Yalçın Bayer

13.5 milyon emekli, dul ve yetimin yüzü gülmüyor

30 Haziran 2021
Atatürk’ün emekliye ayrıldığı 30 Haziran (1927) ‘Emekliler Günü’ olarak kutlanıyor.

Son derece düşük aylıkla ayakta kalmaya çalışan, yoksulluktan akşam karanlığında pazara giderek temel gereksinimlerini karşılayan, cep yakan fiyatlardan ötürü marketlerin yanına bile yaklaşamayan, emeği ile çalışarak yıllarca ülke kalkınmasına omuz veren emekliler bu vahim konumu hak etmiyor.

14 milyona yakın emekli, dul ve yetimin arasında on binlercesi 1.500 lira aylığa talim ediyor. Gariban ve umarsız kitlenin neredeyse yarısının aylığı 2.825 liralık asgari ücretin altında. Her gün iğneden ipliğe zam gelirken emekli aylığına 6 ayda bir yapılan yüzde 7, yüzde 8 gibi komik zamlar yetersiz kalıyor.

Yıllardır taleplerine olumlu yanıt alamayan emekli, önümüzdeki Kurban Bayramı’ndan itibaren ikramiyelerin 1.500 liraya yükseltilmesini, sağlık hizmetinden yapılan kesintilerin sonlandırılmasını, 2000 sonrası işçi ve esnaf emeklilerini içerecek intibak yasasının çıkarılmasını, düşük aylıklarda kalıcı iyileştirme gerçekleştirilmesini, 6 aylık artışların enflasyona göre değil seyyanen zam olarak yapılmasını, en düşük aylığın net asgari ücret düzeyine eşitlenmesini bekliyor. İnsanca yaşam için gerekli bu talepler neden karşılanmaz? Avrupalı ve Rus turistler sıcakların bastırdığı bu günlerde Türkiye’ye tatile gelirken, bizim garibanlar parasızlıktan yıllardır denizi ve dinlenceyi unuttu.

Emeklinin gözü, aylıklarına yapılacak artışı saptayan 5 Temmuz açıklaması ve gerçekleşecek 6 aylık enflasyonda.  Şükrü KARAMAN GÜNÜN SÖZÜ “KAMUYU ilgilendiren konularda, yargılamanın kamuoyuna açık olarak yapılması gerekir. Kamu hizmetinin görülmesiyle ilgili çekişmelerin, ‘uluslararası tahkim’ denilen yolla, kamuya kapalı bir yöntemle çözüme bağlanması, öteki sakıncalarının yanı sıra bu bakımdan da kesinlikle uygun değildir.” Prof. Dr. Rona AYBAY

KARACA VE ‘TOPAÇ SİYASETİ’YAKLAŞIK 10 gündür Türk siyasetinde Korkmaz Karaca ismi tartışılıyor. Parlak bir eğitimi yok, 43 yaşında. Baba tarafı Ardahanlı, ana tarafı mübadil bir aileye mensup. Tabii Sezgin Baran Korkmaz’la irtibatlı olduğuna göre güçlü bir hemşeri grubuna sahip; Iğdır-Kars, Ardahan yöresinde 500’e yakın gazeteci kartı olduğunu belirtmek gerekiyor. Önce ANAP’a yakın durdu, daha sonra Arı Grubu ve Cem Boyner gruplarının yanında boy gösterdi. Mustafa Sarıgül’e yaklaştıktan sonra birisi onu kolundan çekip Deniz Baykal’a götürdü. CHP’den itibaren Korkmaz Karaca’nın ismi ya Çukurova Holding ya da Mehmet E. Karamehmet’in isimleriyle anılması da ilginç bir durum. Önder Sav’la birlikte Kılıçdaroğlu ile karşı grupta yer aldı.

