öyküsü
HÜRRİYET’te ‘çürük raporu’ sağlayan şebeke haberi bana geçmişte çevresinde çok sevilen bir doktor ağabeyimizin dramını hatırlattı.
S. Ağabey liseyi birincilikle bitirdikten sonra A.Ü. Tıp Fakültesi’ni kazanmıştı. Ancak ailesinin durumu iyi değildi, doktor olabilmesi için tek çözüm askeri öğrenci olmaktı. O yıllarda Askeri Tıp Fakültesi olmadığından TSK tıp fakültelerinden askeri öğrenci alır, doktor açığını bu yolla kapatırdı. Bu öğrencilerin öğrenim boyunca hiçbir masrafları olmadığı gibi miktarı az da olsa bir maaş alırlardı. Bunun karşılığında emekli oluncaya kadar zorunlu hizmet yaparlardı. Bundan kurtulmanın tek yolu, çürük raporu alıp ordudan çıkarılmaktı.
S. Ağabey doktorluğu çok sevmiş, ancak askerliği hiç sevememişti. Mezun oluncaya kadar zor dayandı. Uzmanlık eğitimini asker olarak yapmak istemiyordu. Hemşerisi olan bir cerrah ağabeyini ikna ederek sapasağlam dalağını aldırdı ve çürüğe ayrıldı.
Bir üniversite hastanesinde intaniye ihtisasına girdi, ancak bu defa da hocalarıyla anlaşamadı. Askeriyenin daha iyi olduğunu düşünüp dalağını aldırdığına pişman olmuştu ama iş işten geçmişti.
Girdiği bunalımın etkisiyle alkole sığındı. Ancak bu arada yaptığı ihtisasın cilvelerinden biri olan Hepatit B’ye yakalandı, içkiyi bırakmak zorunda kaldı. Çocukluğunda aileden oldukça iyi bir din eğitimi almıştı, içkiyi bırakmak zorunda kalınca dine sığındı ve Erbakan’ın o zamanki partisinden milletvekili seçildi. Hepatit B hızla siroza dönüştü ve genç yaşta öldü.
Ağabeyimiz dert dinlemeyi severdi, halinden yakınanların küçücük dertlerini büyütenlere acı bir gülümsemeyle hep şu öğüdü verirdi:
‘Boşver öylesini, böylesi daha iyi...’
Prof. Akın YILDIZ- A.Ü. Tıp Fakültesi
İbn-i Sina Hastanesi Acil Servis
‘Aptallık sertifikası’ istiyorum
DEVLETE olan her türlü vergimi, cezamı gecikme faizi belli olduğu için zamanında ödüyorum. Velhasıl her şeyi zamanında ödüyorum ama Türkiye’de yaşadığımı unutuyorum. Hükümet kimilerini afla ödüllendiriyor; bizlere de birer aptallık sertifikası verilse de çerçeveletip duvara assak.
Hükümete önerim, kredi kartı faizlerini biraz daha yükseltin, afla gelecek kaybı zamanında ödeyenlerden telafi edin! Aziz Nesin’in dediği gibi bu memleketin yüzde 60’ı aptal olduğuna göre iktidarlar daha çok af çıkarır.
M. ÖZDEMİR NAZİLLİ
Biliyor musunuz
BÜYÜKŞEHİR Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın, Genel Sekreter Prof. Ramazan Evren’in (Şimdi İTÜ’de) istifa etmesini beceriksizliğine bağlayarak ‘Okullar açılırken yol faaliyetine başlaması nedeniyle’ İstanbullulardan özür diliyorum’ dediğini...
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2005
ARNAVUTKÖY’den Bebek’e inişte, Kilyos’ta kendi bahçesinde ürettiği sebzeyi satan ve herkesin tanıdığı ’Sebzeci Mehmet’ adlı bir dostumuz vardır. Dün kendisine uğradığımızda "Aşkolsun Yalçın Bey" diye sitem ederek söze başladı:
"Belediye seçimlerinden önce bahçemde sera malzemelerini koymak için baraka gibi bir şey yapsam, yıkarlar mı diye sana sormuştum. Sen de ’Aman yapma, bu iktidar bu konularda çok hassas, yoksa yıkarlar’ dedin. Hatta Tayyip Bey’in, ’Kaçağı yıkmak için illa benim mi telefon etmem gerekiyor’ biçimindeki sözlerini hatırlattın bana. Bunun üzerine ben de gerçekten Sarıyer Belediyesi böyle bir şeyi yıkar diye korkup yapamadım. Halbuki o arada birtakım ’muameleciler’ bu tip işleri üç-beşe hallediyorlardı. Sana gazetecisin diye güvendim; ancak zararlı çıktım. Sarıyer’de birçok kişi de, bu arada kaçak yapıları üst üste kondurmaya devam ettiler. Sen bir şey bilmiyormuşsun, bak şimdi af çıkarttılar."
BAŞBAKAN’A GÜVENMİŞTİM MEHMET!
Söylediklerinde tümüyle haklı.
"Ben de Başbakan’a güvenmiştim Mehmet..." diyebildim.
Demek ki, AKP’lilerin dediklerine de inanmamak gerekiyormuş.
’Sebzeci Mehmet’ten özür dilemek zorunda kaldım.
AKP’liler, bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler anlayışı ile özür dilemeyeceğine göre bırakın Mehmet ile biz ’saf’ olarak kalalım!
