Çok partili seçimlere girilmesinden sonra belirgin olarak ilk kez Turan Feyzioğlu ile başlamıştı. İlk sınavını da Ecevit’e karşı vermişti. 1966’da 18. Kurultay’da Genel Sekreterlik mücadelesinde yenik düşünce 47 milletvekili ile birlikte CHP’den koparak Güven Partisi’ni kurmuştu. O kongrede İsmet İnönü’nün kullandığı “CHP bundan böyle ortanın solunda yer alacak!” sözünü, “Ortanın solu Moskova’nın yolu” sloganına dönüştürerek yıllarca sağ seçmenin diline pelesenk olan o sloganla CHP’ye karşı en keskin muhalefeti başlatmıştı. Onunla da yetinmemiş, CHP-MSP hükümetinin düşmesinden sonra kendisine akademik hayatını zindan eden Demirel’in başbakanlığında 1975 yılında I. MC hükümetinin kurulmasına ön ayak olmuştu... Tekrar 1978 yılında, Ecevit hükümetine Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı göreviyle destek vermesine rağmen, yine Ecevit hükümetinin düşmesiyle birlikte Demirel’in 1979 yılında kurduğu azınlık hükümetine dışarıdan destek vermiş ve en kritik anlarda CHP’ye büyük sekte vurmuştu.
-Deniz Baykal, askerlik dönüşü 1974’lerde Ecevit’in desteğiyle aktif olarak siyasete girip 34 yaşında Maliye Bakanı olma şansını elde etmesine rağmen, siyasi hayatı boyunca Ecevit’e karşı iflah ve ıslah olmaz şekilde ‘kronik hizip hareketini’ yürüttü, Ecevit’i hep kıstırdı. Baykal aynı ‘kronik hizip hareketini’ Erdal İnönü’ye karşı da yürütmüştü. 1989’lardan itibaren SHP’de Erdal İnönü’nün Genel Sekreterliği’yle bir türlü yetinmeyen Baykal, İnönü’ye karşı giriştiği Genel Başkanlık yarışını hep kaybetti.
‘BİR BÖLEN’
- Artık SHP’de İnönü’ye karşı başarı elde edemeyeceğine kanaat getiren Baykal, 1992’de tekrar CHP’nin kapısını açtı ve CHP’den SHP’yi topa tuttu. O günlerde diğer muhalefet partilerinden çok, ‘İSKİ skandalı’ üzerinden CHP’ye yüklendi. 1994 yerel seçimlerine gelindiğinde, bir dönem Baykal-Topuz ikilisinden dert yanan Ecevit ile aynı muhalefet cephesinde ‘bir bölen’ mantığıyla birleştiler. Ecevit DSP ile Baykal’da CHP ile, SHP’nin seçmen kitlesine ortak olma yarışına girişti.
- Türk siyasi tarihinde 12 Eylül Askeri Darbesi sonrası 1989 yerel seçimleriyle solda başlayan değişim ve dönüşüm ile 1991’de DYP-SHP hükümetiyle değişim dönüşüm süreci sonrası, esas kırılmanın başlangıç tarihi olarak kabul edilen 1994 yerel seçimlerinde sağ düşünceye oranla ‘fazla bölünme lüksüne’ sahip olmayan ‘sol cenahta’ birden fazla siyasi partinin seçime girmesi, hem Ankara hem de İstanbul’da beraberinde hezimeti de getirdi. Belediye başkanlıklarını Melih Gökçek ve Recep Tayyip Erdoğan kazanmışlardı. Seçim sonrası solda ‘hain’ ve ‘hizip’ tartışması had düzeye ulaşmıştı.
Solda Ankara’da yaşanan siyasi hüsra İstanbul’da da yaşanmış, ne yazık hiç ders alınmamıştı.
İstanbul’u bu kez FP adayı Ali Müfit Gürtuna almıştı.
- Gelinen süreçte solda
Gördüğüm fotoğraf sadece deprem bölgesinin fotoğrafı değil, tüm Türkiye’nin fotoğrafıydı. Ne eksikler vardı derseniz, size madde madde sıralayayım.
