Yalçın Bayer

Çok dikkatli olmalıyız

28 Temmuz 2021
Türkiye’de sürekli gündemde olan konulardan biri Suriyelilerdir. Şimdi buna Afganlar da eklendi. Eklenmekle kalmayıp tartışmalar alevlendi.

Resmi verilere göre, ülkemizdeki Suriyeli sayısı 3 milyon 685 bin. Haziran 2021 itibarıyla bunların yüzde 98,5’i ağırlıklı olarak 30 civarındaki şehirlerde yaşıyor. Geçici barınma merkezlerindeki Suriyeli sayısı da 56 bin civarında. Şimdi de Afganistan’dan Taliban endişe ve korkusuyla Afganlar geliyor. “BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)” verilerine göre, 2020’de Türkiye’de uluslararası koruma altında 116 bin 403 Afgan sığınmacı bulunuyordu. Yine resmi verilere göre, Türkiye’de 7 Temmuz 2021 itibarıyla yakalanan 62 bin 687 düzensiz göçmenin 25 bin 643’ünü Afganlar oluşturuyor.

Bu kişilere ister sığınmacı, ister İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne göre ‘Türkiye’de Geçici Korumamız Altındaki Suriyeliler’ ifadesini kullanalım, bu kişiler Türkiye’de yaşıyor. Bu kadar yüksek sayıdaki insanın yarattığı sorunlar var. Bunları inkâr etmek mümkün değil. Bu sorunlar tabii ki konuşulur, tartışılır. Ancak bu tartışmalar bizce son haftalarda şirazesinden çıkma eğiliminde. Çünkü ‘Hepsini geri gönderelim, göndereceğiz’, ‘Pahalı spor ayakkabı giyiyorlar’, ‘Ben hukukçuyum, 10 misli su parası alırım’, ‘Dükkân açıyorlar’, ‘İşimizi elimizden alıyorlar’, ‘Kahvede biri bana dedi ki’ gibi popülist yaklaşımlar, söylemler çok tehlikeli. Bunları söyleyenler, yabancı düşmanlığı, nefret ile ırkçılık arasındaki ince çizgi üzerinde dolaşıyorlar. Tarih böyle şeyleri affetmez.

TALİBAN, IŞİD VE EL KAİDE BATI’NIN UCUBE YAPILARIDIR

DÜNKÜ yazınızda Taliban’ın Afganistan’da ele geçirdiği şehirlerdeki kadınlara yönelik uygulamalarından bahsetmişsiniz ve Türk kadınının bunlarla ilişkisi olamaz tespitinde bulunmuşsunuz. Evet İslam dininin doğru anlaşılmasına yaklaşık 40 yılını vermiş biri olarak ben de diyorum ki: Sadece Türk kadının değil, Afgan kadının da bunlarla işi de, ilişkisi de olamaz ve hatta İslam dininin de bunlarla işi ve ilişkisi olamaz. Zira Taliban denen ne olduğu belirsiz yapı maalesef IŞİD gibi, El Kaide gibi bu toprakların, bu coğrafyanın tabii eleğinden geçerek, yoğrularak ortaya çıkmış yapılar değildir. Bunlar da diğer kardeş terör örgütleri gibi Batılı istihbarat örgütlerinin oluşturduğu, şimdi de kontrollerinden çıkan ucube yapılardır.  - Şahin NURSAÇAN

BODRUM AÇIK HAVA REKLAMLARI HUKUKİ YÖNDEN İNCELENİYOR

BODRUM Belediye Başkanı olarak, 2019’da göreve geldiğim günden beri bütün uğraşım, uğraşımız; şeffaf, hesap verilebilir, sorumluluk ve görevleri toplum ve çevre yararına en doğru şekilde gerçekleştiren bir belediye olarak anılmak olmuştur. 2018 yılında ihale edilen açık hava reklam mecraları ile ilgili şikâyetçi şahsın iddiaları üzerine gerekli araştırmaya başlanmıştır. Belediyemizin yetki alanındaki Yarımada genelinde 443 adet reklam amaçlı açık hava reklam ünitelerinin (raket, city-light reklam panosu, billboard, megalight, kule vb.) kontrolleri ve tespitleri ihtiyaca binaen yapılmaktadır. “23.7.2021” tarihli yazınızda adı geçen firma ve kişiler Hukuk Müdürlüğü tarafından ayrıntılı olarak inceliyor; ilgili teknik personelle de gerekli tespitler yapılmaktadır. Titizlikle yürütülmekte olan araştırmamızın sonuçlarını Genel Merkezimize ve başvuru sahibine bildireceğiz. Başvuru sahibi firma/şahıs her ne kadar konuyla ilgili mağduriyetini ileri sürmüş ise de; bunun hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Zira, söz konusu firmanın/şahsın, şikâyete konu ihale sürecinde herhangi bir başvurusu bulunmamaktadır, sözleşme tarafı ‘ERA Reklam A.Ş.’dir. Ayrıca yazıda geçen “Ströer Kent Vizyon Reklam Pazarlama A.Ş.” ile kurumsal hiçbir bağlantımız bulunmamaktadır. Şunu bir kez daha belirtmek isterim ki eğer bir hukuksuzluk ve haksızlık var ise mutlaka çözüme kavuşturulacaktır. Aynı şekilde altyapı-üstyapı ve diğer sorunlar kalıcı bir biçimde çözülecektir.    Ahmet ARAS Bodrum Belediye Başkanı