Bu örtülü affın İstanbul’da kimlere yarayacağı açık... 32 ilçe belediyesinden 4’ü dışındakiler AKP’li başkanların elinde. 3.10.2002 genel seçiminden, yerel seçimlerin yapıldığı 23.3.2004’e kadar, hatta TCK’nın Resmi Gazete’de yayınlandığı 26.9.2004’e kadar olanlar oldu zaten.
İstanbul kaçak yapı yükünü tuttu, rantçılara pazar açıldı; bir dakika bile boş geçirmeden çalışıyorlar hálá.
AB’ye de takıyye
ŞİMDİ ’Sebzeci Mehmet’in bilmediklerinden bahsedelim... Hükümet, AB uyum yasaları çerçevesinde yeni TCK’yı çıkardı ve yerel yöneticiler için ’çevreye karşı suçlar’ kapsamında ağır cezalar getirdi.
AB’ye dönüp ’bak ne güzel yasa çıkardım, kaçak yapılaşmayı önlüyorum ve sizin ülkenizdeki yaptırımlardan daha ağırlarını getirdim’ denildi.
Gelişmeler aynen ’tavşana kaç, tazıya tut’ atasözünde anlatılanlardaki gibi gerçekleşti. Çünkü daha önce olanlar olmuştu.
Artık belediye başkanlarını ’hapis’ten kurtarmanın yolunu bulmak gerekiyordu.
O da TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda gerçekleştirildi. 2006 yılı Bütçe Kanun Tasarısı kabul edilirken, AKP’lilerin verdiği bir önergeyle (bu önergeyi kimlerin verdiğini zabıtlardan dedektif titizliği ile arayıp bulmak lazım) 10 Ekim 2004 tarihinden önce yapılan ve halen yapı kullanım izni almamış binalara su, elektrik ve doğalgaz hizmeti verilmesi öngörüldü.
Yani kaçak yapıcılara ’örtülü af’ çıkartılıyordu. Maliye Bakanı bile, yahu böyle yapmayın, yarın bu yasa Anayasa Mahkemesi’nden döner, dedi ama kendisini dinleyen, kaale alan olmadı...
TCK’da kente karşı suç işleyenlere ağır cezaları getirenler AKP’liler, bunu affeden yine AKP’liler...
PİŞMANLIK YASASI
Yani AB tavşan, kaçak yapıcılar da tazı oldu; biri kaçtı, biri tuttu!
TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci bunu bir ’Pişmanlık Yasası’ olarak yorumlayarak şöyle diyor:
"AKP’yi bu cezalar nedeniyle alkışlamıştık. Cumhuriyet tarihinde kaçak yapılaşmaya karşı en ciddi yaptırım getirmişlerdi. AB’ye ’artık kaçak inşaat yapanın canına okuyacağız’ demek istediler. Ancak daha sonra TCK’daki 181. ve 182. maddelerdeki ağır cezalardan ötürü pişmanlık duydular. Şimdi tuttular, ne alakası varsa Bütçe Kanunu’na ek bir madde getirerek, Türk Ceza Kanunu’na gol attılar."
Böylece, özel bir düzenleme getiren bu kanunla, TCK’daki ilgili maddeler boşa çıkmış olacak; başkan ve öteki sorumlular paçayı sıyıracak.
Vicdanlar böyle bir affı reddediyor; bu kanun mutlaka Cumhurbaşkanı ve CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülecektir. Eğer bu af geri dönerse AKP seçmene "Ben af getirdim, elektrik, suyunuzu verdim ama engel oldular, bunlar millet düşmanı" diyecekler. Ve bu ülkede kaçak yapılaşmanın önüne geçilemeyecek.
Sevgili ’Sebzeci Mehmet’, benim tahminim bu; iddiaya giren varsa bu kez gireriz.
Vanlılara
VANLI, eski savcı ve senatör Mehmet Feyyat, Rektör Prof. Yücel Aşkın’a tepki gösteren ’Türkçü geçinen Vanlılar’a mesaj gönderiyor:
"17. yy’da yaşayan hemşerimiz ve düşünür Vankulu’nu (Vani Mehmet Efendi) tanır mısınız? Onun fenle ilgili ilk Türkçe lügati İbrahim Müteferrika’nın bastığı ilk kitaptır. Aydın bir adamdı, gözleri ışıktan kamaşmazdı. İstanbul’daki Vaniköy onun adına kurulmuştur. "Ey Vanlılar Vanlılar, şerefliler, şanlılar. Ölüleri diriler, dirileri ölüler" diyerek geçmiş Vanlıları övmüş, yaşayanları yermiştir. Bu sözlerinde dersler vardır. Aynı bugünkü Prof. Aşkın olayı gibi. Ben de günümüze nazire olarak diyorum ki; "Ey Vanlılar Vanlılar, Türkçüleri Nurcular, Kürtçüleri de solcular... Bana göre aydınlığa koşmayan Türk; gerçekten korkanlar da Atatürkçü değildir."
Duygulandıran armağan
BODRUM Konacık Belediye Başkanı Mehmet Tosun, esnafın yeni yılını kutlamak, iyi dileklerini sunmak için dükkána girdi. Elinde poşet yılbaşı hediyesi getirmiş. Duygulandım, şaşırdım. Bunca yıldır bu kadar çok belediye başkanı gördük, böylesi başımıza hiç gelmedi. Poşeti açtım. Her sayfasında Atatürk’ün sözleri olan bir takvim... Beni hiçbir yılbaşı bu kadar sevindirecek olay olmadı.
