Yalçın Bayer

Selanik ile İdlib bir olamaz

18 Mayıs 2022
Metin Edirneli’nin yazdığı, dün ilk bölümünü yayınladığımız ‘Rumeli insanı rencide edilemez’ başlıklı yazımızın büyük ilgi gördüğünü iletiyor ve ikinci bölümünü sunuyoruz.

“Ve bir soru... Selanikli Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Kurtuluş Savaşı başarıya ulaşmamış olsaydı, Sevr haritasına göre kaç milyon Türk, senin gibilerinin lütfuna ihtiyaç duyacaktı? Emperyalizmin maşasısınız.

Eğer bugün, hâlâ bu kadar büyük ve güzel bir coğrafyada yaşıyorsak bunun nedeni, Rumeli’de, Kırım’da, Kafkasya’da askeriyle, siviliyle düşmana karşı verilen, yüz binlercesinin yaşamına mal olan kanlı savaşlardır. Bazen bunun nedeni, Rodop Hükümeti (1878-1885) örneğinde olduğu üzere Bab-ı Ali’ye rağmen Osmanlı Devleti’nin bir parçası olarak kalma; 1913’te kurulan Batı Trakya Cumhuriyeti örneğinde de olduğu üzere o da olmazsa gerekirse bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürme mücadelesidir. Ortadoğu’da; Irak’ta, Suriye’de, Arabistan’da vb. coğrafyalarda yaşanan ise İngiltere ile işbirliği yaparak Osmanlı’dan kurtulma ve onun varlığına son verme mücadelesidir. Anlayana...

Bulgaristan’da 1984-89 yılları arasında korkunç baskılara, işkencelere ve öldürmelere rağmen, olanaklar buna elverdiğinden, sivil itaatsizlik, direniş; Bosna-Hersek’te ise silahlı mücadele vardır. Kısaca Rumeli’de, Kırım’da, Kafkasya’da yaşanan savaştan kaçış değil, mücadele, direniş, savaşarak geri çekilme yani ricattır. İdlib’de ise olay savaştan kaçıştır. Evet, savaştan da kaçılır. Bu da bir tercihtir. Ancak insani acıyı bir kenara bırakırsak; siyasi, kültürel ve tarihi süreçler bakımından İdlibli ile Selanikliyi aynı kefeye koymak, Rumelilileri küçümsemeye ve ötekileştirmeye çalışmak, en hafif deyimiyle saçmalamak ve Rumeli’de son 3 asırdır Türklerin verdiği direnişi, mücadeleyi ve Türk ulusunu küçümsemektir. Derdiniz, amacınız ne?

ANADOLUCULUK, RUMELİCİLİK OLMAZ

Yeni Akit’in asıl derdi belki de bu değil. Belki de asıl derdi Selanik-Mustafa Kemal Atatürk-Laiklik ile Selanik-Mustafa Kemal Atatürk-Türkçülük denklemi üzerinden hareketle, insanlarımızın saf dini duygularını istismar ederek ortaya Anadoluculuk, Rumelicilik ayrımı çıkararak siyasi iktidarı elinde tutma çabasıdır. Nafile uğraş. Çünkü asıl mücadele çağdaş olanlarla olmayanlar, ülkesini sevenlerle sevmeyenler, demokrasiden yana olanlarla olmayanlar arasında. 

Sonuç olarak biz, Osmanlı Devleti’ni kurarken, 800 akıncı ile 70 bin kişilik düşman ordusunu Çirmen Savaşı’nda yenerken, İstanbul’un fethinde, Kosova ve Mohaç’ta, Kırım’da, Kafkasya’da Şeyh Şamil’in önderliğindeki efsane direnişte, Çanakkale Savaşları’nda, Türk Kurtuluş Savaşı’nda ve Kıbrıs Barış Harekatı’nda biz, birlikte Türkiye’ydik. Ne değişti de ülkede kamplaşmaya yol açacak adımları atıyorsunuz? Derdiniz ne pahasına olursa olsun güç ve iktidarı ve dolayısıyla rantı elde tutma çabası mı?

‘İt ürür kervan yürür’müş. Türk ulusu, Laz’ı, Çerkez’i, Boşnak’ı, Kürt’ü, Zaza’sı, Arnavut’u, Pomak’ı, Gürcü’sü ve daha nicesi ile sizin gibilere rağmen bundan sonra da birlikte Türkiye olmaya devam edecek. Yazılanlar, bir bilgisizlik ve aymazlık örneği değilse gaflet ve delalet ve hatta hıyanetten başka nedir?”

