Yalçın Bayer

Marmara’daki musilaj olayını ‘Haliç’in pisliği’ başlattı

16 Haziran 2021
Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı bünyesinde yıllardır yürütülen, Marmara Denizi’ni araştıran “MAREM” projesinin lideri Hidrobiyolog Levent Artüz, 14 Haziran 2021 akşamı düzenlenen Zoom toplantısında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcıları Faik Öztrak ve Ali Öztunç’a Marmara Denizi’nin yaşadığı son çevre felaketini anlattı. Toplantıya, Tekirdağ’lı işinsanı Cem Çetintaş da katıldı.

Levent Artüz bu görüşmede Marmara’nın yaşadığı felaketin yakın tarihini anlatırken, Marmara Denizi’nin ölümünü su üstüne çıkaran müsilaj olayının nedenleri için, bu sürecin 1989 yılında Haliç’in pisliğinin Marmara’ya atılması ile başladığının özellikle altını çizdi. “Bugün gelinen noktada öncelikle yapılması gereken bütün bu sürecin sorgulanarak, nasıl işe yaramayan arıtma tesislerinin yapıldığının; ne kadar büyük paralar harcandığının ortaya çıkarılması gerektiğidir” dedi.

Bu felakete uzun vadede çözümü başlatabilmek için öncelikle yapılacak işin Marmara’yı her türlü atığın boca edildiği bir alıcı ortam, bir ‘çökertme havuzu’ olarak kullanmaktan vazgeçilmesi olduğunu belirten Levent Artüz “Eğer bu pervasızlık iki ay daha sürer ise ve özellikle de uygulanmaya başlanan Ergene Derin Deniz Deşarjı acilen durdurulmayıp, deşarja birkaç ay devam edildiği takdirde müsilaj veya benzeri bir felaket Karadeniz ve Ege’ye ulaşıp uluslararası bir sorun boyutunu kazanacaktır” dedi.

GÜNÜN SÖZÜ

“Üçüncü bir ittifaka gerek olduğunu görüyorum.” (Cem Uzan-Bizim TV’deki konuşmasından)

İZMİR’E CİTTASLOW MÜJDESİ!

İZMİR Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmirlilere bir müjde verirken “Bugün, hepimizin geleceğini belirleyecek ve İzmir’in refahını herkes için büyütecek bir başlangıç günü” diye söze başladı ve devam etti:

“Büyük bir gururla açıklamak istiyorum ki, İzmir dünyanın ilk ve tek Cittaslow (sakin şehir) Metropolü unvanını aldı. Dahası, dünyanın diğer şehirlerini bu ağa dahil etmek için öncülük görevi üstlendi.” İzmir’in bu önemli gününde İzmir’in gelişiminde büyük katkısı olan Ahmet Piriştina’nın 17. ölüm yıldönümü olduğunu hatırlatarak rahmet ve minnetle andıklarını söyledi. İzmir’in son bir yıl içinde depremi, seli, tsunamiyi, yangını yaşadığını belirtirken “Doğanın sağlığını korumadan kendi sağlığımızı da koruyamayız. Gezegenimiz iyiyse, biz de iyiyiz. O hastaysa, biz de hastayız” dedi. İtalya’da 12 Haziran’da Uluslararası Cittaslow Birliği’nin Genel Kurulu’nda İzmir’in dünyanın ilk Cittaslow Metropol kenti ilan edildiğini anlatan Soyer, hareketin 2009’da ilk olarak Seferihisar için kabul edildiğini söyledi. Seferhisar’dan sonra Türkiye’den 17, KKTC’den de 4 kent ağa üye oldu. Soyer, 2013’ten bu yana Uluslararası Cittaslow Birliği’nin Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Cittaslow aslında nüfusu 50 binin altında olan kentlerin sahip olabileceği bir unvan. Soyer daha sonra şu bilgiyi verdi: “Bu çalışmaların sonucunda sadece dünyanın ilk Cittaslow Metropolü olmakla kalmadık, aynı zamanda Cittaslow Metropol normlarını evrensel ölçekte tanımlayan şehir olduk. Cittaslow Metropol’ün bize vereceği kazanımları altı ana başlık altında topladık. Toplum, kentsel direnç, herkes için gıda, iyi yönetim, hareketlilik ve Cittaslow mahalleleri, yani sakin mahalleler. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı ve planladığı birçok proje ve yatırım Cittaslow Metropol kriterleri ile uyum gösteriyor.