BİLİYOR MUSUNUZ?

Yazının Devamını Oku

Eğitimde fatura ağır: Ne adalet kaldı ne güven

27 Temmuz 2021
Liselere Geçiş Sistemi (LGS) kapsamındaki birinci yerleştirme sonuçları dün açıklandı. Eğitim-İş bu yılki LGS’yi “Çocuklarımız bu sınavdan umudunu kesiyor” diye değerlendirdi.

Sendika yönetim kurulunun görüşleri şu noktalarda toplanıyor:

LGS rakamlarının başlıca söylediği şey, gençlerimizin bu sınava ve adaletine güveni kalmadığıdır. 2021 yılında sekizinci sınıftan 1 milyon 243 bin 830 öğrenci mezun olmuş, yapılan merkezi sınava toplam 1 milyon 38 bin öğrenci katılmıştır. 2021 LGS’de sekizinci sınıftan mezun olan 205 bin 830 öğrenci, sınava girmemiştir. Tercih yapan öğrencilerin sayısındaki düşüş de bunun sağlaması olmuştur. Tercih dönemi sonunda, merkezi sınava katılan öğrencilerin 358 bin 187’si (yüzde 34,49) sınavla öğrenci kabul eden okullara yönelik tercih yapmıştır. 2020 yılında 571.704 (yüzde 38,84) öğrencinin yerleştirme için tercih yaptığı dikkate alındığında bu oranın 2021 yılında düştüğü görülmüştür. Bu yıl tercih yapan öğrenci sayısı dikkate değer biçimde azalmış, 213 bin 517 öğrenci tercih yapmamıştır. Tercih yapan öğrencilerin 168.924’ü sınavla öğrenci alan orta öğretim kurumlarına yerleştirilmiştir.

İMAM HATİP DAYATMASI

LGS rakamları, AKP’nin imam hatip dayatmasının geldiği noktayı görmek için de imkân tanımıştır. Sonuçlar, yerleşen tüm öğrencilerin yüzde 65,49’unu oluşturan resmi ortaokul mezunlarının, Anadolu imam hatip lisesi dışındaki tüm lise türlerine yerleşen öğrencilerin çoğunluğunu oluşturduğunu göstermektedir. Özetle imam hatip ortaokulundan mezun olan çocukların yüzde 48’i bir imam hatip lisesinde eğitime devam etmek istememiştir.

GÜNÜN SÖZÜ
“Çoksesliliği kaybedersek çökeriz.” Ahmet ÜMİT

SİYASETÇİ AŞI UYARISI YAPMALI

CHP

Yazının Devamını Oku

CHP’li belediyelerde billboard skandalları

23 Temmuz 2021
Reklam panoları konusu ortaya dökülünce bir gazeteci rahatsız olur. Bu her yerel yönetim iktidarında böyle olmuştur. Bu şirketler arasında inanılmaz bir savaş olur. Rekabetin boyutu o kadar büyüktür ki, hesap yapmak zordur. Bundan kim ne pay alır, ayrı bir sorundur.

Önümüze ilginç bir dosya geldi; Universal Medya sahibi Sedat Kapudağ haksızlığa uğradığını belirterek gelişmeleri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na kadar iletmiş. Hatta görüşmüş.

İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinin reklam panolarını uzun zamandır elinde bulunduran İlbak Holding’in sahibi olduğu “Ströer Kentvizyon” şirketi hakkında bu iki kentle birlikte iddialarına Muğla ve Bodrum belediyelerindeki iddialarını da katmış.

