Biz hemen ‘Havadan Doğadan’ diye bilinen Dr. Ozan Deniz’in sosyal medyadan yaptığı yayınlarla mesajlarını izlemeye başladık. Çünkü kendisi amatör meteorolog (tahminci) olarak İstanbul, Marmara ve Trakya bölgeleri için amatör hava tahminlerde bulunuyor. Dr. Ozan Deniz, Türkiye’nin batı bölgesinde 26 Temmuz’da yaşanan rekor hava sıcaklık ölçümleri sonrasında sıcaklığın 15 derece düşmesiyle bir anda kuvvetli fırtına, yer yer kuvvetli yağışlar ve kuvvetli rüzgârın oluştuğunu bildirdi. Biz de kendisiyle konuşarak ‘hava’yı tartıştık.
15 DERECE BİRDEN DÜŞTÜ
Ozan Deniz’in 335 bin kişilik izleyicisi var; çiftçiler, belediyeler, ulaşımcılar kendisini yakından izliyorlar, ‘çok yararlı bir iş yapıyor’ gerçekten. Çünkü her evden bir takipcisi var; kendisine güveniyorlar. Ozan, sözlerine devam ediyor:
“Trakya’ya kötü hava 01.00-02.00 gibi düşen yıldırımlarla başladı. Biz buna ‘yıldırım aktivitesi’ diyoruz. Birçok kişi yıldırımla yataklarından fırladı. Önceki günkü sıcaklıklar, yani 15 derecelik düşüşler gerçekleşmesi pek bilinen bir olay değildir. Sizin söylediğiniz kesimindeki yıldırımlarla birlikte fırtına yoğun bir toz bulutu getirdi. Havanın kuraklığı da tozla birlikte çok kişiyi rahatsız etti.”
OZAN UYARIYOR
Ozan Deniz bazı uyarılarda bulundu:
- Bunaltan sıcak hava yerini Balkanlar üzerinden serin havaya bıraktı.
- Dün son normalde ölçülen meteorolojik ölçüm döneminde Muratlı, Hayrabolu, Şarköy, Ergene, Çerkezköy ilçelerinde 40-43 derece arasında yüksek sıcaklık görüldü. Bunlar rekordu.
İklim değişikliği ve su krizi yönetimi için önceden hazırlık yapılması gerektiğini söyleyen Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız, “Dünyanın birçok bölgesinde fiziksel ve ekonomik su sıkıntısı yaşanmaktadır. Dünyada yaklaşık 1 milyar kişinin sağlıklı suya erişimi yoktur. Yaklaşık 1 milyar kişi de sağlıksız çevre koşullarında yaşamaktadır” dedi.
“İklim değişikliğinin tek sorumlusu insanlar mı?” diye soralım ve yanıtını Dursun Yıldız’dan alalım:
Bazı iklimbilimciler ve meteoroloji uzmanları dünyanın varoluşundan bu yana milyonlarca yıldır ısınma ve soğuma doğal döngüsü içinde olduğunu ve yaşanılanların doğal bir süreç olduğunu ileri sürüyorlar. Ancak biliminsanlarının çok büyük bir bölümü de bu doğal sürecin 18’inci yüzyıldan başlayan Sanayi Devrimi ile insan faaliyetleri sonucu etkilendiği görüşündeler. Bu etkilenmenin daha çok fosil yakıtların kullanılmasıyla başta karbondioksit ve metan olmak üzere atmosfere salınan sera gazlarındaki artış sonucu olduğu ileri sürülüyor.
Atmosferdeki sera gazındaki artış yapılan ölçümlerle tespit edilmiştir. Ayrıca yapılan çalışmalar ve ölçümler sanayi öncesi dönemden bu yana, kara bölgelerindeki ortalama yüzey sıcaklığının, küresel ortalama yüzey sıcaklığından neredeyse iki kat daha hızlı arttığını ortaya koydu.
Sonuç olarak iklim değişikliğinin tarımsal üretimin azalmasından insan sağlığının bozulmasına ve çevresel felaketlerin yaşanmasına kadar birçok olumsuz etkisinin olacağını kabul etmek zorundayız.
Son söz: “Suyun verimli kullanılması tüm dönemler için geçerli bir politika olmalı.”