Meryem ÇİRKİN
Yazının Devamını Oku 28 Aralık 2005
KAPIKULE gümrük kapısında 71 gümrükcü ve polis ile 35 free-shop işletmecisi olmak üzere toplam 196 kişi tutuklanırken, geçmişten bugüne Edirne’de hiçbir şeyin değişmediği anlaşılıyor. Kapıkule’de 21 yıl önce de bir altın ve döviz kaçakçılığı olayı yaşanmıştı. Ağustos 1984’te Volkan Turizm’e ait 34 UR 575 plakalı otobüste 258 bin Mark, 75 bin Dinar ele geçirilmiş ayrıca bir 2. operasyonda da 85 kilo altının rüşvet verilerek kaçırıldığı belirlenmişti.
O günlerde bu olaylarla ilgili 24 gümrükçü ile 22 polis tutuklanmıştı.
Maliye Gümrük Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Doğan Akin de gözaltına alınmış, Akin’e işkence yapıldığı iddiaları büyük tartışmalara yol açmış ve ‘Gümrük mafyasını kıracağım’ diyen Gümrük ve Maliye Bakanı Vural Arıkan azledilirken, İçişleri Bakanı Ali Tanrıyar da istifa etmişti. O günlerde, Kapıkule’deki polis ve gümrük görevlilerinin otobüste bulunan dövizlerden, 368 bin mark ile, 14 bin Irak Dinarı’nı tutanaklara geçirmeyip, aralarında paylaştıkları ortaya çıkmıştı. Bu operasyonda ayrıca Mehmet Ali Ağca ile Üzeyir Bayraklı adlı kişilerin, Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçtıktan iki gün sonra Kapıkule’ye gelip, bir polis memuru ve bir gümrük muhafaza memuruna 75 bin mark rüşvet vererek Bulgaristan’a kaçırıldığı da belirlenmişti.
41 RAKIMLI BÖLGE
O dönemde Ankara Tıp Fakültesi’nden ‘sağlık nedeniyle sadece 41 rakımlı bölgede görev yapabilir’ (Gümrük kapıları arasında arasında 41 rakımı ulunan tek yer Kapıkule) biçiminde rapor alan alan Kapıkule Gümrük Müdürü Mehmet Hanlı’nın kardeşi Mustafa Hanlı ise son olayda gözaltına alınanlar arasında yeraldı ancak serbest bırakıldı. Bu ilginç rapor, 21 yıl önce TBMM’de HP Milletvekili H. Avni Güler tarafından Meclis’te açıklanmıştı.
CANVER’İN ÖNERGESİ
21 yıl önce Kapıkule’deki altın ve döviz kaçakçılığı olayı üzerine HP Adana Milletvekili Cüneyt Canver’in verdiği araştırma önergesi de 23.10.1984 günü Meclis Genel Kurulu’nda ele alınmıştı. Hükümet adına kürsüye çıkan dönemin Devlet Bakanı Mesut Yılmaz ‘Kapıkule’de görevli memurlar, rüşvet karşılığı kaçakçılık olaylarına göz yummuşlar, bunun büyük boyutlara ulaştığı görülmüş, tayinlerde bazı kamu görevlilerine büyük çapta menfaat sağlanmıştır. Kapıkule’de TIR ve araç başına 20 Mark ile 50 Mark arasında rüşvet alındığı saptanmıştır’ demişti.
O zaman alınan rüşvet Mark’mış, bugün Euro; anlayacağınız 21 yıldır Kapıkule’de değişen bir şey yok.
Kapıkule sorumluları sadece alt rütbeli memur ve polisler mi acaba?
ERDOĞAN VE KAPIKULE
Meclis’te dün Baykal’ın, hükümetin Kapıkule’de uyuduğu biçiminde sözlerine karşılık, Erdoğan bu konudaki talimatı kendilerinin verdiğini söyledi.
Acaba öyle mi?
Edirne Bostanpazarı’nda Bulgaristan’dan kaçak getirilen içkilerin satışının yapıldığı Edirne polisine ihbar ediliyor, olayın free-shop işletmecileri tarafından organize bir iş olduğu anlaşılıyor. Savcılıktan teknik takip izni alınıyor. Daha sonra Edirne polisi, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bilgi veriyor. Yani Erdoğan’ın söylediği gibi o zaman bir ‘talimat’ yok. Gelişmelerden Kaçakcılık ve Organize Suçlar Dairesi’nin (KOM) daha sonra haberi oluyor.
Operasyonun ‘baş mimarları’ Edirne Cumhuriyet Başsavcısı Şenol Yılmaz ile Edirne Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yani hükümet değil.
‘O adam’ kim
MECLİS’te dün Maliye Bakanı Unakıtan, Baykal’ın Tempo dergisini göstererek dile getirdiği Kuşadası/Galataport-Ofer olayında Royal Caribbean Genel Müdürü John Tercek görüşmesi için Ceylan Otel’de yapılan toplantı konusunda ‘Yalan. Öyle bir toplantı olmadı, zaten bunlar o adam tarafından yazdırılıyor’ diye konuştu.
CHP’lilerin ‘Kim o adam’ diye sormaları üzerine bir isim vermedi.
Unakatın ayrıca, toplantıda Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci’nin (müdür veya vekil olarak) bulunmadığını açıklarken belki de dili sürçtü ve ‘Kilci o toplantıda yoktu’ diye konuştu.