Siyaset lobisi onu bu kez AKP’ye kadar sürükledi, Erdoğan kendisini Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politik Kurulu üyeliğine seçti. Ve Saray’ın güçlü ekibiyle iç içe oldu. Her türlü siyasi oyunu iyice öğrendi. CHP’de de AKP’de de partinin ileri gelenleriyle çabucacık ‘dost’ olmayı biliyordu! Ne gariptir ki 40 yıl partiye emek vermiş kişilerin il delegesi olamadığı partide CHP PM üyeliği yaptı; o dönem Deniz Baykal’ın prensi Önder Sav’ın manevi oğlu diye anılırdı. Deniz Baykal genel başkanlığa devam etseydi kesin milletvekili olur gözü ile bakılıyordu. Daha sonra birden AKP çevrelerinde anılmaya başlandı. SBK Holding’in sahibinin kendisine lüks araç ve Beylerbeyi’nde milyonluk yalı tahsis ettiği ortaya çıktı; hatta kendi beyanı ile SBK Holding’e 50 defa gittiğini açıkladı. Bizi arayanlar çok firmaya danışmanlık yaptığını, kısa zamanda servetini hatırı sayılır bir biçimde büyüttüğünü anlatıyorlar. Ancak Baykal’a şah damarı kadar yakın olan Mehmet Sevigen’den hâlâ bir tepki yok. Kaldı ki AKP’li siyasetçilere her fırsatta tepki koyan CHP’li vekillerin Korkmaz Karaca’ya hatırı sayılır bir tepki koyduklarını göremiyoruz.

İÇİMİZDEN, DIŞIMIZDAN SAHTEKÂRLIK AKIYOR SAHTE OTEL WEB SAYFALARINA DİKKATBEN, Sirene Otelleri’nin genel müdürü ve aynı zamanda Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği (POYD)’un genel sekreteriyim.

Sizi rahatsız etmemin nedeni son zamanlarda yaygınlaşan ve özellikle Türk tatilcileri zor durumda bırakan sahte otel web sayfaları.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarınızı yazın kurs ve etkinliklere gönderiniz

29 Haziran 2021
"Saldım çayıra, mevlam kayıra” demeyiniz. Evlatlarınıza yol gösteriniz.

Onları çağın gereklerine uygun yetiştiriniz. Bu yılın temmuz ve ağustos aylarında, 7 hafta boyunca ülkemizdeki 52.500 okulun tümüne yakınında öğrenciler, öğretmenler ve veliler için ‘kurslar’, ‘etkinlikler’ düzenlenecek.

Okullar yaz boyunca açık kalacak. Tatil demek sadece uyumak, boş boş vakit geçirmek değildir. İşlemeyen demir paslanır. Okullar hepimizin malıdır. Bu ülkenin büyümesi, gelişmesi için bilgili, eğitimli insanların sayısının artması şarttır.

Sadece okullarda verilen derslerle yetinmeyiniz. Evladınızı haftada en az bir kere halk kütüphanesine gönderiniz. Hatta birlikte gidiniz. Orada kitapları, dergileri, gazeteleri karıştırmak size iyi gelecektir.

Okullar bünyesinde, talebe göre 100 kadar farklı kurs ve etkinlik düzenlenebilmektedir. Yabancı dil, bilgisayar kullanımı, kodlama, yazılım dilleri öğrenme, Üç boyutlu yazıcı ile tasarım, müzik enstrümanı çalma, halk oyunları vb. gibi kurslar öğrenciler ve veliler içindir. 

Japonya’da okullar 240 gün ders vermektedir. Bizde bu rakam 180’dir. Bizim de 240 gün okulları işletmemiz çok büyük gelişmelere sebep olacaktır.

Temmuz ve ağustos aylarındaki kurslarda okul sınırlaması yoktur. Yani A ilkokulundaki bir öğrenci B lisesindeki kurslara kayıt olabilecektir. Bu faaliyetlerin tümü parasızdır.

Ek bilgi için: https://telafidebendevarim.meb.gov.tr adresine bakabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

‘Armin Abi’ haksızlık yaptı

25 Haziran 2021
Ülkenin gündemi o kadar yoğun ve hızlı değişiyor ki etrafımıza bakamıyoruz.

Almanya’daki dostlar aramasa haberimiz olmayacaktı. Almanya’nın Hessen Eyaleti’ndeki Türk ebeveynler feryat ediyorlar, dinleyenleri yok. Eyalette 400 bin Türk/Türk kökenli yaşıyor. İlk, orta ve liselerde binlerce Türk çocuğu var. 2 Haziran’da Eyalet Eğitim Politikaları Komisyonu toplanmış, Portekizce, Lehçe, Arapça ve Çincenin ikinci yabancı dil olarak okullarda ders olmasına karar vermiş. Eyalette Almancadan sonra en fazla konuşulan yabancı dil Türkçe yok.

