Yalçın Bayer

Ev sahibi-kiracı sorununun çözümüne hukuk yardımı

24 Şubat 2023
Ankara’dan gazeteci Erdal İpekeşen, ev sahibi-kiracı ihtilafının üzerine yakın arkadaşı Av. Esin Gürel’in gönderdiği dava dilekçesini bize iletti. Yazı, “TBK-347 sayılı kanun maddesi kiraya veren ve kiracılar için kafa karışıklığı yaratmakta ve kanun maddesinde hüküm yanlış anlaşılmaktadır. Kiracı ve kiraya veren tarafların karışıklık yaşadığı bu hususta açıklamalarımız şu şekildedir” diye başlıyor:

“Her ne kadar da kanun maddesi lafzı ‘Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir’ şeklinde olsa da taraflar maddedeki 10 yıllık süreyi kira sözleşmesinin başlangıcından itibaren 10 yıl olarak algılamaktadır. Oysaki kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere, kastedilen 10 yıllık süre, 1 yıllık kira sözleşmesinin sonraki yıllarda da uzayarak uzayan yılların toplamda 10 yılı doldurmasıdır. Kanun hükmü aynı zamanda en az 3 aylık ihbar süresi koyarak kiraya verenin bu tarihten daha sonra yapacağı ihbarların da geçersiz olduğunu vurgulamaktadır. Bu bakımdan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da ‘Kiraya veren ancak on yıllık uzama süresi sonunda, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak şartıyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeyi sona erdirebilir. Bu hüküm kiraya veren lehine konulmuş emredici bir hüküm olduğu için taraflar sözleşmede bunun aksine bir kayıt koyamazlar’ şeklinde verdiği karar ile 10 yıllık sürenin kira sözleşmesinin tamamını değil, uzama sürelerinin toplamını ifade ettiğine değinmiştir.

Kira sözleşmesinin 10 yıllık uzama süreleri sonucu tahliyesine ilişkin olarak örnek verecek olursak:

- 10.01.2001 tarihinde bir yıllık kira sözleşmesi imzalanması halinde,

- 10.01.2002 tarihinde bir yıllık sözleşme dolacak ve kanun maddesinde geçen uzama yılı başlayacaktır.

- 10.01.2011 tarihinde ise 10 yıllık uzama yılları dolacak ve kiraya veren 3 aylık bildirim süresine uymak koşuluyla kiracıdan tahliye talebinde bulunabilecektir.

Bir diğer örnek ise:

- 01.01.2013 tarihinde 5 yıllık kira sözleşmesi imzalanması halinde...

- Kira sözleşmesinin bitiş tarihi 01.01.2018 olup kanun hükmünde yer alan 10 yıllık uzama süreleri ancak bu tarih itibarıyla başlayacaktır. Görüleceği üzere 5 yıllık bir kira sözleşmesini baz aldığımızda dahi kanun hükmündeki

Yazının Devamını Oku

Hammurabi Kanunları çok ağır: Hangi partiden olursa olsun

23 Şubat 2023
- 1999 Marmara depreminden sonra Işıkara’nın “Unutmayın deprem öldürmez, binalar öldürür” sözü, bir vecizeye dönüşmüştür.

- İlk yazılı kanunlar olarak bilinen Hammurabi Kanunları’nda “Bir inşaatçı herhangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse inşaatı yapan öldürülür” hükmü vardır.

Yaklaşık dört bin yıl önce insan yaşamını korumak için en ağır cezaları öngören kanunlara karşın, bugün kanunlarımızda özel bir madde dahi bulunmamaktadır. Bu tür suçlar TCK’nin 85 ve 86. maddelerinde taksirle öldürme ve kasten yaralama maddeleri kapsamında ele alınmıştır.

Bu cezaların da caydırıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. “Türkiye bir deprem ülkesi”, “Deprem öldürmez, yapı öldürür” sözlerini de aynı biçimde değerlendirebiliriz.

Bu felaketin en önemli sorumlularından biri de belediyelerdir. Belediyeler hangi partiden olursa olsun tek değişenin belediyelere iş yapan müteahhitler olduğu bir belediyecilik anlayışı bu yıkımların en büyük sorumlusu değil midir?