NE KAZANACAĞIZ?

Yazının Devamını Oku

Sasalı’da neler gördük... İzmir’de bir tarım modeli

15 Haziran 2021
İzmir Büyükşehir Belediyesi “Başka bir tarım mümkün” mottosuyla yerel yönetimlerin tarıma olan bakış açılarını değiştiriyor.

İklim değişikliği ve salgının, tarımda kendi kendine yetebilmenin önemini bir kez daha gündeme getirdiği şu günlerde, tarımın tüm problemleri iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarıyla tetikleniyor.

Kuraklık, zararlılar, tohumculuk, toprak yapısı... Tüm bunlar üzerine çalışılması gereken konular.

İzmir Büyükşehir Belediyesi daha önce Seferihisar’da yapılan çalışmaların da deneyimiyle kırsal kalkınma ağırlıklı, şehir tarımını yönetecek, sağlıklı, sürdürülebilir gıda kaynakları için projeler üzerinde çalışıyor..

Sasalı’da kurulan ‘İzmir Tarımını Geliştirme Merkezi’nde ‘dikey tarım’, ‘susuz tarım’ ve ‘yerel tohum’ gibi çeşitli tarım disiplinleri üzerine çalışmalar yapılıyor.

2080 yılı Türkiye kuraklık senaryosu öngörüsüyle kurulan kontrollü alanda, dönemin koşullarına uygun toprak yapısında tarım faaliyetlerinin nasıl sürdürülebileceğine dair bilimsel çalışmalar ile geleceğin tarımı için bilgi üretiliyor.

İzmir çevreyle uyumlu, gezegen ile dost, insan ve çevre merkezli bir tarım için sektörün tüm paydaşlarıyla yaptığı işbirlikleriyle Türkiye tarımı için örnek çalışmalar yapıyor, bilimi tarıma entegre ediyor.

Aziz Kocaoğlu tarafından başlatılan ‘İzmir Tarımı’ projesi, Tunç Soyer ve ekibiyle tarımın geleceğine yön verecek gibi duruyor.

Merkezde küçük üreticiler için tanıtım, pazarlama gibi konularda da destek hizmetleri sunuluyor.

Yazının Devamını Oku

Belanın adı: Çamur gibi koyu sıvı

11 Haziran 2021
Herkes merak içinde... Kiminle konuşsam lafa ‘Marmara’ ile giriyor, ‘Ne olacak’ diye devam ediyor sözlerine... Marmara Denizi’nden bahsediyorum. Marmara, su yüzeyini saran ve halkın ‘deniz salyası’ dediğimiz ‘müsilaj’la boğuşuyor. Covid-19 salgını nedeniyle nasıl ki günlük konuşmalarda ‘filyasyon’, ‘entübe’ gibi tıbbi kelimeler bolca kullanılmaya başlandı ise ‘müsilaj’ kelimesi de öyle oldu. ‘Müsilaj’ kelimesi TDK sözlüğünde yok.

Türkçeye bir kelime olarak Fransızca ‘Musilage’, İngilizce ‘Mucilage’ veya İtalyanca ‘Musilage’den geçmiş. Kelimenin etimolojik kökeni ise geç Latinceden geliyor. ‘Mucilago’ yani çamur gibi koyu sıvı anlamında.