Yarın Irak ve Suriye ile Dicle ve Fırat hatta Bulgaristan ile Meriç, Arda suları konusunda kavgasız gerilimsiz tartışmalara hazır olmalıyız. Dursun Yıldız’ın uyarılarını sık sık dinlemeliyiz.
3 GÜNÜN SÖZÜ
ABC Ajansı sahibi Mustafa Küçük hafta sonu arayarak “Sevgili komşum, Babıali’ye veda ediyorum artık. Sana Allaha ısmarladık” dedi. Bir anda şaşırdım, sonra da üzüldüm. Basın piyasasının yani Babıali’nin çok önemli bir ismiydi, çok eskiden tanışırdık. Hemen hemen her gün Cumhuriyet’in sonra da Hürriyet’in merdivenlerinde karşılaşırdık. Ya Genel Yayın Müdürü’nün ya da birinci sayfayı yaptıran Yazı İşleri Müdürü’nün odasına giderdi. Her şeyi bilen adamdı; hangi gazeteden kim kovuldu, kim transfer edildi, patron kulisleri, Ankara’dan ‘taze’ bilgiler, hatta toplu sözleşme görüşmelerinde hangi gazete ne kadar zam verecek...
Koltuğunda onlarca fotoğrafın olduğu dosyalarda ne ararsan vardır. ‘Fırından yeni çıkmış ekmek’ gibi, ya bir deprem ya da uçak kazasının atlatma resimleri, ya son bir filmin artistlerinin ya da darbe yapan devlet başkanlarının fotoğrafları. Parlak siyah kartlara basılmış fotoğraflara bakılmakla doyulmazdı. Hele kadın sanatçılarsa...
Bana piyasa koşullarını özetleyen şu cümleyi sarf etti:
“Artık getiren götüreni karşılamıyor” dedi. Kendi ekonomik çıkmazını anlatmak istiyordu aslında “Bir gazetem (Şok) ile üç internet sitemi (Fotospor.com, şok.com, abc.com) devrettim” diye haber verdi. Küçük, çok saygın bir ‘gazeteci esnafı’ sayılırdı. Yaşı 80 olduğuna göre, kendisinin kimlerle çalıştığını ve dost olduğunu hesap edebilir ya da düşünebilirsiniz. Zaten bu anda –o da kaldıysa- Babıali’nin en eskisi olduğunu vurguladı, biraz da üzgün bir şekilde. Bir de onun işlerini sırtlayan sevgili oğlu Murat’ı kaybettiğinde bu kadar üzgündü diyebilirim.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin üst katında ünlü gazeteci Kadri Kayabal’ın Türk Haberler Ajansı (THA) vardı; Mustafa Küçük orada yetiştiğini söyler, Kayabal için “O benim babam gibiydi” der. THA hem haber gönderir hem de dünyadaki ünlü ajanslarının (Sigma, Gamma, Kamera Pres, Rex Ajans, Sipa Press) tab edilmiş fotoğrafların servislerini yapardı. Bu ajanslar dünyada olan büyük olayların resimlerini özellikle Paris’teki merkezlerine ulaştırır, oradan kalkan ilk uçaklarla dünyaya dağıtırlardı. Sinema sanatçılarının atlatma haber ve fotoğrafında ajaslar büyük rekabet halindeydiler. (O zaman daha fotokopi yok, daha sonraki yıllarda ilk önce Hürriyet’te oldu.) Fotoğraf nakli, -fotokopi daha sonraki yıllarda- 1990’larda yaygınlaşmaya başladı. Ardından bu fotoğraflar renkli olmaya başladı. Bu süreçte teknoloji öyle bir gelişti ki bir cihazı iki üç yılda değiştirmek gerekiyordu.
60 yılı bulan çalışma hayatını Mustafa Küçük şöyle anlatıyor:
“15 yıllık THA dönemim 1975’e kadar sürdü, o günden bugüne kadar da Cağaloğlu’nda Seyhan İşhanı’nda kurduğum, 48 yıl süren ABC dönemi başladı. Toplam 60 yıllık dönemimde elimden 10 milyon fotoğraf geçti diyebilirim.”
- Büyüklerden kimleri tanırsın, gazeteci abilerin kimdi?