- Güçlü kolon, zayıf kiriş kurallarına uyulmamış. Mühendislik hesaplarında olmaması gereken 18-20 santimetre genişliğinde kolonlar, 15 santimetre genişliğinde kirişler kullanılmış. Ölçüler; kolonlarda en az 30 santimetre genişlik, kirişlerde en az 25 santimetre genişlik şeklinde olmalıdır.
- Binaların betonarme işçilikleri (demir, kalıp, beton işçilik hataları) mühendislikten uzak, yapı dayanımına uygun olmayan biçimde yapılmış. Kesit yetersizliği var. Basınç sonucu kolon-kiriş birleşimlerinde plastik mafsallaşmalar (kiriş-kolon birleşim yerlerinin dağılması) oluşmuş.
- Yapılarda demirlerin yönetmeliklere uygun uygulanmadığını gördük. Örneğin etriye ve çirozlar olması gereken 135 derece açıda bükülmemiş ve yetersiz miktarda kullanılmış. Bu durum binaların mukavemetini ortadan kaldırmış.
- Yapılarda nervürlü (çıkıntılı) demir yerine düz ve yetersiz miktarda demir kullanılmış. Ayrıca inşaatlarda deniz kumu kullanılması ve deniz suyu tuzundan dolayı beton içinde korozyona uğrayan demirler çürüyerek çapının küçülmesi sonucu mukavemetini yitirmiş. Demirler yukarıdaki sebeplerle betonda aderans (sürtünme) görevini görmediği için betondan ayrılmış.
- Binalarda min. 25-30 mega paskal (MPA Beton Dayanımı) hazır beton yerine, yanmış, fazla su katılmış, elle karılmış, çimentosu ve mıcırı (agrega) az, 8-9 mega paskal seviyesinde beton kullanılmış.
- Zemin etüdü ya hiç yapılmamış, ya komşu bina hesabına göre yapılmış ya da yanlış yapılmış.
- Özellikle
-EYT Düzenlemesi kapsamında TBMM tatile girmeden ek bir madde ile Bağ-Kur’lu esnafın ve staj mağdurlarının EYT’den faydalanması gerektiğini belirten TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in, “Bağ-Kur’lu esnaf ve sanatkâr da EYT’den faydalanmalı; stajyerlerin staj süresi emekliliğe sayılmalıdır. Geriye dönük borçlanma ile devlet önemli gelir sağlar” dediğini...
-Haber-Sen Sendikası ve KESK’in, bir açıklama yaparak, “PTT bir an önce deprem bölgesi için gerekli hassasiyeti göstermelidir. Buradan bir kez daha uyarıyoruz, vakit kaybedilmeden olağanüstü durumda olan PTT emekçilerinin hayatlarını kolaylaştırıcı, dayanışmanın büyütüldüğü ve insan onuruna yakışır kararlar alınarak hayata geçirilmelidir” dediğini...
-Vergisini zamanında ödeyen mükelleflerin gelir ve kurumlar vergisi indiriminin yüzde 10’a çıkarılması gerektiğini söyleyen vergi hukuku uzmanı Prof. Dr. Funda Başaran Yavaşlar, “Ücretlilere de aftan yararlananlarla aynı oranda vergi iadesi yapılmalı” derken, aksi durumun Anayasa ihlali olacağını belirtti.
ENKAZ SORULARI GÖZYAŞI DÖKTÜRÜYOR
11 ilimizde, deprem bölgesinde kalan vatandaşlarımızda deprem sonrası crush (ezilme) sendromu yaşayan ve böbrek yetmezliği ile mücadele eden kişi sayısında artış yaşandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, enkaz altında uzun süre kalan depremzedelerimizin ezilme (crush) sendromu ve uzuv ampütasyonları geçirip geçirmediğini Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sordu. “Hayat kurtarmak, molozları kaldırmaktan ibaret değil. Kaç yurttaşımız donarak öldü? Uzvunu kaybeden kaç yurttaşımız var?” dedi.