Marmara, tüm çevresi bir ülke sınırları içinde kalan dünyadaki tek deniz. Yüzeyi 11 bin 350 kilometrekare... Adalarında bol miktarda mermer bulunması yüzünden bu isim verilmiş. Yunanca Marmaros, mermer anlamına geliyor. Marmara’ya kıyısı olan yedi ilde (İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Yalova ve İzmit) vahim bir durum yaşanıyor. Marmara’nın sadece binde biri salya ile kaplı olsa, 11 kilometrekarelik bir alan; yani 11 milyon metrekare anlamına geliyor. Araştırmalarda, sadece deniz yüzeyinde ‘müsilaj’ değil, 15-20 metre derinliğe kadar jelimsi bir yapının olduğu söyleniyor. Gelişmeleri detaylı tekrara gerek yok. Alınan su örneklerinde bir litrede 0,8 milimetreküp oksijen ölçülmüş. Halbuki deniz içindeki yaşamsal faaliyet için alt sınırın 2 milimetreküp olduğu söyleniyor. Açıklamalara göre, oksijenin azalmasına ve müsilaja neden olan iki şey “azot ve fosfor” yükleri. Sebebi de yıllardır denize akıtılmış yükler.

New York Şehir Üniversitesi’nden Prof. Andre Aciman, ‘Proust okumak insanı okumaktır’ diyor. Yalnız Fransa’nın değil dünya edebiyatının bir ustası olan Fransız yazar Marcel Proust’un şu sözünü hiç unutmamalıyız: ‘İnsan en çok kaçtığı şeyden asla kurtulamıyor.’ İşte bu bugün Marmara’da yaşanan şey, yıllarca evsel ve sanayi atıklarını arıtmaktan kaçmanın bir sonucu. Proust’un dediği gibi bundan kaçış yok, kurtuluş da yok. Şimdi acı gerçekle yüzleşiliyor. Her kaçılan gerçeğin altında bir başka gerçek daha var. O da gerçeğin sıkı bir takipçi olması. Sorun kaçtıkça kartopu gibi daha da büyüyor. Çevreyi kirletenler, kirletilmesine seyirci kalanlar aslında bugüne ve geleceğe ihanet ediyor.

GÜNÜN SÖZÜ

“İnsanın yalnızca gerçeğin ne olduğunu bilmesi yeterli değildir, doğruyu yapması da gereklidir.” Johann Wolfgang von GOETHEKöşemiz aktörlerinin vakalarıKORKMAZ, ESKİ ORTAĞINI KURŞUNLATMIŞ

SÖZ ettiğimiz bu iki isim, ne yazık ki, bizim köşemizden kamuoyuna tanıtıldı. Ankara siyaset kulislerinde yakından tanınan SBK Holding’in sahibi kaçak Baran Korkmaz’la çeşitli vesilelerle yakın olan bazı isimlerin tedirginlik yaşadığını belirtmek isteriz. “Ya benim adım da ortaya çıkarsa?” Korkmaz, büyük oyunlar oynadı; bunları gerektiğinde köşemizden anlattık. Çok kişiyi mağdur etti, yalan söyledi. ‘Mal varlığı değerini aklama’, ‘haksız kazanç’ ve ‘karapara’ gibi bir dizi yolsuzluk iddiası ile suçlanıyor.

Cumhuriyet’te dün Miyase İlknur’un “Yurtdışına kaçan Korkmaz’ın ortağının savcılık tutanağını açıklıyoruz. İfadesini değiştirmeyen ortağa 5 kurşun” manşeti vardı. Korkmaz’ın eski ortağı Bereket Öner, karapara aklama soruşturmasında Korkmaz’ı suçluyor ve “İfadeyi değiştirmeyince, 29 Nisan günü silahlı saldırıya uğradım” diyor. Bereket Öner, Ankara Ticaret Odası eski Başkanı, CHP milletvekili Sinan Aygün’ün kızı ile bir süre evli kalmıştı. Başına gelenlerden sonra ilk kez bize konuşan bu genç iş insanı, saldırının arkasında Korkmaz’ın olduğunu ileri sürüyor ve saldırganların da Yakup Süt çetesi üyeleri olabileceğini söylüyor. Korkmaz ve Bereket Öner’le ilgili olarak bilgi edinmek isteyenler köşemizdeki bu yazılara bakabilir:

16.11.2017: ‘2. Zarrab Vakası mı?’, ‘Sezgin Baran kimdir?’, ‘Bereket Öner: Ateş içine düştüm, yanan 5 fabrika, Bora Jet’e el konulması olayı’.