CHP, yaşanan risk ve gerilimi nasıl aşacak? Ayrıca şu örgüt sorunları ve lafazanlıklar ne zaman bitecek? Tepede bir ‘abi’ olmadığı için aday kavgasının getireceği zararlar aklıselim sahibi partilileri üzüyor. CHP eski Milletvekili Kemal Anadol, Kılıçdaroğlu’na yönelik olarak “Parti ilkelerine bağlı, temiz bir insan olsa Genel Başkanlığı bırakırım, dediğiniz sözlerinize inanamadım. Yalanlamanızı bekledim, ama siz susmakla yetindiniz. Genel Başkan seçildiğiniz kurultayın başkanıydım. Size hakkımı helal etmiyorum” açıklamasını yaptı. CHP’de işler kızışıyor. Yaşananları tabii yazacağız; ders almaları için...
Zoom ve Belediye Başkanlarının toplantılarından önce, 20 Temmuz’da yapılan İBB Belediye Başkanları ve Meclis üyeleri toplantısına bakmak istiyoruz. Toplantı, Canan Kaftancıoğlu ve Ekrem İmamoğlu’nun imzaları ile Şişli Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde seçim değerlendirmeleri için yapılacaktı. İki önderden çağrı var ama katılım olmuyor nedense. Mazeret olarak ‘programları çatışıyor’ diye gösteriliyor. Sonuçta, 14 belediye başkanından hiçbiri katılmamış; 127 meclis üyesinden katılan üye sayısı da ancak 50’yi bulmuş, yaklaşık 16 meclis üyesi söz alıp konuşmuş. Ağırlıklı olarak Ekrem İmamoğlu eleştirilmiş. Konuşanlar arasında en ağır eleştirileri İmamoğlu’nun eski Başkan Vekilleri Hüseyin Aksu ve Selçuk Sarıyar yapmış. Yine Doğan Tekel, Hasan Gökpınar, Ali Haydar Kahraman, Zoom toplantısının gizli yapılmasını doğru bulmamışlar. En önemli eleştiri de İmamoğlu’nun üstlerine ‘amir’ gibi davranması yönünde olmuş.
Grup Başkan Vekili Tarık Balyalı “Genel Başkan’ı seviyorum ancak değişim şart” demiş. Beylikdüzü Meclisi üyesi ve İmar Komisyonu üyesi Erkan Erdoğan, Canan Kaftancıoğlu’nu eleştirmiş. Beylikdüzü meclis üyeleri dışında İmamoğlu’nu pek destekleyen üye çıkmamış.
Bir meclis üyesine göre, toplantı sonucunda ‘ayrışma’ daha net ortaya çıkmış, CHP içindeki bazı üyeler, İmamoğlu’nun İBB Meclis Grubu’na bundan sonra asla hâkim olamayacağı yorumlarını ilginç bulunmuşlar.
BAGAJ TARTIŞMASI
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun önceki gün “CHP’yi bilen ve bagajı olmayan birini getirin, hemen istifa ederim” biçimindeki sözleri örgütü biraz hareketlendirmiş. Muhalif kesimlerde CHP’li bazı başkanlar ve belediye meclis üyelerinin bu eleştiriler karşısında biraz akıllarının yerine gelmesine dönük olumsuz sözler duyduk. CHP’li bir üyenin “İstanbul İl Merkezi’nden başlayarak örgütlere ve seçilmiş belediyecilere kadar uzanan bir sessizlik ve tembellik var” demesi dikkatimizi çekti.
Ve dedi ki: “Genel Başkan’ın bu sözü çok ağır, bundan siyasi ders almamız lazım gerekir.” Yani ‘istifa’dan söz etmek istedi.
“Siyasette utanma olmaz mı? Adı hırsızlıklara, yolsuzluklara, muameleciliğe karışan o kadar isim var ki, bir tanesi istifa etmez mi? Bunu sadece İstanbul değil, büyükşehirleri ve ilçelerini de katarak söylüyoruz. Ya da birisi
Toplantıda en çok merak edilen konulardan biri zoom toplantısından sonra İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu karşılaşmasıydı. Toplantıya yerel yönetimlerden sorumlu CHP Genel Başkan yardımcısı Ahmet Akın yönetti. 40’a yakın başkan konuştu. Genellikle bütçelerinin yeterli olmamasından yakındılar. Büyükşehir başkanları ile onlara bağlı ilçe başkanlarının konuşmamaları dikkati çekti. Malum yeni oluşum olursa ona göre konumlanacaklar; açıkça taraf olmak tehlikeli bir anlamda!