SWİSS VE YEŞİLKÖY HESABI OLDU MU?

Yazının Devamını Oku

Rumeli insanı rencide edilemez

17 Mayıs 2022
“Suskunluğum asaletimdendir, her lafa verilecek bir cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye. Bir de adama bakarım adam mı diye” demiş Mevlana. Fakat bazen susmak da “Sükût, ikrardan gelir” sözünde olduğu gibi kabullenmek demek olacağından, bu seviyesizliği muhatap almadan toplumu aydınlatmak adına yazmak bir zorunluluk oldu.

Yeni Akit, son 20 yılda olduğu gibi, 6 Mayıs 2022’de de bir kez daha Rumeli insanını rencide edecek, ‘Kapımız İdlibliye de Selanikliye de açık’ şeklinde bir başlık atmış. Neresinden bakarsan bak, tutarsan tut, baştan aşağı saçma bir söz. Günümüzün sığınmacıları ile son 3 asırdır Rumeli’den, Batılıların bile ‘Avrupa Türkiye’si’ dediği coğrafyadan gelenlerin yaşadıklarını aynı kefeye koymak, abesle iştigalden başka bir şey değil. Dahası bu, emperyalizmin kullandığı dili kullanmak ve onunla işbirlikçilik yapmaktan başka bir şey değildir.

Kitabın tam ortasından başlamakta yarar var. Bazılarının, öncelikle şu konuyu bilmesinde fayda var. Birilerinin hiç kimseye, hele hele bu ülke için mücadele etmiş, savaşmış insanlarımıza ‘Kapımız açık’ deme ve böyle bir lütufta bulunma hakkı yok. Haddine de değil. Bir kere, Balkan Savaşları’na kadar Rumeli’den gelen insanların hemen hemen hepsi bu ülkenin, başka bir deyişle Osmanlı Devleti’nin (Devlet-i Aliyye-i Osmaniye) bir vatandaşıydı. Vatandaşı olan birine böyle bir lütufta bulunmak saçma değil mi? Hem Osmanlıcı olup hem Osmanlı Devleti’nin ülkesini bilmemek! Çok yazık.

Bir diğer konu. 1804’te başlayan ve aralıklarla 2 asır süren Balkan isyanlarında isyancıların ilk hedefi bölgedeki Türkler ve Müslümanlar olmuştur. Zaten Balkanlarda Türk deyince Müslüman, Müslüman deyince de Türk anlaşılmaktadır. Bu, bugün için de geçerlidir. İşte 2 asır süren isyanlar boyunca bu insanların yüz binlercesi katledilmiş, milyonlarcası da yerinden, yurdundan sökülüp atılmıştır. 1821 Yunan İsyanı’nda Yunan kaynaklarına göre yaklaşık 42 bin Türk’ten geriye ancak 5 bini kalmıştır. 1804’te başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren Sırp İsyanı’nda yüz binlerce, 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı Rus Savaşı’nda ise Justin McCarthy’ye göre, 1 milyon 253 bin 500 insan yerinden, yurdundan sürülmüş, yüz binlercesi de katledilmiştir. Balkan Savaşları’nda da yaşanan bundan başka bir şey değildir. Ve bu acıların yaşandığı dönemde bu topraklar Osmanlı Devleti
ülkesidir ve hepsi Osmanlı Devleti vatandaşıdır. Dolayısıyla ortada bir lütuftan bahsedilecekse bu lütufta bulunacak en son kişi sizsiniz. Metin EDİRNELİ-BURSA

(Yarın: Rumeli’de, Kırım’da ve Kafkasya’da verilen savaşları unutmayın.)

SİMAVİLER VE KANLICALILAR

HÜRRİYET’in üç önceki sahibi Erol Simavi’nin eşi Belma Simavi (89) dün Kanlıca İskelesi’ndeki Gazi İskender Paşa Camisi’nde kılınan öğle namazından sonra Kanlıca’daki aile mezarlığında toprağa verildi. ‘Acı Kaybımız’ başlıklı ilanda Belma Simavi’nin akrabaları arasında Has, Yolaç, Tatari, Yağcıgil gibi soyadlarını taşıyan ailelerin dahil olduğu 79 akraba (19’u Simavi) ile ‘15 manevi evlat’ın isimleri yer aldı.