Almanya’da ilk ve orta öğretimden her eyaletin kendisi sorumlu. Hessen Eyaleti de Türkçeyi ne hikmetse yok saymış. Türkler bu işi çok önceden fark etmiş ki 2018’de 20 bin imza toplayıp vermişler bakanlığa, Türkçe yabancı dil dersleri arasında olsun, diye. Herhalde imzalar bakanlıkta rafa kaldırılmış. Burası Almanya’nın ortasında 6 milyonluk eyalet. Frankfurt Havaalanı’yla, finans merkezi olmasıyla bilinir. Bursa ve Hessen Eyaletleri kardeş bölgeler. İktidarda Hıristiyan Demokratlar-Yeşiller koalisyonu var.

Helmut Kohl’ün, Angela Merkel’in ve şimdi de herkesin ‘Armin Abi’ diye yere göğe koyamadığı Armin Laschet’in lideri olduğu Alman Hıristiyan Demokratlar, göçmenlere karşı sert tutumlarıyla biliniyor. Her fırsatta çok kültürlülüğü dillerinden düşürmeyen Yeşiller de iktidar olunca onlara ayak uydurmuşlar sanki. Türkler toplanıp karara karşı mektup yazmışlar bakanlığa ama ayıp olmasın diye dahi ‘Durun bakalım, gözden geçirelim’ diyen falan yok. Burası ‘Armin Abi’nin eyaleti değil ama o tüm Almanya’yı yönetmeye soyundu. Sormak lazım, bu iş için ne düşünüyor acaba...

Almanya’ya göçün 60. yılında gelinen nokta burası. Halbuki Almanya’da eylül ayında genel seçim var. Gerhard Schröder’in 1998’de 6 bin oyla şansölye olduğu düşünülürse, her bir oy altın değerinde. Demek ki Türk kökenli seçmenlerin de ağırlığı yok. ‘Bize oy vermezler’ diye de çekinmiyorlar. Binlerce Türk çocuğunu da bir Portekizli, Polonyalı, Çinli, Suriyeli çocuk ile aynı hizada düşünmüyorlar sanki...

YEŞİLLER İÇİN 334 İMZADOKUZ aydır Yeşiller Partisi’nin kurulmasının önüne çekilen bürokrasi engelini aşmak için bir imza kampanyası başlatıldı. Başvurunun yapıldığı 21 Eylül 2020’den bu yana anayasal haklarının ihlal edildiğini bildiren yazar, akademisyen, siyasetçi, aktivist, sanatçı, gazeteci 334 yurttaşın destekleyerek önayak olduğu kampanyada 21 Haziran’dan itibaren herkes imzacı olmaya çağırıldı.

GÜNEŞ’İN YERİNE VURAL OLMALIBEDRİ Baykam, Cumhuriyet’te dünkü ‘EURO 2021 ve Güneş tutulması’ yazısında şöyle diyor:

“Avrupa kupasında

Yazının Devamını Oku

Bu kayyum ataması mıdır?

24 Haziran 2021
DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Mustafa Yeneroğlu, “Sayıştay Başkanlığı’na Cumhurbaşkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürü’nün seçilmesine tepki göstererek “Bu bir kayyum atama çabasıdır. Cumhurbaşkanından doğrudan emir ve talimat alan bir kişinin başkan seçilmiş olması Sayıştay’ın tarafsızlığını ve bağımsızlığını tamamen ortadan kaldıracaktır” dedi.

“TBMM Genel Kurulu’nda yapılan gizli oylama sonucunda Sayıştay Başkanlığı’na Cumhurbaşkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürü seçilmiştir. Cumhurbaşkanlığı ve cumhurbaşkanlığına bağlı olan bütün bakanlıkları denetleyecek olan bir kurumun başkanlığına, denetlenecek olan kurumlardan birinde hiyerarşik olarak cumhurbaşkanına bağlı olan ve ondan doğrudan emir ve talimat alan bir kişinin seçilmiş olması Sayıştay’ın zaten sınırlı olan tarafsızlığı ve bağımsızlığını tamamen ortadan kaldıracaktır” diyen Yeneroğlu’nun vurgulamaları özetle şöyle:

“Sayıştay’ın varlık nedeni TBMM adına denetleme yapmaktır. Vatandaşlarımızın alınteriyle kazandığı ve devlete verdiği vergilerin kamu kurum ve kuruluşlarında yolsuzluk sonucu haksız yere harcanmasının önüne geçmek değil midir?