Uzun yıllar İBB’nin billboard’larını elinde bulunduran ve Abdullah Gül ile olan yakınlıkları ve işbirlikleri bilinen Mustafa İlbak ve Murat İlbak kardeşlerin sahibi olduğu Ströer Kentvizyon Reklam Pazarlama A.Ş., ERA Reklam Hizmetleri A.Ş., 3. Mecra A.Ş. ve CORE Medya Tanıtım ve İletişim A.Ş. şirketleri ile faaliyetlerini sürdürmekteler.

Daha önce CHP Genel Merkezi’nin istediği zaman billboard kullanmasına engel olan Murat İlbak’a tavır koyan, ancak buna rağmen CHP’li belediyelerde yaşanan ve CHP’nin başını çok ağrıtacak olan reklam panoları skandalları nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok rahatsız olduğu ve parti içindeki görüşmelerden sonra olaya müdahale edeceği söyleniyor.

GÜNÜN SÖZÜ

“Bir insanın yaşayıp yaşamadığı şahdamarından değil ar damarının atmasından anlaşılır.” T. Ç.

TALİBAN’I TANIYIN!

TALİBAN’

Yazının Devamını Oku

Küresel ısınma bizi mahvedecek

22 Temmuz 2021
Sel ve su baskın felaketlerini daha sık yaşamaya başladık. Herkesin merak ettiği konu sanırım şu; bu felaketlerin, iklim değişikliği yani küresel ısınma ile bir ilgisi var mı, varsa nasıl? Uzmanlar hemfikir. “Evet var, hatta doğrudan ilişkili’ diyorlar. ‘Küresel ısınmayla artan buharlaşmaya ilaveten atmosferde aşırı yağış bırakan sistemlerin, fırtınaların daha yavaş hareket etmesi. Yani belli bir bölgeye aşırı yağış bırakılıyor” diye ekliyorlar.

- Daha da kötüsü bu felaketlerin gelecekte daha sık yaşanacağını işaret ediyor uzmanlar. Doğanın dengesini bozmamızın bir sonucu olarak atmosferin de dengesi bozulmuş. Ekvator civarındaki tropikal bölgeler ile Kuzey Kutbu arasındaki sıcaklık farkı gittikçe azalıyormuş. Kuzey Kutbu ısınıyor. “Bırakın buzulların erimesini, kutup ayılarının akıbetini, kutup bölgesinde 10-12 kilometre yükseklikte batıdan doğuya esen jet fırtına kuşağının da dengesi de bozuldu” diyor uzmanlar.

JET AKIMLARI

- Bilimsel terimlere boğulmadan anlatalım. 300 kilometreye varan hızlardaki jet akımları hem geniş bir şerit olmaktan çıkmış hem de yavaşlıyormuş. Halbuki bu akım örneğin Avrupa ve Türkiye’nin de bulunduğu kuşaktaki hava olaylarını dengede tutuyormuş bugüne kadar. Alman ZDF televizyon kanalı meteoroloji uzmanı Dr. Katja Horneffer, birkaç gün önce ana haberde animasyonlarla, meteoroloji haritalarıyla uzun uzun anlattı. Almanya’nın kuzeyinde Kiel’deki Geomar Enstitüsü’nden bir uzman da “İklim değişikliği böyle devam ederse, son haftalarda yaşadığımız aşırı yağışlarla birlikte benzer hava koşullarını çok daha sık yaşayacağız. Ama bu madalyonun sadece bir yüzü. Öte yandan, daha fazla kuraklık dönemlerini de hesaba katmamız gerekecek. Bunlar aynı madalyonun iki yüzüdür ve bu madalyonun adı küresel ısınmadır” diyordu.

Kasvetli bir durum ile karşı karşıyayız. Yaşadığımız dünyayı yok ettiğimiz yetmezmiş gibi beraberinde atmosferi de mahvediyoruz!

JAPON ATASÖZÜ

“SENİN değilse alma, doğru değilse yapma, gerçek değilse söyleme, bilmiyorsan sus!”

İYİ ZAMANLANMIŞ BİR GEZİYDİ

KIBRIS

Yazının Devamını Oku

Kökümüzü bileceğiz

21 Temmuz 2021
Hiç düşündünüz mü? Atatürk döneminde anlatılan tarih ile bugün bizlere anlatılan tarih arasında niçin çok büyük farklar var? Kimler, niçin tarihimize müdahale etmişlerdi?

1949 yılında Türkiye-ABD arasında imzalanan anlaşma ile 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı kanun ile kurulan Fulbright Komisyonu bu konuda ne rol oynamıştı? Stratejik konumdaki yerlerde yapılan arkeolojik kazıları kimler, kimin adına yapıyordu? Bu kazılarda nasıl bir sonuca varmışlar, neleri çarpıtmışlardı?