Ancak Özelleştirme’nin kendisine bağlı olduğu sırada Abdüllatif Şener, 2003’ün başlarında Kilci’yi başkan yardımcısı olarak atamıştı. Bu sırada Mesut Yılmaz’ın asker arkadaşı Turgut Bozkurt başkandı. Daha sonra ÖİB Mart 2003’de Şener’den alınarak Unakatın’a bağlandı. Unakıtan, görevden aldığı bir ay sonrasına kadar Turgut Bozkurt’u by-pass ederek Kilci ile çalıştı. Bozkurt daha sonra görevden alınıp yerine Kilci atandı.
Ceylan’daki görüşme 2003 Nisanı’nın üçüncü haftasında yapılıyor.
Ayrıca Unakıtan, Kuşadası ihalesi ‘Ben Bakan olduğunda bitmişti’ dedi. Ancak o sırada Kuşadası için verilen tekifler açılmış, ancak ihale sonuçlanmamıştı henüz. Nitekim 28.4.2003’de Kuşadası grubu ihale bedelini ödeyemeyince 2. gelen Ofer’lerin ortak olduğu Caribbean’e verildi.
Tartışma, ihaleyi kazanan bir grup varken, 2. gelen firma ile neden pazarlık yapıldığı konusunda düğümleniyor. İşte, mektup ve Ceylan’daki görüşme önem kazanıyor. İçişleri Bakanı Aksu, 2003 sonlarında Ofer’in müdürü Tercek’in o tarihlerde Türkiye’ye gelip gelmediğini Pasaport Şubesi’den sordurarak açıklayabilir. Daha önce Vatan’dan Yavuz Semerci’nin dediği gibi Erhan Göksel ‘bulunmaz bir tanık’tır. Bu tartışma da artık böylece biter.
Prof. Akdağ’ın haberi var mı
Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne başhekim olarak atanmak istiyorum.’
- Siz kimsiniz?
Van Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde ortopedi profesörüyüm.
- Ümraniye’ye başhekim olmak istiyorsan ben ne dersem onu yapacaksın. Burada patron benim. Benim dediğimin dışında bir faaliyetin olmayacak.
Beni hiç kimse bu şekilde kullanamaz.
Bu konuşma İstanbul İl Sağlık Müdür ‘Vekili’ Mehmet Bakar ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’den istifa eden Prof. Fuat Akpınar arasında geçitiği belirtiliyor. Ve bir süre sonra Akpınar, Ümraniye’ye atanıyor ama başhekim olarak değil. Sağlık Bakanlığı’nda iplerin kimlerin elinde olduğunu görüyor musunuz?
Türk Tabipler Birliği neredesin?
Biliyor musunuz
KEMERBURGAZ’daki orman, imar ve kum-çakıl yağmasını sürekli olarak valilik, kaymakamnlık, Büyükşehir ve jandarmaya duyuran Eyüp Ziraat Odası Başkanı Halit Anıtaş’ın, oda binasının dün gece kurşunlandığını... KARTAL’dan Bakırköy Kaymakamlığı’na atanan Dursun Ali Şahin’in, makam odasında Atatürk’ün yanına Tayyip Erdoğan’ın resmini astığını...
GÜNÜN SÖZÜ
‘Yeni bir başlangıç yapalım, sigarayı kesinlikle bırakalım, ama kesin bırakalım.’
(Dr. Jan Klod Kayuka)
Çelik, eğitimi dinselleştiriyor
TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyesi Mustafa Gazalcı, Milli Eğitim Bakanı Çelik’in, AKP Gençlik Kolları’nın M. Akif Ersoy’u anma toplantısında ‘Siz dini bütün Müslümanlarsınız... Hikmet sahibi olacaksınız, gayret ve çalışma içinde olacaksınız ve Allah’a dayanacaksınız. Bugünkü aydınlarımızın en büyük problemi, sözleriyle gözlerinin aynı şeyi söylememesi’ dediğini hatırlatarak, bakanın bu konuşmasıyla ‘Öğretim birliğini bozarak adım adım eğitimi dinselleştirdiğini’ söylüyor.
Bakanın, 22.3.2005’te TBMM’deki konuşmasında da okullarda verilen din derslerinin yetersiz olduğunu, devletin ayrıca din eğitimi vermesi gerektiğini söylediğini hatırlatan Gazacı, tepkisini şöyle dile getiriyor:
‘Ulusal anlatımlardan hoşlanmadığını söyleyen Sayın Bakan, bakanlığının bütçesi için dağıttığı kitabın 34. sayfasında ‘Din insanın doğru düşünmesini, eğitimin temel amaçlarını gerçekleştirmeye yarar’ demiştir. Bu eleştirileri yanıtlamaya bile gerek görmemiştir. Döneminde Bakanlığın üst örgütünden en uçtaki okul müdürüne kadar atanan yöneticilerin çoğu dinsel görüşleri öne çıkaran yöneticilerdir. 14.12.2005 tarihinde yapılan Açık Lise Yönetmelik değişikliği orta ve yükseköğretimi dinselleştirmeye yöneliktir.
Hakkında TBMM verilen araştırma önergeleri bir türlü gündeme aldırmayan bakanın, demokratik, laik bir hukuk devleti bu kural tanımazlığına daha fazla izin vermemelidir.’
Gazalcı haksız mı?