BABIALİ, DALYANCI’YI ÇOK SEVDİ
Aralık ayından beri çok sayıda gazeteci büyüğümüzü ya da dostumuzu kaybettik. Son kaybımız, TGC Genel Sekreter Yardımcısı Niyazi Dalyancı idi. Bilge, insani tarafı çok yüksek ve sevimli bir gazeteci idi. Kendisiyle Kadri Kayabal’ın THA’sında çalışırken tanışmıştık. Cağaloğlu’nda dış gazeteciliğin gelişmesinde, takibinde çok emeği olmuştur.
Önceki gün son yolculuğuna uğurlanmak için Cemiyet’te buluşuldu. Ne kadar dostu ve seveni varmış
Yasamada istikrarı sağlamak için büyük partileri avantajlı kılan bir sistem.
Yeni Seçim Kanunu’na göre bir partinin bulunduğu ittifak barajı geçerse o parti de geçmiş oluyor. (Değişen bir şey yok.)
- Yeni Seçim Kanunu’ndaki en önemli değişim: Milletvekilleri iki türlü dağıtılıyordu. Bir seçim bölgesinde milletvekilleri önce ittifakların toplam oy oranına göre, sonra her ittifakı oluşturan partilerin oy oranına göre ittifakı oluşturan partilere dağıtılıyordu. Şimdi ittifakların toplam oy oranının bir önemi kalmadı, bir seçim bölgesinde her parti kendi oy oranı nispetinde D’Hondt algoritmasına göre milletvekili alıyor. Dolayısıyla görece düşük destekli partilerin milletvekili çıkarabilmesi için mutlaka liste ortaklaşmasına gitmesi gerekiyor.
Kanunlar hedefler arasında denge kurmayı hedefler.
Bizim seçim kanununda iki hedef var:
1- Temsilde adalet.
2- Yönetimde istikrar. Esas mesele barajın hâlâ yüksek ve seçim bölgelerinin çok geniş olması. Seçmenle seçilen arasındaki mesafe çok. Tabii Siyasi Partiler Kanunu’ndan bağımsız düşünmemeliyiz. Özetle sorunumuzun basit bir cevabı yok.
Seçime az kaldı ama düşünmeye gerek yok mu?
CHP’nin 8 genel başkan yardımcısı büyük bir çaba göstererek ‘eleme’ sınavı yapıyor. Bu çalışmalar gecenin 01.00’ine kadar sürüyor. Bir genel başkan yardımcısı, en az 400-500 kişi ile görüştüklerini anlatırken, her aday için görüşmenin yaklaşık 10 dakika sürdüğü konuşuluyor.
Bazı parti yöneticilerine, Ankara ve İstanbul belediyelerinden telefonlarla ‘torpil’ yapılmak istendiği konusu ortaya çıktı ve bu konudaki eleştiriler dikkat çekti.
Seçimin gedikli bazı aday adayları, “CHP genelinde yüzünü ilk defa gördüğümüz aday adaylarının çokluğu ilk kez bu kadar dikkat çekti” eleştirisini yaptılar. Ve şöyle sözler ortaya atıldı: “CHP’de erkekler 30 bin artı 3 bin lira kayıt/dosya parası ödediler. Kadınlar ise 15 bin artı 3 bin lira, yani toplam 18 bin lira ödedi. Engellilerden de 18 bin lira alınması eleştiri konusu oldu.”
AKP VE İYİ PARTİ FARKI
İYİ Parti’nin engellilerden para almadığı bildirildi. CHP’de ilk kez aday yoklaması yapılmadı. AKP’nin 25 Mart’ta elektronik sistem üzerinden ‘temayül’ yoklaması yapacak olması, CHP’liler arasında büyük tepki çekti.
AKP’de ortaya çıkacak isimler, görüşme yapıldıktan sonra parti yönetimince belirlenecek. Listenin son haline Cumhurbaşkanı Erdoğan karar verecek.