Dünkü cenaze namazında

Yazının Devamını Oku

Balkanlılar ne ‘sığınmacı ne de ‘mülteci’dir

13 Mayıs 2022
Milyonlarca Suriyeli, ‘geçici koruma altında sığınmacı’ statüsüyle 10 yıldan fazla süredir Türkiye’de misafir edilmektedir. Bu mazlum insanlar hukuken ‘mülteci’ değildir. Yine uluslararası hukuk ve tarihi bağlamda ‘muhacir’ hiç değildir.

Osmanlı Devleti kurulduğu 1299’dan 1516’ya kadar bir Anadolu ve Rumeli devletiydi. Her din ve milletten insanlar güvenle bu topraklar içinde yaşasalar dahi devletin dayandığı ana eksen Anadolu ve Rumeli Türkleriydi. Arap Yarımadası, Kuzey Afrika vb. bölgeler devletimize sonradan katılmış topraklardı. Arap kardeşlerimiz ise kendi topraklarını bugüne kadar hiç terk etmedi ve hep aynı memleketlerinde yaşadı.

SIĞINMACI DEĞİL, ASLİ VATANDAŞIZ

Emperyalizm ve sömürgecilik çağında 560 yıllık vatanımız Balkanların 1912-13 savaşlarıyla elimizden koparılması ve sonrasındaki sürgün sürecinde dedelerimiz, babalarımız ve bizler, atalarımızın Rumeli’ye yönelik hareket noktası olan Anadolu’ya ‘hicret’ durumunda kaldık. Yaşadığımız süreç hukuki bir kavram olarak ‘muhaceret’ ve sürgün edilen bizler de hukuken ‘muhacir’ idik. Bizler, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye tebaaları ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin asli vatandaşları olarak hiçbir zaman sığınmacı olmadık. Sadece sınırlar değiştiğinden bayrağımızın dalgalandığı topraklara geri dönmek zorunda bırakıldık. 1829 yılında Mora Yarımadası’nda Türklere yapılan sistematik katliamlar, bir rol model olarak tüm Balkanlarda milletimize 100 sene boyunca uygulandı. 1912 ‘Balkan Türkleri soykırımı’, 1989 Bulgaristan Türklerinin asimilasyonu, 1992-95 Bosna soykırımı ve 1999 Kosova katliamları bunlardan bazılarıdır. Medeni olduğunu iddia eden Avrupalı güçler bu duruma karşı hep sessizdir.

Son günlerde ülkemizin bazı siyasetçi, fikir adamı, basın ve medya mensupları; ‘Suriyeli sığınmacı’ ve ‘yasadışı düzensiz göçmen Afganlarla’; tarihten bugüne aynı tarihi ve kaderi paylaşan Anadolu ve Rumeli’nin asli vatandaşlarını aynı kefeye koyup mukayese etme gafletinde bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan biz Rumeli-Balkan kökenliler, iç tüketime yönelik siyasetin bir figürü haline getirilerek incitilmek, misafir kardeşlerimizle mukayese edilme yanlışında misal olmak istemiyoruz. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Muhacirler kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatıralarıdır”.

ÜLKE İÇİ GÖÇ

Tarih, uluslararası hukuk, sosyolojik ve de reel-politik olarak Suriyeli veya diğer misafirlerimiz Rumeli-Balkan Muhacirleri/Göçmenleri ile bir değildir, mukayese edilemez. Bizler Rumeli’ye Osmanlı İmparatorluğu tebaası olarak gittik ve savaşlar neticesi Rumeli’den tekrar aynı kimliklerimize sürgün edildik. Mağdur Suriyeli kardeşlerimiz ise burada misafir ve bir gün geri dönecekler ümidindeyiz. Bu zorunlu açıklama, son günlerde tarih ve uluslararası hukuk bilgisinden yoksun, kötü niyetli açıklamalara genel bir cevap niteliğindedir ve siyasi açıklama değil, insan hak ve hürriyetleri çerçevesinde bir duruşun ifadesidir. 

GÜNÜN SÖZÜ

“DIŞARIDAN

Yazının Devamını Oku

‘Güzel günlerimiz oldu’

12 Mayıs 2022
Gazeteci büyüğümüz Sami Karaören’in ölüm haberini arkadaşımız Fikret Dağlıoğlu’ndan aldık. Daha sonra Sami abinin mimar oğlu Mehmet Karaören’le konuştuk, uzun yıllar çektiği müzmin hastalığı üzerine dertlendik. Annesi Mehcure Hanım ve kız kardeşi Mine’nin vefatları bizleri eskilere götürdü. Kendisine Sami abinin Cumhuriyet’e nasıl geldiğini anlattım.