Esnaf ağaları
ESNAF bir okurumuz ‘Hani bir laf vardır, cambaz ip üstünde oynuyor, diye’ diyerek esnaf kesimi kongrelerinin dikkatle izlenmesi gerektiğini söylüyor. Pazar gün yapılan İstanbul Esnaf Odaları Birliği’nin kongresi için şunları anlatıyor:
‘Birliğin 22 yıldan beri başkanlığını yapan ve bu seçime ‘İyi Su Satıcıları Oda Başkanı’ sıfatıyla katılan Suat Yalkın’ın karşısına İstanbul Oto Sanatkarları Esnaf Odaları Başkanı Mustafa Keskin çıktı. ‘Beyaz’ ve ‘turuncu’ listelerin ikisinde de Suat Yalkın yer aldı. Sonra beyaz listeden istifa etti. Yalkın önce AP’li idi, sonra ANAP’a geçti, Demirel-Çiller döneminde DYP’li oldu, bugün ise AKP’li oylara sığındı. Sonuçta Beyaz Liste 439 oy alırken Yalkın’ın turuncu listesi 513 oyla başkanlığı yeniden sağladı.’
Gözler Ankara’da bugünkü, Derviş Günday’ın başkanlığını sürdürdüğü Şoförler Odası’nın seçimi...
Yazının Devamını Oku 27 Aralık 2005
İSTANBUL’daki Ümraniye Devlet Hastanesi ile ilgili olarak birçok haksız uygulamayı bu köşede sergilemiştik. Yeni öğrendiğimize göre, 1.5 yıl önce açılan hastane, daha henüz ameliyathaneleri, servisleri, yoğun bakım, kan merkezi ve laboratuvarları çalışmamasına rağmen ‘sihirli’ bir el tarafından ‘Eğitim Hastanesi’ne dönüştürülüvermiş. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş; iktidar böylece atanacak şef ve şef yardımcılarına kadro açmış, hem de uzun zamandır görevden almak için ‘kılıf’ aradıkları başhekim, ‘Eğitim Hastanesi’nde başhekimlik yapamaz’ formülüyle başka yere atanmış.
Bir hastanenin Eğitim Hastanesi olabilmesi için Tababet Uzmanlık Tüzüğü’nde şöyle deniyor:
‘Eğitim Hastanesi olacak hastanelerin asgari 300 yatak sayısına sahip olması, idari, personel, alet-teçhizat yönünden çağın tıp hizmetlerine uygun eğitim verebilecek yapıda ve kapasitede olması gerekir.’
Ümraniye Devlet Hastanesi, projesinde 250 yataklı olarak gösteriliyor. ‘Sihirli el’ onu káğıt üzerinde 320 yataklı yapmış. Yasal mı, değil tabii, ‘ben yaptım oldu zihniyeti’.
Geceleri eleman yokluğundan ameliyathanesi kapalı olan, kan merkezi bulunmayan, patoloji laboratuvarı olmayan, yoğun bakımları çalışmayan, velhasıl 600 personeli olması gerekirken ancak 142 personeli bulunan bir hastane bırakın Eğitim Hastanesi olmayı, daha ‘hastane’ bile olmuş sayılmaz.
6 KEZ GÖREVDEN ALINDI
Bakan Prof. Akdağ ve İl Sağlık Müdür Vekili Mehmet Bakar’a, ‘Siz olsanız böyle bir hastanede uzmanlık eğitimi almak ister miydiniz?’ diye sormak gerekir.
Gerçi Bakar, intaniye uzmanlığını bundan daha kötü koşullara sahip Azerbaycan’daki bir hastaneden almış, Allah’ı var o da bu işi yapıp halkın sağlığını tehlikeye atmıyor. Ama İstanbul’daki 30 bin sağlık çalışanının ‘akıl ve ruh sağlığının’ tehlikeye atıldığı kesin...
‘İSTANBUL SAĞLIK BAKANI’
Bakar, bunlardan biri olan ve daha önce 6 defa görevinden alınıp her seferinde yargı yoluyla göreve iade edilen Dr. İlhan Eğilmez’i bu kez (çok sevdiğinden olsa gerek) başhekimlikten alıp İl Sağlık Müdür Yardımcısı olarak yanına almış... Almış ama hiçbir görev vermediği gibi ‘saray’dan bozma eski arşiv olan, penceresi ve kalorifer tesisatı bile bulunmayan, ancak katalitik sobayla ısıtılan bir odaya kapatmış!
Bakar, kendisini ‘İstanbul’un Sağlık Bakanı’ ilan ettiğine göre, Bakan Akdağ’ın bu işlerden haberinin olduğu sanılmasın sakın... Olsa ne fark eder ki?.. Her şey kapalı kapılar ardında yapılıyor; İstanbul’da sağlık camiasındaki sıkıntı bu yüzden.
Dr. Eğilmez’in diğer il sağlık müdürleri gibi şirketleri, otomasyon yazılımları ya da hastanelere pazarlayacak herhangi bir medikal firması yokmuş!
Bakar’ın tarikat arkadaşlarının kurduğu ‘Hayat Vakfı’nın yönetiminde birlikte olduğu kişiler bugün il sağlık müdürlüğü nezdinde etkin isimler sayılıyor; Dr. Adem Doğruyol (İl Sağlık Müdür Yardımcısı), Dr. Erhan Sarışın, Dr. Kerem Kınık ve Dr. Ahmet Özdemir gibi... Tümü de devlet hastanelerine döner sermaye programı satan ‘4T’ firmasının kurucuları yasal olarak...