Barınmanın da beslenme gibi zorunlu bir ihtiyaç olmasına rağmen, konutu bu kadar metalaştırıp barınma ihtiyacından çok bir yatırım aracına dönüştüren piyasacı anlayışın ölümlerde rolü yok mu?

Depremlerden sonra televizyon ekranlarını dolduran, bir kısmının da depremle ilgili uzmanlığı olmayan, her konunun bilenleri masum mu?

Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye “Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın” diye verdiği öğüdü dillerinden düşürmeyip insanı yaşatmak için bir şey yapmayanlar masum mu?

Evet, hiçbirimiz masum değiliz ama en masum olmayanlar da en çok sorumluluğu olanlardır. Son söz depremin merkezi Kahramanmaraşlı

Yazının Devamını Oku

En perişan kesim esnaf

22 Şubat 2023
TBMM’ye öneri: Borçlar silinmeli, işsizlik maaşı bağlanmalı

CHP Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen depremin etkilediği illerdeki esnaflar için iktidarın acilen bir destek paketi açıklaması gerektiğini söyleyerek, “TESK verilerine göre, Adana’da 52 bin 524, Kilis’te 4 bin 600, Osmaniye’de 15 bin 768, Şanlıurfa’da 42 bin 793, Diyarbakır’da 26 bin 529, Gaziantep’te 41 bin 935, Adıyaman’da 18 bin 130, Malatya’da 21 bin 366, Kahramanmaraş’ta 27 bin 386 ve Hatay’da 46 bin 462 esnaf bulunuyor. Bu da, yaklaşık 260 bin esnafın bu felaketten etkilendiği anlamına geliyor” diye konuştu.

Bekir Başevirgen yaptığı açıklamada şöyle devam etti:

“Pandemiden kalan borç yükünü bile henüz hafifletememiş olan esnaf bir de deprem felaketiyle karşı karşıya kaldı. Depremden etkilenen illerde büyük bir göç başladı. Ancak ekmek teknesini, ailesini, toprağını bırakmak istemeyen binler var. İşyerleri enkaz haline gelmiş veya büyük hasara uğramış esnaflarımızın acilen desteklenmesi gerekiyor.

İktidara çağrımızdır; esnaflarımızın tüm banka ve esnaf kefalet kooperatiflerine olan borçları, kira, fatura, BAĞ-KUR prim borçları Hazine tarafından karşılanmalıdır. Esnafın deprem nedeniyle işyerlerinde uğradığı zararların tümü Hazine tarafından üstlenilmelidir. Küçük esnafımızın bu süre zarfında gelir kaybının telafisi için esnaf ahilik desteği devreye alınmalı ve esnafımız işyerlerine dönene kadar düzenli olarak işsizlik maaşı bağlanmalıdır.”

Deprem nedeniyle afet kapsamına alınan 11 ilimizde ticari faaliyetlerin neredeyse durma noktasına geldiğine dikkat çeken Başevirgen, özellikle miatlı ürünlerin son kullanım tarihleri geçmeden tüketiciye ulaştırılması gerektiğini söyledi.

‘DEPREM FAKÜLTESİ’ KURULMALI

ARASINDA benim de olduğum çok kişi, bir akrabasını, bir tanıdığını depreme kurban verdi. Son depremde gösterdi ki deprem olgusu başlı başına bir güvenlik sorunumuz. Güvenliğin de ötesinde bu topraklar için yaşamsal önemde. Bu coğrafyada sosyoloji, tıp, psikoloji, tarih öğrenecek çocukların öncelikle hayatta kalması gerekiyor.

Müstakil

Yazının Devamını Oku

Depremzedelere ne yapılsa azdır

21 Şubat 2023
Koronavirüsteki gibi kısa çalışma ödeneği geliyor

DEPREM bölgesindeki emekçilere kısa çalışma ödeneği ve nakdi ücret desteği verilmesine yönelik hazırlık yapıldığı kamuoyuna yansıdı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın bu yönde çalışma yürüttüğü belirtiliyor. Elazığ ile birlikte 11 ilde ilan edilen afet bölgesindeki uygulamaya ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin yakında yayınlanacağı vurgulanıyor.