Bunun yanıtını vermeden önce, bir konuyu paylaşmak isteriz:

İzmir-Selçuk’taki Efes harabeleri bize “Yunan Kenti” olarak anlatıldı değil mi?

Halbuki Helenler, Anadolu’ya M.Ö. 1200’lü yıllarda gelmişlerdi.

Fakat, Efes’in tarihi ise 8.000 yıllıktır. Demek ki, “Anadolu bizim vatanımızdır” diyen Yunanlılardan çok önce buralar başkalarının vatanıydı!

Bizim tarihimiz, yani Türklerin varlığı antik dönem Anadolusunda sadece Hun-Göktürk-Selçuklu-Osmanlı’dan ibaret değildir. Özellikle Avar-Hazar-Peçenek ve Kıpçakların hiç mi etkisi olmamıştı?

Bizans dedikleri Doğu Roma İmparatorluğu’nda hiç mi Türk yoktu?

Neden Bizans’a Grek değilken, Grek Devleti deniyordu?

Yazının Devamını Oku

Coniler evlerine dönerken...

20 Temmuz 2021
ABD’nin Afganistan özel temsilcisi Zalmay Halilzad’in El Cezire’ye verdiği mülakatı izlerken (pazar gecesi) insan düşünmeden edemiyor: Afganistan’da hem de 20 yıldır asker bulunduran ABD ve koalisyon güçlerinin, etnik ve mezhepsel olarak bölünmüşlük içindeki ülkede ulusal bütünlüğü, huzuru ve barışı sağlayamadığı gibi, şimdi de ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı bir gerçek!

ABD ve koalisyon güçlerine rağmen, silahlı Taliban güçlerinin Afganistan’da kontrol ettiği alanı daha da arttırdığı ise ayrı bir olgu...

(Bunlar yetmezmiş gibi, IŞİD güçlerinin başkent Kabil’i tehdit ediyor olması da ayrı bir sıkıntı kaynağı.) Aynı mülakatta, ülkeyi eylül ayına kadar terk etmezlerse, yabancı askerlerin Taliban’ın hedefi olacağı belirtildi.

Kabil Havalimanı’nda koruma amaçlı konuşlanması düşünülen Türk askerinin de, Taliban’ın saldırı tehditi altında olacağı konuşuldu. O zaman soru şu:

Afganistan’dan dönüş hazırlığı yapan Amerikan conilerinin ve koalisyon askerlerinin canı canken; 40 yıldır kanlı çatışmaların içinde debelenen Kabil gibi kaotik bir coğrafyaya gönderilmesi planlanan Mehmetçiği düşünmemiz gerekmiyor mu?

Amerika’nın gözüne girip NATO üyeliğini sağlama almak kaygısıyla, Kore’ye hem de Meclis kararı olmadan asker yollayan Menderes’in izinden gidilecekse eğer, Türk askerinin, Kabil Havalimanı’nı korumaya gönderilmesi şaşırtmaz herhalde!

TARIM VE SİLİKON VADİSİ (2)

“MİNE Ataman neler yapıyor” demiştik, geçen cuma günkü yazıda. İklim değişikliğine bağlı olarak hangi olumsuz sonuçlarla karşılaşacağımızı anlatıyor. Bugün de, ‘Silikon Vadisi’nde neler yapıldığını gündeme taşıyor.

Su kaynaklarının etkin kullanımı, iklime dayanıklı tohumlar, zararlılara karşı mücadele konusunda IBM gibi dünyanın sayılı teknoloji şirketleri ve Silikon Vadisi çalışıyor.

Yazının Devamını Oku

Mine Ataman neler yapıyor

16 Temmuz 2021
İklim değişikliği son yılların en trend konusu. Olumsuz sonuçları en çok sofraya gelen tabağın fiyatını ve sağlığımızı etkiliyor. Hükümetler aldıkları çeşitli önlem ve teknoloji yatırımlarıyla iklim değişikliğinin etkilerinden tarımsal üretimi, dolayısıyla toplum sağlığını arındırmaya çalışıyor. Kuraklık, tohumculuk, zararlılar, toprak bakım ürünleri, her biri iklim değişikliği sonucu ortaya çıkan düzensiz yağış, hayvansal ve bitkisel zararlılar konuları teknoloji geliştirilecek alanlar.

Tarım son yıllarda çok uluslu şirketlerin ve teknoloji devlerinin ilgi gösterdiği stratejik bir sektör. Yediğimiz 20 çeşit tarımsal ürünün üretiminin yarısından fazlasını 5 ülke üretiyor.