Ayrıca AMS firmasından ihale yoluyla hastanelere dağıtılmak üzere 350 milyara alınan 80 adet kuvözün neden çalışmadığını ya da 2004 yılında İl Özel İdare bütçesinden 22 trilyona sadece 3 medikal firmayı ‘davet’ etmek suretiyle yaptığı ihalelerde alınan malzemelerin kalitesi hakkındaki şikáyetleri aylardır nedense soruşturulmuyor?
(Bir okurumuz uyarmıştı... Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın kayınbiraderi olan Sağlık Bakanlığı Müsteşar Muavini Dr. Cihansel Erel, eniştesine bu konularda hiç mi bilgi vermez?)
Ne AKP İstanbul il örgütünün, ne İstanbul Valiliği’nin, ‘memurları’ sayılan Bakar’a bir türlü söz geçiremediği herkesin dilinde.
DR. BAKAR KİMDİR?
Dr. Bakar bu gücü kimden alıyor?
Hakkında ‘sahte evrak düzenlemek ve tarafsız olarak görev yapmamaktan’ dolayı ‘idari görev yapamaz’ biçiminde müfettiş raporu olmasına karşın Başbakan’dan mı?
Bakar’ın, Bakan Akdağ İstanbul’a geldiğinde karşılayıp uğurlamadığı tıp çevrelerinin dikkatini çekiyor.
Başbakan Erdoğan’a seçim öncesinde, savcılığa ifade vermeye gitmemesine neden olan ‘gastroenterit (ishal)’ raporunu (veren Dr. Hikmet Feyizoğlu) onaylayan o zamanki Haseki Hastanesi Başhekim Yardımcısı’nın Bakar olduğunu unutmamak gerekiyor.
İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ne hikmetse iki yıldır ‘vekáleten’ yürütülüyor.
Unakıtan ve CHP’liler neden kapışıyor
MECLİS’te bütçe görüşmelerinde bir Maliye Bakanı’na dönük ilginç iddia ve tartışmalar bugüne kadar yaşanmış olaylar değil. Bu nedenle TBMM’deki bütçe görüşmelerinin dikkatle izlenmesi gerekiyor.
Maliye Bakanlığı bütçesi görüşülürken Bakan Unakıtan’ın işim var diye ayrılması, yerine Beşir Atalay’ı bırakması... Ancak CHP’lilerin ‘Sorulacak sorularımız var’ diye tepki göstermesi karşısında geri dönmesi... CHP’li Muharrem İnce’nin, bakanın ‘alnım temiz’ demesine, ‘vatandaşın o alna tokat atmak istediğini’ söylemesi... Bunun üzerine kavgaya dönük tartışmalar çıkması... Daha önce AKP milletvekili Turhan Çömez’in, bakanın oğluyla ilgili bazı iddiaları gündeme getirmesi.... Ardından önceki gün ve dün CHP’lilerin gündeme getirdikleri iddialar karşısında bakanın Ofer’den mektup almadığını, Ceylan Oteli’nde görüşme yaptığı iddialarını reddettiğini söylemesi, hatta mektubun altındaki imzanın sahte olduğuna yemin etmesi...
Ve bu gelişmeler sırasında AKP’lilerin kendisini pek savunuyor gözükmemesi...
Daha önce, İsrailli işadamı Ofer’in ortağı olduğu Royal Caribbean adlı gemicilik firması müdürü John Tercek’in mektubu için, Ofer’in Türkiye temsilcisi Mehmet Kutman’ın ‘O mektubu Unakıtan’a göndermeyin’ açıklamasını (11.11.2005) yapması, buna karşılık Erhan Göksel’in mektubun Türkçesinin bakanlık özel kalem müdürlüğüne gönderildiği ve bakanın Ceylan Otel’de bu müdürle görüştüğü konusunda (13.11.2005) ısrar ettiğinin köşemizde yer alması...
TEMPO Dergisi, bu haftaki sayısında da, tanık ve belgelere dayalı olarak bakanın doğru söylemediğinde ısrar ediyor...
Birilerinin ortaya çıkıp, lafı kırıp bükmeden her şeyi ortaya koyması gerekiyor mu?
Yazının Devamını Oku 25 Aralık 2005
SAĞLIK Bakanlığı’nın, Maliye Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü çalışmalar sonucunda, bedeli devlet tarafından ödenen ilaçlara yeni kurallar getirildi. Bir reçetede 4 kalemden fazla ilaç olmayacak, 7 günden daha uzun süre ilaç kullanmak için reçete yazılamayacak. İlaçların önemli bir kısmını pratisyen hekimler yazamayacak, uzmanların yazacağı reçetelerde birçok ilacı sadece belirli uzmanlık alanındakiler yazacak, hatta çok sayıda ilaç için de sağlık kurulu raporu gerekecek.
IMF’NİN TALİMATI
Sağlık Bakanımız sık sık doktor sayısının çok az olduğundan bahsediyor, birçok ilimizde uzmanlık kadroları boş... O ilde ilgili alanda uzman yoksa reçete yazdırmak için başka illere gitmek gerekebiliyor. Herhalde düşünüyorlar ki, hastaların bir kısmı il il, hastane hastane gezip ilgili dalda uzman olup olmadığını araştırır, bulduğu zaman kuyruklarda, sağlık kurullarının peşinde koşarlarken ömürleri vefa etmeyecek; bir kısmı da bezip, borç harç ilaçlarını almaya çalışacak, böylece devletin yükü azalacak.