Salgın döneminde de uygulanan kısa çalışma ödeneği ile afet bölgesindeki işçilere brüt ücretlerinin yüzde 60’ı kadar para ödenecek. Böylece brüt 10.008 lira olan asgari ücretle çalışan emekçi 6.004 lira alacak. Emekçinin ücreti arttıkça alacağı kısa çalışma ödeneği de artacak.

Ödenek tutarı aylık brüt asgari ücretin yüzde 150’sini geçemiyor. Yani emekçiye en fazla 15.012 lira aylık verilecek. Kısa çalışma ödeneğinden sadece damga vergisi kesiliyor. Ödeme 3 ay süre ile yapılıyor. Bu süre Cumhurbaşkanlığı kararı ile uzatılıyor.

Kısa çalışma ödeneği alanların Genel Sağlık Sigortası (GSS) primleri de devlet tarafından karşılanacak. Yararlanma koşullarının salgın döneminde olduğu gibi afet bölgesinde de esnetilmesi yüksek olasılık.

Yine salgın döneminde ücretsiz izne çıkarılanlara yönelik uygulanan nakdi ücret desteğinin afet bölgesinde hayata geçirilmesi bekleniyor.

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiler, ücretsiz izinli sayılacak ve bunlara saptanan tutarda nakdi ücret yardımı sağlanacak.

Bu tutar salgın döneminde 1.500 lira idi. Tutar büyük olasılıkla artacak. Bu paradan damga vergisi kesilmiyor. Kısa çalışma ödeneği ile nakdi ücret yardımının İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanması kuvvetle muhtemel.

İşçi sendikaları, afet bölgesinde işten çıkarmaların yasaklanmasını, yakınlarını yitirenlere ölüm aylığı bağlanmasını, işten ayrılmak isteyenlere ve deprem sonucu işsiz veya engelli kalanlara kıdem tazminatı ödenmesini talep ediyor. Depremin vurduğu bölgede yaşayanlara ne yapılsa azdır, zira onlar, dünyanın en büyük felaketini yaşadılar ve onulmaz acılara boğuldular.

Yazının Devamını Oku

Hurda - yorgun demir sorunu TBMM’ye geldi

17 Şubat 2023
Köşemizde iki kez gündeme getirdiğimiz hurda ve yorgun demirlerin dayanıklılığının düşük olduğuna ilişkin sorun, Parlamento’ya intikal ettirildi.

Son yıllarda gemi söküm işlerinden çıkan hurda demirlerin hurda işleme fabrikalarında işlenip bunlardan blok demirler üretildiğini, bu blokların özel haddehanelerde inşaat demiri üretiminde kullanıldığını anlatan CHP Edirne Milletvekili Doç. Dr. Okan Gaytancıoğlu, “İddialara göre yeterli kalitede üretilmeyen bu demirler inşaatlarda kullanılmakta ve yapının dayanıklılığı düşürmektedir” diyerek Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na şu soruları yöneltti:

“- Bakanlığınız özel haddehanelerde üretilen inşaat demirlerinin gerekli şartları taşıyıp taşımadığını kontrol etmekte midir?

- Üretim aşamasında inşaat demirlerinin istenilen standartlarda yapılıp yapılmadığını kontrol eden bir mekanizmanız var mıdır?

- İnşaat demirlerinin piyasaya satışı için ‘demir testi’ yaptırmaları zorunlu mudur?

- Yorgun ve hurda demirin yeniden işlenmesiyle elde edilen demirin hangi alanlarda kullanılıp hangi alanlarda kullanılamayacağına dair Bakanlığınızın bir düzenlemesi var mıdır?

- 2022’de özel haddehanelerde ne kadar inşaat demiri üretilmiştir?

- Bunun ne kadarlık kısmı hurda demirlerden elde edilmiştir? Depremde ağır hasar alan binalarda bu demirlerin gerekli şartları taşıyıp taşımadığı incelenecek midir?