Yazının Devamını Oku

İstanbul’da Arap diyasporası

10 Haziran 2021
“Bugün Türkiye, büyük bir çoğunluğu Osmanlı’nın eski başkentinde yaşayan birkaç yüz bin Iraklıya, otuz binden fazla Mısırlıya, on binlerce Libyalı, Yemenli, Filistinli, Cezayirli, Faslı ve Tunusluya ev sahipliği yapıyor. Muhalifler, mülteciler ve göçmenler, burada yazarlar, öğrenciler ve turistlerle iç içe geçmiş durumda. Aix-en Provence’daki Science Po’da doktora öğrencisi olan Nouran Gad, ‘Arap uluslarının bu kadar temsil şansı bulduğu dünyadaki tek yerin İstanbul olduğuna’ vurgu yapıyor.

Türkiye’nin büyük şehri İstanbul, Mağrip kökenli Araplar için önemli bir çekim merkezi. Brüksel’de yaşayan genç matematik öğrencisi Yasmine G. tek bir şeyin hayalini kuruyor; ‘İstanbul’da yaşamak’... Faslı ve Belçikalı olan 22 yaşındaki genç şu an için Türkçe dilbilgisi kitaplar toplayıp diplomasını alır almaz denemek için bir yıllığına İstanbul’a gidecek. Belçika’da Müslüman olmak hâlâ iyi karşılanmıyorsa da “Batılı yönünü inkâr edemeyeceğini” söylüyor. ‘İnsanların, yargıların ağırlığıyla ufalandığı’ ailesinin ülkesinin aksine Türkiye onun için İslam ve modernite arasında ideal bir denge sunuyor.”

7 Haziran tarihli Cumhuriyet’in ‘Le Monde diplomatique’ ekinde yer alan ‘İstanbul’da Arap diyasporası’ başlıklı yazıdan özetlenen yukarıdaki bölümde “Birçok konuda Türkiye, ülkedeki Arap diyasporasını etki aracı olarak kullanıyor. İstanbul, parçalanmış Arap dünyasının aynası” ifadeleri yer alıyor.

Gazeteci Killian Cogan’ın ilginç ve renkli yanları ile dikkat çeken 1,5 sayfa hacmindeki yazısını Deniz Dirican tercüme etmiş. İstanbul’daki Arap dünyasını tanımak, Türkiye’nin yakınlaştırıcı tavrı ve Erdoğan sevgisi konusunda dikkat çeken unsurlar bize yeni birçok şey öğretiyor gibi.

GÜNÜN SÖZÜ

“Türkiye’de her şey olunur, rezil olunmaz.” Murathan MUNGAN

DENİZLERİN EVRİMİ KITALARIN OLUŞUMU

YAŞAMIN denizlerde başladığını ve şu ana kadar dünyadakine benzer bir denizin henüz uzayda bulunmamış olduğunu, bu ortamın evrimini, yapısını ve karşı karşıya kaldığı tehlikeleri çok iyi bilmemizi gerektiriyor. Son zamanlarda denizlerdeki tahribatın hızla artmış olması bilim insanlarını endişelendirmektedir.

Karalarda canlıların varlığının ancak sağlıklı bir deniz yapısıyla mümkün olabileceği bilinmektedir. Birçok büyük deniz canlısının soyu tükenme sürecine girmiş; en büyük besin kaynağımız olan deniz ürünleri neredeyse stok olarak yarı yarıya azalmıştır. Halkın anlayabileceği bir sadelikle denizlerimizin evrimi, yapısı ve tehlike durumunun yazılması zorunlu hale gelmiştir. Yeni bilgileri de göz önüne alarak ve bir başlangıç olarak

Yazının Devamını Oku

Marmara’ya daha OSB atıkları gelecek

9 Haziran 2021
CHP Tekirdağ Milletvekili Dr. İlhami Özcan Aygun, Marmara Denizi’ndeki büyüyen sorun ve Ergene Nehri’nin kirliliği üzerine Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ile Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle iki ayrı önergeyi TBMM Başkanlığı’na sundu.