Tarımda ölçek ekonomisi olmaması dün üzüldüğümüz bir hususken bugün işler değişiyor. Türkiye’de de tekelleşme yolda. Tarımsal araç çöplüğüne dönen ülkemizde küçük çiftçilerin ortak ekipmandan kullanması gibi birçok konu verimlilik için şart.

TARIM 5.0 KONUSU

Tarımla ilgili uzun yıllardır çalışan birçok dernek, vakıf ve oluşum tarımın geleceği için bilgi ve deneyim üretmeye devam ediyor. “Tohum Platformu” kurucusu Mine Ataman, 20 yıldır tarımın çeşitli alanlarında çalışmış, tarımın problemlerini ziyadesiyle yaşamış bir isim. Tarım ile ilgili kitapları, konuya tarihsel bir bakış açısı sunarken çözümleri de anlatıyor.

Sağlıklı ekmek konusunda yaptığı çalışma ve yazdığı kitapla doğru ekmek konusunda uzun yıllar bilinçlendirme çalışmaları yaptı.

Şimdilerde ‘Tarım 5.0’ konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor. Geçtiğimiz hafta ‘Ekmek 4 TL olabilir’ haberlerinin ardında aslında onun tarım teknolojileri ile ilgili farkındalık yaratma çabası var. Ataman’a göre iklim değişikliğinin etkileri teknoloji ile azaltılabilir.

Tarıma ait tüm araçlar arası entegrasyon, tarımın tüm süreçlerinden toplanan verilerin depolanması. Tüm veri ve makineler arası konuşabilen bir teknoloji altyapısıyla tarımsal bilgilerin ‘big data’ya dönüştürülüp paydaşlarla paylaşılması gerekiyor.

Dünyada birçok ülke Tarım 5.0’ı uygulamaya başladı ve yüzde 25’lere varan verim sağlarken iklim değişikliği etkilerini azaltarak doğru fiyatlı sürdürülebilir gıda üretimine geçti.

Yazının Devamını Oku

Yazık oldu Türkçeye!

15 Temmuz 2021
Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde orta dereceli okullarda öğretilecek seçmeli yeni yabancı dillerin arasında Türkçe de olabilirdi. Ama olmadı. Çince, Arapça, Portekizce, Lehçe olmasına karar verildi.

Çince, Arapça ve Portekizce en çok konuşulan diller oldukları için, Lehçe de Almanya’nın komşusu ile dostluğunu derinleştirmek için müfredata alınmış. Açıklamalar onu gösteriyor. ‘Türkçe niye yok?’ sorusuna bir gerekçe yok tabii.

Dünyada konuşulan yüzlerce dil olmasına karşın, ‘yabancı dil’ dendiğinde akla İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca gibi diller geliyor çeşitli nedenlerle. ‘Seçmeli ikinci, üçüncü yabancı diller’ arasında da olsa, ‘Türkçe’ de bu sıralamaya arkadan da olsa girebilirdi. Türkçe dilinin saygı skalasına bir çentik daha atılırdı.

Türkçe dili Almanya’ya dün gelmedi. Örneğin yüz yıl önce 1917’de Berlin’de Türkçe-Almanca ‘Neue Türkei’ adlı gazete yayınlanıyormuş. ‘Ne yapabiliriz’, ‘Nasıl yapabiliriz’ sorularına cevap aranmalı.

Almanların ve diğer göçmenlerin de desteği şart. Kamuoyunda ‘Türkçeye haksızlık yapıldığına dair bir kanaat’ oluşmalı. Bu destek bugünden yarına olmaz. Yıllarca ilmek ilmek örülür. Bunu en iyi diplomatlar bilir.

Bugünden tezi yok kollar sıvanmalı. Hiç duydunuz mu? Ülkede sözü geçen bir biliminsanının, dilbilimcinin, iktidar partilerinden bir siyasetçinin, bir bakanın, devlet bakanının, bir milletvekilinin veya benzeri bir kişinin çıkıp kamuoyuna ‘Türkçe diline haksızlık yapıldı. Eyalet hükümeti yanlıştan dönmeli’ dediğini. Biz duymadık!

GÜNÜN SÖZÜ
“Marmara Denizi’ni müsilajdan temizlemek tıpkı ciğerlerini kaybetmiş bir hastaya yapılan kemoterapi gibidir. Sadece kısa süreli rahatlatma sağlar. Sorunun kesin çözümü gibi sunulması doğru değildir. Müsilaj sorununun kalıcı tek çözümü denize akan kirliliği önleyecek tedbirlerdir.” Faruk ÇEBİ

ANADOLU’NUN SESİ

Yazının Devamını Oku