Yeni Sayıştay Başkanı 2012 yılında başbakanlıkta göreve başlamasından itibaren tam 9 sene mevcut Cumhurbaşkanının emir ve talimatı altında çalışmış bir kişidir. Yeni başkanın, Cumhurbaşkanının emir ve talimatı ile Sayıştay’ı yönetmek ve de Sayıştay’dan iktidar partisini rahatsız edebilecek kararların çıkmasını engellemek üzere seçildiği açık olduğuna göre, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde mevcut kurumların kâğıt üzerinde varlığı devam etse de kurumların içinin hülle usulü atama ve seçimlerle boşaltılması genel bir uygulamaya dönüşmüş olmuyor mu?

Peki kamu kurumlarında şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri ayaklar altına alınırsa bütün kurumların görevlerini gereği gibi yerine getirme anlayışı ayaklar altına alınmış olmuyor mu?”

HAKKANİYETLİ BİR UYARI!

ESKİ milletvekili, bakan ve hukukçu Ertuğrul Günay diyor ki: “Adalet Yürüyüşü’nün üstünden 4 yıl geçti. ‘Adalet’ ihtiyacı hâlâ ilk sırada. KHK’lıların işsizliği, haksız tutukluların mahpusluğu sürüyor. Soma’da 301 emekçi öldü; sorumlular geziyor. Adalet düzelmeden ne ekonomi düzelir, ne de demokrasi.”

‘MARMARA’YA VERİLEN OKSİJENİN FAYDASI OLMAZ’

MARMARA

Yazının Devamını Oku

Üç nesil biyolog

23 Haziran 2021
M. Levent Artüz, Marmara Denizi’ni, Tayyip Erdoğan’ın görev süresi boyunca inceleyen bir denizbilim insanı. “Anne tarafından da, baba tarafından da bilebildiğimiz kadarı ile tümü ile Boğaziçiliyiz. Anne tarafı (Prof. Dr. F. Samime Artüz, jeoloji profesörü) Anadolu Hisarı-Üsküdar, baba tarafı ise Beykoz, Yalıköy kökenlidir” diyor.

- Cemal Artüz (baba tarafından dedem) Türkiye Biyoloji Derneği kurucusu, biyolog, kendisini eğitim alanına adamış bir kişidir, dolayısı ile Haliç Sütlüce’de devlet tarafından bir okula adı verilmiştir. Kabataş Erkek Lisesi, Kandilli Kız Lisesi müdürlüklerinde bulunmuştur.

- Hidrobiyolog M. İlham Artüz (babam) hayatını deniz araştırmalarına adamıştır. İlk olarak Et ve Balık Kurumu’nda görev yapan M. İlham Artüz, “MAREM” projesi yani Türkçe adı ‘Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi ve Etkileri’ isimli projenin temelini balıkçılık biyoloğu Olav Aasen ile birlikte 1954 senesinde atmıştır. İstanbul Üniversitesi Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüsü’nün kurulması ile bu kurumun başında görev yapmaya ve söz konusu projeyi sürdürmeye başlamıştır. Bu durum 1982 senesine kadar kesintisiz devam etmiştir. İlham Artüz’ün emekli olması ile enstitü lağvedilerek lokanta haline getirilmiştir! Bu durum hıfzıssıhhanın kapatılması -pandemi örneği gibi HAE kapatılması- VE Marmara Denizi’nin kirlenmesi olarak kıyaslanabilir.

Daha sonra söz konusu proje, İ.Ü. Çevre Bilimleri ve İTÜ Gemi İnşaatı ve Denizbilimleri bölümlerinde devam ettirilmiştir. M. İlham Artüz’ün vefatı ile zaten beraber çalışan çocukları hidrobiyolog M. Levent Artüz ve elektrik elektronik mühendisi O. Bülent Artüz projeyi devralmışlar, M. Levent Artüz İTÜ gemi inşaatı ve denizbilimleri fakültesinde babasının dersleri (oşinografi ve deniz kirlenmesi dersleri) ile birlikte projeyi üstlenerek devam ettirmiştir.

O. Bülent Artüz’ü MAREM projesinin beyni olarak anmak doğru olacaktır, projeyi çağdaş, multidisipliner bir yapıya kavuşturmuş, 1954 senesinden bugüne bir veri tabanı ve işletim programı yazmış, fiilen tüm çalışmalara katılmış; hesaplamalar, karşılaştırmalar kısaca her şey üzerinden elini eksik etmemiş, önderlik yapmıştır.

Binlerce sayfa rapor hazırladılar, onlara “Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı” sponsorluk yaptı.