ADAY OLMAYIN, KAYBEDERİZ: Bayramiç Belediye Başkanı Mert Uygun, Kılıçdaroğlu’na dönerek “Ben bu dönem aday değilim. Kendi kız çocuğumu ikna edemiyorum. Siz de aday olmayın, yoksa seçimlerin sonucu hezimet olacak” dedi.
Rize Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, “Ben sol, sosyalist gelenekten gelmekteyim” diyerek Kılıçdaroğlu’nu eleştirdi.
İMAMOĞLU: SİZ VARSANIZ BEN YOKUM: İmamoğlu öncelikle salona doğru değil Ahmet Akın ve Kılıçdaroğlu’na dönerek konuştu. Elindeki kara kaplı defterden bazı alıntılar yaptı:
“Sizi defalarca aradım, zoom toplantısı gizli değil, bunun gibi 250-300 toplantı yaptım. Zoom toplantısı gizli değil ancak sızdıran kimse hesabını soracağım. Hiç kimse vazgeçilmez değil. Atatürk ve İnönü gitti, siz de gereğini yapmalısınız. Seçim sürecinde çok çalıştım. En büyük bütçe benim. En büyük nüfus bende. Güzelleme yapma zamanı değil. Parti yönetimi yetersiz. Sokakta size tepki büyük. Seçim zor, ben de kaybeden belediye başkanı olmak istemiyorum. Siz varsanız, ben yokum.”
İSTANBUL İMAMOĞLU’NDAN İBARET DEĞİL: Daha sonra Bülent Kerimoğlu kürsüye çıktı: “Değişim tartışması açanlar sadece ‘Koltuğu boşaltın, ben oturacağım’ diyor. Ortada bir ideoloji yok. Genel Başkanlığı istemek herkesin hakkıdır, ancak en çok da düz üyenin hakkıdır. Bayrak asan, oy çuvallarının üzerinde yatanların daha çok hakkıdır. Partinin etinden, sütünden, makamından şöhret bulanların hakkı değildir. Sayın Genel Başkan perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, sizin cumhurbaşkanlığını kazanacağınıza inanmayan, kazanacak aday tartışması yapanlara gereğinden fazla taviz verdiniz. İmamoğlu’nun dediği gibi kimse vazgeçilmez değildir. İstanbul, İmamoğlu’ndan ibaret değildir, İstanbul sahipsiz değildir. Ben hiç önseçime girmedim, önseçim olursa İBB adayıyım. Parti üzerinde belediye başkanlarını vesayati var. Bu kabul edilemez, sürdürülemez. Liyakat önemlidir ancak sadakatın olmadığı yerde tek başına liyakatın sonu ihanettir.”
İKİ BAŞKAN ATIŞTI: İmamoğlu, Kerimoğlu’na söz verilmesine tepki gösterdi ve “Kerimoğlu bana iftira attı, yalan söyledi. Bakırköy’de sokağa çıkamayanlara kürsüyü kullandırdınız” dedi. Kerimoğlu da ayağa kalkarak “Nerede ve ne zaman istersen oraya gelirim” diye çıkıştı. İmamoğlu, CHP Genel Merkezi’nden toplantının dökümünü istedi ve dava açacağını söyledi.
Lozan Heyeti Başkanı ve yeni Türk Devleti’nin Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, vatanın kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal’in kendisine gönderdiği altın dolmakalemle, ayakta, biraz eğilerek, önündeki antlaşmaya imza attı. İnönü Vakfı, Lozan Antlaşması’nın imzalanmasının 100. yıldönümünü çeşitli illerde çeşitli etkinliklerle kutluyor.
- Lozan’ın hikâyesi ‘Lozan 1923, Olmak ya da Olmamak’ adıyla belgesel oldu. Kerime Senyücel’in yaptığı belgeselde İsmet İnönü’nün anıları temel alınarak, değişik ülke ve kurum arşivlerinden elde edilen belgelerle Lozan’ı Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Bilsay Kuruç ve Prof. Dr. Seçil Akgün anlatıyor. Belgeselin özgün müziği Derya Köroğlu’na ait.