Aygun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 Kasım 2020 tarihinde yaptığı açıklamada, “Marmara Derin Deşarjı Eylem Planı”nı devreye sokmaktan bahsettiğini anımsattı. Bu projenin halen tamamlanamadığını, ancak Organize Deri Sanayii’nden şu anda günde 10 bin metreküp arıtılmış su bırakıldığını kaydeden Aygun, “Marmara Derin Deşarjı” tamamlandığında, Tekirdağ ili sınırları içinde 8 OSB ile Kırklareli ili sınırları içinde iki OSB’den olmak üzere toplamda 10 adet OSB’den çıkan ve Ergene’ye bırakılan atıkların ve kanalizasyon sularının ileri teknoloji ile Marmara’ya bırakılacağını kaydetti. Aygun bu arıtılmış suyun Marmara Denizi’ne 4.5 kilometre açıktan ve 47.5 metre derinlikte deşarj edileceğini anımsattı.

DENİZBİLİMCİ HOCALARI DİNLEYİN

“Bu proje tamamlandığında vay Marmara’nın haline!” diyen Aygun, daha sonra şu sorulara yanıt istedi:

İleri teknoloji, biyolojik arıtma ile kimyasal atıkları ayırabilecek nitelikte midir?

Biyolojik arıtma tesisleri, kimyasal içerikli atıkları arıtabilir mi? Marmara Denizi’nde nutrient giderimine dayalı atıksu arıtımı da yapacak mısınız?

Atıkların OSB’lerin ‘arıtma tesislerinden’ geleceğini düşünürsek, farklı noktalardan gelen kimyasal atıkları ayırıp temizleyecek sistem kurdunuz mu?

Derin deşarj sisteminde farklı orijinlerden toplanacak atıkların son kabul noktası neresi olacak? Bu tesisin alacağı atıkların kriterleri ne olacaktır?

Gelen atıkların kriterlere uyup uymadıkları konusunda ne aralıklarla, hangi analizleri yapacaksınız?

Yazının Devamını Oku

Marmara Denizi’ni kurtarma planı

8 Haziran 2021
Bedrettin Dalan döneminin İSKİ Genel Müdürlüğü’nü yürüten Atom Damalı (1984-1989) ‘Marmara Denizi’ni kurtarma planı’ başlıklı yazısında su ve atıksudaki sorunları çarpıcı veriler ve tespitlerle gündeme getiriyor.

Yazısında, 1983 yılında 5.5 milyon nüfusun sadece yüzde 52’sine su verilebildiğini hatırlatan Damalı, yeraltı sularının tamamen kontrol dışı kullanıldığını, başta Haliç olmak üzere kıyıların atıksuların serbestçe denize dökülebilen sanayi tesisleri ile doldurulduğunu, bırakın arıtma tesisini ortaya çıkan atıksuyun yüzde 10’unu dahi taşıyacak kanalizasyon sistemi olmadığını anlatırken, “Kollektör, tünel, pompa istasyonu, deniz deşarjı vs.’nin ismi dahi yoktu. Fosseptik çukurları ile toplanan atıksular dere ve denizlere boşaltılıyordu” diyor. Beş yıllık süreçte Darlık ve Büyükçekmece barajları, arıtma tesisleri boru hatları ile nüfusu 6.8 milyona çıkmış olan İstanbul halkının yüzde 92’sinin su alabildiği, eski borularının sağlıklı duktil borularla değiştirildiği, sanayinin kullanıldığı yeraltı sularının denetim altına alındığı, atıksu için ‘kirleten öder’ prensibinin uygulanmaya başlandığı (Domaç Master Planı); bu plana göre Boğaz’a akan atıksuların toplanması (Yenikapı, Baltalimanı, Moda ve Küçüksu) ve ön arıtma ile boğazın alt akıntılarına verilmesi, akıntının olmadığı Ataköy, Küçükçekmece, Tuzla gibi bölgelerde denizi kirletmeyecek entegre biyolojik arıtma tesislerinin inşa edilmesinin (Dünya Bankası kredisi ile) ihale edildiği gibi çalışmaları anlatırken “1988 yılında Ömerli Barajı içme suyu havzasında olmasına rağmen, belediye ilan edilmiş olan Sultanbeyli Belediyesi’nin kuruluşuna engel olamadık” itirafında da bulunuyor Damalı.