Üç nesildir aynı bilim dalında büyük emekler veren Artüz’lerin kim olduğunu şöyle bir araştırırsanız nasıl biliminsanı olduklarını öğrenirsiniz.

MİKROBİYOLOJİYİ BİLMEDEN

“MÜSİLAJ

Yazının Devamını Oku

Yeter be ya!

22 Haziran 2021
Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi’nin Çorlu Karatepe’de yapmak istediği atık tesisi projesi için Tekirdağ Valiliği tarafından verilen ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı vardı, ne oldu?

Aynı yer için 22 Haziran 2021 saat 11.00’da Çorlu Halk Eğitim Merkezi’nde ‘Halkı Bilgilendirme Toplantısı’ neden yapılacak? Bu tesis Türkiye’nin en yoğun sanayileşmesi ile boğuşan, can çekişen Çorlu için ne anlama geliyor?

Bir milyon nüfusu aşan Tekirdağ ilinde bütün sorunlu faaliyetlerin aynı yere yığılması hak mı? Sanayiden kaynaklı göçle, kalabalıklaşmayla, aşırı yapılaşmayla boğuşan şehrin muhtemel genişleme alanının ortasına, zaten 10 yıl önce halkın bütün itirazlarına rağmen inatla kurulan tesis ölüm kusarken, hemen dibine, etkisini katlayacak bir tesisi ne amaçla yapmaya yeltenirler?

Bölge siyasetçilerinin, başta akademik meslek odaları olmak üzere bölge insanını temsil eden tüm odaların, sivil toplum kuruluşlarının ve her türlü sıkıntıya rağmen bu şehirde yaşayan, yaşamak zorunda olan, çocukları için, sağlıklı bir çevre için el ele vermesi gerektiğinin farkında olan herkesin bu gidişe dur demesinin zamanı gelmedi mi?

Havasıyla, suyuyla, toprağıyla, caddesiyle, sokağıyla, komşusuyla yaşam kalitesinin asgari standartlarına sahip bir şehirde yaşamak için hâlâ susacak mıyız?

Yetmedi mi sustuğunuz?            

Murat SEVGİTrakya Platformu Yürütme Kurulu Üyesi

GÜNÜN SÖZÜ

“Yeni nesil, sanayi kesiminde çalışmayı tercih etmiyor. Gençlerimiz ne yazık ki mavi yaka işlere yeterince talip değiller. Sanayiyi yeni nesil için trend meslek yapmalıyız. Gençlerimiz, sanayide kariyer kazancını ve geleceklerini mesleki eğitimle kazanma fırsatını kaçırmamalı. İTO olarak hamilik projemizle bizler mesleki eğitimin tam destekçiyiz.” 

Yazının Devamını Oku

Emekçide ‘işten atılma’ kaygısı

18 Haziran 2021
Salgınla birlikte hayata geçirilen kısa çalışma ödeneği uygulaması 30 Haziran’da sonlanacak.

Ekonomik sorunlardan ötürü zorlanan işyerlerinde uygulanan kısa çalışma ödeneği işveren ve işçiye adeta ‘can suyu’ sağladı. İşsizlik Sigortası Fonu’ndan emekçiye ücretinin en az yüzde 60’ı, en çok yürürlükteki brüt asgari ücretin yüzde 150’si kadar para veriliyor. 1.8 milyon kişi ödenekten yararlanıyor. Salgının başlangıcından bu yılın nisan sonuna dek 4.2 milyon kişiye toplam 33 milyar lira ödendi.

Ayrıca ücretsiz izin uygulaması da ay sonu bitiyor. 862 bin kişi uygulamadan yararlanıyor. Bu kapsamdaki emekçiye günlük 50, aylık 1500 lira para yine İşsizlik Sigortası Fonu’ndan veriliyor. Bugüne değin 2.8 milyon kişiye toplam 11.4 milyar lira tutarında nakdi ücret desteği (ücretsiz izne gönderilenlere ödenen para) gerçekleştirildi. Yetersiz olan günlük tutarla geçinebilmek son derece zor...

Çalışma yaşamı uzmanı Şükrü Karaman, “Virüs belası ile birlikte ekonomide tehlike tamamı ile aşılamadı” derken şunları söylüyor:

“Aşamalı normalleşmeye geçilse bile yeme içme, eğlence, kahvehane gibi hizmetlerde kısmi kısıtlamalar sürüyor. Diğer yandan büyük işyerleri ve fabrikalarda üretim normale dönmedi. Birçoğunda ekonomik zorluklar devam ediyor. Toparlanmaları epey zaman alacak gibi. Ödeneğin salgın bitimine dek, hiç olmazsa yıl sonuna değin uzatılması şart. Aksi durumda yoğun işten çıkarmalar başlayacak, işsizler ordusuna yenileri eklenecektir. Uygulamanın uzatılmaması halinde 2 milyona yakın emekçinin işini yitireceği öngörülüyor. İşçi de bunu düşünerek son derece kaygılı.