O zaman Genel Yayın Müdürü Ecvet Güresin’di. Sonra dönem itibarıyla göreve gelen Oktay Kurtböke’yi, Bülent Dikmener’i, Çetin Özbayrak’i, Hasan Cemal’i, Okay Gönensin’i konuştuk. Karaören, Falih Rıfkı Atay ve Bedii Faik’in Dünya’sından gelmişti ve baş yazı işleri müdürüydü. Bedii Faik’in 27 Mayıs’ın aleyhine yazması üzerine istifa etmişti. Cumhuriyet’e 42 yılını vermiş; 32 yıl yazı işleri müdürlüğü yapmış, daha sonra gazetenin ünlü ikinci sayfası, makale sayfasının editörlüğünü yürütmüştü.

Cumhuriyet okurlarının çok iyi bildiği bir isim Karaören. P. Şükran Sabanuç, Mukadder Özgeç ve Ömer Özgeç, üç yıl süren görüşmelerin sonucu Karaören’in ömürlük anılarını ‘Güzel Günlerimiz Oldu’ (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) adlı kitapta derlediler. Kitabın hem bir Sami Karaören biyografisi hem de yakın tarihe damgasını vurmuş isimler evreninde kültür ve sanatın, dil ve yazının resmi geçidi niteliğinde olduğunu anımsatmak gerek. Anlatımına göre, Yaşar Kemal’in Nadir Nadi’ye söylemesi üzerine Cumhuriyet’te önce Yurt Haberleri’nin başına geçmişti.

Yaşamını Cumhuriyet’e, aydınlanmaya adayan, yılmaz bir Atatürkçü olan Sami Karaören, Yemen’den Anadolu’ya yaşamının yirmi yılını cephelerde geçirmiş bir Kuvayı Milliye kahramanının oğludur. 1924 Fethiye Karaköy doğumlu Sami Bey, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu. Tam bir entelektüel, şiir âşığı olup aynı zamanda Türk Dil Kurumu’nda 12 Eylül yönetimi tarafından kapatılana dek 18 yıl emek vermiş bir dil ve yazı üstadıdır. Kimler yok ki bu kişiler arasında: Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Cahit Külebi, Necati Cumalı, Mehmed Kemal, Behçet Necatigil, Özdemir Asaf, Mehmet Başaran, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Muhip Dıranas, Adnan Benk, İsmet İnönü, Erdal İnönü, Yunus Nadi, Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Çetin Altan, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Asım Bezirci, Tahsin Yücel, Muhsin Ertuğrul, Cahide Sonku, Attilâ İlhan, Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Vâlâ Nureddin, Halim Şefik, Onat Kutlar, Vedat Günyol, Peride Celal, Nevzat Atlığ, Macide Tanır...

Onun (sırasıyla) Melih Cevdet Anday, İlhan Selçuk, Yılmaz Şipal, Nadir Nadi, Oktay Akbal, Ali Sirmen ve Mehmet Kemal’in resmi Cumhuriyet’in unutulmazları arasındadır. Onlar bizlerin de çalıştığı ‘Cumhuriyet ailesi’nin en önemli isimleriydi.

Karaören’in cenazesi bugün Cumhuriyet’in önündeki tören ve Zincirlikuyu Mezarlığı’nda kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

GÜNÜN SÖZÜ

“SAKIN kaybettiğin yerde bekleme; çünkü güçsüzler öyle yapar ve kapanan bir kapıyı bir daha çalma, kapanan kapıyı acizler çalar.” William Butler YEATS 