İYİ PARTİDE ÖNSEÇİM
İYİ Parti’
Kişi başına 1.519 metreküplük su miktarı ile “su sıkıntısı çeken” bir ülke kabul edilmekte. Bir ülke; yıllık kişi başına kullanılabilir su miktarı 1.000 metreküpten az ise su fakiri, 1.000–2.000 arasında ise su azlığı çeken, 2.000 metreküpü aşıyorsa su zengini olarak nitelendiriliyor. Talep arzdan fazla olunca su stresi yaşanır. Türkiye su stresi çeken bir ülke. Bugün 1.519 metreküp olan kişi başına düşen su miktarı 2030’da 100 milyonluk nüfusla 1.100 metreküpe düşecek ve su fakiri bir ülke olacak.
Almanya’da yaşayanlar, bu ülkenin bol yağışlı havası ile birlikte ormanlarıyla tanındığını söyler. Bölgesel su kıtlığı dışında Almanya’da henüz yaygın bir su sıkıntısı yaşanmıyor. Almanya’da içme suyunun yaklaşık üçte ikisi yeraltı sularından geliyor, ancak son yıllarda artan sıcaklıklardan, azalan yağışlardan dolayı yeraltı suyunun artık yeterli olmayacağından hareket ediliyor. Bu yüzden Almanya tarihinde ilk kez içme suyu teminini güvence altına almak ve yeraltı sularını korumak üzere bir ulusal su stratejisi hazırlandı. Ulusal su stratejisi ile Almanya modern su yönetiminin temellerini atacak. Stratejinin hedefi, 2050 yılına kadar su yönetiminin iklim değişikliğinin sonuçlarına göre uyarlanması, doğala yakın bir su dengesinin yeniden kurulması. Örneğin içme suyunun kıt hale gelmesiyle suyu öncelikli olarak kimin kullanacağına karar veren düzenlemeler gibi 80’i aşkın önlem... Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı da 2019-2023 arası için bir ulusal su planı yapmış. 99 sayfalık bu planın öngördüğü önlemlerin umarız çoğu yerine getirilmiştir.
Son 25 yıl içinde Akdeniz Havzası’nda yağışların yüzde 25 azaldığı, Türkiye’de her on yıllık dönemde su sıkıntısı çeken alanlarda artış olduğu biliniyor. Su sıkıntısında artışın görüldüğü yerler genellikle büyük kent merkezleri. Dolayısıyla metropoller ve büyükşehir statüsündeki yerler su kıtlığı tehdidi altında. Türkiye’de 25 su havzası olduğu kabul ediliyor. Örneğin, İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde ortaya çıkan su yetersizliği, havzalar arası su transferi ile kapatılmaya çalışılmakta. Ancak, bunun da önemli ekonomik, ekolojik sorunlara yol açtığı söylenmekte.
Türkiye’nin uzun vadede su kaynaklarını akılcı kullanarak kendine yeterli bir konumda olabilmesi için acilen yeni bir ulusal su stratejisi hazırlanmalı. 1954 yılında kurulan ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bağlı Devlet Su İşleri (DSİ) ile 2011 yılında kurulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü su konusunda yetkili kuruluşların başında gelmekte. Ancak uzmanlara göre, bunun yanı sıra çok sayıda kurum da su yönteminde yetki sahibi. Bu durumun, su ile ilgili hizmetlerin etkin yürütülmesini zorlaştırdığı da öne sürülmekte. Ulusal su stratejisinde bu yapılanmanın daha rasyonel hale getirilmesinin şart olduğu da aşikâr. Türkiye’nin yeterli suya sahip olması ve suyun modern yönetimi önemli bir stratejik konudur.
DÜNYA SU GÜNÜ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı ile 1993 yılından bu yana, 22 Mart (dün) Dünya Su Günü olarak kutlanıyor. Aslında ‘kahırlı’ bir gün bizim için, ülkemiz için ve de dünya için... Tarım yasası Ali Ekber Yıldırım, ‘Tarım Dünyası’ adlı sitesinde haklı olarak “Sellerle ve Kuraklıkla Dünya Su Günü kutlanır mı?” diye soruyor.
Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 2000 yılında 1.652 m3 iken, 2022 yılında 1.322 m3’e düştü.. .Tahminlere göre gerekli önlemler alınmazsa, 2050 yılında kişi başına su miktarı 1.000 m3’e düşerek Türkiye’nin su stresi yaşayan ülkeden su kıtlığı yaşayan ülke konumuna geçmesi bekleniyor.
Sel, kuraklık ve daha birçok felaket iklim değişikliğine, iklim ikrizine bağlansa da bütün bu gelişmelerin baş sorumlusu insan. İnsanlar gezegeni de suyu da tüketti, büyük oranda yok etti. Yok etmeye de devam ediyor.
Hatay’ın tahribatının ilk izleri bu ilçe sınırlarından başlıyor. İskenderun’da haddehanelerin dumanı tütüyor, demek ki tesisler devreye girmiş. Yoldan ünlü gümrük yangın yerini fark edemedik. MSC’nin depremzedeler için gönderdiği gemi hâlâ limanda... İlk anlardaki Asya Port’un bu katkısı unutulmuyormuş. Arsuz ne kadar hoş bir yermiş, depremden harap olan komşu kentlerin ‘yazlığı’ imiş, denizi de çok temizmiş. Yazlık evlerin ‘çatlak’lığını fark ettik. “İskenderun sınırlarında kalan üç mahallesinden 600’e yakın canımız gitti” dedi Belediye Başkanı Dr. Asaf Güven... Arsuz’un deprem nüfusu göçlerle birlikte 60 binden 105 bine yükselmiş hemen. Yaz nüfusunu 400 bin olarak açıkladı.
Kentin ayrık mahallelerinde yoğun tarım yapılıyor. İlk kez maydanoz tarlaları gördük. Türkiye’nin ihtiyacının yüzde 60’ı buradan karşılanıyor.
Maydanozlar biçilmeyi bekliyor. Bir yandan talep düşmüş, “Bölgede kebap yapan mı kaldı?” diye acı bir söz sarf etti bir vatandaş.
Asıl limona gelelim. Hatay’da depremlerle birlikte gıda perakendecilerinin binaları da yıkılınca, Arsuz ilçesinde limon dalında kaldı. Hasadın sürmesi ve üreticilerin desteklenmesi için Güvenilir Ürün Platformu ve Gıda Perakendecileri Derneği ‘Hasat ve Ekim Seferberliği’ başlattı. Arsuz ilçesine gelerek inceleme yapan Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Alp Önder Özpamukçu, deprem bölgelerindeki tedarikçilerle işbirliği içerisinde olduklarını belirterek “Amacımız, ürünlerin olabildiğince bedeliyle buradan çıkmasının sağlanması ve üreticilerin bir kayıp yaşamamasıdır. Çünkü üreticilerin bir sonraki dönem ekim yapabilir halde olması gerekiyor. Eğer bu süreci doğru yönetmezsek, gelecek yılı da riske atabiliriz. Özellikle limon ve maydanoz olmak üzere bölgeden alımlar yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Fakat Arsuz ilçesi, limon konusunda sadece iç tüketime değil, ihracata yönelik üretim yapıyor. Yani ortalama 80-100 bin ton limonun ihracata gitmesi gerekiyor. Mutlaka ihracatçıların buraya ayrı bir ihtimam göstermesi gerekiyor” diye konuştu.
Bir grup gazeteci olarak gelişmeleri izledik. Ülkenin dört bir yanındaki perakendeciler, bu ürünleri değerini koruyarak satın almak için girişimde bulundu. İstanbul Ticaret Odası Başkan Vekili Ahmet Özer, Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı Alp Önder Özpamukçu, Güvenilir Ürün Platformu Başkanı Celal Toprak, Arsuz Belediye Başkanı Dr. Asaf Güven ile beraberindekiler, ilçedeki üretim sahalarını inceleyip üreticilerle bir araya geldi.