Zaten paralar işçinin sahibi olduğu İşsizlik Sigortası Fonu’ndan ödeniyor. Anasının ak sütü gibi helal olan fondaki para emekçiden esirgenmemeli.”

GÜNÜN ACISI
HATAY EXPO’YA ZIRNIK YOK

“10

Yazının Devamını Oku

5 bin yıllık İasos’a ihanet!

17 Haziran 2021
Muğla, Milas Kıyıkışlacık Mahallesi’nde (Antik Kent İasos) yapılması düşünülen Ayyıldız Yük Tahmil ve Tahliye İskelesi ve Dip Tarama Projesi, Maden ve Konteyner Yükleme Boşaltma Limanı/İskelesi projesi, yaşam alanlarına huzur ve sükunu bozacak kadar yakın mesafede yer alacağından, ekolojik dengeleri de bozarak yaratacakları gürültü ve kirlilik nedeniyle balıkçılığa, turizme, çevreye ve de SİT alanı olması sebebiyle kültür varlıklarına verecekleri zarardan dolayı, bu projeye onay ve ruhsat verilmesine karşıyız, diyor yöre halkı...

29 Haziran’da ÇED toplantısı yapılmadan önce bir platform oluşturmuşlar, şimdiden stresi, üzüntüyü, hava, kara, deniz ve görüntü kirliliğini de hesaba katarsak, bu projenin her yönüyle, Körfez’in bu konumuna hiç de uygun olmayan bir proje olduğunu savunuyorlar. Bu proje gerçekleşirse cennet koyumuz ve Güllük Körfezi’nin kirliliği katlanarak artacak. Halihazırda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın haritalarında Güllük Körfezi ‘turuncu’ renkte yani çok kirli deniz kategorisindeyken (İzmir Aliağa ‘kırmızı’, yani en kirli) bu proje gerçekleşirse denizimizin ‘kırmızı’ kategorisine girmesi fazla sürmeyecektir.

ÇED süreci başlarken yeniden bir araya gelen ‘Güllük Körfezi Dayanışması’ mensupları diyorlar ki: “Kıyıkışlacık, Zeytinlikuyu, Boğaziçi, Güllük halkı olarak bu projeye tamamen karşıyız; bu projeye onay ve ruhsat verilmesini istemiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız’a, bakanlarımıza ve yetkililere sesleniyoruz. Bu projeyi durdurun lütfen. Maden limanının, turizm, tarım ve balıkçılık bölgesi olmayan, insanların yaşam alanlarından uzakta, sanayileşmeye uygun başka bir yerde yapılması uygundur. Lütfen sesimizi duyun.”
DAKİKADA 2.500 KELİME DİNLİYOR, 400-600 KELİME KONUŞUYORUZ
“BİR insan bir dakikada 2 bin 500 kelime dinleyebilirken, dakikada sadece 400 ile 600 kelime konuşabiliyor. Başka bir deyişle dinleme kapasitemiz çok daha büyük ve hızlı... Dinlemediğimiz için çok hata yapıyoruz. Baştan dinleme yapmadığımız için bedeli daha ağır olur. Geriye dönüp baktığımızda iş hayatımda bu nedenle kaçırdığımız çok fırsatlar olduğunu görüyorum” diyen Vuslat Doğan Sabancı, medya patronluğundan sonra konfor alanından çıktı, kadın katilleriyle, genelev patronlarıyla dindar kişilerle konuştu. Vuslat Hanım, herkesi can kulağı ile dinlemeye çağıran bir vakıf (V Vakfı - www.vuslatfoundation.org) kurdu. Vakıf, küresel bir misyonla küresel faaliyet göstermek üzere Türkiye’de kurulan ilk ve tek vakıf (Oksijen’de, Elif Ergu’nun söyleşisinden).

MESAJ PANOSU
BİYOLOJİK VE KİMYASAL ARITMA YAPILMADI
MARMARA’YA DEŞARJ DURDURULSUN

CHP

Yazının Devamını Oku