ALMANYA’DA ‘AĞIR SİLAH’ TARTIŞMASI

Yazının Devamını Oku

99 biliminsanı ne dedi

11 Mayıs 2022
Cumhuriyetimizin 99. kuruluş yıldönümünde, yurtiçinden 34, yurtdışından 14 farklı üniversite, enstitü ve akademiden olmak üzere toplam 99 biliminsanı ve sanatçıyla ‘Uluslararası Antalya Yörük ve Türklük Araştırmaları Bilim ve Sanat Kurultayı’nın, 6-8 Mayıs tarihleri arasında festival alanı bilim çadırında gerçekleştirildiğini gündeme getirmiştik. 9 açık oturumda Yörük ve Türklük adına çok önemli çalışmalar sayıldı biliminsanlarımızca. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Nahçıvan, Gagavuzya, Bulgaristan, Makedonya, Finlandiya, Rusya ve KKTC’den gelen 15 ulusal ve 9 uluslararası toplam 24 ressamın katılımıyla “Resim Çalıştayı ve Sergisi” şimdiye kadar hiç olmamıştı. Bunlar Yörük ve Türklük adına çok önemli çalışmalar sayılıyor ve ilk kez yapılıyordu. Nitekim biliminsanlarımızın açıklamasından bir özet:

Üç gün boyunca açık alanda devam eden bilgi şöleninin yüz yüze oturumlarında Türk tarihine ilişkin arkeolojik ve akademik bulgu ve belgeler bilim dünyasına tanıtılmış, salgın sonrası ortaya çıkan yeni durumlar, yaklaşımlar ve sorunlar oturumlarda bilim alanlarının özel ve genel perspektifinden tartışılmış ve çözüm önerileri sunulmuştur.

DİKKATLİ DİL

Ayrıca bu oturumlarda Yörük ve Türklük araştırmalarında tekrar eden veya yanlış kavramsallaştırmalar nedeniyle ortaya çıkan alt kimliklerin ‘Türk’ kimliğine ve Türk kültürüne zarar vermesi ihtimali üzerinden daha dikkatli bir dil kullanılması gerektiği, sempozyumun ortak çıktı ve değerlendirmelerinden biri olmuştur.

Yörük yaşamı ve onun çevre ile ilişkisi orman yangınları ve güvenlik boyutları üzerinden de tartışılmış, göç yollarının iyileştirilmesi ve Toros Dağları’nın konar-göçer Türkmenlerce kullanımının kolaylaştırılması ve desteklenmesi önerilmiştir. Endemik bitki türleri ve nesli tükenme tehlikesi altındaki hayvan türleri tanıtılmış ve Yörük yaşam kültürünün bu alana ne kadar olumlu katkılar sunduğu gösterilmiştir.

KÜLTÜREL, SOSYOLOJİK, TEOLOJİK

Tarih, filoloji, halk bilimi çalışmalarında gelinen nokta uzmanlarca değerlendirilmiş, yapılması gerekenlerin tespiti, yöntemi ve kaynakları üzerinde tartışmalar yapılmıştır.

Felsefe, sosyoloji ve uluslararası ilişkiler ile din alanında çalışan uzmanlar, durum tespiti yanında Türkiye ve Türk dünyasının kültürel, sosyolojik ve teolojik açıdan bir değerlendirmesini yapmışlardır.

Kapanış oturumunda söz alan akademisyenler; Antalya’da Yörük Türkmen şenliğinin uluslararası bir boyuta taşınmasının çok önemli olduğunu ifade etmişler, bu şölenin içerisinde bilimsel bir etkinliğin olmasının hem kendilerini çok mutlu ettiğini hem de bilime ve sanata verilen değeri gösterdiğini kaydederek tertip komitesi Başkanı

Yazının Devamını Oku

‘Antalya Yörük başkenti olacak’

10 Mayıs 2022
Yörük kültürünü her yönüyle yaşatma düşüncesiyle yola çıkan Türkiye’nin en büyük Yörük Festivali sona erdi.‘Uluslararası Antalya Yörük Türkmen Festivali’nin şölen dışında en önemli tarafı ‘Yörük ve Türklük Araştırmaları Bilim ve Sanat Kurultayı’ idi. Üç gün boyunca Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof. Ahmet Taşağıl, Prof. Dr. Öcal Oğuz, Doç. Mehmet Sağ, Dr. Mehmet Özbek, Közhan Yazgan, Doç. Dr. Öner Bilgin, Yörük ve Türkmen kültürü üzerine değerlendirmeler yaptılar. Her iki konuyu günümüz dünyasında konumlandırdılar, şu konular üzerinde konuştular:

Osmanlı’da konar-göçer yaşamından örnekler.

Çukurova, Balkanlarda Türk kültür mirası üzerine değerlendirmeler.

Toroslar’da, Kazdağları’nda, Kıbrıs’ta, Muğla’da, Antalya’da, Mersin’de, Adana’da Yörük yaşamı nedir?

Dünya göçebe oyunları.