- Bu demirlerle ilgili bir inceleme olacak mıdır ya da bu gerekli şartları taşımayan demirleri üretenlere karşı bir yaptırımınız olacak mıdır?”

Yazının Devamını Oku

Geçici barınma alanları rehberi

16 Şubat 2023
Geçici barınma alanlarının kurulumu sistematik ve planlı şekilde sağlanmadığı takdirde birçok güvenlik ve sağlık tehdidinin ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Bu nedenle TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak geçici barınma alanlarının kurulmasında görev alacak kurum ve kuruluşlara yol gösterici olması için geçici barınma alanlarının kent içi yer seçimi ve planlama süreçlerine ilişkin temel kriterlerin yer aldığı bu rehberi sunuyoruz. Rehbere (https://www.spo.org.tr/detay.php?sube=0&tip=2&kod=12183)’den ulaşabilirsiniz. “Depremde yurttaşlarımız halihazırda bir travma halini yaşarlarken sorunların derinleşmemesi ve asgari koşullarda da olsa yurttaşlarımızın sağlıklı bir yaşam ortamına hızla ulaşmaları adına geçici barınma alanlarının hızlı, güvenli ve konforlu bir şekilde yurttaşlarımızın hizmetine sunulması elzemdir. Geçici barınma alanlarının kurulumunda dikkat edilmesi gereken hususların göz ardı edilmesi halinde geçici barınma alanı; yüksek nüfus yoğunluğu, sanitasyon ve temiz suya ulaşım sorunları, hijyenli bir ortamın yaratılamaması, yangın, sel gibi içsel ve dışsal tehditlerle karşı karşıya kalabilir ve yeni travmalar, can ve mal kayıpları yaşanabilir. Geçici barınma alanları ile yurttaşların barınma sorunu asgaride çözülürken yurttaşların sınırlı koşullarda da olsa özel ve sosyal hayatlarına güvenli bir ortamda devam edebilmeleri ve kamusal hizmetlere ulaşabilmeleri sağlanmalıdır. Afet toplanma ve geçici barınma alanlarının esasen kentin imar planlarında belirtilmesi gerekmektedir. Fakat ülkemizde her imar planında bu alanların işlenmediğini göz önüne alarak öncelikle geçici barınma alanlarının kent içindeki yer seçimine yönelik temel kriterleri aktarmamızın faydalı olacağı düşüncesindeyiz.”           TMMOB Şehir Plancıları Odası

HA YORGUN DEMİR HA KAVAK AĞACI

Hurda malzemeden yetersiz teknolojiyle üretilen ‘yorgun’ inşaat demirinin depremde binaların yıkılmasındaki en önemli etkenlerden biri olduğunu her zaman dikkate almak gerekiyor. Bu durumu sık sık yinelemek istiyoruz.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türk Konut’un yasal zorunluluk olmamasına rağmen laboratuvar kurup test ederek ortaya çıkardığı depreme dayanıksız inşaat demiri üretimiyle ilgili İskenderun ve Karabük Demir Çelik İşletmeleri ile özel haddehanelerde inceleme başlattı. Bugüne kadar 225 bin konut yapan Yapı Kooperatifleri Merkez Birliği (Türk Konut), 1999’da meydana gelen Marmara depreminden ders çıkararak, inşaatlarda kullandığı demirlerin testi için yasal zorunluluk olmamasına rağmen ‘demir laboratuvarları’ kurdu. İnceleme başlatıldı. Türk Konut Genel Başkanı Yılmaz Odabaşı, Bingöl depremindeki yıkımlarla ilgili olarak “İçindeki demir sağlıklı olmazsa kolon tabii çökecek. Kolonun içine ha bu yorgun demiri koymuşsun ha kavak ağacı koymuşsun, çok farkı yok. Biz 1999 depreminden ders aldık ve sorumluluğumuz, iş ahlakımız gereği laboratuvarları kurduk. Bunun nedeni üretimden kaynaklanıyor. Hurda malzemelerin çoğu haddehanelerde yetersiz teknolojiyle demire dönüşüyor. Yorgun demir de depreme dayanıksız oluyor” diyor.      (‘Yorgun inşaat demiri’ tabirini Milliyet ilk kez 21.6.2003 yılında kullandı.)