NÜFUS ARTIŞI VE İMAR RANTI

Peki, 1989’dan 2021 yılına kadar geçen 33 yılda ne yapıldı? Yapılan en önemli şey, İstanbul’un nüfus artışının engellenmeyerek, aksine teşvik edilerek, 6.8 milyondan 16 milyona çıkartılması oldu. İmar rantı, gökdelenler, içme suyu havzalarındaki yeşil alanların korunamaması, nüfus artışı, İstanbul’u ve çevresindeki denizleri kaldıramayacağı bir kirletme yükü ile karşı karşıya bıraktı. Daha da acı olanı bu nüfus artış baskısının ve “Kanal İstanbul” gibi projelerle İstanbul nüfusunu arttırma çalışmalarının en üst seviyeye çıkmış olmasıdır.

Gelelim çevre kirliliği konusunda bu 33 yılda ne yapıldığına... Maalesef bu onlarca yılda ağırlıklı olarak sadece 1. aşama atıksu yatırım hedeflerinin tamamlanması gerçekleşebilmiştir. Halbuki bu aşamada 2. aşama atıksu yatırımlarının tümünün entegre biyolojik arıtma tesislerine dönüştürülmesi yatırımlarının tamamlanması gerekirdi. Hatta yapılmış olan Zeytinburnu dolgu sahasına ileri arıtma tesisi inşa etmek yerine, bu alan miting alanıymış gibi kullanılmaya başlandı. Bu arada İSKİ’nin 2021 yılı sonunda 2 önemli biyolojik arıtma tesisinin işletmeye açılacağını söylemesi, içimizi biraz rahatlatacak müjdeli haberlerdir. Gün, geçmişi kritik etme günü değildir. Sorumluluğu alarak eksik olan planlamanın, yatırımların, denetlemenin hızla yapılmaya başlanması günüdür. Başta İstanbul olmak üzere Marmara Denizi’ne kıyısı olan şehir belediyelerinin yöneticileri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı çok ciddi bir sınavla karşı karşıyadır.

İSTANBUL’UN MARKA DEĞERİ KORUNMALI

DAMALI’nın yazısının sonunda 6 maddelik bir ‘önerisi’ var: “Bakanlığın ve belediyelerin şehirlerinde belli bir süreyle yapacakları nüfus artışına yol açacak yeni imar planları oluşturmaları kanunen yasaklanmalıdır. Yeni imar planı yapılması sadece kamu düzeni ve güvenlik ihtiyacı için, çevre koruma amaçlı tedbirler için ve kalkınma planına uygun yatırımlar için kısıtlı olarak yapılabilmelidir. Geçerli imar planında inşaat hakkı olan, ancak inşaat ruhsatına bağlanmamış binalara belirlenecek bir süre için inşaat ruhsatı verilmemelidir. İstanbul’un marka değerini ve turizm kapasitesini kaybetmemek, emlak piyasasında kriz yaratmamak için önerilerin hızla uygulamaya geçilmesi gerekir. Ayrıca vakit geçirilmeden “Kanal İstanbul” projesinin iptal edildiği açıklanmalıdır. Belirlenecek bağımsız ve yetkili bilim kurulu gerek görürse diğer yatırımlar gibi “Kanal İstanbul”un yapılması ile ilgili kararı tekrar alır.”

Marmara havzasındaki tüm sanayi kuruluşlarının atıksuları denetim altına alınana kadar bu seferberlik devam etmelidir.

Yazının Devamını Oku

Artüz Hoca 12 yıl uyardı

4 Haziran 2021
Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı tarafından desteklenen proje kapsamında 15 bilim insanı Marmara Denizi’nin, Karadeniz çıkışından Ege çıkışına kadar olan tüm mesafede kurulu olan 150 istasyonda, biyolojik, fiziksel, kimyasal, oşinografik ölçümler yapıyor yıllardır.