Bu uygulamaların arkasındaki niyet ve kuvvetin ne olduğu bir süre önce medyaya yansımıştı.
IMF yetkilileri, devletin sağlık harcamalarının azaltılmasını istemişlerdi.
Aslına bakarsanız ilacı kısmak, toplam sağlık giderlerini azaltmaz, tam tersine, zamanında önlenemediği ya da tedavi edilemediği için hastalıklar büyür, daha masraflı işlemler örneğin ameliyatlar gerektirebilir.
Bu hizmeti sürdüren doktorlar da, bu kısıtlamaların hastaların tedavisini aksatacakları görüşünde... Sanal bir hekimler kulübü olan doktoruz.com sitesinde yapılan ankette, katılanların yüzde 90’dan fazlası bu kısıtlamalara karşı.
SEVK MEMURLARI MI
Bir yandan aile hekimliği sistemini getirerek hastaların ’Birinci Basamakta’ tedavi edilmesini planlıyorsunuz, öte yandan da birinci basamakta hizmet verecek pratisyen hekimlerin elindeki tedavi olanaklarını kısıtlıyorsunuz. Bu adamlar sadece ’sevkle’ görevli trafik memurları mı olacaklar?
Diğer yandan hastanelerde yığılmaları önlemek istiyorsunuz; ama neredeyse Batı ülkelerinde marketlerde reçetesiz satılanların dışındaki tüm ilaçlar için, hastaların uzmanların kapılarına yığılmalarını sağlıyorsunuz. Üstelik bir de ’Sağlık Kurulu’ gibi ucube uygulamayla diğer uzmanlık dalındaki uzmanların yazdığı reçeteleri onaylamalarını istiyorsunuz. Bir örnek verirsek, bir kadın-doğum uzmanı, hastasına bir reçete yazıyor, siz bu uzmanınıza güvenmiyor ve göz, nöroloji, ortopedi, cerrahi vs. gibi bu konuda eğitimi olmayan diğer dallardaki uzmanlara onu denetletiyorsunuz. Bir mizah yazarı bu işe bir el atsa ’bestseller’ bir kitap çıkması işten bile değil.
Yani hekimlere diyorlar ki, siz hastaların tedavisiyle fazla ilgilenmeyin, az ilaca bol bol imza atın, hastalar size her hafta gelsin, bir imza daha atın, ’performans’ artar, döner sermayeden de daha fazla para alırsınız.
Bu arada hastalar ne mi olacak?
Hay Allah, şu hastalar olmasa, Sağlık Bakanlığı yapmak ne güzel olacak...
Dr. Gündüz TEZMEN
GÜNÜN SÖZÜ
"Bir avuç sabır, bir kova beyinden üstündür."
(Hollanda atasözü)
Yıldırım’dan açıklama
ULAŞTIRMA Bakanlığı’ndan dünkü "Sivil havacılık, denizci ve TSE’ci iki bürokrata teslim" yazımıza bir açıklama geldi. Açıklamada, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nde (SHGM) kadroculuk yapıldığı iddialarının doğru olmadığı belirtilerek, "Hükümetin göreve geldiğinden beri geçen üç yıllık dönemde bu kuruma siyasi gerekçelerle atanmış personel bulunmadığı, tüm çalışmaların kurum içinde yükseltmeler şeklinde yapıldığı" ifade ediliyor. Açıklamaya göre, Bakan Binali Yıldırım’ın göreve gelmesinden sonra teşkilata sadece, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden bir pilot daire başkanı olarak atandı; ancak görevden alınan personelin mahkeme kararıyla göreve iade edilmesi üzerine bu atama geri çekildi.
Yazıda adı geçen Dr. Ali Arıduru’nun, makine mühendisi, yüksek lisans ve doktorasını da aynı konuda tamamlamış teknik bir personel olduğu, iki yıldan beri Bakan Yıldırım’ın sivil havacılıkla ilgili verdiği görevleri takip ettiği, SHGM’de Genel Müdür Yardımcısı olarak ’görevlendirme’ yoluyla istihdam edildiği, kanun gereği çıkarılması zorunlu olan yönetmeliğin hazırlanmasında çalışmalar yaptığı... Bakanlık Müsteşar Yardımcısı Barış Tozar’ın, denizci kökenli olup denizcilik alanında uzak yol kaptanı, teknik bir personel olduğu, Avrupa-Asya ulaşım koridorları Treseca’nın Türkiye Genel Sekreterliği görevini de yürüttüğü. Genel Müdür Topa Bilgetin Toker’in daha önceki dönemden kalan bir bürokrat olması sebebiyle görevden alındığı iddiasının da gerçeği yansıtmadığı, hakkında DHMİ Genel Müdür Vekilliği dönemde bir işlemden ötürü Ağır Ceza’da yargılanmasının sürdüğü... Göreve dönmek için açtığı davayı kazanmasından sonra bakan tarafından görevine iade edildiği ve kendi isteğiyle bu görevinden affını istediği belirtilen açıklama şöyle bitiyor:
"Sonuç olarak, hakkında hüküm verilene kadar insanların masum olduğu hukuk kuralı vardır. Ayrıca bakanlığın kimin hakkında dava açıldığı ve devam ettiği gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Bu kapsamda yapılan yeni tasarrufun kurum içinde bir kan değişimi olarak algılanmasını ümit ederiz."