BU ‘ÇALKALAYAN’ BİR DEPREM

Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, önceki gün TV5, dün de Halk TV ekranlarında çarpıcı değerlendirmeler yaptı. Bu depremin sarsıntısını şöyle tarif etti: “Deprem aşağıdan üste vurdu, sağdan sola, soldan sağa vurdu, yani çalkaladı. O nedenle çoğunlukla her bina farklı hasar gösterdi.”

Konuşmasını şöyle sürdürdü: “Hatay, bize Atatürk’ün emanetidir. Onu ayağa kaldıracağız, kimse burasını terk edemez. Gidenler dönecektir. Şimdi İzmir’den 40 kişilik bir mühendis ekibi Hatay’a geliyor, kentimizi nasıl inşa edeceğimizi bize gösterecek. Vatandaşlarımız arazilerini ve tarlalarını satmasınlar. Hazırlık çalışmalarını hükümetle ortak akıl ile yapmak istiyoruz.”

Büyükşehir Belediye Başkanı ayrıca şunları söyledi:

Yazının Devamını Oku

Ne şanssız ülkeyiz!

15 Şubat 2023
20. yüzyıl başından beri başımıza gelen büyük felaketlerde 762 bin kişi öldü

123 yılda 43 felakette en az 762.000 kişi öldü. Bunların 153.000’i doğal afetlerden, 608.000’den fazlası savaş ve iç çatışmalardan kaybedilmiştir. 6 Şubat 2023 çifte depreminden kaç insan kaybıyla çıkacağımız herhalde enkaz altındakiler çıkarılınca belli olacak. Son dakika haberi olarak verilen 35.418 ölü sayısının 40.000’e yaklaşacağı varsayılabilir.

Bir afetteki kayıpların en önemli kalemi ölü ve yaralılar olmakla birlikte, yaralanıp sakat kalanlar, heba olan servetler, savaşlarda verilen esirler, göç ve bozulan psikoloji de önemsiz sayılamaz.

Aşağıda, 20. yüzyılın başından beri gerek doğal afetlerin, gerek siyasi mücadelelerin sonucu olarak Türkiye’nin kaybettiği insan sayısı ile ilgili bir liste sunuyorum. Depremlerle ilgili kaynak: ‘Boğaziçi Üniversitesi Deprem Araştırma Enstitüsü’nün kayıtları, öteki bilgilerin kaynağı ise ‘Vikipedi-Özgür Ansiklopedi’dir.

Can kaybı bakımından son 123 yıldır yaşanan en büyük 10 felaket sırasıyla şunlardır: 1) Ermeni tehciri, 2) 1. Dünya Savaşı, 3) Balkan Savaşı, 4) Koronavirüs salgını, 5) Doğu ve Güneydoğu’daki çatışmalar, 6) Kurtuluş Savaşı, 7) 1939 Erzincan Depremi, 8) Gölcük-Kocaeli Depremi, 9) 1909 Adana olayları, 10) 1930 Ağrı İsyanı.

Yalnız insan kayıpları dikkate alındığında birinci sırayı en az 600.000 ölümle Ermeni tehciri, ikinci sırayı 305.000’le Birinci Dünya Savaşı kayıpları, üçüncü sırayı koronavirüs salgınının kayıpları, dördüncü sırayı en az 50.000 kayıpla Balkan Savaşı, beşinci sırayı yaklaşık 39.000 kayıpla Doğu ve Güneydoğu’ya yaşanan çatışmalarda ölenler, altıncı sırayı ise 36.919 kayıp ile Kurtuluş Savaşı kayıpları almaktadır. 1939 Erzincan Depremi 33.000 kayıpla yedinci sıradadır. Kahramanmaraş merkezli son iki deprem ise can kaybı bakımından Erzincan depremi ile yarışmaktadır.