Saha çalışmasının ardından Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda konuşan İstanbul Ticaret Odası Başkan Vekili Ahmet Özer, bölgedeki çiftçilere maddi ve manevi destek sağlamak için çalışma yaptıklarını belirterek, “İstanbul’da bu konuyu bundan sonra daha sıkı gündeme getirip, deprem bölgelerindeki ürünlerin satış, dağıtım ve pazarlanmasını sağlamak adına çalışacağız. İnşallah bir faydamız dokunur” dedi.
Daha geçen hafta Şanlıurfa ve Adıyaman’daki sel felaketinde 20 kişi yaşamını yitirdi.
Deprem bölgelerindeki ürünlerin alımı konusunda çalışmalarının sürdüğünü kaydeden
EYT problemlerini kökünden çözme iradesinden dolayı EYT Platformu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür ederken, ‘staj mağdurları’ da haklı olarak hak arama talebiyle büyük bir güç gösterisine başladılar. Geçen cuma günü saygın fizik öğretmeni Ali Özdemir’in köşemizde yer alan ‘Beleşciliğe bedel ödenmemeli - Staj mağduru olamaz’ başlıklı yazısı üzerine bizi de kınadılar ve bu yazı nedeniyle özür dilememiz için bir kampanya açtılar.
Stajyerlik konusunda hak arayan (genç değil) orta yaşlı kesim EYT’den sonra o kadar çok tepki gösterdi ki; bize, yazının sahibi öğretmen Ali Özdemir’e ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na ağır eleştiriler yönelttiler. Bunlardan bazılarını köşemize almak istiyoruz.
“Doğum yapan bayanın staj tarihi sayılıyor, staj yapan avukat, doktor sayılıyor. Paspas çeken, cam silen, azar işiten, çıraklık yapan kişiler sayılmıyor, canınız sağ olsun. İlahi adalet.”
“Staj ve çıraklık sigortası, devletin öğrencilere atmış olduğu bir kazıktır, hatasını düzeltmelidir”, “Stajyerliğin sigortadan sayılmaması EYT’den daha büyük bir mağduriyet oluşturmaktadır”, “Biz kandırıldık, eğer o kartları vermeselerdi biz sigorta girişimizi kendimiz yapardık. Sigorta girişimiz var nasıl olsa diye düşündük, böyle olacağı hiç aklımıza gelmedi”, “İş akdine dayanmayan, eğitim amaçlı olan avukatlık stajına tanınan borçlanma hakkının meslek liselerine de tanınması, Anayasa’nın eşitlik ilkesi gereği haklı ve meşru bir taleptir”, “Staj sigortası başlangıç hakkımızı istiyoruz”, “Sayın Bakan, işçi gibi çalıştık; 4 gün iş, 2 gün okul. Hakkımız yenmez dileriz”, “Staj kesinlikle kabul edilmelidir. Cumhurbaşkanımızdan müjdeli haberler bekliyoruz”.
EKSİK PRİM BİZİM SUÇUMUZ DEĞİL
“Staj ve çıraklık başlangıç tarihi sigorta başlangıç tarihi sayılmalı. Lütfen parti gözetmeden tüm partiler destek versin. Kim çıkartırsa 1 milyon 500 bin stajyer ve aileleri ile oylarımız ona”, “Staj çıraklık eşitlik ilkesine göre anayasal haktır, adalet istiyoruz”, “Yurtdışı, Avukatlık, Doktora ve Tıpta Uzmanlık stajlarına borçlanma hakkı var yasalarda. Bu stajlarda patron kim? Stajda işçi de var, işveren de var, çalışma hayatı da var. Meslek lisesi mezunları olarak staja borçlanma hakkımızı ve sigorta başlangıcı sayılmasını istiyoruz. Bu bizim de hakkımız”, “Doğum yapan kadınlar faydalanabiliyor, staj girişi sayılıyor, erkek olunca sayılmaması Anayasa’daki eşitlik ilkesine aykırı değil mi?”, “Ben genç bir delikanlı olarak nereden bilebilirdim ki bu staj senin emekliliğine yaramıyor. O zaman bana gerekli açıklamayı yapmayan okulum ve tersanedeki öğrenci işleri de vardı orada, onlar da suçludur.”
ADAYLIĞA SOYUNANLAR