BİLİYOR MUSUNUZ
SAĞLIK Bakanı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nin yasayı iptal etmesinden sonra hemen bir gece şef ve şef yardımcısı yapılan 141 ismi kamuoyuna açıklayan CHP Denizli Milletvekili Mehmet Neşşar’ın, bu atamalarla ülkenin sağlık sisteminin geleceği bakımından büyük ve telafisi güç bir yara almış olacağını söylediğini... BU yılki ’SODEV İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü’nün, yarın 18.00’de Taxim Hill Otel’de yapılacak SODEV Yılsonu Kokteyli’nde, Prof. Türkan Saylan’a verileceğini...
Yazının Devamını Oku 24 Aralık 2005
GÜNÜN SÖZÜ
"Su kaynakları tükenme noktasında, artık Trakya yeni sanayiler ve göçü kaldıramaz."
(Trakya Üniversitesi’nden
Prof. Halim Orta)
Sivil havacılık, denizci ve TSE’ci 2 bürokrata teslim
AKP iktidarı, kendi yandaşlarına geçit vermek için Sivil Havacılık Teşkilatı’nda nasıl bir ’operasyon’ gerçekleştirdi?
Anlatalım:
Ulaştırma Bakanlığı, önce Sivil Havacılık Teşkilat ve Görevlendirme Yasası’nı değiştirdi, Meclis’ten geçen yeni yasa 18 Kasım tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Yeni yasa kadroları lağvettiği için Sivil Havacılık Genel Müdürü Topa Bilgettin Toker, yeniden genel müdür olarak görevlendirildi. Ancak önceki gün birden görevden alındı.
Ama bizim anlatacaklarımız başka.
Gündeme gelen bir isim var; Ali Arıduru... İsmi, TSE Sakarya İl Müdürlüğü ve Kalite Derneği Başkanlığı’nı yürüttüğü dönemden biliniyor.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım kendisini ’danışman’ yapıyor. Arıduru aynı zamanda Sakarya’da TCDD’ye vagon üreten TÜVASAŞ Yönetim Kurulu üyesi...
Arıduru, Bakan danışmanı iken Demiryollar, Limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı (DLH) Genel Müdür Yardımcılığı’na atanmak isteniyor ancak ataması Cumhurbaşkanı Sezer’den dönüyor. Makine mühendisi olan Ali Arıduru’nun veto nedeninin hakkındaki iki dava olduğu biliniyor.
Vetodan sonra bakan Yıldırım, Arıduru’yu Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcılığı’na ’vekaleten’ atıyor. Bununla da da kalınmayarak Sivil Havacılık Yasası’nın yönetmeliklerini hazırlayan ’komisyonun’ başkanlığına getiriliyor. Yani, atama yöntemini kendin belirle, kendini atat!
Şimdi elimize Sakarya’dan ulaşan bir belgeye dönüyoruz.
Arıduru, Sakarya’da iken TSE ile Kalite Derneği arasındaki para ilişkileri nedeniyle Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ’zimmet, dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanmak’ suçlarından yargılanıyor ancak 19.4.2005 tarihinde ’delil yetersizliği’nden beraat ediyor. Arıduru hakkındaki Sakarya Gümrük Müdürlüğü’nde, bilirkişilik yaptığı bir olayda ’beş yaşından büyük makinelere 5 yaşından küçük şeklinde’ onay verdiği gerekçesiyle ’resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık’ iddiasıyla yargılandığı davadan da beraat ediyor. Ancak Yargıtay kararı bozuyor. Halen süren davaya Sakarya Gümrük Müdürlüğü müdahil olarak katılıyor. (Tekel’in Ispanya’dan satın aldığı 2. el sigara makinelerine (yurtdışı edildi) ’yeni’ raporunu verenlerin kulakları çınlasın!)
TOKER GÖREVDEN ALINDI
Ve önceki gün birden Toker ’kan değişimi’ neden gösterilerek görevden alınıyor. Sivil havacılıkla ilgili son zamanlarda basında yer alan "Başbakan’ın Yeni Zelenda-Avustralya gezisinde gündeme gelen ETOPS (uzun mesafeli operasyon uçuş yetkisi)... Türk hava sahasının Mısır’dan gelen bir Alman yolcu uçağı ve Güney Kıbrıs’tan gelen bir Amerikan kargo uçağı tarafından delinmesi..." gibi haberlerin basına sızdırılmasından Toker’in sorumlu görülmesinin etken olduğu iddia ediliyor.
Havacılık çevrelerinden bir dostumuz, bu görüşe katılmayarak "Bunlar bahane; asıl amaç kadrolaşma... Bu yasanın genel müdür Toker’i görevden almak için çıkarılmadığını kim söyleyebilir ki? Yeni yasa ile 6 ay içinde yeni atama yapılması gerektiği için bu operasyona gerek duyuldu" diyor.
Şimdi Sivil Havacılık’ın dünden itibaren ’amiri’ kim diye soracak olursanız, görünürde Müsteşar Yardımcısı Barış Tozar (Kıyı Emniyeti eski Genel Müdürü) gözüküyor ama esas olarak perde arkasında Ali Arıduru (Eski TSE’ci) bulunuyor.
İşlerimiz dilenir ki, Allah’a emanet edilmemiştir!
Yazının Devamını Oku