Anadolu göçerlerinin (Türkmen ve Yörüklerin) ticaret yollarının gelişmesine katkıları.

Yörük destanları.

Yörüklerde yaylak, güzle ve kışlak hayatı.

Yazının Devamını Oku

Yörük-Türkmen ateşi yanıyor

6 Mayıs 2022
Türkiye’nin en büyük festivali, Uluslararası Antalya Yörük-Türkmen Festivali bugün başlıyor. Aksu ilçesi Solaklı Mahallesi At Çayırı mevkisinde yaklaşık 400 dönüm alan üzerinde kurulan festivalin, yurtiçi ve yurtdışından 500 bin kişi tarafından izlenmesi bekleniyor.

Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, etkinliklerde ‘rekorlar’ kırılacağını belirtirken, festivalin kültürel yanının çeşitli etkinlik, sempozyum ve sergilerle, 29 ülkeden katılımla sağlanacağını bildirdi. Cumhuriyet’in 99. yılının anısına 99’u profesör olmak üzere yüzlerce katılımcının yer alacağı, Yörük kültürü üzerine tartışmalar yapılacak. Üç günlük etkinliğe Musa Eroğlu, Kubat ve Zara konserleri ve yerel sanatçılar katılacak.

‘ATATÜRK MİLLİYETÇİSİYİZ’

Dün festival alanını gezerken, Türkiye’de bugüne kadar yapılmış ve en geniş katılımlı Yörük-Türkmen buluşması için 250 çadırın bulunduğu alanda Yörük ve Türkmen kültürünü, geleneklerini tanıtacağını bildiren, festival organizasyonundan sorumlu Büyükşehir Genel Sekreter Yardımcısı Durmuş Ali Arslan, “Atatürk olmazsa olmazımızdır. Biz Türk milliyetçisiyiz, Atatürk milliyetçiyiz” dedi.

TOROSLARDA YÖRÜK ÇADIRI

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Gidin Toros Dağları’na bakın, eğer orada bir Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez’ demişti. Ne mutlu bize ki Toroslarda tüten bu dumanı şimdi Antalya dışına taşıyoruz. Uluslararası boyutta geniş bir katılımla düzenleyeceğimiz bu festivalle Yörük ateşimiz Antalya ve ülke sınırlarını da aşacak” dedi.

Yörük-Türkmen festivaline sadece belediyeler, dernekler değil, Yörük ve Türkmen aşiretlerinin obaları da katılıyor; kendi gelenek ve kültürlerini alana yansıtıyor. Bunlardan Antalya İl Beyi

Yazının Devamını Oku

Sorunlar çözümleri zorunlu kılar

5 Mayıs 2022
Dün “Sorunlar çözümleri zorunlu kılar. Seçimler de Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini belirleyecektir” demiştik.

Adalet (Vecdet Öz) ve Zafer (Prof. Dr. Ümit Özdağ) partilerinin 3. ittifakı oluşturmaları için temas yaptıkları haberlerinden sonra bazı partilerin isimleri de ‘ittifak parçası’ olma yolunda kulislerde anılmaya başlandı.

(Bir dostumuz hatırlattı, Erkan Baş’ın liderliğindeki TİP’in, HDP ve sosyalist partilerle 3. ittifakı oluşturacakları yolundaki haberlerin gündemde konuşulduğunu söyledi.)

Aynı dili konuşan bazı partilerin isimlerini anımsatmak gerekiyor galiba.

(‘Millet İttifakı’ ismini kullanması nedeniyle yargıya giden Cuma Nazar’ın Genel Millet Başkanlığı’ndaki Millet Partisi’ni aşağıdaki listeye koymuyoruz.)

Memleket Partisi (Muharrem İnce), Türkiye Değişim Partisi (Mustafa Sarıgül), Bağımsız Türkiye Partisi (Hüseyin Baş), Doğru Parti (Rıfat Serdaroğlu), Genç Parti (Hakan Uzan), Yenilik Partisi (Öztürk Yılmaz), DSP (Önder Aksakal), TİP (Erkan Baş).

Bunların içinde kıvılcım yaratıp ateşe dönüşecek partiler var mıdır?

Süleyman Demirel’in bir sözü vardır: “Demokrasilerde çare tükenmez.”

Bu söylemin tarihi bellidir. Her şey 18 Haziran 2023’teki seçimde belli olacaktır.

Yazının Devamını Oku