Marmara Denizi’nin her şeyini bilen bu araştırmanın sorumlusu Hidrobiyolog Levent Artüz’ün her araştırmanın sonunda “Marmara kötüye gidiyor” diye açıklama yaptığını biliyoruz. Nitekim bunu ‘Şarköy’ün Sesi’ gazetesi sahibi Yakup Önal da teyit ediyor. Her yıl ağustos ayında 15 gün boyunca Marmara Üniversitesi bilim adamlarının çalışmalarını izliyor ve 2009 yılından beri de söylediklerini gazetesine yazıyor. Yakup Önal dün bize gazete kupürlerini göndermiş. Hocanın raporlarını kimse okumadı mı?

- Bazılarına bakarsak (Eylül 2003) “2009 yılından bu yana çeşitli kurumlar tarafından, 2006’dan itibaren de Sevinç-Erdal İnönü Vakfı bünyesinde yürütülen “Marmara Denizi’nin Değişen Oşinagrafik Şartlarının İzlenmesi Projesi”nde parametrelerin, önceki senelere göre daha da olumsuz durumla karşılaşıldığı ve daha da büyüdüğü açıkça gözlenmiştir, deniliyor.

- (Eylül 2010) Marmara Denizi rengini kaybetti.

- (Eylül 2011) dönemi çalışmaları sonunda Hidrobiyolog Artüz’ün açıklaması şöyle: “Marmara Denizi artık açık bir denize dönüşüyor; artık balığı unutun. Balıkçılar ise bu gerçeği kabul etmiyorlar. Marmara’da artık balık yok. Elde kalan balıklar, istavrit ve çinakop.”

2011’de Hidrobiyolog Levent Artüz’ün açıklamasından

- (Eylül 2012) Artüz Hocanın uyarıları vahim. “Marmara Denizi’nin büyük bir bölümünde oksijen yok. Canlıların yaşayıp büyüyüp üreteceği oksijen miktarına sahip değil. Marmara Denizi’nde çok ciddi bir şekilde tür çeşitliliği erozyona uğramış vaziyettedir.

ARTÜZ 12 YILDIR UYARIYOR

Levent Artüz

Yazının Devamını Oku

Deniz salyasından nasıl kurtuluruz?

3 Haziran 2021
Trakya Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Murat Sevgi, dünkü yazımızdaki ‘Marmara Denizi’nde Musilaj Sorunu’na şu çözüm önerisini sunuyor:

“Nasıl çözeriz diye düşünecek bir şey yok! Çözüm ortada:

1- Atık arıtma tesisleri fabrikalardan borularla gelen sıvı atıkları arıtmadan sisteme vermeyecek!

2- Kıyı yerleşimlerinde doğrudan denize verilen kanalizasyonlar, kolektörlerle atık arıtma tesislerine ulaştırılacak.

3- Kıyı şeridinde yerleşik sanayi işletmelerinin müstakil atık arıtma tesislerini ve OSB’lerde kurulu toplu atık arıtma tesislerini çalıştırması zorunlu tutulacak. Çalıştırıldığı denetlenecek.

4- Büyükşehirlerin arıtmadan kıyı şeridinde kolektörlerle topladığı ve deniz akıntılarını kullanarak şehirlerden uzaklaştırdığını zannettiği atıklarla ilgili projeler tekrar ele alınacak ve atık arıtma tesisine yönlendirilmeyen hiçbir atık denize verilmeyecek.

5- Marmara (ve diğer denizlerin) havzası içerisinde bulunan ve Marmara’ya (ve diğer denizlere) dökülen akarsular üzerindeki yerleşimlerin ve sanayi tesislerinin atık deşarjlarını izleyen “Akarsu Atık İzleme Sistemi (AAİS)” oluşturulacak.

6- Sanayi tesislerinin üretim kapasiteleri ve atık kapasiteleri arasındaki istatistiksel hareketi izleyen sistem “atık kontrol” devreye sokulacak.

7-

Yazının Devamını Oku