Listedeki ölüm sayılarını verilen en alt rakamları hesaba katarak topladığımızda 762.000 sayısı ortaya çıkıyor. Konunun ilginç yanı, bunların çoğunluğunun doğal afetlere değil; savaş, iç çatışma gibi nedenlere dayanıyor olmasıdır. 123 yıldan beri yaşadığımız en büyük 11 felaketin yalnız üçü doğal afettir, diğerleri siyasidir. Bunlardan doğan ölüm sayısı 153.865 iken 608.000’den fazlası savaş ve iç çatışmalardan kaynaklanmıştır. Zeki SARIHAN - Eğitimci, Yazar

 

SABRİ ERGÜL ANLATIYOR

Yazının Devamını Oku

CHP’nin 4. Genel Başkanı toprağa veriliyor: Baykal, Erdoğan’ı nasıl tanıyor?

14 Şubat 2023
CHP’nin Atatürk, İnönü ve Ecevit’ten sonraki Genel Başkanı Deniz Baykal çok bilgiliydi.

Kendisine ‘Hocam’ diye hitap ederdik, 15 yıllık görev süresince partinin ‘ağır topu’ oldu. Esasında ‘hizip adamı’ diye bilinir. İsmet İnönü ile mücadelesinde Bülent Ecevit’in yanında yer aldı. Siyasi mücadelesinde siyaset yaptığı arkadaşlarından ‘Başbakanlık’ makamına oturamayan tek ‘lider’ olarak kaldı.

- İyi yetişmiş bir akademisyendi. CHP’ye Ecevit tarafından davet edildi, siyaset döneminde parlamentoda en uzun milletvekilliği görevinde bulunan vekiller arasında yer aldı.

- Cenazesinin baştan Antalya’da defni düşünülüyordu, ancak aile fertleri arasında çıkan ihtilaf sonucunda Devlet Mezarlığı’na gömülmesine karar verildi. Devlet Mezarlığı’nda ‘kahraman’ sekiz-on generalin dışında, Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan, kamuoyunun bildiği isimler gömülü. Rahşan Ecevit’in, eşinin yanına gömülmesi ise çıkarılan bir kanunla mümkün olmuştur.

- Baykal ulusalcı, seçkin bir aydın sayılırdı. Yakın çevresi, Baykal’ın kızının, HalkTV’nin satışı, eski milletvekilleri Mehmet Sevigen ve Yılmaz Ateş’in kendisi üzerinden ‘prim’ yaptığı iddialarına ağır eleştiriler yöneltiyordu.

- Baykal’la siyaset yapan bir milletvekili şöyle diyor: “Baykal’la gün geldi kötü günlerimiz oldu, şimdi bütün bunları unutmak istiyorum. Siyasal çizgisinde kırılmalar olmuştur. Şeyh Edibali’nin sözlerini odasına asması, çarşaflılara CHP rozeti takması, torunu ile bayram namazına gittiğinde gazetecilere haber vermesi... Bunları siyasetin gereği olarak yapmıştır. Ancak ulusalcı ve laik tavrını hep sürdürmüştür. Yarın (bugün) kendisiyle helalleşme günüm olacaktır.”

ERDOĞAN’A SİYASET YOLU

- Baykal’ın Recep Tayyip Erdoğan’a siyaset yolunu açtığı iddialarına dönük eleştirilere Baykal’ın çok kızdığını bizzat ben görmüşümdür. Aydın çevrelerin katıldığı bir Taksim toplantısında, kendisine bu konuda yöneltilen bir soruya sert bir cevap vermiştir: “Sayın Erdoğan, seçilmiş gelmiş, partisi Anayasa’yı değiştirecek milletvekili sayısını (O zaman Meclis 550 üyeliydi; AK Parti 364, CHP 177, bağımsız 9) sağlamıştı. Ben Avrupa Konseyi üyesi idim. Avrupalı üyelerden büyük eleştiri alıyorduk, ‘Büyük başarı gösteren bir partinin genel başkanı niye parlamentoya giremiyor, başbakan olamıyor?’ diye.”

- Milletvekilinin anlatımına devam ediyoruz: “Çok samimi olarak söylemeliyim,

Yazının Devamını Oku