AYKAL’DAN ‘LOZAN MARŞI’
m Orkestra şefi Gürer Aykal da Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu belgesi olarak kabul edilen Lozan Barış Antlaşması’nın 100’üncü yılı için bir marş besteledi. Sözlerini Yekta Güngör Özden’in yazdığı marşı Kübra Şenyaylar şefliğinde Koro İstanbul seslendirdi. Eserde piyanoyu ise bir başka besteci Hasan Uçarsu çaldı. Gürer Aykal besteyi, “Lozan büyük bir zaferdir. Müzikte ‘büyük’ün karşılığı majördür. O nedenle Lozan Marşı majör tonda bestelenmiştir” diye anlatıyor. Gürer Aykal, yaptığı besteyi Özden Toker’e Pembe Köşk’te sundu. Marş, Lozan Barışı’nın 100’üncü yıldönümü için ay boyu yapılacak çeşitli etkinliklerde seslendirilecek.
- Cumhuriyet Yayınları, ‘100. Yılında Lozan’ın Önemi’ isimli bir kitap yayınladı. Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Dr. Mehmet Alev Coşkun, Onur Öymen ve Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı’nın yazıları bulunan kitabın önsözünü İnönü Vakfı Başkan Yardımcısı Gülsün Bilgehan yazdı.
- Lozan Antlaşması’nın 100. yılı vesilesiyle İnönü Vakfı arşivinde bulunan Lozan ile ilgili tüm belgeler, fotoğraflar, videolar lozanantlasmasi.com adresine yüklenerek halka açıldı.
Etkinlik takvimi şöyle: 24 Temmuz 11.30, İnönü Vakfı Başkan Yardımcısı Gülsün Bilgehan’ın Anıtkabir ziyareti, Atatürk ve İnönü mozolelerine çelenk bırakması ile başlıyor. Takvimde Kadıköy, Adalar, Şişli, Heybeli, Muğla, Edirne, Bomontiada’da olacak çeşitli etkinlikler yer alıyor. Bilgi: www.ismetinonu.org.tr; 0312 4281841.
CHP ESKİ MİLLETVEKİLİ ANADOL: ‘ANA HEDEF DEVRİMCİLİKTİR’
Bodrum’un yapısı itibarıyla il olmasının uygun olmadığını anlatan Aras, şunları dile getirdi:
“Son zamanlarda konuşulan bir il meselesi var. 100’üncü yıl, 100 il, 1000 ilçe gibi bir yaklaşımla ortaya çıkmıştı. Ancak şu anda somut, resmi bir konu yok ama sürekli gündeme geliyor. Bodrum’un il olup olmaması ile ilgili karar tabii ki Bodrum halkınındır. Böyle bir konuda Bodrum halkına sormak gerekir diye düşünüyoruz. Ama bizim de bu konudaki bazı çekincelerimizi ifade etmek isterim. Sizlerin de fikirleri vardır. Bodrum’un il olması, coğrafi yapısı açısından bize göre çok uygun değil. Çünkü Bodrum bir merkez değil, bir yarımada ve Muğla ilinin en ucunda yer alıyor. Yani interlandında bağlanabileceği başka bir ilçe yok şu anda. Aynı zamanda kültürel, tarihi ve mimari yapısının, ekstra kamu personeli ve kamu binalarına pek uygun olmadığını düşünüyoruz.”
YENİ SORUNLARA YOL AÇAR
Bodrum’daki barınma sorununa da vurgu yapan Başkan Aras, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zaten şu anda hem kamu personeli, hem turizm sektörü, hem perakende sektörü, tüm işletmelerimiz büyük bir lojman problemi yaşıyor. İşçilerimiz, doktorlarımız, mühendislerimiz, polisimiz, belediye personelimiz, sağlıkçılarımız, hâkim ve savcılarımız da dahil olmak üzere çok büyük bir kira problemi ile karşı karşıyayız. Tekrar kamusal göçün olması çok uygun değil diye düşünüyoruz. Bölge müdürlükleri, valilik binaları, il müdürlüğü binaları gibi şeyleri düşündüğünüz zaman, Bodrum’un halihazırdaki imar durumuyla bu işin yeni tahribata, yeni trafiğe, yeni çevre sorunları ve kamusal sorunlara yol açacağını düşünüyoruz.”
11 BELEDİYE VARKEN
Bodrum’da şu anda yaşanan sorunların Muğla’nın büyükşehir olmasından kaynaklandığını dile getiren Aras, “Burada daha önce 11 belediye varken bu hizmetler yerinden yönetimle daha kaliteli verilebiliyordu. Yerinden yönetim ilkesi her zaman doğru bir felsefedir. Yetki ve sorumluluğun tekrar ilçe belediyelerine bırakılabilmesi bizim için Muğla’da büyük bir önem taşımaktadır. Bunun il yapılarak değil de, büyükşehir belediyesi statüsünden çıkarılarak yapılması çok daha evladır. Biz bunu düşünüyoruz. Bodrum’un il yapılması yeni problemlere yol açacaktır” diye konuştu.
BİZİM YERİMİZE MİLAS OLSUN
Yaklaşık 50 yıl avukatlık, bir dönem Tekirdağ milletvekilliği (SHP), üç dönem Tekirdağ Barosu Başkanlığı, dört yıl Başbakan Başdanışmanlığı (Erdal İnönü), iki dönem, toplam sekiz yıl Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreterliği (Özdemir Özok - Metin Feyzioğlu), çevre sorunlarını (özellikle Ergene ve Istranca) Türkiye ve Meclis gündemine taşıma çalışmalarında öncülük... Birçok dernekte ve vakıfta başkanlık, yöneticilik... Bir kitap, birçok broşür, onlarca yazı. Siyasette ve avukatlıkta geçen uzun yıllar. Onlarca stajyer avukata rehberlik, nezaketiyle, aydın kimliğiyle giyim kuşamıyla, tavır ve davranışlarıyla örnek alınan bir kişilik. Siyasetin halk yararına yapılması için verilen mücadele. Erdal İnönü’ye en yakın isim ve avukatlık mesleğinin saygınlığını artırma çabasıyla dolu bir yaşam.
Basının ‘Erdal İnönü’nün prensi’ dediği Güneş Gürseler, ailesi Konyalı olan binbaşı bir babanın ve öğretmen annenin oğlu olarak Selimiye Kışlası’na tayin edildiklerinde Fatih’te doğmuş, daha sonra Tekirdağ 8. Tümen’e tayin olmuşlar, böylelikle Tekirdağlı olmuşlar. Gürseler 1951 doğumlu, evde kitap ve gazete okuyan biri kız, iki erkek üç çocuklu (Ateş, Alev, Güneş). Baba 27 Mayıs 1960’ta yarbay iken emekli ediliyor. ‘Hemşehrimiz’ Gürseler’i hep Cumhuriyetçi ve Atatürkçü olarak tanıdık. İstanbul Hukuk’u bitiriyor, Ecevit ekibinde yer alan Av. Yılmaz Alpaslan’ın Tekirdağ milletvekilliğinde CHP Tekirdağ Gençlik Kolları Başkanlığı ile siyaset sahnesine giriyor. Milletvekilliğinden sonra engellemeler karşısına çıkıyor, Belediye Başkanlığı’nın kapısı bile kendisine açılmıyor. Gürseler, kitabını Av. Ali İhsan Tertemiz’le yaptığı söyleşisinde hazırlamış. Adını da ‘Benden Bu Kadar’ (Luna Yayınları) koymuş. Gürseler, kısa zamanda partili partisiz herkesin ilgisini çekti, takdirini de kazandı. Ankara’da parti içinde etkin bir noktaya geldi. Kitabın özü, İnönü’nün Demirel ile koalisyonu, Özal’ın ölmesi, CHP-SHP’nin birleşmesi tartışmaları, bu konuda kafaların karışması, Ecevit’in ve Baykal’ın görüşleri (ve de tepkileri), İnönü’nün gene de koruduğu sakin tavrı. Yıl 1993’e gelindiğinde üç ay içinde Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, Sivas Katliamı (Madımak) ve ünlü İSKİ skandalı. Baykal’la çatışma gerçeği. Bu olaylar İnönü’yü daha da sarstı. Ve İnönü, 7 Haziran’da genel başkanlığa aday olmayacağını açıkladı. CHP’liler bu süreçi ve daha sonraki gelişmeleri ayrıntılı şekilde bu kitaptan hatırlayabilir, ayrıca AK Parti’nin nasıl iktidara geldiğinin ipuçlarını da bulabilirsiniz.
GÜNÜN SÖZÜ
“ABD’nin düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama ABD’nin dostu olmak ölümcüldür.” Henry KISSINGER
KESKİN SÖZLER
“Cahilsin, okur, öğrenirsin.
Gerisin, ilerlersin.
Adam yok, yetiştirirsin.